Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Rum köyünden metropol ilçesine; Bağcılar’ın hiç bilmediğimiz hikayesi

Rum köyünden metropol ilçesine; Bağcılar’ın hiç bilmediğimiz hikayesi


İstanbul deyince, akla ilk Galata Kulesi, Boğaz Köprüsü, muhteşem dantel gibi işlenmiş yalılar ve adım atacak yer bulamadığımız İstiklal Caddesi gelir. Biraz eskilere doğru gidelim desek yine aynı mekanlarda nostalji yapar dururuz. Beyoğlu bir anda Pera olur, Kurtuluş, adının neden değiştiğini hiç konuşmadan Tatavla olur. Boğaziçi’nde nazenin kadınlar gezdirir, şapkalı beyzadelere göz süzdürürüz. Lebon ve Markiz’in bir yanı aşıklar bir yanı edebiyatçılarla doludur. Bugüne erişmemiş tatların hayaliyle şenlenir damaklarımız. İstanbul bir anda bugünkü griliğinden kurtulur, sarımtırak bir renkte masala dönüşüverir.

“Tüm dünyanın kıskandığı” bu imparatorlar şehri masalıyla büyülerken bizleri kentin gerçekliğinden uzaklaştırır. O masalla sınırlı kalır tüm kent belleğimizde. O masalı dinlemekten hiç sıkılmasak da bugün biraz dışına çıkalım. Hiç kimsenin merak etmediği hatta akıllarda kriminalize edilmiş, örselenmiş, masalın çok dışında kalmış bir İstanbul köyünü ziyaret edelim. Ve hatta becerebilirsek o masala dahil edelim.

BİR AYAZMADAN BİR KÖYÜN HİKAYESİNE

İstanbul’un batısında bir köydeyiz bugün; Bağcılar’da. Bağcılar’ın bir hikayesi olabileceği belki de hiçbirimizin aklına gelmezdi. Dönüp de hiç bakmışlığımız olmadı. Bağcılar, benim belleğimde eski bir iş arkadaşımın ikamet adresinden ibaretti ve tabii onun anlattıklarından. Ömrü hayatımda yalnızca bir kere büyük teyzemi yoğun bakıma sevk ettikleri hastanenin adresi olması vesilesiyle gittim. Hiç de bahsedilen kadar kriminalize olmuş bir semt görmesem de hiç anlamlandıramadığım ve bir daha da yolumun düşmediği bir semt olmuştu. Ta ki Ömer Faruk Yavaşçay isimli bir Twitter kullanıcısı paylaşımıyla dikkatimizi yeniden Bağcılar’a çekene kadar. Yavaşçay, Bağcılar’da bulduğu eski bir yapının fotoğraflarını paylaştı sosyal medya hesabından. Üzerine de şu notu düştü:

“İstanbul’un Bağcılar ilçesinde; ilginç olmasına rağmen tarihi bir şapel var. Şapelimiz şu anda çok kötü bir durumda. Bağcılar da tek olan bu tarihi noktanın, gündeme gelip ön plana çıkarılması ve kültür sanat hayatımıza kazandırılması gerekiyor.”

Sevgili arkadaşım Niko’nun Yavaşçay’ın bu paylaşımını göndermesinden beri tarihi yapının ve Bağcılar’ın hikayesine merak saldım. Sizler seçim gündemiyle meşgulken ben de bir yandan seçim sonrasına bir hikâye hazırlamaya çalışıyordum.

YAHUDBURGAZ, AYİİ PANTES VE BAĞCILAR

Bağcılar, Osmanlı arşivlerinde Yahudburgaz ve Çıfıtburgaz isimleriyle anılan bir çiftlik köyü. Yahudi nüfusu kaydına rastlanmasa da 7’inci yüzyılda bir Yahudi yerleşimi olabileceği düşünülüyor. Bölgenin çok uzun bir süre yerleşik nüfusunu Rum tebaa oluşturuyor. Osmanlı arşivindeki nüfus kayıtlarından bunu görmek de mümkün. 1453 yılı itibariyle İstanbul’un fethinden sonra bölgeye Türkler ve yeniçeriler de yerleştiriliyor. Araştırmacı-yazar Ari Çokana’nın 20’in yüzyılda Rumların İstanbul’da yaşadığı bölgelere ilişkin yazdığı kitabında Bağcılar’ın isminin Ayii Pandes olarak yer aldığı görülüyor. Bu ismi köyde bulunan Ayion Panton Kilisesi’nden aldığı söyleniyor.  

Bağcılar için Yunanca ve Türkçe kaynak bulma konusunda epeyi sıkıntı yaşanmadı desem yalan olur. Bağcılar konusunda en kapsamlı tarihi ele alan Bağcılar Belediyesi’nin hazırladığı “Köyden Kente Geçmişten Geleceğe Bağcılar” isimli kitap. Bu kitap özellikle Osmanlı arşivindeki kayıtlarla bize Bağcılar’ın geçmişine dair önemli bilgiler veriyor.

Hayvancılık ve tarım köyü olan Ayii Pantes, aynı zamanda su kaynaklarıyla da zengin bir köy. Niko Acemoğlu’nun kaleme aldığı İstanbul Ayazmaları isimli kitapta Yavaşçay’ın bizlerle paylaştığı yapıyı bulduk. Acemoğlu’nu notuna göre, Ayion Panton isimli Kilise’nin dışında yarı bodrum şeklinde bir ayazma bulunuyor. Aynı kitapta ünlü tarihçi Manuel Gedeon’un 1900 yılında bölgeyi ziyaret ettiği ve antik dönemde kalma bir su kemerinin de bulunduğu not düşülüyor. Yine aynı olduğunu düşündüğümüz yapıya Bağcılar Belediyesi tarafından hazırlanan kitapta ulaşmak mümkün. Bu kitapta Analipsis Ayazması olarak geçen yapının Büyük İstanbul depreminde hasar aldığı ve Ekümenik Patrikhane’nin idareye onarım amacıyla bir yazı gönderdiği kaydediliyor.

Yine yapılan araştırmalarda Mahmutbey ve civarında bulunan Kaşıkçı Çeşmesi, Çifte Gelinler Çeşmesi, Acı Çeşme, Burmalı Çeşme, Hüseyinağa Çeşmesi ve Demirli Çeşme gibi Osmanlı döneminden kalan tarihî su yapıları bulunmuş. Roma döneminde de Halkalı suları, Bağcılar sınırları içerisinden geçirilerek İstanbul’a taşınmış. 1755’te de Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa tarafından Kirazlı yakınlarında bir sarnıç ve su deposu yaptırıldığı biliniyor.

BÖLGEYE İLK TÜRK NÜFUSU 1453’TE GELİYOR

Bu su kaynağıyla çevrili köy, 1453’teki Türk iskanına rağmen uzun bir süre Rum köyü olarak kalabiliyor. Aynı bölgede yer alan Kalfaköy, Papasköy (Güneşli) Litros (Esenler) Avas (Atışalanı) Tifos (Kocasinan) Aya Yorgi (Kayabaşı) de. Bölgedeki esas nüfus değişimi ise 1924 yılında mübadele ile gerçekleşiyor. Lozan Anlaşması’na göre İstanbul mübadeleye tabii tutulmasa da İstanbul’un köyleri nüfus değişimine dahil edilmişti. Ayii Pandes yani Mahmutbey Nahiyesi’ndeki köyler de onlardan biri oldu. Mübadeleden tam 3 ay önceye kadar bölgede yalnızca 5 Türk ailesinin oturduğunu Cumhuriyet arşivindeki kayıtlarda görmek mümkün.

Mübadeleyle bölgede oturan tüm Rumların arazi ve evleri boşaltıldı. Boşaltılan yerlere Kavala’dan gelen mübadiller yerleştirildiyse de bu bölgede kalmaları uzun sürmedi. 1929 yılında ise Bağcılar’a Bulgaristan’dan getirilen muhacirler de yerleştirildi. Bu dönemde gelen göçmenlere devlet tarafından verilen üzüm fideleriyle bağcılığın ilk tohumları atıldı. Zamanla köyün adı ise üreticileriyle anılmaya başlandı: Bağcılar.

1939 TÜRKÇELEŞTİRME POLİTİKALARI VE KÖYDEN İLÇEYE GEÇİŞ

Bakırköy’ün bir kazası olan “resmi adıyla” Çıfıtburgaz için de İstanbul’un birçok semti ve köyünde olduğu gibi “Türkçeleştirme” çalışmaları başlıyor.

1939 yılında artık Çıfıtburgaz ismi değişerek resmen Bağcılar olur. Bugün Bağcılar çevresinde yer alan Ayii Pantes-Aypan Kirazlı, Papasköy Güneşli, Litros Esenler, Avas Atışalanı, Vidos Güngören, Tifos Kocasinan, Aya Yorgi Kayabaşı olarak değiştirildi.

1950’li yıllarda ise köye Yugoslavya, Doğu Türkistanlı Kazaklar yerleştirilir. Göçlerle yeniden kurulan köy bugün İstanbul en kalabalık üçüncü ilçesi oldu. Bugün yaklaşık 750 bin nüfusa sahip Bağcılar, geçmişinden bıraktığı ufacık bir izle bizi bambaşka bir zamana götürdü. Bu iz ki, bugün defineciler tarafından talan edilmiş, tescillenmeden öylece zamanın ve insanın acımasızlığına terk edilmiş halde bekliyor.

Bizans döneminden kalma ancak bugün yok olmuş Ayion Panton Kilisesi’nin dışındaki bu ayazma bize Bağcılar’ın hikayesini anlatan tek eser. Ve ne yazık ki bir an evvel tescillenip koruma altına alınmazsa onun da silinip gitmesi yakındır. Oysa ki Bağcılar’ı masala dahil etmek bizim elimizde.

Kaynak: Ta Ayasmata Tis Polis / Niko Acemoğlu (Ekümenik Patrikhane Kütüphanesi) Ari Çokona 20. Yüzyılda Rumların Yaşadığı Bölgeler, Köyden Kente, Geçmişten Geleceğe Bağcılar (Bağcılar Belediyesi) Fotoğraflar: Eski İstanbul Fotoğrafları Arşivi, Ömer Faruk Yavaşçay

Teşekkür: Katkılarından dolayı, Bağcılar Belediyesi Basın ve İletişim Müdürü Süleyman Tunç, Ekümenik Patrikhane Kütüphanesi ve Arşivi emektarları Niko Senkopopovski, Niko Papaionnou ve Antonio Hatzopoulo’ya teşekkürler.

Kaynak: Gerçek Gündem

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version