Artı Gerçek – Göç İzleme Derneği (GÖÇİZDER), Göç Haftası etkinlikleri kapsamında Şişli Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde, “Göçmen ve mülteci hakları, ayrımcılık ve ırkçılık” başlıklı bir panel düzenledi. Moderatörlüğünü avukat Ahmet Baran Çelik’in yaptığı panelde GÖÇİZDER Eşbaşkanı Kamile Kandal, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Ruken Kalın konuşmacı olarak yer aldı. Panele çok sayıda kişi de izleyici olarak katıldı.
MÜLTECİLİĞİ YARATAN SEBEPLER
Panelde ilk olarak söz alan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, mültecilerin Türkiye’de yaşadıkları hak ihlallerine ilişkin derneklerine sık sık başvuruda bulunulduğunu belirterek, panelin bu anlamda önemli olduğunu söyledi. Uluslararası mülteci politikalarının son dönemlerde yaşanan hak ihlallerinin ana nedeni olduğuna işaret eden Yoleri, “Mülteciliği yaratan nedenlerin başında siyasi politikalar geliyor. Türkiye açısından sadece Suriye savaşı ile başlamayan bir yoğun mülteci göçü vardı zaten. Suriye savaşına kadar daha çok kapalı sınırı politikaları izlenirken Suriye savaşı sonrası kapalı sınır politikalarının aksine açık sınır politikalarının işlendiğini görüyoruz. Özellikle sınır kapılarında yaşanan hak ihlallerinin giderek arttığını, kontrol dışı geçiş yapamayanların işkence ile geri gönderildiğini görüyoruz. Normal koşullarda sınırlardan içeriye girenlere yönelik iltica prosedürünün işlenmesi gerekirken bunun tam tersi işkence yasağının da ihlal edilerek gelen mültecilerini sınır dışına itildiğini görüyoruz” diye belirtti.
MÜLTECİLERE YÖNELİK ÇİFTE STANDART
Türkiye ve dünya genelinde mülteci hukukunun hiçe sayıldığını ve sınırlardaki uygulamaların mültecilerde tramvaya yol açabilecek derecede önem arz ettiğini söyleyen Yoleri, “Bir yandan Avrupa’nın sınırlarını kapattığı diğer yandan Türkiye’nin sınırlarını kapalı değilmiş gibi gösterip ancak tam açmayarak o insanları mayınlı olan tehlikeli yollara ittiğini görüyoruz. Burada ayrıca mültecilere yönelik çifte standartlara da değinmek lazım. Güvenlik güçlerinin Türkiye sınırlarına gelen mültecilere zaman zaman nereden geldiğine bağlı olarak bir yaklaşım içerisinde de olduğunu görebiliyoruz” dedi.
Yoleri, derneklerinin yaptığı araştırmalara göre yalnızca 2023 yılı içerisinde dünyadaki mülteci sayısında 1,5 milyonun üzerinde bir artışın olduğuna dikkat çekerek, yıllara göre mülteci sayısındaki artış oranlarını paylaştı.
DEPREM SÜRECİNDE UYGULANAN AYRIMCILIK
Yoleri’nin ardından konuşan ÖHD üyesi avukat Ruken Kalın ise mültecilerin 6 Şubat depremleri sürecinde yaşadığı mağduriyetlere değindi. Mültecilerin deprem sürecinde en dezavantajlı grup olduğunu söyleyen Kalın, şunları söyledi:
“Mülteciler deprem sürecinde depremzede olmalarına rağmen herhangi bir yardımdan yararlanamadılar. Ne bir çadır ne başka bir yardım malzemesi verilmedi kendilerine. Aynı zamanda deprem bölgesinden tahliye edilmelerine dahi izin verilmeyerek, deprem sonrası farklı bir kente gitmeleri dahilinde ise kendilerine herhangi bir destek sunmayacaklarını söylediler.”
Kalın, deprem sürecinde hedef gösterilen ve sık sık saldırıya uğrayan mültecilerin aktarımlarına yer verdi.
GERİ GÖNDERME MERKEZLERİNDEKİ İHLALLER
Mültecilerin gönderme merkezlerinde de sık sık işkenceye uğradığı ve bundan dolayı geri gönderme merkezlerinin güvenliğinden endişe duyduklarına dikkat çeken Kalın, “Yakın zamanda geri gönderme merkezinde tutulan bir kadına tecavüz edildi. Bunu yapan 3 kişi ise geri gönderme merkezi çalışanlarıydı. Bu kişilerin en az 35 yıla kadar ceza alabilmeleri mümkünken 15 yıl olacak şekilde en alt sınırdan dava açıldığını görüyoruz” dedi.
‘MÜLTECİ KARŞITLIĞI YÖNETİM ŞEKLİYLE BAĞLANTILI’
Ardından söz alan GÖÇİZDER Eşbaşkanı Kamile Kandal, ülkedeki en büyük sorunlardan birinin göç ve mülteciliğe olan bakış açısı olduğunu söyleyerek, bunun siyasal iktidarın yönetim şekliyle doğrudan bağlantılı olduğuna işaret ederek şöyle konuştu:
“Eğer ülkede insanlara yönelik baskılar çok fazla ise bu mültecilere de yansıyor. Hem iç politika da hem de dış politikalara baktığımızda ülkenin ne kadar geriye doğru gittiğini görüyoruz. Özellikle son yıllarda ülkede ki ekonomi başta olmak üzere siyasi tüm krizlerin nedeni olarak mültecilerin sorumlu tutulduğunu görüyoruz. Çünkü toplumda milliyetçi ve ırkçılığı yükselten ve insanlara empoze eden bir devlet aklı var. İktidarın yanı sıra bunun peşine takılan bir muhalefetimiz de var. Parti yöneticilerinin mültecilere yönelik ötekileştirici ve nefret içeren söylemlerinin ardından bu ülkede mültecilere yönelik saldırılarda çok fazla bir artışın olduğunu görüyoruz. Bu zihniyet bizi eşitlikçi ve özgür bir noktaya götürmez” dedi.
‘MÜLTECİLERİ EN İYİ ANLAYABİLECEK HALK KÜRTLERDİR’
Mültecilerin göç nedenlerine de değinen Kandal, mülteciliği oluşturan en büyük nedenin küresel güçlerin savaş politikaları olduğunu söyledi. Türkiye’de de savaş politikaları nedeniyle geçmişten bu yana Kürtler başta olmak üzere birçok halkın göç etmek zorunda kaldığını hatırlatan Kandal, “Bugün Suriyelilerin yaşadığını 90’larda Kürtler kendi bölgelerinde topraklarını terk etmek zorunda kalarak yaşadılar. Bu nedenle bugün mültecileri en iyi anlayabilecek halk Kürtlerdir. Göç ve mülteciliğin sebepleriyle uğraşmadıkça sonuçlarının hiçbir zaman önüne geçemeyiz. Savaş politikaları ortadan kalkmadığı sürece de göçler de her zaman devam edecektir” ifadelerini kullandı.
Panel konuşmaların ardından soru cevap bölümüyle son buldu. (MA)
Facianın ardından mülteciler anlatıyor: Kalsak savaşta, gitsek denizde ölüyoruz
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***