Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kaderine terk ettiği Tur-i Sina Manastırı’na AYM’den hak ihlali kararı

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kaderine terk ettiği Tur-i Sina Manastırı’na AYM’den hak ihlali kararı


Fener-Balat’ta bulunan İskenderiye Patrikliği’ne bağlı Tur-i Sina Manastırı hakkında Anayasa Mahkemesi mülkiyet ihlaline karar verdi.

36 Beyannamesi ile el konulan mülkler arasında yer alan Tur-i Sina Manastırı, Mısır’da bulunan Sina Dağı’nda kurulan Aya Katerina Manastırı’na bağlı.




1936 BEYANNAMESİ NEDİR?  
Azınlık vakıflarının gayrimenkullerinin tespiti için 1936’da Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce istenen ve içinde sadece sahip oldukları gayrimenkullerin sayı ve adreslerinin bulunduğu listeyi içeren beyannameler “36 Beyannamesi” olarak adlandırılıyor.

Rivayete göre Hz. Muhammed tarafından “eman” verildiği söylenen Tur-i Sina Manastırı’nın kapısında Hz. Muhammed’e ait olduğu iddia edilen bir el kabartması bulunuyor.

Bazı kaynaklara göre padişah Yavuz Sultan Selim’in fermanıyla Vaftizci Yahya (İaonnes Prodromos) Kilisesi etrafına yapılan kütüphanesi ve metokhionu (papaz evi) ile Mısır’daki ana kilisenin temsilciliği kurulduğu söylense de kaynaklarda manastırın varlığına dair fermanın kaydının 17’inci yüzyıla dayandığı yer alıyor.




YAVUZ’UN FERMANI
Mısır fethi sırasında Yavuz’un askerleri çölden geçerlerken rahipler onlara su veriyor. Yavuz’un hoşuna gidiyor. ‘Neden bunu yapıyorsunuz’ diye soruyor. ‘Sizin peygamberinizden eman aldık. Biz askerlere değil insana su veriyoruz’ diye yanıt veriyorlar. Yavuz da bunun üzerine onlara İstanbul’da bir temsilcilik hediye ediyor.

20’inci yüzyıla kadar varlığını sürdüren tarihi manastır Hristiyan nüfusun azalmasıyla cemaatini kaybetti. 1930’lu yıllarda vakıf malı olarak tescillenen manastır, Mısır’ın artık imparatorluk toprağı olmaması nedeniyle ana kiliseyle kopan ilişkiler sonucunda Ekümenik Patrikhane tarafından koruma altına alındı.  

VGM TARİHİ YAPIYI MAZBUT VAKIF İLAN ETTİ

6-7 Eylül 1955 pogromu, 1964 sürgünü ve 1970 Kıbrıs olaylarından sonra manastır Rum cemaatini de kaybeder. Kıbrıs Savaşı ile birlikte tarihi yapı mülhak vakıf ilan edilerek yönetimine Vakıflar Genel Müdürlüğü el koydu.

Yılda iki defa Vaftizci Yahya ve Ayia (Azize) Katerina gününde ibadete açılarak Hristiyan toplumunun kullanımına izin verilen manastır korumasız bırakıldı.

1980’li yıllarda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’ın projesi nedeniyle etrafındaki evler yıkılınca yapı yalnızlaşır. Aynı tarihlerde Dalan yönetimi metruk yapıların da hayati tehlike oluşturduğu gerekçesiyle yıkımına karar verir. Tarihi manastırın kapısına dayanan iş makinelerine tescilli yapı olduğu söylenir. Ancak bir rivayete göre, Dalan’ın dozerleri geldiğinde rahipler Yavuz Sultan Selim’in fermanıyla çıkmış karşılarına. O gün yıkımdan kurtulan Tur-i Sina Manastırı yıllar boyunca yapayalnızlığa terk edildi.

Son olarak Gerçek Gündem tarafından görüntülenen tarihi manastırının durumu endişe yarattı. Kilisenin son fotoğraflarında kolonlarının patladığı ve zemininin definecilerin yağmasına uğradığı görülmüştü.

 “MAZBUTLUK KARARI HUKUKA AYKIRI”

Yıllardır göz göre yıkıma terk edilen tarihi yapı için Tur-i Sina Manastırı Başepiskoposluğu mücadele veriyor.

2012 yılının Mart ayında manastırın mazbut vakıftan çıkarılarak yeniden yönetiminin cemaate devredilmesi için Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne başvuruda bulundu.

Tur-i Sina Manastırı’nın avukatlarından Atilla Lök, Gerçek Gündem’e dava sürecini anlattı. Lök, “2012 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne başvurduğumuzda şunu söylemiştik; Tur-i Sina Manastırı’na ait olan kilise bildiğimiz nitelikte bir cemaat vakfına ait değildir. Yabancı tüzel kişiliktir. Dolayısıyla bu mazbutluk kararı hukuka aykırıdır. Kaldırılmasını talep ettik” dedi.

Ancak VGM, başvuruya yanıt vermeyerek zımnen reddetti. 2012 yılının Haziran ayında ise konu mahkemeye taşındı.

Eski Osmanlı İmparatorluğu toprakları içerisinde bulunan ancak Mısır’ın imparatorluktan ayrılmasının ardından yabancı tüzel kişiliğe dönüşen tarihi yapı için 2013 yılının Aralık ayında 5’inci İdare Mahkemesi, 36 beyannamesi kapsamında vakfın bir cemaat vakfı olduğuna hükmetti. Mahkeme, vakfa 10 yıl süreyle yönetici atanmadığından mazbut vakıflar arasına alınmasını hukuka uygun bularak davayı reddetti.

Başepiskoposluk, davayı Danıştay’a taşıdı. Ancak Danıştay mahkeme kararını onayarak temyiz talebini reddetti. 2018 yılında konu Anayasa Mahkemesi’ne taşındı.

AYM’DEN MÜLKİYET İHLALİ KARARI

Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararını bugün açıklayarak, Tur-i Sina Manastırı’nda mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verdi.

Avukat Lök, AYM’nin kararını şöyle değerlendirdi:

AYM bu kararla şunu söyledi; 1936 yılında bir beyanname sunmuş olması bir vakıf kurma iradesini göstermez. AYM kararının ardından yeniden bir yargılama başlayacak. Yerel mahkemeden talebimiz doğrultusunda bir karar çıkmasını bekliyoruz. AYM de zaten buradaki kararın yerel mahkemenin kararından kaynaklandığını yapılacak yeni yargılamayla bu ihlalin giderilmesini söylüyor. Dolayısıyla AYM kararı doğrultusuyla yerel mahkeme karar vererek bu ihlali giderecektir ve yönetim yine Mısır’daki Tur-i Sina Manastırı’na ait olacaktır.




Anayasa Mahkemesi, mülkiyet ihlali kararının gerekçesini şöyle açıkladı:

“1977 yılına kadar cemaati tarafından fiilen kullanıldığı bizzat idarece tespit edilen kilise ve arsasından ibaret olduğu belirtilen bir taşınmazın açık bir kanun hükmüne dayanılmaksızın idarenin tek taraflı işlemiyle mazbut vakıflar arasına alınarak yönetimine el konulduğu ve iade talebinin de bu idari işleme dayalı olarak reddedildiği öne sürülen başvuruda, başvurucunun davanın sonucuna etkili, ayrı ve açık yanıt gerektiren müdahalenin kanuniliğine ilişkin iddia ve itirazları mahkemelerce ilgili ve yeterli bir gerekçe ile yanıtlanmamıştır. Ayrıca idari işlemin dayanağı olan 1936 Beyannamesi’nin verildiği tarihten uzun yıllar sonra ortaya çıkan bir içtihada dayalı olarak bu beyanname uyarınca dinî faaliyete konu mal varlığının müstakil bir vakıf olarak kabulü ile mazbut vakıflar arasına alma yönündeki uygulama da öngörülebilir değildir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.”

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version