Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Solingen faciası: 30 yıldır sönmeyen yangın

Solingen faciası: 30 yıldır sönmeyen yangın


Almanya’da Genç ailesinden beş kişinin yanarak öldüğü ırkçı kundaklamanın üzerinden 30 yıl geçti. Peki bu sürede neler yaşandı, neler değişti? DW Türkçe Genç ailesi ve uzmanlarla konuştu.

Almanya tarihine kara harflerle yazılan Solingen faciasının üzerinden 30 yıl geçti. Çatal ve bıçaklarıyla dünyaya nam salan kent, 29 Mayıs 1993’ten sonra acı ve gözyaşlarıyla anılır oldu.

Gece yarısı Amasyalı Genç ailesinin yaşadığı evi ateşe veren dört ırkçı Alman genci aynı aileden beş cana kıydı. Yangında Gürsün İnce (28), Hatice Genç (18), Hülya Genç (9), Saime Genç (5) ve Gülistan Öztürk (12) yanarak yaşamlarını yitirdi. 

Olaydan kısa süre sonra failler yakalandı. Kundaklama sırasında 24 yaşında olan Markus G., 16 yaşındaki Felix K., 17 yaşındaki Christian R. ve 20 yaşında olan Christian B. 10 ila 15 yıl hapis cezalarına çarptırıldı.  

Yangın kısa sürede söndürüldü ama dağladığı yüreklerdeki acı hala ilk günkü gibi taze. 

Faciadan sağ kurtulan Kamil Genç, DW Türkçe’ye o gün yaşananları anlatırken adeta zamanda yolculuğa çıkıyor. Durmuş ve Mevlüde Genç çiftinin büyük oğlu Kamil Genç saldırı olduğunda 29 yaşındaydı. 5 ve 9 yaşlarındaki kızlarını, bir ablasını, bir kardeşini bir de kuzenini kaybetti.  

“Aradan 30 sene geçmiş, o zaman 29 yaşındaydım, şimdi oldum 59. Ama bana sorarsan daha dün gibi. Acılar zamanla iyileşir derler ama bizim acımız bir türlü dinmiyor” diye konuşan  Kamil Genç, en büyük tesellilerinin ise acılarını paylaşan insanları yanlarında görmek olduğunu belirtiyor. 

Ailenin büyüğü Mevlüde Genç, geçen yıl 30 Ekim’de 79 yaşında Solingen’de hayata gözlerini yumunca “Mevlüde annenin sevgi misyonunu taşıma görevi” de oğlu Kamil Genç’e düşmüş.

Genç, “Annem olay olduğunda 50 yaşındaydı. Beş canını yitirdi. Ama daha ilk günden sevgi mesajları verdi. Asla ağzından kötü bir söz çıkmadı. ‘Bazı katiller yüzünden tüm bir milleti suçlamak olmaz’ derdi, son nefesine kadar hep sevgiden, barıştan, dostluktan söz etti” diye konuşuyor.

Mevlüde Genç çektiği büyük acılara rağmen sergilediği vakur duruşu ve kucaklayıcı özelliğiyle herkesin saygısını kazandı. Hem Almanya hem Türkiye’de onur belgeleri, nişanlar aldı, adına ödüller düzenlendi. 

Onun bu tavrı hem ailesinin hem de ülkedeki çok sayıda göçmenin Almanya’ya olan bağını da güçlendirdi. 

Kamil Genç, “Olaydan sonra bir kez bile olsun annem, ‘artık burada durmayalım, dönelim’ demedi. Bunu babam da demedi, ben de demedim, eşim de demedi. Çünkü biz buralıyız, bizim ülkemiz burası. Eğer biz gitseydik, bizi istemeyenler kazanacaktı. Eğer onlar kazansaydı bu ülke bu kadar yaşanılır da olmayacaktı” diyor.

Mevlüde Genç ve hayatta kalan çocukları dostluk ve barış mesajları verseler de Solingen’i yeni acılar takip etti. Yine göçmenlerin evleri yakıldı, öldürüldü, tartaklandı, dışlandı… 

Peki bu olaylar Alman siyasetinde hiç mi karşılık bulmadı?

“Almanya’nın bir göç ülkesi olduğu kabul edildi”

Hamburg Protestan Yüksekokulu’ndan Göç ve Türkiye Uzmanı Dr. Yaşar Aydın’a göre Mölln ve Solingen’de meydana gelen ırkçı saldırılardan sonra Alman siyasetinde ırkçılık ve aşırı sağ tehdit daha gözle görülür hale geldi. 

Geçen 30 yılda çok şeyin değiştiğini ifade eden Dr. Aydın, “Mölln saldırısının yaşandığı yıllarda bırakın Almanya’nın bir ırkçılık problematiği bulunduğu, bir göç ülkesi olduğu dahi ısrarla reddediliyordu. Burada bütün toplumda bir farkındalık yarattı” saptamasında bulunuyor ve ekliyor: “2000’li yıllarda Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller koalisyonu döneminde Almanya’nın bir göç ülkesi olduğu ilk kez bir Başbakan tarafından kabul edildi ve bir göç yasası çıkarıldı. 2000’li yılların sonlarında ise bu bir adım öne taşındı. Örneğin Şansölye Merkel, Almanya’nın bir ırkçılık problemi olduğunu ifade etti.”   

DW Türkçe’ye konuşan Aydın’a göre, modern toplumlar da dahil, tüm toplumlarda ırkçılık kesinlikle yok olmayacak.  
Ancak ırkçılığın kararlı bir mücadeleyle baskı altına alınabileceğini ve ırkçı motivasyonlu suçların cezai yaptırımlarla mümkün olduğunca azaltılabileceğini ifade eden Aydın, Almanya’da ırkçılığın önlenmesi için çok sayıda girişimin bulunduğunu ve bu konudaki çalışmaların maddi olarak da desteklendiğini sözlerine ekledi. 

Irkçı saldırılar göçmen toplumunu nasıl etkiliyor?

Duisburg Essen Üniversitesi bünyesinde bilimsel faaliyetler yürüten Türkiye Göç ve Uyum Araştırmaları Vakfı (TAM) Direktörü Prof. Dr. Hacı Halil Uslucan ise, Mölln, Solingen ve Hanau’da meydana gelen saldırıların ve ırkçı NSU çetesi cinayetlerinin önlenmemesinin Almanya’da özellikle göçmenlerde karamsarlığa yol açtığına işaret ediyor.

DW Türkçe’ye konuşan Prof. Uslucan, ırkçı saldırıların yerli ve göçmen toplumlarının psikolojisinde yol açtığı etkiye dikkat çekiyor. 

Almanya’da özellikle en başta, “Bu olaylar bizimle ilgili değil, dış faktörler söz konusu” şeklinde bir algının oluşturulmaya çalışıldığını ifade eden Uslucan, Solingen faciasının yaşandığı dönemin Başbakanı Helmut Kohl’ün Almanya’daki anma törenine “Taziye turizmine yol açar” diye katılmadığını hatırlatarak, “Kohl, Solingen’de hayatlarını kaybeden kurbanlar için Türkiye’deki cenaze törenine kendisi katılmayıp Dışişleri Bakanı Kinkel’i göndererek, ‘bu işlerin bizimle ilgisi yok’ mesajı vermeye çalışmıştır” diyor.

Oluşturulan bu algıların Türkiye kökenlileri incitirken, Alman toplumunu rahatlattığını belirten Uslucan, “Almanlar, ‘bakın bunların bizimle ilgisi yokmuş’ diye düşünüyor” saptamasında bulunuyor. 

Ancak zamanla göçmen toplumunda yaşanan gelişmeler neticesinde bu durumun değiştiğine işaret eden Uslucan sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Dışlanma ve uyumla ile ilgili 1999-2019 yıllarını kapsayan 20 yıllık bir araştırmamız var. Buna göre bir çok alanda olumlu gelişmeler var. Göçmenlerin dil bilgilerinin artması, Almanlarla komşuluk, arkadaşlık gibi kişisel ilişkilerinin gelişmesi, ekonomik açıdan güçlenmeleri gibi… Ama bir alanda maalesef hiç gelişme yok, o da dışlanma. 20 yılık süreçte yüzde 80’e varan oranda kişi en az yılda bir kez dışlanmaya maruz kaldığını söylüyor.”

Son yıllarda kaydedilen en önemli gelişmenin ise farkındalık yaratılması olduğunu vurgulayan Uslucan, buna bağlı olarak hükümetin bu sorunlarla mücadele için yüklü kaynaklar ayırdığının da altını çiziyor. 

Prof. Uslacan’a göre ırkçılık ve ayrımcılık konusunda toplumda oluşan farkındalıkta Mevlüde Genç’in etkisi unutulmamalı. Genç’in verdiği mesajlarla toplumsal barışa büyük katkıları olduğunu kaydeden Uslucan, “İntikam duygusuyla hareket etmedi, olayı bireyselleştirdi, tüm topluma yüklemedi. Eğer Türk toplumunu intikam duygusuyla kışkırtsaydı olaylar çok farklı gelişebilirdi. Mevlüde Genç’in tutumu bugünkü ortamının oluşmasında çok etkili olmuştur” diyor.

Irkçı saldırı kurbanı oğlu için ırkçılıkla mücadele ediyor

Almanya’da Prof. Uslucan ve Dr. Aydın’ın işaret ettiği, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadele amacıyla kurulan çok sayıda sivil toplum örgütü var. Bu örgütler etkili çalışmalar yapıyor. Tıpkı Hanau’da bundan üç yıl önce düzenlenen ırkçı saldırıda hayatını kaybeden Ferhat Unvar adına kurulan Eğitim İnisiyatifi gibi. 

Ferhat Unvar, Gökhan Gültekin, Sedat Gürbüz, Said Nesar Haşemi, Mercedes Kierpacz, Hamza Kurtoviç, Fatih Saraçoğlu, Kolayan Valkov ve Vili Viorel Paun Hanau’da 19 Şubat 2020’de bir ırkçı Alman tarafından vurularak öldürüldüler. 

Saldırının hemen sonrasında Ferhat’ın annesi Serpil Temiz Unvar oğlu adına bir eğitim inisiyatifi kurdu. 

DW Türkçe’ye konuşan Serpil Unvar’a göre ırkçılıkla mücadelenin en etkili yöntemi eğitim. 

“Yaşanabilecek acıların en büyüğünü bir anne olarak yaşadım. 23 yaşında bir evlat yitirdim. Ya acımı içime gömüp bir köşede sessiz sessiz ağlayacaktım ya da başka anneler ağlamasın diye harekete geçecektim. Ben ikincisini tercih ettim” diyor Unvar. 

“Biz harekete geçmezsek, ülkedeki ırkçılık sorunu kendiliğinden düzelmeyecek” uyarısında bulunan Serpil Unvar, “Irkçılık sadece Almanya’ya özgü değil, dünya genelinde bir sorun. Dünya genelinde de mücadele edilmesi gerekiyor. Biz gençlere ulaşıyoruz. Her ulustan gençlerle bilgilendirme kampanyaları yürütüyoruz. Dünyayı gençler yönetecek, onları kazanırsak toplum kazanacak” diye konuşuyor.  

Unvar, Almanya’da bir ırkçılık sorununun varlığının toplumun tüm kesimlerince kabul edilmesi gerektiğini belirtiyor. Almanya’da hala insanların yabancı olarak görülmelerine anlam veremediğini de ifade eden Unvar, “İsteseniz de istemeseniz de, kabul etseniz de etmeseniz de burası bizim ülkemiz, biz burada yabancı değiliz. Artık bunu kabul edin” diye sesleniyor.

“Memleketim Almanya, Solingen”

Genç ailesinin en genç bireylerinden 19 yaşındaki Can Genç’e göre de onun ülkesi Almanya, memleketi Solingen. 

Kundaklama neticesinde ağır yaralanan Bekir Genç’in (o sırada 15 yaşındaydı) oğlu olan Can 30 yıl sonra yanan binanın önünde DW Türkçe’ye şöyle konuşuyor:

“Ben doğmadan yıllar önce oldu saldırı ama hep içindeydim. Bir evimizin yakıldığını biliyordum, ama saldırının ayrıntılarını anlatmadı büyüklerim bana. Üzülmemi istemediler. Tam olarak nelerin olup bittiğini büyüyünce internetten araştırıp öğrendim. Şimdi soyadımdan dolayı benim Genç ailesinden olduğumu öğrenen Almanlar acılarımı paylaşıyor. Bu iyi bir şey. Ben de bundan sonra Genç ailesinin bir parçası olarak, bir daha başka Solingenler olmasın diye çalışacağım.” 

KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE – TUNCAY YILDIRIM

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version