Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Kokain ve fentanil kaçakçılığı: Türkiye nasıl uyuşturucu kaçakçılığının merkezine oturdu?

Kokain ve fentanil kaçakçılığı: Türkiye nasıl uyuşturucu kaçakçılığının merkezine oturdu?


Foto: Jerry Glaser

George Mason Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Mahmut Cengiz, Homeland Security Today’deki yazısında Türkiye’nin nasıl kokain merkezi haline geldiğini ve Guatemala’da yakın zamanda ele geçirilen fentanilin muhtemel suç ortaklarını inceledi.

AKP’nin 2013’e kadarki uyuşturucu ile önemli mücadelesinde baş rol oynayan kadroların, 17-25 Aralık yolsuzluk ve 15 Temmuz sözde darbe girişimi sonrasında ihraç edilmesinin bu mücadeleye büyük bir darbe vurduğunu belirten Cengiz, takip eden yıllarda hızla yolsuzluğa bulaşmış siyasetçi ve bürokratlara göz yuman kleptokratik bir rejime geçildiğini vurguluyor.

Cengiz’e göre şu ana kadar elde edilen verilerden çıkarılabilecek sonuç, kokain ve son olarak fentanil kaçakçılığında Sinaloa karteli ve ülkü ocaklarının büyük ortaklığının bulunduğu. Mahmut Cengiz, Sinan Ateş cinayetinde de ülkü ocaklarının uyuşturucu kaçakçılığı ile ilgili işlerinin etkili olmuş olabileceğini dile getiriyor.

İste Dr. Mahmut Cengiz’in yazısının TR724 tarafından başlıklar altında derlenmiş önemli bölümleri:

EMNİYET TEŞKİLATINDAKİ TASFİYELER SUÇ ŞEBEKELERİNE YARADI!

2002’de iktidarı devralan ve halen ülkeyi yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti uyuşturucu kaçakçılığına karşı birbiriyle çelişen iki yaklaşım sergilemiştir. İlk dönem 2011’e kadar sürmüş ve AKP’nin Avrupa Birliği’ne katılma politikalarına öncelik vermesiyle sonuçlanmıştı. Polis gücünün modernleştirilmesi ve adli iyileştirmelerin yapılması Türkiye’nin uyuşturucu kaçakçılığına karşı başarılı mücadelesine katkıda bulunmuştu. İlk dönemde Latin Amerika ve Türkiye arasındaki kuryeler tarafından küçük ölçekli kokain ele geçirilmiş ve bu dönemde hiçbir Latin Amerika ülkesinde büyük ölçekli kokain ele geçirilmemişti.

Ancak AKP hükümetinin 2011’de başlayan otoriterleşmesi, Türkiye’nin kazanımlarını yok etti ve ülkedeki kaçakçılık rotalarının önünü açtı. 2013’teki 17-25 Aralık yolsuzluk skandallarının hemen ardından uyuşturucu kaçakçılığı ekiplerinin yüzde 95’inden fazlasının tasfiye edilmesi ve 2016’da 40 binden fazla polisin görevden alındığı şüpheli 15 Temmuz darbe girişimi suç piyasaları için elverişli bir ortam yarattı.

Takip eden yıllar, ülkenin kaynaklarını yağmalayan yolsuzluğa bulaşmış siyasetçi ve bürokratlara göz yuman kleptokratik bir rejime hızla geçişine tanıklık etti. Bugün Türkiye, birbirleriyle savaş halinde olan uluslararası kaçakçılık gruplarının yuvası haline gelmenin yanı sıra ulusötesi suç grupları, bürokratlar ve politikacıların yer aldığı bir kokain, eroin ve metamfetamin merkezi haline geldi.

TÜRKİYE VE LATİN AMERİKA ARASINDAKİ UYUŞTURUCU TİCARETİNİN ARKASINDA KİM VAR?

Türkiye ve Latin Amerika’da çok sayıda kokain ele geçirilmesine rağmen AKP hükümeti bu soruşturmaları aydınlatmakta başarısız oldu. Kolluk kuvvetlerinin bu ele geçirmeleri görmezden gelmesi ve ele geçiren ülkelerle işbirliği yapma konusunda isteksiz görünmesi iki faktörden kaynaklanıyor:

(a) siyasetçilerin ya da devlet yetkililerinin olaya karışması

ya da

(b) soruşturmayı yürütenlerin siyasetçilerin olaya karıştığını görmeleri halinde bunun bedelini ödeme korkusu.

Ancak, iki bölge arasında son zamanlarda gerçekleşen ele geçirmeler uyuşturucu ticaretine karışan kişiler hakkında bazı özellikleri gözler önüne seriyor.

İlk olarak, politikacılar Latin Amerika ile bağlantılı kokain ticaretinde yer aliyor. Örneğin, Türk ve Venezuela hükümetleri, her iki ülkenin yozlaşmış liderlerinin karşılıklı çıkarlarına dayanan ilişkiler kurdular. Türkiye ve Venezuela arasında devam eden yasadışı altın ticareti ve kokain ele geçirme vakaları, aktif ağların suç piyasalarında hayati bir rol oynadığını kanıtlıyor. Örneğin, 2021 yılında ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Uluslararası Narkotik Kontrol Stratejisi Raporu’nda adı geçen mafya babası Sedat Peker, dönemin başbakanı Binali Yıldırım’ın oğlunun Venezuela’da ele geçirilen 4,9 ton kokainin Kolombiya’dan transfer edilmesine karıştığını iddia etmişti.

İkinci olarak, Türkiye’de kleptokratik rejime geçiş bürokratlar için fırsatlar sunmuştur. Polis, savcılar ve hakimler ülkedeki uyuşturucu ticaretine giderek daha fazla dahil oldular. Örneğin, Bulgaristan ve Yunanistan ile sınırı olan Edirne ilinin emniyet müdür yardımcısı, son yıllarda birçok devlet görevlisi gibi Mart 2023’te uyuşturucu ticaretine karıştığı gerekçesiyle tutuklandı. Dahası, bürokratlar Türkiye’de ele geçirilen kokain olaylarını soruşturmak konusunda isteksiz davranıyor. Hiçbir suç grubu, siyasetçi ya da bürokrat şimdiye kadar bu yakalamalarda mahkum edilmedi.

Üçüncü olarak, AKP’nin yozlaşmış iş adamları kokain ticaretine giderek daha fazla dahil oluyor. Otoriter rejimler, devlet ihalelerinde rüşvet almak ama onları rejimin finansörleri olarak kullanmak için bir kazan-kazan stratejisi olan iş adamlarını yaratır. Bugünün AKP’si, devlet ihaleleriyle zengin olmuş yolsuz iş adamlarının uzun bir listesine sahip. Bunlardan biri, 2021 yılında Brezilya polisinin Ribeirao Preto’daki küçük bir havaalanından kalkan bir Türk jetini inişe zorladığı ve 1,3 ton kokain ele geçirdiği bir operasyonla bağlantılıydı.

Dahası, bu iş insanlarından bazıları Venezuela hükümetiyle yasadışı altın ticareti ilişkileri kurmuş ve kokainin bu limanlardan Türkiye’ye aktarılmaya başlandığı Ekvador ve Peru’daki limanları işletiyor. Örneğin, Türkiye gümrüğü Ekvador’da Yılport Holding tarafından işletilen Puerto Bolivar limanından aktarılan 1,3 ton kokaine el koydu. Aynı liman, Panama Kanalı’ndaki bir gemide ele geçirilen 616 paket kokaini de transfer etmişti. Son olarak, Peru’da ele geçirilen 2,3 ton kokainin Mart 2023’te Türkiye’ye doğru yola çıktığı tespit edilmişti.

Dördüncü olarak, eroin ticaretinde en büyük suç gruplarından biri olan Türk organize suç örgütleri ağırlıklı olarak Batı Avrupa ülkelerinde faaliyet gösteriyor. Ayrıca, Afgan eroinini Batı Avrupa’ya taşıyan Balkan kaçakçılık rotası üzerinde yer alan ülkelerdeki uyuşturucu kaçakçılığı gruplarıyla da bağlantı halindeler. Ayrıca, Türk gruplar İranlı suç gruplarıyla işbirliği yaparak bölgede metamfetamin kaçakçılığı yapıyor. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde Türk kaçakçıların tutuklanması Latin Amerika’daki varlıklarını kanıtladı. Örneğin 2017 yılında Paraguay’da üç Türk kaçakçı tutuklandı. Venezela savcısı, 2018’de uyuşturucu kaçakçılığı soruşturmasında Hizbullah ile suç ortaklığı yaptıkları gerekçesiyle üç Türk kaçakçıyı daha suçladı. 2021 yılında Peru polisi bir Türk kaçakçıyı 100 kg kokainle birlikte tutuklamış, ardından Kolombiya’da bir Türk kaçakçı daha tutuklanmıştı.

Beşinci olarak, Ülkü Ocakları, 1970’lerin sonlarından itibaren Türkiye’de faaliyet göstermeye başlayan aşırı sağcı bir paramiliter örgüt. AKP hükümetinin destekçisi ve koalisyon ortağı olan Milliyetçi Hareket Partisi ile bağlantılı. Üyelerinin çoğu daha önce uyuşturucu ticaretiyle uğraşmıştı. Ülkü Ocakları’nın, Aralık 2022’de grubun eski başkanı Sinan Ateş’e, Ülkü Ocakları üyelerinin Akdeniz’deki bir liman kenti olan Mersin’de kokain kaçakçılığına karıştığına dair soruşturması nedeniyle suikast düzenlemekle suçlandığı iddia edildi. Mersin aynı zamanda son dönemde Latin Amerika ülkelerinde ele geçirilen kokainin de en çok ulaştığı şehir olarak kayıtlara geçti. Ülkü Ocakları’nın Sinaloa Karteli ile bağlantıları olduğunu akılda tutmakta fayda var. Sosyal medyada 2020 yılında yayınlanan bir dizi video, Sinaloa Karteli ve lideri Ismael Zambada Garcia’yı selamladığını gösteriyor.

“Saludos desde Turquía hasta México, Sinaloa. Puro cartel, puro Mayo Zambada”, dice en español un grupo de diez hombres con acento turco y que posteriormente hace el saludo del lobo pic.twitter.com/MWPlF5O175

— FRONTERA AL ROJO VIVO (@FronteraRV) June 28, 2021

TÜRKİYE KOKAİNDEN SONRA FENTANİL KAÇAKÇILIĞI İLE DE GÜNDEMDE

Guatemala polisi 23 Mart’ta Izabal’daki Puerto Barrios’da Türk bandıralı bir gemiye ait konteynerlerde 480 varil fentanil pozitif kimyasal madde ele geçirdi. Konteynerler Türkiye’den gelip Fransa ve Kolombiya’dan geçerek Guatemala’ya gidiyordu.

Uyuşturucu kaçakçılığı örgütleri, daha karlı suç pazarlarına geçme konusunda becerikli ve esnek olup, ortaya çıkan fırsatlara iyi adapte oluyorlar. Öyle görünüyor ki Türkiye’nin Orta Doğu ve Latin Amerika arasındaki kokain ticaretinde ortaya çıkan ve gelişen sofistike suç şebekeleri son zamanlarda fentanil kaçakçılığı ile birleşti.

Zayıf soruşturma şu ana kadar Izabal’da ele geçirilen fentanile karışan şebeke ve grupları ortaya çıkaramadı. Ancak Türkiye’deki kokain ticaretine siyasetçilerin, bürokratların, suç gruplarının ve yolsuzluğa bulaşmış iş adamlarının dahil olması, kaçakçıların kim olduğunu belirlemeyi zorlaştırıyor.

FENTANİL KAÇAKÇILIĞININ ARKASINDA KİM VAR?

Honduras’tan Guatemala’ya kara yoluyla kaçırılan kokainin yanı sıra Kolombiya ve Venezuela’dan uçak veya deniz yoluyla gelen kokain için önemli geçiş merkezlerinden biri olan Izabal’daki Puerto Barrios’ta ele geçirilen fentanilin transferinde kimlerin yer aldığına dair ayrıntılı bilgi mevcut değil.

Sinaloa Karteli, Guatemala’daki yerel uyuşturucu kaçakçılığı örgütleriyle aktif olarak bağlantılı iki Meksikalı kartelden biri. Hazine Bakanlığı’na göre Los Huistas grubu, Sinaloa Karteli ve Jalisco Nueva Generacion Karteli(CJNG) ağlarıyla Guatemala’nın kuzeyindeki üssünden Amerika Birleşik Devletleri’ne uyuşturucu kaçakçılığı yapıyor. Ülkü Ocakları’nın Türkiye’deki kokain hedef şehirlerindeki aktif varlığına ve Sinaloa Karteli ile olan ilişkisine işaret eden bağlantı noktaları, her iki örgütü de Izabal’daki son fentanil yakalamasının muhtemel suç ortakları olarak en şüpheli aktörler haline getiriyor.

Sonuç olarak, mevcut şebekeler kokaini Latin Amerika’dan Türkiye’ye aktarmaya ve her iki bölgede de talep edilen fentanil dahil diğer uyuşturucu türleriyle birleştirmeye devam edecek gibi görünüyor. ABD’nin bu ağlara ve rotalara büyük bir mercek tutması gerekiyor. `

Yakın zamanda ele geçirilen geminin izini sürmek ve Türk ve Guatemalalı yetkililerle işbirliği yapmak gerekli. Ancak, son birkaç yıldır Türkiye ile çeşitli Latin Amerika ülkeleri arasında gerçekleşen diğer tonlarca kokain ele geçirme olaylarında da görüldüğü üzere, Türk yetkililerin bu kaçakçılığın arkasında kimin olduğunu belirlemek için işbirliği yapmak ve soruşturmayı derinleştirmek konusunda isteksiz oldukları görülüyor. Türkiye’deki kokain kaçakçılığına siyasetçilerin ve bürokratların da dahil olması, güvenilir bir soruşturma yürütülmesini zorlaştırıyor.

Türkiye’de Mayıs ayında yapılacak seçimlerin de kaçakçılık rotalarındaki evrimi ya da değişiklikleri görmek açısından kritik önem taşıdığını belirtmek gerekir. Muhalefet seçimleri kazanır ve ülkeyi demokratik ortama döndürürse, Türkiye yeniden uyuşturucu kaçakçılığına kapılarını kapatabilir ve kokain merkezi olarak zedelenen imajını düzeltebilir. Ancak tam tersine, AKP’nin kazanması Türkiye, Orta Doğu ve Latin Amerika arasındaki uyuşturucu ağlarının daha da gelişmesini sağlayacaktır.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇


Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version