ANKARA – Basına yönelik sansürün her zaman Diyarbakır’dan başlayarak yayıldığını belirten gazeteci İrfan Aktan, muhalefetin sessizliğini eleştirerek, “Seçim öncesinde bölgede, Kürdistan’da bir karanlık yaratılmak isteniyor” dedi.
Türkiye’de, 2013-2015 yıllarında yürütülen “diyalog süreci”nin ardından savaş politikaları yeniden devreye girdi. Söz konusu politika sonucunda 2015 yılından bu yana Kürt siyasetçiler, hukukçular, aydınlar, gazeteciler hedef alındı. Son olarak 25 Nisan’da Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Amed merkezli soruşturmalar kapsamında 21 kentte yapılan ev baskınlarında aralarında siyasetçi, hukukçu, sanatçı ve gazetecilerin bulunduğu 128’i aşkın kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan gazetecilerden Mezopotamya Ajansı (MA) Editörü Abdurrahman Gök, JINNEWS Muhabiri Beritan Canözer, gazeteciler Mehmet Şah Oruç, Remzi Akkaya, Mıkail Baru, “Örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandı.
Gazeteci İrfan Aktan, Kürtlere yönelik baskılar ve gazetecilerin tutuklanmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘OPERASYONLAR SEÇİM GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE DÜŞÜRÜYOR
Tutuklanan gazetecilerin Kurdistan’da olup bitenleri dünyaya aktardığını belirten Aktan, “Seçim öncesinde bölgede, Kürdistan’da bir karanlık yaratılmak isteniyor. Hem avukatların hem siyasetçilerin hem de gazetecilerin sesini kısarak orada ayrı, görünmez bir alan yaratılmak isteniyor. Bu bağlamda operasyonlar seçim güvenliğini, iktidarın lehine olacak şekilde tehlikeye düşürüyor” dedi.
‘MUHALEFETİN SES ÇIKARMAMASI ESAS SORUN’
Söz konusu duruma ilişkin muhalefetin sessiz kalmasını eleştiren Aktan, şunları söyledi: “Türkiye’de bu sadece Kürtlerin meselesiymiş gibi gösterilip ana muhalefetin bu konuda hiç ses çıkarmaması esas sorun. Eğer bu arkadaşlar, gazeteciler, Türk gazeteciler olsaydı, İstanbul’da görev yapsaydı; avukatlar, Türk avukatlar olsaydı, İstanbul, Ankara’da görev yapsaydı ve eğer CHP’ye ya da HDP dışındaki muhalefete yakın olsalardı yer yerinden oynayacaktı. Türkiye’de Kürt gazeteciler herkesin derdini haber yaparken, onların derdi ile sadece Kürtler ilgilenmeliymiş gibi bir algı var. Bunun nedenlerini, arkasındaki tarihsel dinamikleri de biliyoruz. Eğer Türkiye’de radikal bir değişim olacaksa bunun anahtarı Kürtlerin elinde. Bu tür baskılara karşı bugün sessiz kalanlar, yarın iktidar değiştiğinde sahnenin yine en önünde büyük mücadele vermiş pozlarına girecekler. Sanki bu iktidarı onlar değiştirmiş gibi bir havaya bürünecek, bütün mücadeleyi onlar vermiş, bu faşizmin en büyük zulmü onlar görmüş gibi yapacak, rol çalacaklar. Oysa bugün tutuklananlar Kürt gazeteciler, Kürt hukukçular, Kürt siyasetçiler, iktidara karşı en büyük direnci gösterenlerdi. Üstelik de en az dayanışmayı gören, en az destek gören, en az kollanan insanlar oldukları halde en cesur davranan insanlardı. Bu orantısız baskı karşısında maalesef yine aynı orantısızlıkta bir sahipsizlik ya da bir dayanışmasızlık söz konusu.”
‘TÜRKLÜK KONFORUNU ELDEN BIRAKMIYORLAR’
Devletin, muhalefet kanadının “muhalefet yapma” sınırlarını belirlediğine dikkat çeken Aktan, şunları kaydetti: “Devlet, Kürtler dışındaki muhalefete şunu gösterdi: Siz Kürtlere sahip çıkmazsanız, Kürt sorununa hiç bulaşmazsanız, Kürt sorununun çözümü konusunda sesinizi çıkartmazsanız, dilediğinizce muhalefet yapabilirsiniz. Ben Kürtlere yaptığımı, sizlere yapmam mesajı verdi, hala da veriyor. ‘Bugün Kürtlere yapılanların aynısı yarın sizlere yapılır’ sözünün gerçekte doğrudan bir karşılığı yok. Türkiye’de Kürtlere yapılan hiç kimseye yapılmadı, yapılmıyor. Fakat bu herkesin refah içinde yaşayacağı anlamına gelmiyor. Evet Türkiye’de de anti-Kürt politikalar, Türklerin hayatını zindana çeviren otoriterleşme diğer bütün kesimlerin yaşam alanını, özgürlük alanını daraltıyor ama dediğim gibi bu hiçbir zaman Kürtlere yapılanın aynısının diğer muhalefete yapılacağı veya yapıldığı anlamına gelmez. Biraz da bunun konforu var bazı muhalefet kesimlerinde. Özellikle CHP gibi bu iktidara karşı en büyük mücadeleyi verdiğini söyleyen muhalefet hala ‘Türklük konforunu elden bırakmıyor.’ O konfor onları Kürtlerle dayanışmaktan uzak tutuyor. Eminim CHP içindeki bazı kesimler Kürtlere yönelik bu baskıların kendilerine yönelik bir tuzak olarak kurgulandığını zannediyor. AKP ya da iktidar, Kürtleri vurarak CHP’den tepki çıkmasını bekliyor ve oradan onları Kürtlerle müttefik gösterecekmiş gibi. Hayır bu esas tuzak değil. CHP için en büyük tuzak Kürtlere vurulup onun sessiz kalmasını sağlamak. Muhalefet açısından en büyük tuzak Kürtlere vurulduğunda sessiz kalmaktır. Bugüne kadar bu tuzağa hep düşüldü, bugün tekrar düşüldüğünü görüyoruz.”
‘BASINA SANSÜR DİYARBAKIR’DAN BAŞLAR’
Söz konusu durumun uzun vadede herkesin özgürlük alanını daralttığını söyleyen Aktan, “Kürtlere yapılan belki onlara hiçbir zaman yapılmayacak ama Kürtlere yapıldıkça onların da özgürlük alanı daralacak, daralıyor. Bu gazeteciler için de, bizim için de geçerli. Sansür, basına yönelik baskı her zaman Diyarbakır’dan başlar İstanbul’a öyle yayılır. Hukuksuzluk, insan hakları ihlalleri, fiili baskılar önce Diyarbakır’dan başlar. Dolayısıyla şiddeti her zaman daha fazladır. Zamanla İstanbul’a yayılır ama bu aynı şiddetle devam etmeyebildiği için ‘Kürt gazetecilere yapılan bize yapılmaz’ denilerek meslektaşlarımız sahipsiz veya dayanışmasız bırakılıyor. Türkiye’de her zaman Kürt medyasıyla, Kürt gazetecilerle, Kürt siyasetçilerle her türlü baskıyı göze alarak dayanışan bir sol sosyalist insan hakları savunucusu kesim var. Onlar dün olduğu gibi bugün de en büyük dayanışma örneğini sergiliyor. Bunun içinde gazeteciler de hukukçular da siyasetçiler de var” diye konuştu.
MA / Yüsra Batıhan
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***