Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

ÇEVİRİ | Naftali Bennett, başbakanı olduğu “İsrail tarihinin en çoğulcu hükümeti”ni anlatıyor

Serbestiyet


Bir buçuk yıl kadar önce hayli zor bir karar verdim: Normalde aklımın ucundan bile geçmeyecek kişilerle işbirliği yapmak ve bu insanlarla bir hükümet kurmak.

İsrail en kötü dönemlerinden birini yaşıyordu. Geldiğimiz noktada hayli kutuplaşmış ve felç olmuş bir ülke vardı. İki yıl içinde dört seçim oldu, Arap ağırlıklı şehirler başta olmak üzere birçok şehirde geniş çaplı isyanlar yaşandı, öldürülen İsrailli Yahudiler ve İsrailli Araplar oldu, ayrıca yüzlerce kişinin yaralandığı olaylara şahit olduk. Dahası, Filistin merkezli terör örgütü Hamas, her yıl geleneksel olarak düzenlenen Bayrak Yürüyüşü’nün ardından Kudüs’e roketli saldırılara başladı.  

Tarihimizde eşine zor rastlanır bir işsizlik ve benzeri görülmemiş bir cari açık sorunu yaşadık. Üç yıldır bütçe çıkaramamıştık ve Netanyahu da hükümeti kurmayı başaramamıştı. Seçim sath-ı mailine bu koşullarda girdik; büyük çaplı bir kaos işten bile değildi.

Kararı verdiğim ânı canlı bir biçimde hatırlıyorum. Eşimle mutfaktaydım. Dört çocuğuma seslenip yanıma çağırdım ve onlara şöyle dedim:

 “Babanızın aklında belli başlı projeler var. Başarılı olur muyum bilemiyorum. Arkadaşlarınız da dahil olmak üzere pek çok insan babanız hakkında kötü şeyler söyleyecektir. Sizden isteğim, bunu İsrail’in iyiliği için yaptığımı aklınızda tutmanızdır.”

Muhaliflerim gerek sosyal medya gerek geleneksel medya üzerinden yürüttüğü propagandayla bana ve partim Yamina’ya zarar vermek için elinden geleni yaptı. Doğrusunu söylemek gerekirse bu baskılar sonuç doğurdu; kritik güven oylamasından sadece birkaç gün önce vekillerimizden biri istifa etti.

Kurduğum hükümet 13 Haziran 2021’de Knesset’ten güvenoyu aldı; artık İsrail tarihinin en çoğulcu hükümetinin başbakanıydım. Sağcıları ve solcuları, dindar ve seküler kesimleri ve hatta Yahudilerle Arapları bir araya getiren bir hükümet…  

Çok sayıda reform içeren bütçeyi onayladık, yüz binlerce İsrailliye istihdam sağladık, gün geçtikçe büyüyen bütçe açığını neredeyse sıfıra indirdik. Gazze Şeridi yakınlarındaki, yıllardır roket saldırılarına maruz kalan Güney bölgesine son on yılın en huzurlu günlerini yaşattık. Dahası, büyük tehlike arz eden İran’la nükleer anlaşmayı bloke ettik. Eğer bu anlaşmayı bloke etmeseydik, hesaplarımıza göre terörist İran rejiminin kasasına 200 milyar dolardan fazla para akacaktı.

Nihayet: Covid aşısının üçüncü dozunu dünyanın kullanımına sunan öncü ülke olduk.

Peki bütün bunları nasıl yaptık? 70’e 70 kuralını benimsedim. İsraillilerin yaklaşık yüzde 70’i mevcut sorunların yüzde 70’inde hemfikir. Daha iyi ulaşım hizmetleri, daha iyi bir eğitim, daha fazla güvenlik ve mal ve hizmetlerin fiyatının daha düşük olduğu bir ülke istediğimiz hususunda hepimiz hemfikiriz. Ancak İsrail-Filistin çatışması, din ve devlet meseleleri ile hukuk sistemimiz konusunda fikir ayrılıkları yaşıyoruz.

Bu nedenle hükümetim, üzerinde anlaşmaya varamadığımız konular üzerinde enerji harcamak yerine, yüzde 70’i iyileştirmeye odaklandı. Hepimiz, hükümetin toprak egemenliği konusunda aşırı vurgulu konuşmaması, fakat aynı şekilde topraklarımızın Filistinlilere devredilmeyeceği noktasında hemfikirdik. Benzer şekilde, ihtilaflı dini veya hukuki konularda yasa çıkarmamaya karar vermiştik.

Hassas siyasi meseleleri çatışma konusu olmaktan çıkartınca, sol ve sağ dünya görüşlerinden gelen bakanlar birbirlerini İsrail’in iyiliği için çalışan erdemli insanlar olarak gördüler.

Görüşleri ne kadar farklı olursa olsun, iyi niyetle bir araya gelmiş insanların birlikte sorunsuz çalışabileceğini kendimize ve koalisyonumuzun dışındaki aktörlere kanıtladık. Sunduğumuz model, her zamankinden daha fazla kutuplaşmış bir dünyada işbirliğini ve birliği esas alıyordu. Yani, ulusumuzun iyiliği için geldiğimiz mahallelerin kalıplarına esir olmayan bir siyaseti benimsedik.

Örneğin, Arap Raam partisinin lideri Mansur Abbas’ı ele alalım. Onunla ilk tanışmamız, hükümeti kurmamızdan önceki haftalara dayanıyordu.

Netanyahu, koalisyon kurma amacıyla Abbas ile gizlice görüşüyordu. Tanışmadan önce onun hakkında pek olumlu düşünmezdim. Kendisinin çok açık bir biçimde terörü desteklediğini sanırdım. Fakat bir taraftan da birçok kişiden bunun bir önyargı olduğunu, Abbas’ın İsrailli Araplar için pragmatik bir model yaratmaya çalıştığını duyuyordum.

Sonunda kendisini arayıp bir toplantıya davet ettim. Davetime cevaben, konuşacağımız gizli ofisin adresini sordu. Böyle dedi, çünkü onunla konuşan insanlar bunun bilinmesini istemedikleri için genelde gizlice bir araya geliyordu. Abbas da bu gizli görüşmelere çok alışmıştı. Şöyle dedim kendisine:

“Knesset’teki ofisimde şeffaf bir biçimde görüşeceğiz. Sen ikinci sınıf biri değilsin Abbas. Seninle konuşmakta çekinecek bir şey yok.”

Aşağı yukarı benim yaşlarımda, onurlu ve cesur bir lider keşfetmiştim. İkimiz de inançlı insanlardık. Yahudilik ile İslam arasında var olan teolojik anlaşmazlıklar ne olursa olsun, bunları Tanrı’ya bırakmamız gerektiği konusunda hemen anlaştık. Bizim yapacağımız iş belliydi: İsrailliler ve Araplar için daha iyi eğitim olanakları, daha iyi iş imkânları ve daha güvenli sokaklar yaratmak için hep birlikte çalışacaktık.

Ne var ki bir yıllık bir ilerleyişin ardından hükümetim, kesintisiz protestoların baskısı ile çöktü. İsrailli Arapların sosyo-ekonomik koşullarını iyileştirmek için kurduğum koalisyona katılan Arap vekiller, kendi toplulukları tarafından (tıpkı Yamina’daki vekillere yapıldığı gibi) hainlikle suçlandılar. Organize gruplar, bu vekillerin evlerinin birkaç metre ilerisine çadırlar kurup ailelerini aylarca taciz ettiler. Parti üyelerimden biri eşinin işini kaybedebileceğini, çocuklarının ise okulda tehdit edildiğini bildirdi.

Tel Aviv ve diğer büyük şehirlerde yaklaşık 20 kişinin hayatını kaybettiği Filistin merkezli bir dizi terör saldırısına maruz kaldık. Muhalefet saldırılar konusunda hükümeti suçladı; onlara göre hükümet, Arap Raam Partisi tarafından felç edilmişti ve saldırıların nedeni buydu. Oysa 100 yılı aşkın bir süredir ülkemizde terör saldırıları oluyordu ve hükümetim de teröristlere karşı her zamankinden daha sert tedbirler alıyordu, yani bu suçlamalar bütünüyle haksızdı.

Sonuçta Raam hükümetteki üyeliğini askıya aldı. Meretz’den bir Arap üye de geçici olarak istifa etti. Partimin birkaç üyesi de koalisyona verdiği desteği geri çekti. Hükümetim, ülke çapındaki yoğun dezenformasyonla ve bağnaz mezhepçilikle baş edemedi ve bütün bunlar hükümetimin sonunu getirdi.

İsrail’de şu anda yeni bir hükümet kuruluyor ve umarım liderler, İsrail için en büyük zorluğun toplumun tüm kesimlerini bir araya getirmek olduğunu anlarlar.

İsrail Devleti, Kutsal Topraklardaki Yahudi siyasi varlığının tarihteki üçüncü örneğidir. Birinci ve İkinci Tapınak döneminde, ulusumuzu sadece 80 yıl kadar bir arada tutmayı başarabilmiştik. Ardından içerideki ayrışmalar bizi parçaladı ve sonunda bağımsızlığımızı kaybettik. İsrail devleti şimdi 75 yaşında. İşte bu bizim üçüncü şansımız ve bu sefer başarılı olmakta kararlıyız.

Hükümetim sadece bir yıl faaliyet gösterebilmiş olsa da, son derece kutuplaşmış bir toplumda dahi işbirliğinin mümkün olduğuna dair benzersiz bir anlatı ve model sundu. Gönüllere ve zihinlere kazınan o güzel görüntü kolay kolay unutulmaz.

Çeviri: Hasan Ayer

Kaynak: https://www.nytimes.com/2022/11/27/opinion/a-good-will-government-was-possible-in-israel.html

Kaynak: Serbestiyet
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version