Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Uluslararası Af Örgütü: 2022’de insan haklarındaki düşüş kontrolsüz devam etti

Uluslararası Af Örgütü: 2022'de insan haklarındaki düşüş kontrolsüz devam etti


Uluslararası Af Örgütü, dünya çapındaki insan haklarına dair 2022 yılı Yıllık Raporu’nu yayımladı. 156 ülkeyi kapsayan ve Türkiye’ye sert eleştirilerin yöneltildiği raporda, Batılı ülkelerin insan hakları konusunda çifte standart uyguladığına dair vurgu dikkat çekti.

Af Örgütü Ukrayna’daki savaş nedeniyle Rusya’yı eleştirirken, Batı’nın mülteci politikasına da şu tepkiyi gösterdi: “Rusya saldırılarından kaçan Ukraynalı mültecilere açık kapı politikası, dünyanın en zengin bloklarından biri olarak AB’nin koruma arayan çok sayıda insanı kabul etme ve sağlık, eğitim ve barınma gibi temel hizmetlere erişimlerini sağlama kapasitesinin çok daha fazla olduğunu gösterdi. AB’nin bu yaklaşımı, bölge dışından gelerek koruma arayan insanlara yönelik yaklaşımından belirgin şekilde farklıydı ve bu durum derin ırkçılık ve ayrımcılığı gözler önüne seriyordu.”

Raporda, “Muhalefetin ve sivil toplumun bastırılması, tüm dünyada insan haklarına yönelik temel eğilimlerden biri olmaya devam etti” ifadeleri de yer aldı.

Raporun önsöz kısmında Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard’ın genel değerlendirmelerine yer verildi. Callamard, Rusya’nın Ukrayna’daki saldırısının küresel enerji krizini hızlandırdığını, gıda üretim ve dağıtım sistemlerinin zayıflamasında rol oynadığını belirterek “Bu durumun yol açtığı küresel gıda krizi, daha yoksul ulusları ve ırk ayrımcılığına maruz bırakılan toplulukları orantısız etkilemeye devam ediyor” ifadelerini kullandı.

‘DAHA FAZLA ÇATIŞMA, DAHA FAZLA ÖLÜM’

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri, “Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı daha geniş planda bir alarm zili işi görebilir mi? Dünyayı insan hakları ve evrensel değerler etrafında birleştirmek için işe yarayabilir mi?” diye sorsa da, 2022 yılında dünyada daha fazla çatışma ve ölüm yaşandığına dikkat çekti. Etiyopya’daki savaşın 2022 yılında da yakın geçmişteki en ölümcül çatışmalardan biri haline gelecek şekilde devam ettiğini belirten Callamard, “Sonuçlarının büyük ölçüde gizlendiği bu katliamda Batı Tigray’da Tigray halkı görünmez bir etnik temizliğe maruz bırakıldı” dedi.

‘BATI ŞERİA SON 10 YILIN EN KANLI DÖNEMİNİ GEÇİRDİ’

Callamard, 2022’nin İsrail işgali atındaki Batı Şeria’da yaşayan Filistinliler için son 10 yılın en kanlı dönemi olduğuna, Myanmar ordusunun ülkedeki Karen ve Karenni sivillerini sistematik olarak cezalandırarak yüzlerce kişinin ölümüne ve en az 150 bin kişinin yerinden edilmesine neden olduğuna, Haiti, Mali, Venezuela, Yemen ve diğer birçok ülkenin de insanlar silahlı çatışmalar veya sistemsel şiddet ile buna bağlı insan hakları ihlallerinden olumsuz etkilendiğine dikkat çekti.

‘İKLİM KRİZİ DERİNLEŞİRKEN ŞİRKETLER KÂR REKORU KIRDI’

İklim krizinin de 2022’de derinleştiğini vurgulayan Callamard, küresel ısınmanın bir numaralı itici gücü olan fosil yakıtların üretimi ve kullanımı ile mücadele konusunda devletlerin gerekli adımları atmadığını belirterek “Bu sıcaklık artışını durdurmaya yönelik küresel işbirliği etkisizdi” ifadelerini kullandı. Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri, varlıklı ülkelerin iklimle ilgili vaat ettikleri yıllık 100 milyar ABD doları tutarındaki finansmanı hâlâ teslim etmediğini, bu sırada da Batılı en büyük altı petrol şirketinin 2022’de 200 milyar Amerikan dolarını aşan vergi öncesi kârla rekor kırdığını hatırlattı.

BATI’YA ÇİFTE STANDART ELEŞTİRİSİ

Genel Sekreter, “Önce Covid-19 pandemisi, şimdi de Ukrayna savaşı çifte standartları şiddetlendirdi” diyerek şu ifadeleri kullandı:

“Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, evrensel değerlere ve onları korumak için tasarlanmış çok taraflı sistemlere karşı da bir saldırıdır. Batı dünyası bu savaşı kazanmak için, sırf kendi çıkarları tehlikede diye diğer ülkelerdeki benzer saldırılara göz yumamaz. Aslında, Batı’nın çifte standardı, Suudi Arabistan ve Mısır’daki insan hakları ihlallerine ilişkin kulakları sağır eden sessizlikleri; diğer çatışmaların, bir kısmı insanlığa karşı işlenen suç kapsamına giren ağır insan hakları etkilerine yönelik tutarsız tepkileri ve bu bölgelerden kaçan mültecilerin korunması konusunda gerekli adımları atmamaları ile gözler önüne serildi.”

‘BATI’NIN KAPILARI UKRAYNALILARA AÇIK, SURİYELİLERE KAPALI’

Callamard, “2022 yılında İsrail’in işgal altında tuttuğu Filistin topraklarındaki apartheid sistemi daha da görünür hale geldiği ancak Batılı hükümetlerin bu baskı sistemine son verilmesini talep etmediği eleştirisi de getirdi. Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri’nin, “AB’nin, Rusya’nın saldırılarından kaçan Ukraynalı mültecilere açık olan kapıları, Afganistan ve Suriye’deki savaş ve baskılardan kaçanlara kapalıydı” ifadeleri dikkat çekti.

Washington yönetimine de, “Eylül 2021 ile Mayıs 2022 arasında ABD, 25.000’den fazla Haitiliyi sınır dışı etti ve birçoğunu Siyah karşıtı ırkçılıktan kaynaklanan işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bıraktı ve gözaltına aldı” diye tepki gösteren Callamard, sözlerine şöyle devam etti: “Bu tür örnekler, Batı’nın insan haklarına verdiği desteğin seçici ve çıkarcı olduğunu doğruladı ve Ukrayna’ya verilen küresel desteği zayıflattı. Bu çifte standartlardan çıkar sağlayan sadece Batı değildi. Çin de, Uygurlara ve diğer Müslüman azınlıklara karşı, insanlığa karşı işlenen suç kapsamına giren ağır insan hakları ihlallerine rağmen BM Genel Kurulu ve BM İnsan Hakları Konseyi’nin uluslararası kınama adımından kaçınmaya devam etti.”

‘ÖZGÜRLÜKLERDEKİ AŞINMA 2002’DE HEYELAN DURUMUNA GELDİ’

Değerlendirmede, “Dünyanın Rusya’nın saldırı eylemine tepkisinin, değerlere dayalı bir uluslararası sistem ve hukukun üstünlüğü bakımından yeni bir çağın başlangıcına işaret ettiği savı, devletlerin kendi ülkelerinde insan haklarını koruma konusundaki gözle görülür gerilemeyle zayıfladı” ifadeleri de yer aldı. 2022’de ABD’de kürtaj hakkının kısıtlandığı, birçok ülkede yerli halkların haklarının ihlal edildiği, Afganistan’da Taliban’ın kadınların ve kız çocukların haklarını engelleyen aşırı sert kısıtlamalar getirdiği, İran’da Mahsa Amini’nin “ahlak polisi” tarafından başörtüsünü yanlış taktığı için öldürüldüğü hatırlatıldı. Callamard, “Protesto etme ve kendimizi ifade etme özgürlüklerimizdeki aşınma, 2022 yılında tam bir heyelan durumuna geldi” ifadelerini kullandı.

‘KONTROLSÜZ DÜŞÜŞ’

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri, Ukrayna’daki savaş nedeniyle 2022’nin uluslararası düzen için bir dönüm noktası olmuş olabileceği yorumu yapsa da, “Ne var ki insan hakları cephesinde bir dönüm noktası olmadı. Aksine, düşüş kontrolsüz devam etti” diyerek şöyle devam etti:

“Rusya’nın saldırıları, onlarca yıldır uluslararası hukuku ceza almaksızın çiğneyen güçlü devletler tarafından zaten zayıflamış olan uluslararası çok taraflı sistemi daha da istikrarsızlaştırmaya hizmet etti. Savaş, hem kaynakları hem de dikkatleri iklim krizinden, uzun süredir devam eden diğer çatışmalardan ve dünyanın dört bir yanında insanların çektiği acılardan uzaklaştırdı.

Batı’nın Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline verdiği tepkiler, kendi çifte standartlarının ve BM Şartı’nın diğer pek çok ihlaline karşı sonuçsuz kalan tepkilerinin altını çizdi. Bu da istikrarsızlığı ve cezasızlığı körükledi. Rusya’nın saldırı savaşı dünyanın geleceği için bir şey gösteriyorsa, o da etkili ve tutarlı bir şekilde uygulanan, kurallara dayalı bir uluslararası düzenin önemidir. Ukrayna’yı destekleyen koalisyona liderlik edenler, dünya nüfusunun çoğunluğuna fayda sağlayan uluslararası bir sisteme yeniden bağlılık için çabalarını artırmalı ve başka ortaklıklar geliştirmelidir.

‘DÜNYANIN BİR KEZ DAHA YANMASINI BEKLEMEYELİM’

2023, bir dünya savaşının küllerinden yaratılan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 75. yıl dönümü. Milyonlarca insanın hayatı pahasına gelen özgürlükleri ve ilkeleri hayata geçirmek için dünyanın bir kez daha yanmasını beklemeyelim. 2023, insan haklarını savunmak için bir dönüm noktası olmalı: Dünya liderlerinin bundan azına karşılık gelecek her adımı, dünyayı uçuruma sürükleyebilecek bir ihanettir.”



‘İNSANCIL HUKUK İHLALLERİ AĞIR FELAKETLERE YOL AÇTI’

Uluslararası Af Örgütü’nün raporunda, 2022 yılı için yapılan küresel değerlendirme şöyle:

“2022 yılı yeni çatışmaların başladığı ve süregelen çatışmaların devam ettiği bir yıl oldu. Uluslararası insancıl hukuk ihlalleri, sahada ağır insani felaketlere yol açtı. Çatışmaların insan haklarına etkileri, onlardan kaçan insanların korunması, hatta insanlığa karşı suç teşkil eden diğer ihlallere ilişkin uluslararası müdahaleler tutarsızdı. Bu ihlaller; protestolar dahil ifade, örgütlenme ve barışçıl toplanma özgürlüklerinin sert bir şekilde bastırılmasını içeriyordu. Bu tür baskıların yükünü genellikle insan haklarını savunanlar taşıdı.

‘ZORLUKLAR EN ÇOK ÖTEKİLEŞTİRİLEN KİŞİLERİ ETKİLEDİ’

Diğer yandan, hukuki korumanın iyileştirilmesine yönelik bazı adımlar atılmış olsa da, kadınlara, kız çocuklara ve LGBTİ+’lara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet küresel bir sorun olmaya devam etti. Kürtaj hakkı konusunda bazı bölgelerde ilerlemeler bazı bölgelerdeyse gerilemeler kaydedildi. Birçok ülke Covid-19’un gölgesinden çıkmaya başlarken bazıları pandeminin etkilerini yaşamaya devam etti. Sürdürülemez borç seviyeleri, çatışma, iklim değişikliği ve pandeminin etkisiyle ortaya çıkan ekonomik krizler, yaşam maliyetinde ve gıda güvensizliğinde hızlı artışlara neden oldu. Zorluklar en çok ötekileştirilen kişileri orantısız etkiledi ve eşitsizliğin artmasına neden oldu.

‘DAHA CESUR ADIMLAR ATILMALI’

Birbiriyle derinden bağlantılı olan bu meseleler Uluslararası Af Örgütü’nün 2022’de 156 ülke üzerinde yaptığı araştırmada güçlü bir şekilde kendini gösterdi. Muhalefetin bastırılması, çatışmalara giden yolu kolaylaştırdı. 2021 yılında gerçekleşen silahlı çatışma ve darbeler, sivil toplum üzerindeki baskıların artmasına neden oldu. Silahlı çatışmalar kadınlara ve kız çocuklara yönelik cinsel şiddeti de artırdı. Savaş, siyasi krizler, artan yaşam maliyetleri, kürtaj hakkına getirilen kısıtlamalar, kadınlara yönelik şiddet ve ayrımcılık protestoların önemli itici güçleri oldu. Uluslararası Af Örgütü’nün araştırması, bu ihlallerin bazılarında, teknoloji devi şirketlerin (Big Tech) iş modelinden kaynaklanan ve giderek artan ciddi zararları ortaya çıkardı ve iklim krizi ve çevre tahribatı ile mücadele etmek için daha cesur adımlar atılması gerektiğini vurguladı.

Dünyanın pek çok bölgesinde yeni çatışmalar başladı veya uzun süreli çatışmalar devam etti. Hükümet güçleri ve silahlı gruplar, bazı durumlarda savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına giren uluslararası insancıl hukuk ihlalleri ve insan hakları ihlalleri işledi.

Avrupa’da Rusya kuvvetleri Ukrayna’ya saldırdı ve ülkeyi işgal etti. Yargısız infazlar, gelişi güzel saldırılar ve kış aylarında ülkenin enerji altyapısını hedef alarak sivil halka yönelik saldırılar gerçekleştirdi. Afrika’da Etiyopya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Sahel bölgesinde savaşan hükümet güçleri ve silahlı gruplar, toplu katliamları da içeren saldırılarda binlerce sivilin ölümüne neden oldu. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da Libya, Suriye ve Yemen’de uzun süredir devam eden çatışmalarda ve Ağustos ayında İsrail ile Filistinli bir silahlı grup arasındaki silahlı çatışmalarda sivillerin öldürülmesine ve yaralanmasına neden olan gelişigüzel hava saldırıları ve diğer hukuka aykırı saldırılar yapıldı. Taliban’ın önceki yönetimin ve güvenlik güçlerinin üyelerine karşı planlı misilleme saldırıları düzenlediği Afganistan’da da savaş suçları işlendi.

‘CİNSEL ŞİDDET SUÇU, SAVAŞ SİLAHI OLARAK KULLANILDI’

Cinsel şiddet suçu farklı bölgedeki çatışmalarda işlendi ve bazen savaş silahı olarak kullanıldı. Orta Afrika Cumhuriyeti’nde ve Güney Sudan’da onlarca kadın ve kız çocuğun, hükümet güçleri ile silahlı gruplar arasındaki çatışmalarda veya silahlı grupların saldırılarında tecavüze maruz bırakıldığı bildirildi. Etiyopya’da, Tigray güçleri çatışmalar sırasında çok sayıda tecavüz ve diğer cinsel şiddet suçu işledi. Ukrayna’da, Rusya güçlerinin cinsel şiddet uyguladığına yönelik raporlara ek olarak, sağlık tesislerine yönelik saldırılar anne sağlığı hizmetlerinin büyük ölçüde azalmasına neden olduğu için, kadınların toplumsal cinsiyete özgü diğer tehditlerle de karşı karşıya kaldığı tespit edildi.

Olumlu bir hamle olarak, BM Genel Kurulu’ndaki devletlerin çoğunluğu Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarını kınadı ve BM İnsan Hakları Konseyi bu işgalin ardından hızla bir soruşturma komisyonu kurmak için harekete geçti. BM Güvenlik Konseyi yaşanan çatışmalarda harekete geçmekte başarısız olduğundan, BM Genel Kurulu Nisan ayında, BM Güvenlik Konseyi’nde veto gücüne sahip daimi üyelerinin bu hakkı kullanması halinde açıklama yapmasını talep eden kararı kabul etti. Genel Kurul, Rusya’nın Güvenlik Konseyi’nin Ukrayna’nın kısmen işgal altındaki dört bölgesini ilhak etme kararının Eylül ayında geri alınmasını talep eden kararını engellemek için veto yetkisini kötüye kullanmasının ardından toplandı. 1 Genel Kurul girişimi kınadı, geçersiz ve hukuka aykırı buldu. Fakat, Rusya’nın kendi çıkarlarına hizmet eden bu adımı, çatışma durumlarında yaşanan ihlallere seçici yaklaşımın tek örneği değildi.

‘UKRAYNA’DAKİ DURUŞ DİĞER YERLERDE SERGİLENMEDİ’

Batıdaki devletler, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Ukrayna’daki savaş suçları iddialarını soruşturma çabalarını desteklediğini ifade etti ama bu devletlerin bir kısmı farklı olaylarda aynı duruşu sergilemedi. Birleşik Krallık UCM’ye ilave destek tahsis etti. ABD, Roma Statüsü’nü onaylamamasına ve İsrail gibi siyasi müttefikleri veya Afganistan ve Irak’taki ABD vatandaşlarını içeren soruşturmalara karşı çıkmasına rağmen siyasi destek sağladı. 20. yılında UCM’nin eylemleri, ilkelerinin herhangi bir durumda veya bölgede uluslararası hukuk kapsamındaki suçların mağdurlarına eşit şekilde uygulanıp uygulanmadığı sorusunu gündeme getirdi. UCM, Ukrayna’daki duruma ilişkin önemi yadsınamaz soruşturmasını kamuoyunda yaygın olarak duyururken, Nijerya ve Filistin’deki durumlar gibi diğer soruşturmalara çok daha az kaynak ayırdı.2 Bir başka tutarsızlık örneği ise, BM İnsan Hakları Konseyi’nin Ukrayna’daki ihlalleri haklı olarak kınarken, Yemen’deki çatışmalara ilişkin anlamlı adımlar atmaması ve hesap verebilirlik anlamında büyük bir sorumsuzluk sergilemesiydi.

META, MYANMAR’DAKİ ŞİDDETİ KÖRÜKLEDİ

İnsan hakları savunucuları ve örgütleri ile bazı hükümetler, şirketleri ihlalleriyle yüzleştirecek adımlar attı; buna rağmen bazı şirketler çatışma bağlamındaki ihlallerde kolaylaştırıcı rol oynadı. Uluslararası Af Örgütü şirketlerin, Myanmar ordusu tarafından sivillere yönelik hava saldırılarında kullanılabilecek havacılık yakıtı ithalatı ve dağıtımındaki rolünü belgeledi. Bunun üzerine, bazı ilgili şirketler Myanmar’daki ticari faaliyetlerle ilişkilerini kestiklerini veya faaliyetlerini durdurduklarını açıkladılar. Uluslararası Af Örgütü ayrıca Meta’nın (Facebook ve Instagram’ın sahibi) algoritmalarının ve iş uygulamalarının Arakanlı karşıtı içerikleri güçlendirerek Myanmar ordusunun Arakanlılara karşı harekatını kolaylaştırdığını, böylece 2017’deki ciddi insan hakları ihlallerinde önemli rol oynadığını tespit etti.

‘MÜLTECİLER KONUSUNDA AB’DE IRKÇILIK YAPILDI’

Silahlı çatışmalar tahmin edilebileceği gibi geniş çaplı mülteci hareketlerine ve ülke içinde yerinden edilmelere neden oldu. Rusya saldırılarından kaçan Ukraynalı mültecilere açık kapı politikası, dünyanın en zengin bloklarından biri olarak AB’nin koruma arayan çok sayıda insanı kabul etme ve sağlık, eğitim ve barınma gibi temel hizmetlere erişimlerini sağlama kapasitesinin çok daha fazla olduğunu gösterdi. AB’nin bu yaklaşımı, bölge dışından gelerek koruma arayan insanlara yönelik yaklaşımından belirgin şekilde farklıydı ve bu durum derin ırkçılık ve ayrımcılığı gözler önüne seriyordu. Mülteciler ve göçmenler hem kara hem de deniz sınırlarında zorla, yargısız ve bazen şiddet kullanılarak geri gönderildi; bazıları Libya gibi geçiş ülkelerinde işkence ve diğer ihlallere maruz bırakıldı. Birçoğu ölüme terk edildi.

Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da mültecilere yönelik koruma zayıflatıldı. Lübnan yetkilileri, Suriyelilerin sözde “gönüllü geri dönüşlerini” artırdı. Amerika kıtasında birçok ülkede uluslararası koruma sistemlerinin sağlam olmaması, silahlı şiddet ve diğer krizlerden kaçan ve sayısı hızla artan insanları korumasız bırakmaya devam etti. Eylül 2021 ile Mayıs 2022arasında ABD, 25.000’den fazla Haitiliyi sınır dışı etti ve birçoğunu Siyah karşıtı ırkçılıktan kaynaklanan işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bıraktı.

Silahlı çatışmaların tarafları uluslararası insancıl hukuka saygı göstermeli, ihlal iddialarını soruşturmalı ve şüpheli failleri yargılamalıdır. Diğer devletler de çatışmaların taraflarına bu yönde devamlı baskı yapmalıdır. Devletler ayrıca kadınları ve kız çocukları çatışma kaynaklı cinsel şiddetten korumak için özel önlemler alınmasını sağlamalı ve kadınların çatışma çözümü ve barış inşasına tam ve eşit katılımının önemini vurgulayan 1325 Sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı’nın uygulanması için harekete geçmelidir. UCM, soruşturmalara tahsis edilen fonların ayrımcı olmayan bir şekilde dağıtılmasını sağlamalıdır. Devletler, zulümden kaçan herkesin güvenliğini ve uluslararası korumaya erişimini sağlamalı ve koruma arayan insanlara yönelik uygulamalarında çifte standarda son vermelidir.

İFADE, ÖRGÜTLENME VE TOPLANMA ÖZGÜRLÜĞÜ

Muhalefetin ve sivil toplumun bastırılması, tüm dünyada insan haklarına yönelik temel eğilimlerden biri olmaya devam etti. İfade ve örgütlenme özgürlüklerini hedef alan baskıların bir kısmı silahlı çatışmalarla ilişkilendirildi. Rusya’da çıkarılan yeni mevzuatla, Ukrayna’daki savaşın eleştirilmesi bilfiil yasaklandı. Binlerce idari ve cezai yargılama başlatıldı ve onlarca bağımsız medya kuruluşu kapatıldı. Etiyopya’da yetkililer medya çalışanlarını keyfi olarak tutukladı ve sivil toplum kuruluşlarının barış çağrısı yapma çabalarını engelledi.

Bazı ülkelerde ise hükümetin silahlı olarak ele geçirilmesiyle baskılar arttı. Afganistan’da Taliban yetkilileri, 2021’de ülkeyi ele geçirdikten sonra kendileriyle ilgili eleştirel haberler yaptıkları için gazetecileri keyfi alıkoyma, işkence ve diğer türde kötü muamelelere maruz bıraktı. Myanmar’da, 2021 yılında gerçekleşen darbeyle yönetime el koyan askeri yetkililer onlarca medya çalışanını gözaltına aldı, bağımsız medya kuruluşlarına yönelik yasaklamalara devam etti ve STÖ’lerin meşru çalışmalarına, uyulmadığı takdirde hapis cezası öngören kısıtlamalar getirdi. 2020 ve 2021 yıllarında darbelerin meydana geldiği Mali’de yetkililer, bazı ulusal ve yabancı yayıncıların faaliyetlerini durdurdu, bazılarını ise devleti ve orduyu eleştirdikleri için gözaltına aldı veya tehdit etti.

Diğer bölgelerde etkili devletler, insan hakları sicillerinin yurt dışında ve yurt içinde tartışılmasını engellemek için sivil toplumu baskı altına aldı. Çin hükümeti, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin (BMİHYK), binlerce kişinin keyfi olarak alıkonulduğuna inanılan Sincan’da Uygurlara ve diğer Müslüman etnik azınlık gruplara karşı, insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına girebilecek suçları belgeleyen, uzun zamandır beklenen güçlü raporunu sert bir dille eleştirdi ve ülkede her zamankinden daha geniş çaplı ve çok yönlü bir sansür uyguladı. Hindistan hükümeti, insan hakları savunucularına uluslararası seyahat yasakları getirdi.

Türkiye’de meclis, hükümetin sosyal medya üzerindeki yetkilerini artıran yeni bir dezenformasyon yasası çıkarttı ve yetkililer onlarca gazeteciyi, insan hakları savunucusunu ve muhalif siyasetçiyi terörle ilgili asılsız suçlamalarla tutuklamaya ve yargılamaya devam etti. Mısır’da hükümet, Kasım ayında BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 27. Taraflar Konferansı’na (COP27) ev sahipliği yapmadan önce, siyasi nedenlerle tutulan yüzlerce kişiyi serbest bırakarak imajını iyileştirmeye çalıştı. Ancak aynı dönemde, serbest bırakılanların üç katı kadar kişiyi muhalif oldukları gerekçesiyle veya varsayımıyla keyfi olarak gözaltına aldı.COP27 sırasında protesto çağrılarıyla bağlantılı olarak gözaltına alınan yüzlerce kişi de buna dahildi.

Mısır’daki olaylar, ifade özgürlüğü ile iklim adaleti ve çevre tahribatı arasındaki bağlantıya örnek teşkil ediyordu. Başka ülkelerde de çevreyi korumak için kampanya yürüten aktivistler öldürüldü veya tehdit edildi. Ama bu durum hiçbir yerde Latin Amerika’da olduğu kadar aşikar değildi. Global Witness, 2022 raporunda, 2021 yılında toprak ve çevre savunucusu cinayetlerinin dörtte üçünün o bölgede meydana geldiğini belirtti.

Dünyanın dört bir yanında insanlar, iklim değişikliğiyle mücadeledeki eksiklik, siyasi krizler, artan yaşam maliyeti, kürtaj hakkına getirilen kısıtlamalar, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık gibi meseleleri protesto etmek için bir araya geldi. Devletler, protestoları bastırmak için genellikle hukuka aykırı, hatta bazen öldürücü güç kullandı. Bu durum en sert şekilde İran’da görüldü. Eylül ayında, onlarca yıldır devam eden cinsiyete dayalı ayrımcılığa, şiddetli baskılara ve daha geniş anlamda İslam Cumhuriyeti’nin kendisine karşı düzenlenen eşi benzeri görülmemiş başkaldırıya, yetkililer atış mühimmatı, metal saçma ateşleyen silahlar ve dayakla karşılık vererek onlarca çocuğun da aralarında bulunduğu yüzlerce insanı öldürdü. Peru’da, Aralık ayında cumhurbaşkanının devrilmesinin ardından çıkan siyasi kriz sırasında güvenlik güçlerinin protestolara hukuka aykırı güç kullanarak karşılık vermesi sonucunda en az 20 kişi öldürüldü.

Dünyanın dört bir yanındaki ülkelerdeki güvenlik güçleri protestoları denetlemek için ateşli silahlar ve cop, göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi gibi daha az öldürücü silahlar kullandı. Bazı güvenlik güçleri protestocuları keyfi olarak gözaltına aldı ve bazıları ağırlıklı bacak zincirleri gibi doğası gereği insan haklarını ihlal eden ekipman kullanarak işkenceye veya diğer türde kötü muameleye maruz bıraktı. Kolluk kuvvetleri ekipmanının ithalatı ve ihracatı üzerinde küresel çapta geçerli insan hakları denetimlerinin olmaması, bu ekipmanın çoğalmasını ve kötüye kullanılmasını kolaylaştırdı. Ancak Mayıs ayında, BM Genel Kurulu’nun talebi üzerine, Hükümet Uzmanları Grubu, kolluk kuvvetleri ekipmanı ticaretini düzenlemek amacıyla yasal olarak bağlayıcı bir sözleşme oluşturma seçeneğini içeren bir rapor yayımladı. Arjantin, AB ve Moğolistan, anlaşma sağlamak adına 60’tan fazla devletten oluşan küresel bir ittifak oluşturdu.3 İnsan hakları örgütleri, bu anlaşmaya dahil edilmesi gereken temel unsurlarla ilgili önerilerde bulundu.

Devletler protestoları farklı yöntemlerle bastırdı. Avustralya, Hindistan, Endonezya ve Birleşik Krallık gibi ülkelerdeki yetkililer, protestolara kısıtlamalar getiren yeni yasalar çıkardı. Sri Lanka gibi bazı devletler, olağanüstü hâlleri kullandı. Çin örneğinde olduğu gibi Covid-19’u bahane eden ülkeler oldu. 2021 yılında darbeye şahit olan Gine örneğinde ise, protestocuların devlet politikalarına karşı gelmesini önlemek için seçim güvenliği bahane edildi. Devletler protestocuları engellemeye çalışmak için çevrimiçi sivil alanı da baskı altına aldı. İran ve Myanmar, internet ve telekomünikasyonu kesintiye uğratan veya tamamen kesen ülkelerarasında yer aldı.

BM ve UCM’nin silahlı çatışmalara müdahalelerinde olduğu gibi uluslararası toplumun da bu korkunç insan hakları ihlallerine ve ifade, örgütlenme ve barışçıl toplanma özgürlüklerine yönelik olanlar gibi başka ihlallere müdahaleleri tutarsızdı. Bir yandan, BM İnsan Hakları Konseyi Rusya’daki insan hakları durumuna ilişkin Özel Raportör atadı ve İran’daki protestoların öldürücü güçle bastırılmasının ardından İran’a yönelik soruşturma mekanizması kurdu. Öte yandan, BM’nin, Çin’in Sincan bölgesinde insanlığa karşı işlenen olası suçlara ilişkin kendi kanıtlarını daha fazla araştırmama ve hatta tartışmama kararı aldı ve Filipinler ile ilgili kararı durdurdu. Benzer şekilde, İsrail’in müttefikleri, Uluslararası Af Örgütü de dahil birçok örgütün, İsrail’in apartheid sistemi kurduğuna dair tespitini, BM uzmanları tarafından onaylanmasına rağmen kesin bir şekilde inkar etti. Diğer yandan, BM’nin üç temel “direğinden” biri olan uluslararası insan hakları sistemi yetersiz finanse edilmeye devam etti ve bazı devletler, gerekli mekanizmaların işler hale getirilmesini engellemek için bütçe sürecini koz olarak kullandı.

Devletler, muhalefeti bastırmak için bahaneler kullanmaya ve insan hakları sicillerinin tartışılmasını önlemeye son vermelidir. İnsan hakları savunucularına yönelik cinayetleri, korkutma ve tacizleri soruşturmalı; protestolar sırasında güvenlik güçlerinin gereksiz veya aşırı güç kullanmasını durdurmalı; barışçıl toplanma hakkını ihlal eden mevzuatı yürürlükten kaldırmalı veya değiştirmelidir. Devletler, kolluk kuvvetleri ekipmanı ticaretini denetleyecek yeni bir sözleşme üzerinde uzlaşmak için çok taraflı müzakereleri desteklemelidir. Ayrıca, ağır insan hakları ihlallerinin tüm biçimleri için tutarlı bir şekilde hesap verebilirlik mekanizmaları kurmalıdır.

TOPLUMSAL CİNSİYETE DAYALI ŞİDDET VE CİNSEL SAĞLIK VE ÜREME SAĞLIĞIHAKLARI

Kadınlara, kız çocuklara ve LGBTİ+’lara yönelik şiddet küresel bir insan hakları sorunu olmaya devam etti. Bu şiddet kısmen, daha önce de belirtildiği gibi silahlı çatışmalar sırasındauygulandı. Ancak büyük çoğunluğu barış zamanında ve ev ortamında meydana geldi.

Amerika kıtasında yaygın cezasızlığın körüklediği toplumsal cinsiyete dayalı kadın cinayetleri bağlamında, yalnızca Meksika’da yüzlerce kadın öldürüldü. Venezuelalı mülteci kadınlar Kolombiya, Ekvador, Peru ve Trinidad ve Tobago’da toplumsal cinsiyete dayalı şiddete ve ayrımcılığa maruz bırakıldı. Kanada’da yerli kadınlar daha önceki yıllarda zorla sterilizasyona maruz bırakıldıklarını bildirdiler ve ABD’de diğer gruplara oranla daha yüksek düzeyde tecavüz ve cinsel şiddetle karşılaşmaya devam ettiler. Başka bölgelerde de çevrimdışı ve çevrimiçi şiddet devam etti. Pakistan’da, aile üyeleri tarafından işlenen çok sayıda kadın cinayeti bildirildi, ancak parlamento 2021’den beri beklemede olan ev içi şiddetle ilgili yasayı hâlâ onaylamadı. Hindistan’da, diğer kast temelli nefret suçlarının yanı sıra Dalit ve Adivasi kadınlarına yönelik şiddet, cezasız kaldı.

Bazı devletler, kadın insan hakları savunucularından gelen baskı sonucunda hukuki korumaları iyileştirmek için harekete geçti. Avrupa’da, tecavüzle ilgili, onay ilkesini güvence altına alan yeni yasalar Belçika, Finlandiya ve İspanya’da yürürlüğe girdi. Afrika ve Asya’da Çin, Kongo, Endonezya, Papua Yeni Gine ve Zimbabve gibi ülkelerde kadınları ve kız çocukları cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı korumayı kısmen güçlendirmeyi amaçlayan yeni yasalar kabul edildi. Bununla birlikte, bu ülkelerde ve dünyanın farklı bölgelerinde yetkililer, uygulamada kadınları ve kız çocukları toplumsal cinsiyete dayalı yerleşik şiddetten koruma veya ilgili suçların cezasızlığını engelleme konusunda başarısız oldu. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da; Mısır, İran, Irak, Suudi Arabistan ve Yemen’de yetkililer kadın insan hakları savunucularını ve aktivistleri cinsel şiddete karşı çıktıkları için kovuşturmalara ve diğer taciz biçimlerine dahi maruz bıraktı.

Her zaman olduğu gibi, bu şiddetin arka planında, kadınlara, kız çocuklara ve LGBTİ+’lara yönelik
yasalarda ve uygulamadaki ayrımcılığın, ayrımcı toplumsal tutumları ve normları öne çıkarması yatıyordu.

Afganistan’da kadınların ve kız çocukların haklarında çok ciddi bir gerileme yaşandı. Taliban tarafından yayınlanan yeni hükümlerle, kadınların ve kız çocukların yanlarında erkek refakatçi olmadan seyahat etmeleri, halka açık parklara girmeleri, ortaokul ve üniversiteye gitmeleri ve STÖ’lerde çalışmaları yasaklandı.

Yıl içerisinde kürtaj hakları konusunda hem gerilemeler hem de ilerlemeler görüldü. ABD’de kürtaj haklarına yönelik federal korumaların Haziran ayında sona ermesinin ardından, bazı ABD eyaletleri kürtaja erişimi yasaklayan veya kısıtlayan yasalar çıkarırken, diğerleri ezici bir çoğunlukla kürtaj erişimini korumaya yönelik kararlar aldı. Amerika kıtasının farklı bölgelerindeki beş ülkede ise kürtaj suç sayılmaya devam etti, ancak Kolombiya’da Anayasa Mahkemesi hamileliğin 24. haftasına kadar kürtajı suç olmaktan çıkardı. Ekvador’da da yeni bir yasayla kürtaj tecavüz vakalarında suç olmaktan çıkarıldı.

Avrupa’da da benzer eğilimler gözlemlendi. Macaristan, Polonya ve Slovakya’da kürtaja erişimi kısıtlamak yönünde yeni uygulamalar başlarken, Almanya ve Hollanda da dahil olmak üzere diğer birçok ülkede kürtaja erişim üzerindeki birtakım kısıtlamalar kaldırıldı. Bu arada Andorra ve Polonya gibi ülkelerde kadın insan hakları savunucuları kürtaj hakkını destekledikleri için baskıya maruz bırakıldı.

Devletler, kadınlara, kız çocuklara ve LGBTİ+’lara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı yerleşik şiddeti önlemek, hayatta kalanları korumak ve desteklemek ve ilgili suçlarda cezasızlığı önlemek için kapsamlı adımlar atmalıdır. Kürtajı suç saymaya devam eden tüm devletler, kürtaj yasalarında reform yaparak, kürtajla ve kürtaj sonrası bakımla ilgili bilgi ve hizmetlere ayrımcılık ve zorlama olmaksızın herkesin erişebilmesini sağlamalı, kişinin üreme ile ilgili konularda kendi kararını alabilme hakkına ve diğer insan haklarına saygı göstermelidir.

EKONOMİK VE SOSYAL HAKLAR

Tüm bölgelerde Covid-19 pandemisinin etkileri ile sürdürülemez borç, çatışma ve iklim değişikliğiyle bağlantılı ekonomik krizler yaşam maliyetinde fahiş artışları körükledi ve gıda güvensizliğini artırdı. Uluslararası Para Fonu (IMF), Ekim ayında düşük gelirli ülkelerin%60’ından fazlasının ve gelişmekte olan pazarların %25’inden fazlasının borçlarını ödeyemeyecek durumda olduğunu vurguladı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali birçok ülkenin bağımlı olduğu buğday arzını kesintiye uğrattığı gibi yakıt maliyetlerinde de önemli artışlara neden oldu. Birçok hükümetin sosyo-ekonomik eşitsizlikler ve sağlık ve sosyal koruma alanındaki düşük kamu harcamaları gibi, gıda, sağlık, sosyal güvenlik, barınma ve su haklarının hayata geçirilememesinin altında yatan nedenlerle ve yapısal engellerle baş etme konusundaki başarısızlığı mevcut zorlukları daha da ağırlaştırdı. Bu zorluklar tüm bölgelerde en şiddetli biçimde ötekileştirilen grupları orantısız etkiledi.

Afrika Birliği 2022’yi Beslenme Yılı ilan etmişti ancak aşırı sert hava koşulları bölgedeki birçok ülkede yetersiz beslenmeyi artırdı. Somali’de şiddetli kuraklık yetersiz beslenme vakalarını artırırken, Nijerya’da seller sudan bulaşan hastalıklara yol açarak yüzlerce kişinin ölümüne neden oldu. Ekonomik krizler nedeniyle Afganistan nüfusunun %97’si yoksulluk içinde yaşıyordu. Bu oran 2020 yılında %47’ydi. Sri Lanka’da insanlar gıda, yakıt, ilaç ve diğer temel maddeler konusunda ciddi kıtlık yaşadı. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da ekonomik krizler gıda güvensizliğini de artırdı. Suriye ve Yemen örneğinde çatışmalar kilit bir faktördü. Amerika kıtasında yaşanan insani krizlerdeyse, Haiti’de nüfusun %40’ından fazlası aciliyet arz eden açlık seviyeleriyle karşı karşıyaydı ve Venezuela’da nüfusun çoğu gıda güvensizliği yaşıyordu. Rusya ile savaş nedeniyle Ukrayna’da en az yarım milyon çocuk yoksulluğa sürüklendi. Avrupa’nın diğer ülkelerinde, enerji fiyatlarındaki savaştan kaynaklanan büyük artışlar rekor düzeyde enflasyona ve yaşam maliyeti krizlerine neden oldu ve en ağır ötekileştiren kesimleri orantısız etkiledi.

İklim değişikliği yoksulluğu, yetersiz beslenmeyi ve yerinden edilmeyi artırdı. Deniz seviyelerinin yükselmesi ve seller, Bangladeş, Honduras ve Senegal gibi ülkelerdeki yoksul kıyı topluluklarını etkilerken, yükselen sıcaklıklar enerji altyapısı projeleriyle birleşerek Kanada ve Rusya’da yerli halkları etkiledi.4 Hindistan ve Pakistan’da rekor düzeyde sıcaklar ve hava kirliliğiyle nedeniyle çiftçiler, sokak satıcıları ve günlük işçiler gibi dışarıda çalışmak zorunda olan gruplar büyük zarar gördü. Pakistan’da iklim değişikliği nedeniyle şiddetlenen yağmurlar ve seller de insanların yaşamları ve geçim kaynakları üzerinde yıkıcı etkiler yarattı. Tüm bunlara ve BM Genel Kurulu’nun Temmuz ayında temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşama hakkını tanımaya yönelik kararı onaylamasına rağmen, hükümetlerin iklimle mücadele adımları ne yazık ki yetersiz kaldı. COP27, iklim değişikliğinden zarar görenler için kayıp ve zarar fonunun kabul edilmesini sağladı ancak tüm fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması konusunda anlaşma sağlayamadı.5 Devletlerin mevcut emisyon azaltma taahhütleri, insanlığı2,5˚C’lik küresel ısınmanın yıkıcı etkilerine mahkum edecek.

Dünyanın dört bir yanında barınma hakkı, genellikle ayrımcılığa en çok maruz kalan grupları etkileyen zorla tahliyelerle zayıflatıldı. Afrika, Amerika ve Asya’da hükümetler, etkilenen yerli halkların özgür, önceden ve bilgilendirilmiş onayını almadan maden çıkarma, tarım veya altyapı projelerine devam etti ve bu durum bu toplulukların topraklarından zorla tahliye edilmelerine yol açtı. Tanzanya’da yetkililer, bir turist etkinliğine yer açmak için Maasai yerlilerini atalarından kalan topraklarından zorla tahliye etti.

Çok uluslu şirketlerin küresel vergilendirilmesine ilişkin BM öncülüğünde yeni bir sözleşme oluşturma çalışmaları devam etti ve Aralık ayında BM Genel Kurulu’nda bu yönde bir karar oybirliğiyle kabul edildi. Karar, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 2021’dekabul edilen mevcut küresel vergi anlaşmasının, şirketlerin genellikle küresel güneydeki ülkelerde yer alan kâr kaynakları ile genellikle küresel kuzeydeki ülkelerde yer alan yasal merkezleri arasında vergilendirme haklarının dağılımındaki dengesizliği gideremediği gerçeğini ortaya koydu. İnsanların ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını daha iyi şekilde güvence altına almak amacıyla, özellikle düşük gelirli ülkeler için önemli ek kaynaklar sağlayacak adil bir sistemin sağlanması yönünde daha fazla taahhüde ihtiyaç vardır.6

Devletler, iklim krizini hafifletmek ve küresel ısınmayı sanayi öncesi seviyelerin 1,5°Cüzerinde tutmak için, fosil yakıtların hızlı bir şekilde kullanımdan kaldırılmasına öncelik vermeli ve sıfır karbon ekonomisine adil ve insan haklarıyla tutarlı bir geçişi sağlamak gibi acil adımlar atmalıdır. Ötekileştirilen kişiler ve gruplar da dahil olmak üzere herkesin yeterli yaşam standardı, gıda, sağlık, sosyal güvenlik, barınma ve su haklarını güvence altına alan tedbirleri hayata geçirmelidirler. Devletler, bölgelerindeki herhangi bir proje için yerli halkın özgür, önceden ve bilgilendirilmiş onayını almak zorundadır.

Varlıklı devletler ve uluslararası finans kurumları, iklim krizini de içeren mevcut durumda ekonomik, sosyal ve kültürel hakları güvence altına almak için yardıma ihtiyaç duyan ülkeleri desteklemek adına acil borç ertelemesi sağlamalı ve uluslararası çalışmalara fon tahsis etmelidir. Düşük gelirli ülkeler, bu hususta önemli ek kaynaklar sağlayacak BM öncülüğündeki küresel vergi reformu yoluyla adalet ve kapsayıcılıktan daha fazla faydalanmalıdır.

ULUSLARARASI İNSAN HAKLARI MEKANİZMALARI

2023 yılı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 75., Viyana Bildirgesi ve Eylem Programı’nın 30. ve BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin 25. yıldönümüdür. Buna karşılık, devletlerin insan hakları yükümlülüklerini tutarsız veya yetersiz uygulaması, ağır insan hakları ihlallerine yönelik birbiriyle uyumsuz uluslararası müdahaleler ve uluslararası insan hakları mekanizmalarına yeterli mali kaynak sağlanmaması gibi belirli davranış kalıpları bu araçları zayıflatmıştır.

Bu bağlamda, devletler, uluslararası insan hakları mimarisinin gücünü ve dayanıklılığını artırmak için yeniden taahhütte bulunmalı ve somut adımlar atmalıdır. Bu adımlardan bazıları, BM’nin insan hakları zemini için daha fazla bütçe ayrılması, devletlerin uluslararası insan hakları yükümlülüklerinin tamamını tutarlı bir şekilde uygulamaya öncelik vermesi ve uluslararası mekanizmaların insan hakları ihlallerine her bölgede uyumlu ve etkin müdahale etme becerisinin artırılmasıdır.

Kaynak:
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version