Türkiye’de 48 binden fazla kişinin hayatına mal olan 6 Şubat depremlerinde 11 ilde yüzbinlerce konut yıkıldı veya oturulamaz hale geldi. Şiddetli depremlerin yıkıcı etkisini araştırmaya yardımcı olmak üzere İngiltere’den bir grup yapı ve inşaat mühendisi deprem bölgesine gitti.
Yapı Mühendisleri Enstitüsü’ne bağlı Deprem Mühendisliği Saha İnceleme Ekibi (EEFIT) tarafından yürütülen çalışmada, jeolojik ve sismolojik veriler toplayan ekip neden bu kadar çok sayıda binanın çöktüğünü araştırdı.
İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin haberine göre sektör uzmanları ve akademisyenlerden oluşan ekip, Türk meslektaşlarıyla birlikte yürüttükleri çalışmalarda betona karıştırılan ve betonun mukavemetini zayıflatan kötü inşaat örneklerini ortaya çıkardı.
Ekip, bununla birlikte, depremin gücünün de yıkımın bir kısmına neden olduğunu ve bazı bölgelerdeki yer hareketinin binaların tasarlandığı dayanıklılık sınırının ötesine geçtiğini bildirdi. Uzmanlar binaları deprem dayanıklı hale getirecek unsurların inşaatın yapısal maliyetini yüzde 10 ila 15 arttırabileceğine dikkat çekti.
Hangi inşaat hataları tespit edildi?
Araştırma ekibinden Cambridge Üniversitesi Yapılı Çevrede Risk Merkezi Direktörü Profesör Emily So çalışmanın amacının depremden dersler çıkarmak ve binaları daha dayanıklı hale getirmek için inşaatları iyileştirmenin yollarını bulmak olduğunu belirtti.
Adıyaman’da çöken bir binadan alınan beton numunelerde altı santimetre uzunluğunda yakındaki bir nehirden alınan taşların betonu çoğaltmak için kullanıldığını tespit ettiklerini belirten So, BBC’ye yaptığı açıklamada “Bunun betonun mukavemeti üzerinde ciddi etkileri var” dedi.
Öte yandan betonun içinde bulunan ve betonu güçlendirmesi gereken çelik çubukların çıkıntılı değil, düz olduğu tespit edildiğini belirten ekip, bunun da betonun üzerlerine yapışmayacağı ve yapıyı tekrar zayıflatacağı anlamına geldiğine dikkat çekti.
Tek bina örneklerinden çok resmin tamamını görmeye çalıştıklarını ifade eden So, depreme dayanarak sağlam kalan binaların yıkılanlar kadar önemli olduğunu vurguladı.
Eski yapılar kadar 1999 Gölcük depreminden sonra yapılan yeni bina düzenlemelerine uygun şekilde inşa edilmesi beklenen yeni yapıların da çöktüğünü hatırlatan So, “Bence bunları fark etmemiz ve kurallara uygun olarak inşa edilen bu yeni binaların neden bu şekilde başarısız olduğunu bulmak için gerçekten test yapmamız çok önemli” diye konuştu.
Depremin büyüklüğü ne kadar etkili oldu?
Depremin doğasını da inceleyen ekip liderlerinden University College London Uygulamalı Malzemeler ve Yapılar Öğretim Üyesi Dr Yasemin Didem Aktaş depremlerin gücüne dikkat çekti.
Artçı şokların bile büyük olduğunu ifade eden Aktaş, “Depremde zemin yatay ve dikey olarak sallanır. Genellikle dikey bileşen yatay harekete kıyasla çok daha düşük ve ihmal edilebilir düzeydedir. Ancak bu olayda çok yüksek dikey ivmeler de kaydedilmiştir.” dedi.
Bazı bölgelerde sıvılaşma adı verilen bir süreç görüldüğünü, yani katı zeminin çok ıslak bir kum gibi ağır bir sıvıya dönüştüğünü ve bunun en belirgin işaretinin devrilmiş ya da batmış binalar olduğunu anlatan Dr. Aktaş depremin karakteristiğinin de yıkımda etkili olduğunu vurguladı.
EEFIT’in tam araştırma raporunun önümüzdeki haftalarda yayınlanması bekleniyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***