Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Haluk Levent meselesi

Haluk Levent meselesi


YORUM | UĞUR TEZCAN

Normal bir ülke ve sağlıklı işleyen bir toplum olsak yardım faaliyetlerinde ismi geçen bir sanatçının eylem ve söylemleri; hatta temsil ettiği ideoloji bir ‘mesele’ olarak algılanmaz; hayatın normal akışı içerisinde herhangi bir hikâye olarak kalır sadece. 

Oysa bizimki gibi ideolojik fay hatlarının sürekli sarsıp depremler oluşturduğu, hayatın her anının beklenmedik ve lüzumsuz kavgalarla her dâim sallanıp durduğu ve toplumun farklı kesimleri arasındaki fikri kırılmalarının gittikçe arttığı toplumlarda hiçbir tartışma sağlıklı yapılamıyor; hiç kimse ideolojik önyargılarından kendini arındırarak konuları bir hakkaniyet çizgisinde değerlendiremiyor!

Son yaşadığımız depremin ardından Haluk Levent ismi, öncülük ettiği AHBAP isimli yardım kuruluşu ile ön plana çıktı; ancak yukarıda çizdiğim çerçeve hiç değişmediği için kendisini belki de hiç arzu etmediği tartışmaların ve sorunların içinde buluverdi. Sonrasında yaptığı ve birazdan izah edeceğim yanlışlarından dolayı da az önce bahsettiğim acınası tabloya katkı sağlamaktan öteye geçemedi.

Ülkede Hizmet Hareketine karşı Erdoğan ve Ergenekon işbirliği ile yürütülen büyük bir soykırım var ve toplum, çıkarı öyle gerektirdiği ve yaşadığı ideolojik kırılmalar nedeniyle bunu büyük oranda kanıksıyor. Bu soykırım aparatı, yolsuzlukta zirve yapmış, mafyalaşmış ve denetlenemeyen AK Parti sultası nedeniyle toplumun her katmanını bir şekilde kendisine bağlıyor ve onları ahlaken çökertiyor. Bunu sağlamak içinse ürettiği ‘FETÖ’ söylemi üzerinden toplumun farklı kesimlerini senkronize ediyorlar; biraz vicdan yapıp hat dışına çıkanları ise aynı söylemi bu sefer bir tehdit sopası olarak kullanmak suretiyle hizaya çekiyorlar. O soykırım aparatının ülkede çok geniş bir tabana hitap eden Ergenekon ve AK Parti ortaklığı ile işletiliyor olması işleri daha da kolaylaştırıyor onlar adına. 

Depremin ardından ortaya büyük bir gerçek dökülmüş oldu. O da AKP yolsuzluğunun hiçbir konuda, koşulda ve arsızlıkta sınır tanımadığı. Depremde, çoğu son yıllarda yapılmış olan on binlerce binanın yıkılıp belki de yüzbinlerce insanın ölmesinin en önemli nedenlerinden biri plansız şehirleşme, belediyelerdeki yolsuzluk ve yaşanan yolsuzlaşma. Bunun en büyük müsebbibi de şüphesiz ülkeyi yirmi yıldır yöneten AKP iktidarı. Suçlarını bildikleri için deprem boyunca insanları konuşturmadılar, itibarlarını korumak adına bir sürü yalan ürettiler ve yardımları da geciktirdiler. Ordunun bile yardım yapmasına izin vermediler. Bu da yetmiyormuş gibi henüz yıkıntılar arasında on binlerce ceset dururken onlar delil karartma amaçlı olarak yüzlerce yerleşkede aceleyle enkaz kaldırma çalışmalarına başladılar. Bölgeye başka belediyelerden gönderilen yardım kolilerinin üzerlerine kendi belediye etiketlerini koymaktan imtina etmediler. Yabancı ülke kurtarma ekipleri bir yaralıyı kurtarmak üzere iken onları apar topar kenara itip yaralıları kendi AFAD ekipleri çıkarmış gibi algı çalışmaları yaptılar. Bununla da kalmayıp Kızılay çadırlarını ve konservelerini AHBAP gibi yardım kuruluşlarına para ile sattılar; yine başka ülkelerin gönderdikleri çadırlara AFAD’ın ismini eklediler!

Depremin büyüklüğü herkesi derinden etkiledi. Yurt dışından da çok büyük miktarlarda yardımlar gönderildi. Ancak herkes AKP hükümetinin çalışma yani çalma yöntemlerini ve hırsını bildikleri için yardımlarını AHBAP gibi alternatif kurumlara yönlendirdiler. Ülkedeki muhalif kesimler de yurt dışı kaynaklı birçok yardım kanalı da gözlerini böyle alternatif yardım kanallarına diktiler. Bu da doğal olarak Erdoğan’ı ve AKP’yi çok rahatsız etti ve AHBAP’a saldırmaktan, Haluk Levent’i hizaya çekmeye çalışmaktan geri durmadılar. AK trol ordusu ve birkaç gazeteci ile Levent’e saldırdılar.

1999 büyük Marmara Depremi’nin ardından başarılı yardım operasyonları ile ön plana çıkan AKUT, 2002 yılında iktidara gelen AKP Hükümeti için bir imaj ve kaynak hedefi haline gelmişti ve yaptıkları baskılar ile AKUT’u bitirdiler. O nedenle de AHBAP’a saldırmaya başladıklarında herkes ‘şimdi de AHBAP’a çökecekler’ diye düşündü ve büyük bir sosyal tepki verdi. Görünen o ki AKP bu baskılardan çekindi ve çökmek yerine Haluk Levent’i ‘hizaya getirme’ stratejisi uygulamayı tercih etti. Sonuçta AKP için önemli olan, oluşan yeni rant kapısını kâra çevirmek ve iç edilmesi kolay olan yardım paralarını kendi kanallarına aktarmak. Zaten sonradan ortaya çıktığı gibi Kızılay’a ait olan yardım çadırlarını ve konserveleri AHBAP’a yüklü miktarlarda ve fahiş fiyatlarla satmayı başardılar. Sonrasında da tüm yardımları devlete (aslında AKP kanallarına) ait olan AFAD kurumuna aktarma kararı aldılar.

İşte Haluk Levent meselesi dediğim nokta tam da burada başlıyor. Kendisini hizaya getirmek için soykırım aracı olan “FETÖ” sopasını onun üzerinde de etkili bir şekilde kullandılar. Levent’in AHBAP’ını övüp, hükümete alternatif gibi gösteren kesimler aslında Erdoğan’a muhalif olan tüm kesimler olduğu halde sanki sadece Hizmet Hareketi üyeleri destek verip ‘pohpohluyorlarmış’ gibi bir algı yaptılar. Haluk Levent burada ilkeli bir duruş sergileyebileceği halde bunu başaramadı ve sisteme biat eden, teslim olan anlayışı benimsedi. Açıkça hükümete ‘beni ne üzerinden tehdit ettiğini görüyor ve anlıyorum, “FETÖ” diyerek kartını gördüğümü ve kabul ettiğimi ilan ediyorum’ demek adına hemen içinde “FETÖ” ifadesi geçen suçlayıcı ifadeler kullanmaya başladı. 

‘Yıllar önce tutuklanmam ‘o’ polisler yüzündendi’ tarzında ifadeler kullandı ki aslında kumar borçları yüzünden başı belaya girmişti.

‘Okyanus ötesi hesaplar hükümetle aramı açmaya çalışıyor’ ve ‘deprem bölgesindeki çalışmalarımız nedeniyle bana “FETÖ’cüler” tarafından operasyon çekiliyor’ dedi ki bu ifadeler bile tam olarak AKP’nin soykırım adına kullandığı retoriğin aynısı… (Yazılarımı okuyanlar yaşanan soykırımın sadece AKP olmayıp AKP-Ergenekon ortak soykırım operasyonu olduğunu düşündüğümü bilirler)

Bununla da kalmayıp, 

‘’Bana ne FETÖ’den? Onlar maşallah mağduriyeti oynadıkları için her zaman her yere yazarlar. Hatta her yere sızarlar. Bu bizi FETÖ’cü yapmaz. İçimize FETÖ, PKK girmez giremez. Hedef göstereceğinize emniyete yuvalanan ve yeni darbe tehlikesi yaratan tarikatları sorgulayın.’’ diyerek nefret suçlarına ve iftiralara ortak olma yolunu tercih etti. 

Doğrusu ben hiç şaşırmadım! Haluk Levent de ‘AKP örgütü’ ile karşı karşıya kalınca yelkenleri suya indirmek zorunda kaldı ve önemli bir tercihte bulunarak önce “FETÖ” saldırısı ile sisteme bağlılığını bildirdi ve ardından da gerekli para aktarma kanallarını AKP aygıtına açmak suretiyle hayatta kalma yolunu tercih etti.

Yaşanan sürecin özeti budur! Artık klasikleşen bir Türkiye gerçeği bu olay kapsamında da değişmemiş oldu. Depremde aslında yıllarca ülkeyi sömüren bir sistemin kanalları çökmüş oldu; ama aynı yapı bir yandan varlığını ve imajını korumak diğer yandan da deprem ile oluşan büyük rantı fırsata çevirmek adına kendisine rakip olarak gördüğü bir yardım oluşumunu tehdit ile hizaya getirdi. Bunu da yine “FETÖ” algısı üzerinden yaptılar ve başardılar da. Aradan bir ay geçti ve hala hiç kimse AKP hükümetine hesap sormadığı gibi bölgeden gelmeye devam eden haberler karşısında da çıkıp gündem oluşturmuyor! Üstelik iki ay sonra Başkanlık ve Milletvekilliği seçimleri varken ve her muhalif parti bu yolsuzlukları büyük bir seçim propaganda aracı olarak kullanabilecekken! 

Beni tanıyanlar kişilerle bir meselem olmadığını; hatta Haluk Levent’i de umursamadığımı bilirler. Mevcut Türkiye sosyolojisine dair izler aktarmama vesile olduğu için konu üzerinde birkaç kelam etmek istedim sadece. 

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version