Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Enkaz altında altı gün

Enkaz altında altı gün


Esra ÇİFTÇİ


İSTANBUL – 6 Şubat Maraş merkezli depremlerin ardından hayatta kalan depremzedelerin yaşam mücadelesi gün geçtikçe ağırlaşarak devam ediyor. Adıyaman’da yaşayan, okul müdürü Sadık Tunç günlerce enkazın altında kalıp, mucize eseri kurtulanlar arasında. Üç çocuk babası Tunç, eşiyle birlikte altı gün enkazın altında kaldıktan sonra yaşadıklarını Artı Gerçek’e anlattı.

‘AŞIRI GÜRÜLTÜYLE GÖZLERİMİ AÇTIM’

Depreme Adıyaman’da yakalanan Sadık Tunç, o anları şöyle anlattı:

“Aşırı bir gürültüyle gözlerimi açtım. İlk başta büyük bir şok geçirdim. Bugüne kadar çok deprem görmüştüm ama böylesini hiç görmemiştim. Sağdan, soldan, alttan yatak havaya kalkıyor, iniyor. Bu arada tam karşımda gardırobun çatladığını gördüm. O an ani bir refleksle yatağın kenarına diz üstü çöktüm. Eşimi çektim, eşimi çekince battaniye, yorgan ile birlikte çekmişim. Tabi bilinçli değil, rastgele”

‘TELEFONU BULDUK AMA ŞEBEKE YOKTU’

Her gün sabah namazı için telefonunun alarmını kurduğunu söyleyen Tunç, o sırada telefonunun alarmını çaldığını duyuyor. Ancak telefon ile yardım isteyebileceğine dair umudu, telefona zorlukla ulaştığında şebekenin olmadığını gördüğünde tükeniyor. “Yine de sevindik, en azından saatin kaç olduğunu, hangi gün olduğunu bileceğiz diye seviniyorduk” diyen Tunç’un kurtulma umudu da zamanla azalmaya başlamış:

“Ben kendi kendime ilk gün gelen olmazsa, ikinci günü gelirler, bizi kurtarırlar diyordum. Arada telefonun ışığını açıyorum, eşimin yüzüne çeviriyorum, sonra kendi yüzüme çeviriyorum, birbirimizi öyle görebiliyoruz, yan yana gelme şansımız yok, o kadar dar. Bu arada eşimin ayağı kalorifer peteğinin altında kalmıştı, eşim çok acı çekiyordu. Önce battaniyeyi çektik, sonra yorganı. Bir buçuk gün eşimin ayağını kurtarmak için uğraştık. Büke büke eşimin ayağını kurtardık çok şükür”

Sadık Tunç

‘İKİ ÜÇ GÜNDE ARTIK ÜMİDİMİZ KESİLDİ’

Seslerini duyurmak için ellerindeki taş ile sürekli ütü masasına vurduklarını söyleyen Tunç, ilk günler sağdan, soldan sesler geldiğini, zamanla o seslerin kesildiğini söyledi:

“Aklımız almıyordu. Benim çocuklarım var, kardeşlerim var, eşimin ailesi var, neden kimse gelmiyor diye düşünüyorduk. Onlar mutlaka bizi kurtarmak için bir şeyler yaparlar. Sonra bütün Türkiye’nin enkaz altında kaldığını düşünmeye başladık. İki üç gün geçti artık ümidimiz kesildi. Susuzluk başladı, dayanamadım, atletimi yırttım ve birkaç damla idrarımı boğazıma damlattım. Çünkü boğazım aşırı derece kuruyordu, kuruyunca boğazım birbirine yapışırsa boğularak ölürüm korkusu vardı. Hatta eşime, ben diyabet hastasıyım, benim senden önce ölme ihtimalim daha yüksek, dolabın demiri var, onunla baldırımı kes ve kanımı em, hiç olmazsa sen yaşa dedim”

‘BİZİ MADENCİLER KURTARDI’

Depremin altıncı günü, tam da kendi deyimiyle ‘ümidini kaybettiği sırada’ kurtarılan Tunç, o günü şöyle anlattı:

“Madenci olduğunu sonradan öğrendiğimiz arkadaşların sesleri gelmeye başladı. “Sesimizi duyuyorsanız, bir kere vurun” dediler. Eşim bir kere taşla vurdu. Sonra bir sessizlik oldu bu sefer, “sesimizi duyuyorsanız, üç kere vurun” dediler. Eşim o kadar heyecanlandı ki, kaç kere vurduğunun farkında değildi. Kaç saat sonra bir delik açtılar, bize bir tepe lambası verdiler. Lambayla içeriyi kontrol ettim ki yerimiz gerçekten çok dar. Eşim ayağımın altında olduğu için önce onu çıkarttılar, sonra çok uğraşarak beni omzumdan tutup çıkarttılar”

‘KAYINBİRADERİMİN ÖLÜMÜNDEN SUÇLULUK DUYUYORUM’

Tunç, kendisinin ve eşinin enkazdan çıkarıldıklarını ama kayınbiraderinin vefat ettiğini sesi titreyerek anlattı:

“Kayınbiraderimin cenazesini bizden bir gün sonra çıkarıyorlar. Bize söylemediler. Çocuklarını aradım, neredesiniz, ne yapıyorsunuz diye. “Biz Nevşehir’e geliyoruz” dediler. Peki Recep dedim, “onu da getiriyoruz” dediler. Anladım vefat ettiğini. Kayınbiraderimin ölümü bende aşırı bir suçluluk hissi uyandırıyor. Çocukları var, eşi var. Ben daha eşini ve çocuklarını göremedim. Bir yerde ben ölümüne sebep olmuşum gibi bir suçluluk hissi yaşıyorum. Onu nasıl atlatırım bilmiyorum. O bizi Adıyaman’a götürmeseydi, o gece bizde kalmasaydı belki de yaşayacaktı. Binam sağlam olsaydı bunlar yaşanmayacaktı. Benim Adıyaman’a gitmem kader ama binanın yıkılması kader değil. Yardımlar zamanında gelseydi bu kadar insan ölmeyecekti”

‘KEDİLERİMİ DE MERAK EDİYORDUM’

Evinde iki kedisi olduğunu, okulda ise 20 kedisi olduğunu söyleyen Tunç enkazın altındayken onları da merak ettiğini söylüyor. Tunç, evdeki kedilerinden birinin öldüğünü, diğerini ise bulamadığını belirtti:

“Hastane sonrası okula gittim, bir kedim bodrumda bir kutunun içinde ölmüştü. Bir kedim de okulun bahçesinde ölüydü. Bir tane kedim vardı “Sarıkız” koymuştum ismini, sekiz yıldır benimleydi. Hizmetliye onu sorduğumda kayıp olduğunu söyledi. Ben diğer kedilerle uğraşırken, okulun zemin katında cam açıktı, bir baktım benim Sarıkız içeri girdi. Kucağıma aldım, öptüm, sevdim, ağladım. Hizmetli yanıma geldi, hayretler içinde “müdür bey deprem olduğu günden beri kayıptı, sen geldin Sarıkız’da geldi” dedi”

‘KORKUNÇ BİR ETKİ BIRAKTI’

Depremin kendisinde çok büyük bir etki bıraktığını, psikolojisinin bozulduğunu söyleyen Tunç, geceleri uyuyamadığını, binalara girmekten korktuğunu, geceleri sürekli sıçrayarak uyandığını anlattı:

“Bir daha eski halime döner miyim bilmiyorum. Adıyaman’a gidip nasıl görev yapacağım. Çocuğu, anne babası ölenlere tayin hakkı verdiler, daha da genişletebilirlerdi bu kararı. Ben enkazın altında günlerce kalmışım, Nevşehir’e gidip tayin isteyecektim. Eşimin ailesi orada, kayınpederim, kayınvalidem yaşlı, hasta bizden başka kimseleri de kalmadı, bir oğulları vardı onu da kaybettik zaten, en azından onlara da katkımız olurdu. Eşim Nevşehir’de kalacak, ben Adıyaman’a gideceğim. Bu durumda nasıl görev yapacağım bilmiyorum. Keşke bize de tayin hakkı verselerdi. Adıyaman’a gidince duramıyorum, baskı hissediyorum. Kimi sorsam öldü diyorlar”

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version