Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Diyarbakır’da Kürtler ve seçimler konulu toplantı: AKP’nin seçmenle bağı zayıfladı, HDP tabanını koruyor

Diyarbakır’da Kürtler ve seçimler konulu toplantı: AKP’nin seçmenle bağı zayıfladı, HDP tabanını koruyor


Remzi BUDANCİR


DİYARBAKIR – Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) Diyarbakır’da, Tigris Diyalogları kapsamında “Türkiye Siyasetinde Kürtler ve Seçimler” başlıklı toplantı düzenledi. “Kürtlerin Tarihsel Olarak Oy Verme Davranışı, Türkiye Siyasetinde Kürtler ve Seçimler” konularının tartışıldığı toplantıya Paris Sosyal Bilimler Yüksek Okulu’nda araştırmalarını sürdüren Prof. Dr. Hamit Bozarslan konuşmacı olarak katıldı.

Araştırmacılar, akademisyenler, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve gazeteciler katıldığı toplantıda Kürtlerin tarihsel olarak oy verme davranışı, Türkiye siyasetinde Kürtler ve seçimler konusunun tartışıldı. Kürt dili alanında çalışma yapan kuruluşlardan hak örgütlerine, siyasi partilerinden sivil toplum kuruluşları ve akademi çevresinden çok sayıda kişi katıldı. Toplantıda söz alan, konuşmacılara soru yöneltenlerin geneli Kürt meselesi bağlamında anadil, temel hak ve özgürlükler, eşit yurttaşlık ve Kürt meselesinin çözümü konusunda muhalefetin tutumuna yönelik eleştiriler yer aldı.

‘ALTILI MASANIN DEMOKRATİK BİR MASA OLMADIĞI BİLİNMELİ’

Konuşmasında Türkiye devlet sisteminin tarihten günümüze yönetim modeli, idari yapısı ve uyguladığı politikalarına değinen Prof. Dr. Hamit Bozarslan, Kürt meselesinde devlet politikasının cumhuriyet tarihi boyunca kesintisiz devam ettiğini söyledi. Türkiye’de bir değişim rüzgarı olduğunu hatırlatan Bozarslan, ancak ihtiyatlı olunması gerektiğini söyledi. Altılı Masanın Cumhurbaşkanı adayının desteklenmesini bu aşamada mantıklı geldiğine işaret eden Bozarslan, “Fakat aynı zamanda bu Altılı Masa’nın demokratik bir masa olmadığının da görülmesi gerekiyor. Altılı Masa demokratik bir masa değil. Altılı Masa’nın mutabakat metninde çözülmesi gereken 2 bin 200 acil sorun var. Bu sorunlar içerisinde Kürt meselesi yok” dedi.

Paris Sosyal Bilimler Yüksek Okulu’nda araştırmalarını sürdüren Prof. Dr. Hamit Bozarslan konuşmacı olarak katıldı.

‘DEMOKRASİ BEKLENTİSİNİN GELİŞMESİ GEREKİYOR’

Görebildiği kadarıyla Türkiye’de çok büyük bir bunama olgusu, bir değişim beklentisi olduğuna dikkat çeken Bozarslan, “Ne iktidar artık Türkiye’yi yönetebiliyor, ne de Türkiye 2010’lu yıllarda olduğu gibi yönetilmek istiyor. Bu iktidarsızlık aynı zamanda geçmişte olduğu gibi yönetilmeyi reddetme olgusu bir değişim beklentisi olduğunu göstermektedir. Bu değişim beklentisi en azından şimdilik bir demokrasi beklentisi değil. Sanıyorum Türkiye’deki hem demokratik hareketlerin, özellikle Kürt hareketinin yapması gereken demokratik bir pedagojinin geliştirilmesi ve bu değişim beklentisinin mümkün olduğu kadar bir demokrasi beklentisine dönüştürmesidir. Bu demokrasi beklentisi bir eşitlik olgusu olmadan, bir özgürlük olgusu olmadan mümkün değil. Demokrasi beklentisinin oluşabilmesi için her şeyden önce Kürt meselesinin kabul edilmesi, Kürt meselesinin sadece Türkiye’nin en önemli meselelerinden birisi olarak değil kendi başına meşru bir mesele olduğu kabul edilmesi zorunlu. Bu aynı zamana azınlıklaştırılmış olan diğer Türkiye halklarının meşruiyetinin kabul edilmesi anlamına gelmektedir. Her şeyin kesinlikle seçime indirgenmemesi gerekiyor. Seçimlerin de ötesinde, siyasi partilerin ötesinde, siyasi faaliyetlerin ötesinde Türkiye’nin demokratikleştirebilecek faktörler neler olduğunun düşünülmesi gerekiyor” diye konuştu.

KÜRT SEÇMEN HANGİ İTTİFAKI DESTEKLERSE O İTTİFAK ADAYI KAZANIR

Mayıs ayında yapılacak olan seçimler bağlamında bir değerlendire yapan Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, bu seçim sonuçlarının olukça önemli olduğuna dikkat çekti. Özellikle bu seçimde Kürt seçmenin ne yapacağına büyük bir merak ve ilginin olduğu ifadelerini kullanan Coşkun, “Bunun nedeni çok basit. İktidara namzet iki ittifak var ve her iki ittifakın bir birine yakın oyları var. Dolayısıyla Kürt seçmenlerin bu iki ittifaktan hangisine eğilim göstermesi durumunda o ittifakın kendisinin seçimi kazanması çok yüksek. Dolayısıyla Kürt seçmenin oyları önceki seçimlerden daha kıymetli noktaya gelmiş durumda. 2002’den bu yana özellikle bölgedeki Kürt seçmenin kahir ekseriyeti iki partiye oy verdiğini görüyoruz. Ak Parti ve HDP. Bazen yüzde 85, bazen yüzde 90 oranında Kürt seçmenin oylarının bu iki parti tarafından alındığını görüyoruz. Yine partilerin izlediği siyasete göre bazı partilerin kendi paylarını yükselttiğini, bazılarının ise azalttığını görmek mümkün” dedi.

MUHAFAZAKAR DEMOKRAT KİMLİĞİ MİLLİYETÇİLİĞE DÖNÜŞTÜ

Seçmen tercihlerinin birden fazla nedeni olduğuna işaret eden Coşkun, iktidara oy veren seçmenin başlıca üç noktadan hareket ettiğini söyledi. Bunlardan birisinin insanların günlük hayatlarını, ekonomik durumlarını düzelten hizmet siyaseti olduğunu belirten Coşkun, “İkincisi ise kimlik siyasetiydi. Ak Parti ‘Muhafazakar Demokrat’ bir kimlik üzerine inşa edildi. Türkiye’de muhafazakar demokrat denildiğinde sadece Ak Parti veya seçmenleri algılanıyor oysa Kürtlerin, HDP’ye oy veren Kürtlerinde çok büyük bir kısmın muhafazakar dindar eğilimleri var. Dolayısıyla seçmen kendisiyle özdeşleştirebileceği bir kimlik bulabildi. Aynı zamanda bu dindar kimliğin mağdur kimlik olması da seçmenin kendisini onunla özdeşleştirmesine katkı sağladı. Üçüncü sebepte Ak Parti’nin özellikle 2013-2015 sürecinde kendisini belli eden Kürt meselesini demokratik siyaset içerisinde çözmeye yönelik verdiği umut. Buna yönelik yarattığı düşünce hissiyat. Bu güne geldiğimizde bu üç parametrenin tamamının Ak Parti açısından olumsuza yönelik evrildiğini düşünüyorum. Hizmet siyaseti açısından artık Türkiye’ye ekonomik bir gelecek sunacak bir potansiyeli yok. Kimlik siyaseti, muhafazakar demokrat bir kimlikten giderek daha milliyetçi bir kimliğe evrilmiş durumda. Kürt meselesinde ise demokratik çözüm perspektifini yada demokratik çözüm penceresini kapatmış bir Ak Parti tablosu var. Bu hiç kuşkusuz Kürt seçmenin Ak Parti ile olan mesafesini giderek açılmasına sebebiyet veriyor. Bölge oylarına bir erozyona yol açıyor” diye konuştu.

‘HDP’NİN SEÇMENLE OLAN GÜÇLÜ BAĞI DEVAM EDİYOR’

Konuşmasına HDP’nin aldığı seçmen desteğine, tabanına değinen Coşkun, HDP konusunda üç parametrenin öne çıktığını söyledi. Öncelikle HDP’nin güçlü bir tabanı olduğunu vurgulayan Coşkun, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Bu taban 1990’lı yılların içerisinden süzülerek gelen bir taban. Bu taban partinin politikalarına yönelik eleştirisi olsa bile partinin yanında duruyor. Ondan çok uzunca bir süre vaz geçmek gibi bir eğilimi yok. İkincisi Kürtlük temsilinin, HDP her ne kadar kendisini bir Türkiye partisi olarak niteliyorsa da HDP’ye oy veren seçmenlerin çok büyük bir ekseriyeti Kürt kimliğinin taşıyıcısı, mecliste Kürt kimliğinin temsiliyetini sağlayan bir parti olarak görüyorlar. Bu nedenle kendisine oy veriyorlar. Üçüncü bir sebepte yine eğer Kürt meselesinin eğer demokratik siyaset içerisinde çözülecekse güçlü bir partinin güçlü bir siyasi yapının mecliste varlığının önemli olduğu, değerli olduğu, bunun mecliste korunması gerektiği hissiyatı. 2023 seçimleri açısından baktığımızda bence HDP bu parametreleri bir şekilde koruyor. HDP’nin güçlü bir seçmen bağı hala devam ediyor. Çözüm konusunda bir partiye duyulan ihtiyaç hala devam ediyor. Kürt kimliğinin temsiline duyulan ihtiyaç hala devam ediyor.”

HDP NEDEN ADAY ÇIKARMAMA KARARI ALDI?

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ne yapacağı uzun süredir tartışma konusu olan HDP’nin aday çıkarmamaya karar verdiğini hatırlatan Coşkun, “Bence HDP’yi aday çıkarmamaya zorlayan bazı temel unsurlar var. Bunlardan birisi HDP’nin son 2015’ten bu yana sürdürdüğü mutlak AK Parti karşıtlığı tabanda çok ciddi bir hissiyat yakaladı. Dolayısıyla HDP artık istese bile kendi tabanını Ak Parti karşısında nötr pozisyona çekemezdi. Bu önemli bir unsurdu. İkincisi ise Ak Parti’nin oluşturduğu siyaset. Hem içerde hem de dışarıda Kürt karşıtı bir siyasetin izlenmesi Ak Partinin zaten Kürtlerle olan bağının zayıflamasında en önemli etken. Üçüncüsü HDP ile ittifak yapan Türk sol gruplarının aday çıkarılmaması konusunda kamuoyuna yapmış oldukları deklarasyon ve bu konudaki tavırları. Dördüncüsü Kılıçdaroğlu’nun Kürt seçmenin cumhurbaşkanı adayları içerisinde kendisine yakın olarak görmeleri. Beşincisi HDP’nin de diyelim Demirtaş gibi popüler göstereceği bir adayının olmaması. Bunlar öneli bir unsurdu. Dolayısıyla HDP aday göstermiş olsa dahi bence seçmenlerinin önemli bir kısmı ilk turda Kılıçdaroğlu’nu tercih edebilirdi. Bu parti yönetimi açısından doğru bir tablo olmazdı” dedi.

‘TOPLUMDA DEĞİŞİM DALGASI, DİP DALGA VAR’

Genel anlamda toplumda bir değişim dalgası olduğu görüşüne kendisinin de katıldığını ifade eden Coşkun, toplumda “İktidarın değişmesi yönünde bir dalga var” dedi. Bunun bir dip dalga olduğuna işaret eden Coşkun, AKP aleyhine olan nedenleri dört başlık altında sıraladı: “Birincisi iktidar yıpranması. Ne kadar iyi iktidar olursanız olun, demokratik bir ülkede 21 yıllık bir iktidar uzun bir dönmedir. Birde buna son beş yılda ortoriterleşmeyi ve fakirleşmeyi eklediğinizde yıpranma payınızın çok daha artması mümkün. İkincisi Ak Parti’de bir kadro zafiyeti var. Erdoğan Ak Parti 2001 yılında kurulduğunda eşitler arasında birinciydi. Ak Parti içerisinde çok daha aktör vardı. Oysa şu anda bu aktörler yok. Erdoğan herhangi bir şekilde siyasetten çekildiğinde Ak Partinin kendisini devam ettirip ettiremeyeceği konusunda bile çok ciddi endişe ve kaygılar var Ak Parti cenahında. Dolayısıyla kadro zafiyeti var. Üçüncüsü bir zihniyet zafiyeti var. Muhafazakar demokrasi Ak Parti açısından önemli bir açılımdı ve kitleyi yakalaması açısında son derece ona geniş bir alan açıyordu. Demokrasinin giderek azalması, milliyetçiliğin güçlenmesi Ak Parti’nin tabanını çok ciddi anlamda zayıflattı. Onu dar bir alana hapsetti.

‘İKTİDARIN SEÇİMİ KAZANMA İMKANI YOK’

Dördüncüsü bence en önemlisi Ak Parti’nin kendi üretmiş olduğu sosyolojiye cevap verme yeteneğinin kaybolmuş olması. Özellikle ilk 10 yılda orta sınıflaşma, okullaşma, kadınların sosyal hayata aktarılması ve benzeri dinamikler Ak Parti’yi güçlendiren dinamiklerdi. Bu dinamiklerin sorunlarına, dinamiklerine, yeni yaklaşımlarına cevap üretememesi Ak Parti açısından ciddi bir handikaba tekabül ediyor. Son bir yıldır seçim sonuçları ne olur diye sorduklarında şöyle cevap veriyorum. İktidarın seçimi kazanma imkanı yok ama muhalefet seçimi kaybedebilir. Muhalefet seçimi kaybederse bu iktidarın başarısı olmaz, muhalefetin başarısızlığı olur. Dolaysıyla bu seçim muhalefetin ne kadar az hata yapacağının test edileceği bir seçim olacak. Onun üzerinden başarı ve başarısızlığını okuyabiliriz.”

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version