Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Af Örgütünden Türkiye Değerlendirmesi: “İnsan Hakları Krizine Ek Olarak Yaşam Maliyeti Krizi Derinleşti”


Uluslararası Af Örgütü tüm dünyada insan haklarının durumunu mercek altına aldığı yıllık raporunu yayımladı. Raporda Rusya’nın Ukrayna işgalinin sayısız savaş suçuna yol açtığı, küresel bir enerji ve gıda krizini beraberinde getirdiği ve halihazırda zayıf olan çok taraflı sistemi daha da bozmaya çalıştığı belirtildi. Raporun Türkiye bölümünde, “insan hakları krizine ek olarak milyonlarca kişi için yaşam maliyeti krizinin derinleştiği” tespiti yer aldı.

Uluslararası Af Örgütü 2022/23 Raporu: Dünyada İnsan Haklarının Durumu başlıklı rapor, dünyanın çeşitli yerlerinde insan hakları suistimallerine dair çifte standartların ve yetersiz müdahalelerin cezasızlığı ve istikrarsızlığı körüklediği tespitinde bulunuyor.

Suudi Arabistan’ın insan hakları siciline karşı suskunluk, Mısır’a yönelik eylemsizlik ve İsrail’in Filistinlere uyguladığı apartheid sistemiyle yüzleşmenin reddi bu durumun örnekleri olarak sıralanıyor. Rapor ayrıca Çin’in insanlığa karşı işlediği belirtilen suçlara yönelik uluslararası müdahaleleri bastırmak amacıyla başvurduğu tehditkar taktiklere de dikkat çekiyor.

“İnsan haklarının arada kaynamasına izin verilemez”

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard konu hakkındaki açıklamasında, “Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, devletlerin uluslararası hukuku çiğneyebileceklerini ve herhangi bir sonucu olmadan insan haklarını ihlal edebileceklerini düşündüklerinde neler olabileceğinin tüyler ürpertici bir örneğidir” dedi.

Callamard, “Küresel güç dinamikleri kaos içindeyken insan haklarının arada kaynamasına izin verilemez. Dünya gitgide daha istikrarsız ve tehlikeli bir yöne doğru ilerlerken insan hakları dünyaya rehberlik etmelidir. Dünyanın bir kez daha yanmasını bekleyemeyiz.” ifadelerini kullandı.

Raporda Rusya’nın Ukrayna’yı topyekûn işgalinin, Avrupa’nın yakın tarihindeki en şiddetli insani ve insan hakları acil durumunu tetiklediği; savaşın kitlesel yerinden edilme, savaş suçları ve küresel enerji ve gıda güvensizliğine yol açmakla kalmadığı aynı zamanda nükleer savaş hayaletini de hortlattığı belirtildi.

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, “Rusya’nın saldırı eylemi dünyanın geleceği açısından bir şeye işaret ediyorsa, o da etkili ve tutarlı bir şekilde uygulanan, kurallara dayalı bir uluslararası düzenin önemidir. Tüm devletler her yerde, herkesin yararını gözeten kural temelli yeni bir sistem kurma çabalarını artırmalıdır.” diye konuştu.

Agnès Callamard, “Rusya’nın Ukrayna işgaline verilen yanıtlar, siyasi irade olduğunda neler yapılabileceği hakkında bize bazı ipuçları veriyor. Küresel çapta kınama, suçlara ilişkin soruşturmalar ve mültecilere açılan sınırlar gördük. Bu yanıtlar, tüm ciddi insan hakları ihlalleriyle nasıl mücadele edeceğimiz konusunda bir kılavuz olmalı” değerlendirmesinde bulundu.

“Çifte standartlar bazı ülkelere cesaret verdi”

Raporda AB üye devletlerinin sınırlarını Rusya’nın saldırısından kaçan Ukraynalılara açarak, dünyanın en zengin bloklarından biri olarak, güvenlik arayan çok yüksek sayıda insanı kabul etmeye ve sağlık, eğitim ve konaklamaya erişimlerini sağlamaya fazlasıyla muktedir olduğunu gösterdiği belirtildi.

Ancak buna karşılık, “birçok AB ülkesi kapılarını Suriye, Afganistan ve Libya’daki savaş ve baskılardan kaçanlara kapalı tutmayı sürdürdü” denildi.

Batının çifte standartlarının Çin gibi ülkelere cesaret verdiği; Mısır ve Suudi Arabistan’ın insan hakları sicillerine yöneltilen eleştirilerden kaçınmasını mümkün kıldığı savunuldu.

Uygurlar ve diğer Müslüman azınlıklara karşı, insanlığa karşı suç kapsamına giren çok geniş çaplı hak ihlallerine rağmen Pekin’in BM Genel Kurulu, Güvenlik Konseyi ve İnsan Hakları Konseyi tarafından kınanmaktan kurtulduğu belirtildi.

Agnès Callamard, “Devletler insan hakları ihlallerini eleştirip sırf kendi çıkarları söz konusu diye başka ülkelerdeki benzeri ihlallere göz yumamaz. Bu, gayri ahlaki bir tutumdur ve bir bütün olarak evrensel insan haklarının dokusunu yıpratmaktadır” dedi.

“Dünyanın çeşitli bölgelerinde muhalefet şiddetle bastırıldı”

Raporda 2022’de Rusya’da muhaliflerin yargılandığı ve basın kuruluşlarının yalnızca Ukrayna’daki savaştan söz ettikleri için kapatıldığı belirtildi.

Afganistan, Etiyopya, Myanmar, Rusya, Belarus ve çatışmaların şiddetlendiği diğer onlarca ülkede gazeteciler tutuklandığı kaydedildi.

“Avustralya, Hindistan, Endonezya ve Birleşik Krallık’ta yetkililer protestoları kısıtlayan yeni yasalar çıkartırken, Sri Lanka hızla derinleşen ekonomik krize karşı kitlesel protestoları engellemek için olağanüstü hâl yetkilerini kullandı” denildi

Raporda Avrupa bölgesinde birçok ülkenin protestolara keyfi veya orantısız yasaklar getirdiği belirtildi, “Türkiye Onur Yürüyüşlerini ve Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın toplanmasını yasakladı. İsveç’te önleyici gözaltı, Sırbistan’da aşırı güç kullanımı, Slovenya’da ağır para cezaları, Yunanistan’da keyfi gözaltılar ve Macaristan’da protestolara katılanların hukuksuzca işten atılması gibi protestoları kısıtlayan uygulamalar kaydedildi” ifadeleri kullanıldı.

Türkiye ve Fransa’nın, çeşitli derneklere yaptırım uygulamak veya bunları kapatmak yoluyla örgütlenme özgürlüğünü kısıtladığı, bu adımların Türkiye’de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nu, Tarlabaşı Toplum Merkezi’ni ve HDP’yi, Fransa’da ise anti-faşist bir grubu, Filistin yanlısı bir grubu ve bir çevre hakları kolektifini olumsuz etkilediği belirtildi.

“Teknoloji insanları susturmak için silah haline getirildi”

Uluslararası Af Örgütü’nün raporunda teknolojinin insanları susturmak, kamusal toplanmaları engellemek veya yanlış bilgi yaymak için birçok kişiye karşı silah haline getirildiğine dikkat çekildi.

İran’daki protestolara da raporda yer verildi. İran yetkililerinin baskılara karşı daha önce benzeri görülmemiş başkaldırıyla karşılaşınca eylemlere atış mühimmatı, metal saçmalar, biber gazı ve dayak dahil hukuka aykırı güç kullanarak karşılık verdiği vurgulandı.

“Tutarsız yaklaşımlardan en çok kadınlar etkilendi”

Rapora göre muhalefetin bastırılması ve insan haklarına tutarsız yaklaşımlar kadın haklarını da ağır etkiledi.

Bu bağlamda ABD Anayasa Mahkemesi’nin kürtaj erişimini anayasal güvence altına alan ve uzun yıllardır yürürlükte olan kararı bozarak, milyonlarca kadının yaşam, sağlık, gizlilik, güvenlik ve ayrımcılıktan muaf olma hakkı gibi diğer insan haklarını tehlikeye attığı kaydedildi.

2022 sonuna kadar çok sayıda ABD eyaleti kürtaja erişimi yasaklayan veya kısıtlayan yasalar çıkartırken, Polonya’da aktivistler kadınların kürtaj haplarına erişebilmesine yardım ettikleri için yargılandığı hatırlatıldı.

Pakistan’da, kamuoyunda bilinen birden fazla kadının aile üyeleri tarafından öldürüldüğü bildirildi; ancak parlamentonun 2021’den beri beklemede olan aile içi şiddetle ilgili yasayı hâlâ onaylamadığına dikkat çekildi.

Raporda Taliban yönetimindeki Afganistan’da çeşitli kararnameler aracılığıyla kadınların ve kız çocukların bireysel özerklik, eğitim, çalışma ve kamusal alanlara erişim haklarında bilhassa ağır bir gerileme yaşandığı anımsatıldı.

Raporda İran’da “ahlak polisi” tarafından gözaltına alındıktan sonra hayatını kaybeden ve ülke genelinde protestoları tetikleyen Mahsa Amini’nin ölümüne de değinildi. Bu protestolarda çok sayıda kadın ve kız çocuğunun yaralandığı, gözaltına alındığı veya öldürüldüğü belirtildi.

Agnès Callamard, “Devletlerin kadınların ve kız çocukların bedenlerini, cinselliklerini ve hayatlarını kontrol etme hırsı geriye vahim bir şiddet, baskı ve bastırılmış potansiyel mirası bıraktı” şeklinde konuştu.

“Küresel adımlar yetersiz”

2022’de dünya Covid-19 pandemisinin etkilerini yaşamaya devam ederken, iklim değişikliği, çatışmalar ve kısmen Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden kaynaklanan ekonomik darbelerin insan haklarına yönelik riskleri artırdığına dikkat çekildi.

Agnès Callamard açıklamasında, “Uluslararası kurumlarımız amacına uygun değilse bu krizlerden hayatta kalma şansımız yok” ifadelerini kullandı.

Uluslararası Af Örgütü aynı zamanda BM’nin temel karar alma organı olan Güvenlik Konseyi’nin, başta küresel güney ülkeleri olmak üzere geçmişten bugüne göz ardı edilen ülkelere ve konumlara söz hakkı tanıyacak şekilde düzenlenmesi yönünde çağrı yapıyor.

Agnès Callamard, “Uluslararası sistemin bugünün gerçekliklerini yansıtabilmesi için ciddi reforma ihtiyacı var. BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinin veto yetkileriyle tahakküm kurmaya ve denetimsiz kalan ayrıcalıklarını suistimal etmeye devam etmesine izin veremeyiz. Konsey’in karar alma sürecinin şeffaf ve etkili olmaması, bütün bir sistemi manipülasyon, suistimal ve işlevsizliğe açık hale getiriyor” dedi.

Agnès Callamard, Afgan kadınların Taliban rejimine karşı yürüyüş yapmasını, İranlı kadınların kamusal alanlarda başörtüsüz bulunması ya da zorunlu başörtüsü yasalarını protesto etmek için saçlarını kesmesi gibi protestoları örnek göstererek; “Geçen yıla yayılan vahşet ve suistimaller karşısında umutsuzluğa kapılmak mümkün, ancak insanlar bize güçsüz olmadığımızı da gösterdi” dedi.

Raporun Türkiye bölümünden: “İnsan hakları krizine ek olarak yaşam maliyeti krizi derinleşti”

Uluslararası Af Örgütü raporunda Türkiye, devam eden insan hakları krizine ek milyonlarca kişi için yaşam maliyeti krizinin derinleştiği ülke olarak yer aldı.

156 ülkeyi kapsayan insan hakları raporunda Türkiye başlığı, ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, cezasızlık, insan hakları savunucuları, ayrımcılık, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, mültecilerin ve göçmenlerin hakları, işkence ve diğer türde kötü muamele alt başlıklarıyla ele alındı.

Rapor Türkiye’de geçtiğimiz yılın insan hakları koşullarını şu ifadelerle özetledi:

“2022’de insan hakları savunucuları, gazeteciler, muhalif siyasetçiler hakkında temelsiz soruşturmalar, yargılamalar ve mahkumiyet kararları devam etti. Parlamento, mevcut yasalarda çevrimiçi ifade özgürlüğünü daha da kısıtlayan sert değişiklikler yaptı. Polis, birçok ilde yasaklanan Onur Yürüyüşlerine katılan yüzlerce kişiyi hukuka aykırı güç kullanarak gözaltına aldı ve barışçıl toplanma hakkı ciddi şekilde kısıtlanmaya devam etti. Danıştay, 2021 tarihli İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını bozmayı reddetti.’’ denildi.

Türkiye raporlarının değişmeyen başlığı: İfade özgürlüğü

Türkiye’nin Ekim ayında, “sansür yasası” olarak anılan paketle çeşitli yasalarda değişiklikler yaptığı ve bu değişikliklerle birlikte hükümetin, kurum ve sosyal medya şirketlerini içerik kaldırmaya ve kullanıcı verilerini paylaşmaya zorlama, aksi halde para cezasına çarptırma ve bant genişliğini ciddi şekilde azaltma yetkisini elde ettiği belirtildi.

Yasanın ayrıca cezai, idari ve mali sorumluluklar ekleyerek, sosyal medya şirketlerine yönelik mevcut katı kuralları daha da genişlettiği tespitine yer verildi.

Aralık ayında, Bitlisli gazeteci Sinan Aygül’ün doğrulanmamış cinsel istismar iddialarını paylaştığı bir tweet nedeniyle yeni yasa kapsamında tutuklanan ilk kişi olduğu hatırlatıldı. Sinan Aygül 12 gün sonra serbest bırakılmıştı.

Raporda pop şarkıcısı Gülşen’den, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nin 11 üyesine uzanan örnek ifade özgürlüğü davalarına da yer verildi.

Toplanma özgürlüğü hiçe sayıldı

Raporda Türkiye’de Cumartesi Anneleri ve Onur Yürüyüşlerine yapılan müdahaleler de yer aldı.

Onur Yürüyüşlerine yönelik hukuksuz kısıtlamaların devam ettiği, İstanbul’daki Onur Haftası etkinliklerinin keyfi olarak yasaklandığı belirtildi.

26 Haziran’da polisin, yasağa karşı koyarak İstiklal Caddesi’nde toplanan LGBTİ+ aktivistlerini göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullanarak dağıttığı ve en az 370 katılımcıyı keyfi olarak gözaltına aldığı kaydedildi.

“İnsan hakları savunucuları özgür değil”

Raporda Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarına da değinildi.

Mahkemelerin AİHM kararlarını uygulamadığı, Cumhurbaşkanı ve hükümetin diğer üst düzey üyelerinin bu kararların Türkiye’yi bağlamadığını iddia ettikleri hatırlatıldı.

Osman Kavala’nın 2019 kararı uyarınca cezaevinden tahliye edilmemesi sebebiyle Şubat ayında Avrupa Konseyi’nin Türkiye aleyhine ihlal prosedürü başlattığı da hatırlatıldı. Bu, şimdiye kadar bir üye devlete karşı başlatılan ikinci ihlal prosedürüydü.

Ayrımcılık başlığında kadın ve LGBTİ hakları

Raporda kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetle ilgili veriler de yer aldı.

Hükümetin açıkladığı resmi istatistiklere göre yılın ilk 10 ayında en az 225 kadının öldürüldüğü; ancak Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na göre bu sayının 393 olduğu belirtildi.

Danıştay’ın geçtiğimiz yaz Temmuz ayında, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden (İstanbul Sözleşmesi) çekilmeye yönelik Cumhurbaşkanlığı kararının iptali için yapılan başvuruyu reddettiği anımsatıldı.

Hükümet yetkilileri dahil bazı siyasetçilerin devamlı olarak LGBTİ+’lara karşı nefret söylemine ve karalama kampanyalarına başvurduğu ve bunların zaman zaman medya tarafından körüklendiği kaydedildi.

Exit mobile version