Yağmur KAYA
HATAY – “Benim kuzenim, benim komşum, benim halam, benim dayım, benim okul arkadaşım, benim annem…”
Hatay Antakya’da depremzedelerin sıklıkla söylediği sözler…
Burada mutlaka her insan bir yakınını deprem nedeniyle kaybetti. Kendi imkanlarıyla kurdukları çadır ya da sera bahçelerini eve çeviren, çoluk çocuk battaniyelere sarılarak ısınmaya çalışan Antakyalılar, kuru gıda ve giyim ihtiyaçlarını birçok demokratik kitle örgütü, siyasi parti ve gönüllü kuruluşların desteğiyle karşılıyor.
Şehrin neredeyse tamamı yok oldu. Ağır iş makinalarının enkaza dönen binaların üzerinde tozu dumana kattığı çalışması sürürken, enkaz altında olan yakınlarını, sevdiklerinin bir umut kurtarılır diye bekleyen, yakınlarının hâlâ enkaz altında olduğunu söyleyen insanların sayısı epey fazla.
Yıkımın en ağır olduğu nokta ise Armutlu Mahallesi. Özel harekât polislerinin mahallede yürürken “Mutlaka maske takın” diye tavsiyede bulunması, acaba nasıl bir kokuyla karşılaşacağım merakı yaratıyor. Armutlu Mahallesi’nde sokaklarda yürürken ağır bir koku geliyor. Hem ölüm hem de portakal, limon, mandalina kokusu sinmiş sokaklara. Enkaza dönen kentte o moloz yığınlarının arasında mutlaka bir portakal, limon ya da mandalina ağacına denk geliyorsunuz…
6 Şubat’ta meydana gelen Maraş merkezli iki depremin ardından evlerin ışıksız olduğu Hatay’ın 13 ilçesi ve yüzlerce köyü bulunuyor. Şehir merkezinde evi yerle bir olan kimi Antakyalı, köylerde ya da kentte yıkımın olmadığı mahallelerde bulunan akrabalarına yanına taşınmış. Dursunlu Mahallesi bu mahallerden biri. Amanos Dağı eteklerinde bulunan bu mahallede, yakın bir tarihe kadar taş ocağı kömürü olduğunu söylüyor mahalle halkı. Ve deprem esnasında dağdan kocaman bir kaya parçasının mahalleye yuvarlandığını, yerine giderek gösteriyorlar.
‘AFAD’DAN YARDIM İSTEDİK GELMEDİ’
Kadim bir kültür mozaiğinden oluşuyor Hatay. Türk, Kürt, Arap Aleviler ve daha birçok halka ev sahipliği yapıyordu depremden önce. Şehirden binlerce kişi göç etse de, toprağını terk etmemek için mücadele eden ve gidenlere günün birinde mutlaka dönmeleri için çağrıda bulananlar var.
Dünyaları verseler yine de Antakya’yı terk etmeyeceklerini söyleyen depremzedeler, “Başımızda çatımız kalmasa da toprağımızı terk etmeyeceğiz. Onlar gelip üzerime toprak atmasın yeter” diyor.
Harabeye dönmüş bir kentte yakınlarını, dostlarını, arkadaşlarını ve evlerini kaybetmiş bu insanlar, devletin kendilerini ortada bıraktığını söylüyor. Elektriğin olmadığı Odabaşı Mahallesi Deşti Sokak’ta ailesiyle naylondan yaptıkları çadırda yaşayan Kader Çobanoğlu, depremin üzerinden 14 gün geçmesine rağmen hâlâ devletin kurumlarından bir yardım gelmediğini söyleyen onlarca insandan biri. Teyzesi ve eniştesini depremin üçüncü günü kendilerinin çıkardığını dile getiren Çobanoğlu, “AFAD’dan yardım istedik gelmedi” diyor.
Halk, günler geçmesine rağmen yakınlarının canlı çıkma ihtimaline karşı enkazların başından ayrılmıyor. İlk günlerde enkaz altından bir yaşam belirtisi gördüklerinde tırnaklarıyla kazıyarak kurtarmaya çalıştıklarını, devletin kurumlarından ziyade madenciler ya da belediyelerin itfaiyecileri, inşaat işçileri, gönüllü ekipler tarafından yürütüldüğünü anlatıyorlar.
SU SIKINTISI
Depremden sağ kurtulanların en büyük sorunları, susuzluk, elektriksizlik ve barınma. Elektrik problemi yer yer çözülmeye başlasa da, suyun akmaması salgın riskini artırıyor.
Türk Tabipleri Birliği, kuyu sularının içilmemesi gerektiğine dair uyarılar yapıyor. Ama insanlar temiz suya erişemedikleri için “Ne içelim, eşyalarımızı nasıl yıkayalım?” diyor. Halk, bu durumu gidermenin tek yolunun bir an önce Hatay’daki dağlardan temiz suları belediye araçlarıyla taşıyabilmekle çözüme kavuşacağını vurguluyor.
PTT, depremzede çalışanlarını işe çağırdı
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***