Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Enkazdan çıkan aile anlattı: AFAD değil akrabalar yetişti


MEREŞ – Elbistan’da enkaza dönen evlerinden sağ kurtulan ancak çocuğunun cansız bedenini çıkaran Mustafa Adil, “Uzman bir ekip olsaydı, çocuğa ulaşmamız iki saat sürmezdi. İlk gün ulaşsaydık, çocuk şu anda yaşıyordu” dedi. 

 

Yüzbinlerce binayı enkaza dönüştüren, on binlerce can kaybına neden olan depremin merkez üssü olan Mereş’in Elbistan ilçesinde, resmi açıklamalara göre çöken 300 binada, 924 kişi yaşamını yitirdi. Deprem sonrası iktidar tarafından kaderine terk edilen ilçede, depremzedeler halkın dayanışmasıyla arama kurtarma çalışmalarıyla yakınlarını enkaz altından kurtardı. Günlerce arama kurtarma ekiplerini bekleyen depremzedeler, geç müdahale nedeniyle birçok kişinin yaşamını yitirdiği belirtiyor. Yakınlarını kendi imkanlarıyla kurtaran depremzedeler, yaralarını da halkın dayanışmasıyla kendileri sarıyor. 

 

5 ÇOCUKLA ENKAZIN ALTINDA KALDILAR

 

Yaralarını sarmaya çalışan milyonlarca depremzededen biri olan Mustafa Adil, enkazdan çocuğunun cenazesini çıkardığı depremi etkilerini unutamıyor. İlk depremden sonra eşi, 3 aylık bebeği ve yaşları 2 ile 11 arasında değişen 4 çocuğuyla birlikte evden çıktıklarını, ancak ikinci depremde evlerinin yıkıldığını ve enkaz altında kaldıklarını aktaran Adil, binanın yıkılması sırasında kucağında üç aylık çocuklarının (Ahmet) olduğunu söyledi. Adil, şöyle anlattı: “Ahmet üç aylık, bas bas bağırıyor. Fatma 3 yaşında, 2 yaşındaki Ali öbür tarafta kaldı. ‘Anne, baba’ diye bağırıyor. Hanımın üzerine taş düştü, bükülüp kaldı. Büyük bir taş düştü. Allahtan balkonda çelik raflar vardı. Kiler olarak kullanıyorduk. Derin dondurucu vardı. Kolonlar onların üstüne düşmüş. Bina tost gibi, tamamen yapışık. Bizim olduğumuz yer kuş yuvası gibi açık kaldı. Biz ışık gördük. Oğlum yardım etti, ben sürüne sürüne taşın altından çıktım. Çocukları çıkardık. Dışarıda da millet yardım etti. Enkazın altından o şekilde çıktık” diye konuştu.

 

AFAD DEĞİL AKRABALARI YETİŞTİ

 

Adil, enkazdan çıkmasının ardından 2 yaşındaki oğlu Ali’yi aramaya başladığını belirterek, şöyle devam etti: “Kendi imkanlarımla tünel açtım ama bulamadım. Gece 00.00’a kadar bütün odanın taşlarını boşalttım. Enkazın altından çıktım, her tarafım ezik büzük, kırıktı. Tekrar çocuğumu bulmak için çabaladım. Çocuklar, ‘Ali yolda geliyordu’ dedi. Ali’yi bulabilirim umuduyla bütün odanın taşlarını boşalttım ama diğer odaya başka oda karışmış. Aradan 24 saat geçti. Yapacak bir şey de artık yoktu. Hava da çok soğuktu. Biz de gece 00.04’ten beri ayaktaydık, ezildik, yorulduk ve ara verdik. Kendim arıyordum zaten. İkinci gün dayımı aradım. Depremin ilk dakikasından itibaren dayımın iş makineleri vardı. Dayım da göçük altında kalmış, hiç haberim yok. Diğer akrabalarımı hiç aramadım.  Daha sonra aklım biraz başıma geldi ve Whatsapp’tan ‘çocuğum enkaz altında kaldı. Allah aşkına herkes yardım etsin’ diye durum yaptım. İstanbul’dan, Almanya’dan akrabalarım geldi öğlenden sonra. Önce çatıyı deldik. Sonra 5’inci katı deldik, sonra 4’ncü katın tavanını deldik. Kendi imkanlarımızla 3’üncü kata ulaştık. Ben bir yere koşuyorum balyoz buluyorum, bir yere koşuyorum kazma buluyorum, bir taraftan koşup demir keseceği buluyorum. Ben çabalamasam, hiç kimse yanımıza gelmiyordu. Allahtan akrabalarımız vardı. 20 kişi kendi imkanlarımızla eştik.”

 

İNSANIN GÖZYAŞI BİTER Mİ? 

 

Yatak odasının bulunduğu bölgeye ulaştıklarında odanın kaydığına tanık olduğunu söyleyen Adil, “Yatağı gördük ama çocuğa ulaşamadık. Tekrar binanın yıkıldığı yan tarafındaki aradan eştik. Yatak odamızın perdesini bulduk. Allah’tan orada kepçe bulduk. İtfaiyeciyi durdurdum, adam 65 yaşında, ‘Benim astımım, kalbim var yapamam’ diyor. İtfaiyeciler geldi ama yanlarında hiçbir alet edevat yok, ‘Ben aleti edevatı kaybettim’ diyor. Devlet memurları çok rahattı. Ellerini sıcak sudan soğuk suya vurmak istemedi. Vinç operatörüne yalvarıyorum ‘paletli gelsin’ diyor. Paletliyi çeviriyorum, ‘öbürü gelsin’ diyor. Artık kendi imkanlarımızla yatak odasının perdesini bulduk, onu takip ettik. Oradan baza başlığa ulaştık. Halbuki iyi yönlendiren uzman bir ekip olsaydı, bizim çocuğa ulaşmamız iki saat sürmezdi. Biz tepeden, yandan, önden delince iki saatte ulaştık. Çocuk cansız şekilde yatak odasında yatıyordu. Üzerine taş da düşmemişti. Artık soğuktan mı vefat etti bilmiyorum. İlk gün ulaşsaydık, çocuk şu anda yaşıyordu. Ağlaya ağlaya, insanın gözyaşı biter mi?  Bitermiş. Ağlamanın da bir kapasitesi varmış. O kapasiteyi annesi, ailesi olarak doldurduk. Gözyaşlarımız istesek de akmıyor artık. Ağlayamıyoruz” diye anlattı. 

 

ÇOCUKLARIN PSİKOLOJİSİ BOZULDU 

 

Deprem sonrası ailesiyle birlikte Antalya’ya giden Adil, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çocukların psikolojisi bozuldu. Depremler de devam ediyordu. ‘Antalya’ya götürelim, kafaları dağılsın’ dediler. 10 gün memlekette bekledik. 10 günden sonra Antalya’ya geldik. Burada çocuklara unutturmaya çalışıyorum. Fatma vardı, Ali’nin en yakın arkadaşıydı. Yaşları da birbirine çok yakındı. O bir gün konuşamadı, dili tutuldu. Sonra konuşmaya başladı ama tekrarlıyordu. Bana, ‘bak ben konuşabiliyorum artık’ diyordu. Fatma annesinin yanından bir dakika ayrılamıyor. Kaldırımdan götürüyorum, ‘baba bak bu binalar çatlamamış, yıkılmamış’ diyor. Onun için ona ne haber izletiyoruz ne telefona baktırıyoruz. Deprem ile ilgili hiçbir şeyi göstermiyoruz. Eşim hep ağlıyor. Unutmaları zor. Allah kimseye yaşatmasın. Çok büyük bir acı.”

 

MA / Yüsra Batıhan 

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version