Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Hasta mahpus genelgesi çözüme yetmez: ‘Cezaevinde kimse sağlıklı kalamıyor’

Hasta mahpus genelgesi çözüme yetmez: 'Cezaevinde kimse sağlıklı kalamıyor'


Remzi BUDANCİR


DİYARBAKIR – 2022 yılı cezaevleri hak ihlallerinin yoğun yaşandığı yıl oldu. Darp, şiddet, işkence, sürgün, disiplin cezaları, infazların yakılması ve hasta mahpusların yaşadığı sorunlar ihlallerin başında yer aldı. En çok tartışılan ise hasta mahpuslar konusu oldu. Hastalığı ilerlemesine rağmen Adli Tıp Kurumu tarafından verilen “Cezaevinde kalabilir” raporları nedeni ile birçok hasta mahpus cezaevlerinde tutuluyor. İnfazları durdurulmadığı için 2022 yılında 70’den fazla hasta mahpusun cenazesi cezaevinden çıktı.

ADALET BAKANLIĞI GENELGESİ

Hasta mahpuslarla ilgili adım atılması yönünde çağrıların yapıldığı bu dönemde Adalet Bakanlığı sürekli hastalık, sakatlık, kocama sebebiyle hükümlülerin cezalarının hafifletilmesi ve kaldırılması başlıklı genelge yayımladı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ imzalı 8 maddelik genelgede, dikkat çeken kısım Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) yetkilerinin azaltılması oldu. Genelgeye göre, hasta tutuklu ve hükümlülerin tahliyelerin önündeki en büyük engel olan ATK’nın yetkileri azaltıldı. ATK, sadece sürekli hastalık, sakatlık ve kocama halinin bulunup bulunmadığını tespit etmekle yetinecek. Artık tam teşekküllü devlet hastanesinden rapor alınacak ve ATK da bu konuda kendi görüşünü savcılıklara gönderecek.

ASIL MESELE CEZAEVİ SİSTEMİ

Adalet Bakanlığı’nın genelgesi kısmi olarak olumlu karşılansa da, hasta mahpuslarla ilgili sorunu kökten çözebilecek kapsamda olmadığı görüşü hakim. Cezaevleri ile ilgili çalışma yapan sivil toplum kuruluşları, hasta mahpus meselesinin sadece sorunun bir boyutu olduğu, asıl meselenin Türkiye’de uygulanan cezaevi politikası olduğu görüşünde.

Artı Gerçek’e konuşan Med Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED-TUHAD-FED) ve ÖHD Genel Merkez Hapishane Komisyonu Eş Sözcüsü Yusuf Çakas, sorunu Türkiye’nin cezaevi pratiğine bakarak ele alınması gerektiğine işaret etti.

Yusuf Çakas

TEKLEŞTİRME, İTTİAT ETTİRME

Türkiye’de cezaevi pratiğinin 12 Eylül 1980 asker darbesinin ardından Diyarbakır 5 Nolu, Sincan ve Mamak ile başladığını hatırlatan Çakas, bu süreci DGM yargılamalarını, ardından Diyarbakır’da 1996 E Tipi katliamı ve F Tipi sürçlerinde ‘Yaşama dönüş’ adı altında yapılan katliamların izlediğini söyledi. Cezaevlerine konulanlara “hükmetme”, “tekleştirme”, “itaat ettirme” mantığı ile yaklaşıldığı için ihlallerin ortaya çıktığına işaret eden Çakas, sorunların bu politikalar nedeni ile ortaya çıktığının göz önüne alınarak çözüm üretilmesi gerektiğini söyledi.

CEZAEVİNE GİREN SAĞLIKLI KALAMIYOR

Çakas, hasta mahpus meselesinin de bu sorunun bir parçası olduğuna işaret etti. Çakas, öncelikle cezaevine giren bir kişinin hastalanmama hakkının olması gerektiğini söyledi. Bu hakkında sağlık hizmetine sağlıklı erişimle olabileceğini ifade eden Çakas, mevcut sistemin tam aksine hastalık ürettiğini söyledi.

Son dönemde artan Yüksek Güvenlikli S Tipi Cezaevlerini örnek gösteren Çakas, “Havalandırma süreleri azaldı, sosyal alan ve sosyal faaliyetler tamamen bitirildi. Hiçbir şekilde çalışmaların yürütülmediği, tecridin esas alındığı, tekleştirmenin esas alındığı bir süreçte bir kere siz cezaevinde sağlıklı kalamazsınız. Diyet alamıyorsunuz, yemek alamıyorsunuz, havalandırmaya çıkamıyorsunuz, istediğiniz filmi izleyemiyorsunuz, istediğiniz kitabı okuyamıyorsunuz. Bu şekilde sağlıklı kalamazsınız” dedi.

HASTA MAHPUSLAR TEDAVİ EDİLMEDEN CEZAEVİNE DÖNÜYOR

Çakas’ın anlattığına göre sorun bununla da bitmiyor, hastalanan mahpus sağlıklı tedavi de göremiyor:

“Hastalandım, tedavi olurum kendimi kurtarırım gibi bir dünya yok. Bir sürü engel var. Ağız içi arama mesela. Cezaevinden çıktınız, asker ağzının içini aramak istiyor. Bunu kabul etmeyen tutsak hiç hastaneye gitmeden cezaevine geri dönüyor. Diyelim bunu bir şekilde aştınız, cezaevinden hastaneye gittiniz. Bu defa üçlü protokol değimiz Adalet, Sağlık ve İçişleri bakanlıklarının üçlü protokolü kapsamında kelepçeli muayene dayatılabilir. Asker eşliğinde muayene dayatılabilir. Buda hukuka aykırıdır. Bunu kabul etmediğiniz zaman cezaevine yeniden dönersiniz. Tüm bunları kabul ettiniz, hastanede tedavi olamama ihtimaliniz de var. Bir ameliyata 3-5 ay sıranın verildiği oluyor. Gittiğinizde doktoru bulamama durumu da var. Siz cezaevinde hastalandıysanız artık tedavi olmanız imkansız bir hal alıyor.”

‘HASTA MAHPUS SAYISI BİLİNENDEN FAZLA’

Hasta mahpus meselesinin bu çerçevede ele alınması gerektiğini belirten Çakas’a göre cezaevinde hasta olmayan hiç kimse yok. Bu koşullar altında cezaevinde olan herkesin hasta olarak kabul edilmesi gerektiğini belirten Çakas, şunları söyledi:

“Birçok hastanın teşhisi yapılmamıştır. Bu gün sağlıklıyım deyip cezaevinden çıkan birçok tutsağın dışarıda yaptırdığı kontrollerde onlarca hastalığı olduğu ortaya çıkıyor. Bizce verilen hiçbir sayı doğru değildir, tamamı eksiktir. İnsan Hakları Derneği’nin verilerinde bin 600 hasta tutsaktan bahsedilir. Bizim verilerimizde sadece ağır hasta tutsaklar işlenmiştir. 300 civarında hasta tutsak var. Bu 300 civarında hasta tutsaktan her an için ölüm haberi gelebilir. İlkesel olarak herkesi hasta tutsak olarak kabul ediyoruz. 70’den fazla tespit edilen hasta tutsak ölümü var. Ama tespit edilebilen diyorum, bunu ısrarla vurguluyorum. Sayı daha fazla olabilir. Bizlerin bilmediği, cenazesinin doğrudan teslim edildiği, ne olduğunu bilmediğimiz bir sürü insan var. O yüzden diyoruz bakanlık neden açıklama yapmıyor. Belki bakanlığın hasta tutsaklarla ilgili çalışma yapıyorum demesinin altında yatan en büyük neden gerçek sayıyı bilmesidir.”

20 YAŞINDAKİ GENÇLER KALP KRİZİNDEN ÖLÜYOR

Hasta mahpuslar başta olmak üzere cezaevlerinde yaşanan sorunlarla ilgili Adalet Bakanlığı’nın üzerine düşeni yapmadığını ifade eden Çakas, “Devletin, Adalet Bakanlığının tek rolü cezaevine koyarak kapatma değildir. Ama biz bunu görüyoruz ki Adalet Bakanlığının kendine biçtiği rol misyon kapatma üzerinedir. Cezaevine kapattıktan sonra rolü misyonu bitiyor. Böyle bir rol biçmiş kendine. DBP Batman Eski İl Eş Başkanı ve Parti Meclisi Üyesi Mehmet Candemir. Cezaevine girdiğinde çok sağlıklıydı. Giresun Cezaevinde kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Cezaevlerinde 21-22 yaşlarında gençler kalp krizi geçirdi. Bunlar normal ölüm değildir. 20-21 yaşında gençler kalp krizi geçiyorsa bunu normal olarak kabul etmemelidir” sözleri ile bakanlığın bu konuda açıklama yapmasını istedi.

‘ATK ‘CEZAEVİNDE ÖLMESİN’ MANTIĞI İLE YAKLAŞIYOR’

Hasta mahpuslarla ilgili Adli Tıp Kurumu’nun politik meseleden dolayı “Cezaevinde kalabilir” raporları verdiğini ifade eden Çakas, hem hasta mahpuslar, hem de genel cezaevi meselesinde sorunun kaynağının bu olduğunu söyledi.

Adli Tıp Kurumu’nun bakanlığa bağlı bir kurum olduğunu hatırlatan Çakas, “Siz Mehmet Emin Özkan’ın dosyasını Adli Tıp’a gönderirken dosyanın başına kocaman ‘Terör’ ibaresi geçerseniz bu kurum tarafsız bir karar vermez. Bağımsız ve tarafsızlığı tartışılan bir kurumdur. Bu kurumdan nasıl bir adil karar çıkacağını hiç kimse ön göremez. Adli Tıp kurumunun kararlarıyla tahliye olanlara bakalım. Son anda tahliye olan Nevzat Çapkın var. Tahliye olduktan sonra uzun bir süre tedavi olmasına rağmen yaşamını yitirdi. Görüyoruz ki Adli Tıp Kurumu da cezaevinde kalamaz raporu vereceği zaman ‘cezaevinde ölmesin’ mantığı ile yaklaşıyor. Bu mantıkla değil, yaşatma üzerine yaklaşmalı” dedi.

‘HASTA MAHPUSLARIN İNFAZLARI DURURULMALI’

Adalet Bakanlığının öncelikle tüm yasaları revize etmesi gerektiği ifadelerini kullanan Çakas, öncelikle Adli Tıp Kurumunun bağımsız, tarafsız ve bilimsel bir rol almasının sağlanmasını istedi. Çakas, bir diğer önemli konunun TMK olduğunu hatırlattı ve atılması gereken adımları sıraladı:

“* Hasta tutsak meselesi bir pazarlık meselesi olmaktan çıkmalı. Çalışma yapıyoruz demek yerine bu süreçte 40-50 tutsağın infazı durdurulmuş olsaydı biz o çalışmanın yapıldığını anlardık. Bu pratik meseledir. İnsanlar hala cezaevinde yaşamını yitiyor.

* Bu seçim politikası, bu seçim malzemesi olabilecek bir şey değildir. İktidarın yapacağı en öncelikle şey kayıtsız şartsız hasta tutsakların infazlarını durdurmasıdır.

* Ardından bu alanda çalışan kurumlar, hukukçular, sivil toplum kuruluşlarını dinleyerek önerilini alacak. Bu aşamadan sonra bir çerçeve belirlenebilir.

* Terörle Mücadele Yasasını ve terör tanımını tümden ortana kaldırılmalı.

* Ardından 25 yılı aşan uzun tutuklulukların tümden ortadan kaldırılarak tutsaklara umut hakkı verilmeli.

* Hasta tutsaklar meselesinde bilimsel yaklaşılmalı. Tedavilerin sağlanabilmesi için gerekirse özel hastaneleri devreye sokmalı.”

‘SÜRGÜNLER ARTTI’

Cezaevlerinde sadece hasta mahpuslar meselesi değil, ihlaller de yaşanıyor. Bu ihlallerden biri de sürgünler. Son bir yılda Diyarbakır, Muş, Van ve Erzurum başta olmak üzere bu bölgede tutuklananların Antalya, Yozgat ve Ereğli gibi yerlere sürüldüğün bilgisini paylaşan Çakas, yaşanan ihlalleri sıraladı:

“* Bu insanların sürgün edilerek uzun süre tek başına kalmasını görüyoruz. Ereğli cezaevinde 100 gündür süren bir açlık grevi var. Antalya, Manavgat S Tipi Yüksek güvenlikli cezaevlerinde yüzlerce tutsak tek başına tutuluyor. Bodrum S Tipinde 20 civarında tutsak uzun süredir tek başına kalıyor. Sürgünlerin tamamına güvenlik gerekçesi öne sürüyorlar.

(ROJAVALI MAHPUSLAR KONYA’YA GÖTÜRÜLDÜ’

* Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olmayan, Rojavalı Suriyeli tutsaklarla alakalı ihlaller de var. İzmir’de Şakran 4 Nolu T Tipinden 20 tane Rojovalı tutsak alınıp Konya Ereğli’ye götürülüp tek başına tutuluyor. Birçoğunun aile ile dışarı ile teması yok. Tamamen tecrit altında sosyalleşme ve iyileşmenin bittiği bir alana sevk ediliyor.”

‘ADLİLER KÖTÜ KOŞULLARDA KALIYOR’

* Sadece siyasiler değil, adli tutuklular da ihlallere maruz kalıyor. Adli suçlardan yatanlar daha kötü durumda ve koşulları daha ağır. İtaat ettirme, ezme var. Hak arayışlarının engellendiği bir süreçten bahsediyoruz. Biz avukatlara gelen mektuplar hak ihlallerinden bahsettiği için cezaevlerinde engelleniyor. Valiliklere, İnsan Hakları Kurumlarına yazılan mektuplar engelleniyor.

’15 KİŞİLİK KOĞUŞTA 30 KİŞİ KALIYOR’

* Bu hafta Diyarbakır D Tipi kapalı cezaevinde ziyaret ettiğim adli müvekkilim vardı. Uyuduğu için geç geldiğini söyledi. 15 kişilik olan koğuşta 33 kişi kalıyor. Uyku sistemi gece gündüz şeklindeymiş. İki vardiya şeklinde uyuyorlar. Kalabalık oldukları için bir grup gündüz, bir grup gece uyuyor. Bu Diyarbakır’da oldu ama T Tiplerinin tamamında durum böyle. Kapasite fazla olunca kendilerince çözüm bulmuşlar.”

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version