Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınları katledilenlerin akıbetini sordu

Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınları katledilenlerin akıbetini sordu


Artı Gerçek-Cumartesi Anneleri/ İnsanları, kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması için her hafta düzenledikleri eylemin 929’uncusunu online yaptı. Cumartesi Anneleri gözaltına alındıktan sonra katledilen Abdullah Canan’ın failini sordu. İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları ise, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminin 727’ncisini Bağlar ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdi. Kayıp yakınları Şırnak’ta katledilen beş kişinin akıbetini sordu.

Cumartesi Anneleri 17 Ocak 1996 sabahı Yüksekova-Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Abdullah Canan için adalet istenen açıklamada, “İşkence ile katledenlerin isimleri yazılı ve failleri bellidir” denildi.

Bu haftaki açıklamayı Cumartesi İnsanları’ndan Mukaddes Şamiloğlu okudu. “Yargı erkinin bağımsız ve tarafsız olmaması; zorla kaybedilme dosyalarının etkin bir biçimde soruşturulup kovuşturulmasını, suça karışan kamu görevlilerinden hesap sorulmasını engelliyor” diyen Şamiloğlu, hukuk ve yargının otoriter rejimin inşasının araçlarına dönüştürüldüğünü söyledi. Abdullah Canan’ın hikayesini paylaşan Şamiloğlu, şunları söyledi:

“43 yaşındaki Abdullah Canan Yüksekova’da yaşayan bir iş insanıydı. Bölgede yaygın bir biçimde işlenen ve ailesini de hedef alan ağır hak ihlalleri nedeniyle savcılığa başvurdu. Yedi akrabası ile birlikte yaptıkları başvuruda Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine Yurdakul, Canan ve şikayetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağırdı. Onlardan kendisi hakkındaki şikayetlerinden vazgeçmelerini istedi. Abdullah Canan şikayetinden vazgeçmeyeceğini söyleyince, Binbaşı Yurdakul tarafından tanıklar önünde tehdit edildi. Bu olaydan birkaç gün sonra Abdullah Canan, 17 Ocak 1996 sabahı Hakkari’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı.

Tanık beyanlarına göre Yüksekova- Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı. Askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu’na götürüldü. Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurarak Canan’ın bulunmasını istedi. Ancak onun gözaltına alındığı inkar edildi. 21 Şubat 1996 günü Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu. Canan, yakın mesafeden atılan 7 kurşunla öldürülmüş, elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak Yüksekova- Esendere Karayolundaki bir menfeze bırakılmıştı.”

Katledilmesi sonrası ailesinin, Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak, katledilmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında suç duyurusunda bulunduğunu söyleyen Şamiloğlu şunları kaydetti:

“Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan’ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak gözaltına alındığı inkar edilen Abdullah Canan’ı Şubat 1996’da tabur karargahındaki revirde, başı sarılı vaziyette gördüğünü söyledi.”

Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcılığı’nca soruşturma açıldığını hatırlatan Şamiloğlu, Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, ailenin ve tanıkların beyanları yeterli ve inandırıcı bulunmadığı iddiası ile 12 Kasım 1999 tarihinde tüm failler hakkında beraat kararı verildiğini kaydetti. Şamiloğlu ayrıca 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1’inci Ceza Dairesi’nin de beraat kararını onadığını söyledi.

‘KAYIPLARIMIZI UNUTMAYACAĞIZ’

Ardından da Abdullah Canan’ın oğlu Tayyüp Canan konuştu. Tayyüp, babasının katledildiğini belirtirken, zaman aşımına son verilerek adaletin sağlanmasını istedi. Tayyüp şunları söyledi:

“Kayıpların akıbetinin açıklanması, faillerin yargılanması sistem tarafından engelleniyor. Bu nedenle gözaltında kaybetmek ağır hak ihlallerine neden olan suçlarda etkin soruşturma yürütülmeyerek, zaman aşımı devreye sokularak süreç cezasızlık ile sonuçlandırılmaktadır. Ciddi bir araştırma ve etkili bir soruşturma yürütmeyen savcılar, soruşturmaları zaman aşımına uğratmışlardır. Dosyaları zaman aşımı diyerek evrensel hukuka aykırı bir şekilde kapatmak istiyorlar. Devlet ‘zamanınız doldu, kaybettiklerinizi unutun’ diyor. Kayıplarımızı unutmayacağız ve adalet isteyeceğiz.”

KAYIP YAKINLARI DİYARBAKIR’DA BEŞ KİŞİNİN AKIBETİNİ SORDU

Diyarbakır’da kayıp yakınları ve İHD Dİyarbakır Şubesi, faili meçhul şekilde kaybettirilenlerin fotoğrafları taşındı. Bu hafta gerçekleştirilen eylemde Şrnak’ın Cizre ilçesinde 6 Mart 1994 tarihinde kaybettirilen Ömer Candoruk, Süleyman Gaysak, Yahya Akman, Mehmet Gürrü Özer ve Aziz Gaysak’ın (12) akıbeti soruldu.

Kayıp yakınları katledilenlerin hikayesini anlattı. Katledilenlerin hikayeleri şöyle:

Leyla Gaysak: Eşim hayvan alım satımı yapıyordu. Amcam Ömer Candoruk, taksicilik yapıyordu. Eşim, amcam Ömer’i aradı, birlikte evden ayrıldılar. Olaydan sonra duydum ki akrabamız olan İzzettin ve Yahya da onlarla birlikte Silopi tarafına gitmişler. Eşim evden ayrıldıktan yaklaşık 20 dakika sonra evimizi telefonla arayan tanımadığım bir şahıs, “Adamlarınızı kaçırdılar Aşağı Holan mezrası yakınlarında birini vurdular. Ömer’in ehliyetini düşürdüler, ehliyetini ben aldım ve diğer 3 yakınınızı kaçırdılar” dedi. Eşim yaralıdır düşüncesiyle hastaneye gittim. Ancak hastanenin önünde panzer vardı. Beni içeri sokmadılar, bana küfrettiler. Eve döndüm hepsinin öldürüldüğünü duyduk. Eşim ve kaybolan diğer yakınlarımızı aramaya başladık.

ÇUKURU AÇTIM, YÜZLERİNİ GÖRDÜM

Ancak askerler, Cizre’nin dışına çıkmamıza izin vermiyorlardı. Biz de 1-2 kişi ayrılıp, telefonda belirtilen Aşağı Holan mevkiine ve civar köylerin arazilerine ulaşmaya çalışıyorduk. Eşimin kaybolmasının ardından üçüncü gün biz Kirij mezrasını geçtikten sonra Bozalan’a doğru giderken, yoldan ayrılan bir aracın teker izini gördük. İzleri takip ederek yaklaşık 10 dakika yürüdükten sonra doğal büyük bir çukur gördüm. Çukur biraz kazılmıştı. Toprağın yeni kazıldığını, üzerine büyük taşların konulduğunu görünce orada gömüldüklerini anladım. Çukuru açtım. Yüzlerini gördüm, hepsini tanıdım. Öylece bırakıp geri döndüm. Akrabalarıma haber verdim. Akrabalarımız asker ve koruculara gittiler, cesetleri getirip gömdüler. Yakınlarımıza önden ateş edilmişti. Ömer Candoruk’un aracı bulunamadı.

‘GÖĞÜSLERİ PARÇALANMIŞTI’

İsa Akman: Leyla Gaysak, oğlum ve Yahya da kaybolan akrabalarımızla birlikteydi. Yakınlarımızı aramaya çıktık, bulamadık. Cizre, Silopi ve İdil savcılıklarına dilekçe vermek istedik. Ancak kapıdaki polisler içeri girmemize izin vermediler. Yanımdaki Reşit ve Abdullah Akman’ı dipçiklerle darbettiler. 2 gün sonra Botaş Karakoluna, oradan da Bozalan yolunun iki tepe arasındaki vadi içerisindeki derenin halk arasında Besta (Melkemut Azrail) deresine 3 aracın getirildiğini, araçlardan birinin Ömer Candoruk’a ait olduğunu duyunca ben de oraya gitmeye çalıştım. Ancak panzerdeki askerler bana engel oldular. Ben de gizli gitmeye çalıştım. Uzamış olan ekinlerin arasından giderken lastik izlerini gördüm. Bu izleri takip ederken çukuru gördüm. Leyla yaşıyordu ve çukuru açmaya uğraşıyordu. Oğlumun yüzünü gördüm, yüzünü temizlerken çevremizi asker ve korucular sardı. Oğlumun yüzük parmağı kesilmiş, parmağındaki yüzük alınmıştı. Süleyman’ın burnunu kesmişlerdi. Her dördünün bedenlerini çok hırpalamışlardı, göğüsleri parçalanmıştı. Vücutlarında mermi izleri vardı. Önden ateş edildiği belliydi. Olay yerine gelen askerler bir traktör getirmişlerdi. Cenazeleri traktöre taşıdık. Hastaneye getirdik. Askerler bizi yaklaştırmadı. Cesetleri tabuta koydular cenazeleri gömdük. Hiçbir resmi kurum bizi bilgi ve ifade için çağırmadı.

OĞLUMU ZORLA ARACA BİNDİRDİLER’

Bu olaydan sonra Agit Malgaz isimli şahıs yanıma gelip, minibüsle Silopi’den gelirken Botaş’ta kimlik kontrolü için durduruldukları sırada, Ömer Candoruk’un aracının da durdurulduğunu söyledi. Oğlumu zorla beyaz bir Toros araca bindirip götüren Abdulhekim Güven, Bedran ve Selim Hoca kod isimli şahıslardan ve onlara emir veren, onlarla hareket edenlerden davacıyım, şikâyetçiyim.”

BATMAN’DA DİNK ANILDI

İHD Batman Şubesi ve kayıp yakınları da, 563’üncü buluşmasını gerçekleştirdi. Gülistan Caddesi’nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde buluşan kayıp yakınları, “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” pankartını açtı. Açıklama öncesi 12 Ocak günü tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitiren İHD Batman Şubesi Yöneticisi Mahfuz Akgül (35) anıldı.

İHD Şube Yöneticisi Zeki Tangüner, Şişli Halaskar Gazi Caddesi’nde bulunan gazete binasının önünde tetikçi Ogün Samast tarafından 19 Ocak 2007’de katledilen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i anarak, hikayesini anlattı.(HABER MERKEZİ)

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version