Türkiye’de doğan ama yolculuğuna Yunanistan’da devam eden müzik türü rebetikonun kültürüne dikkat çekildi.
Kemal Kolçak ve Mahmut Koyaş, rebetikonun ülke ülke gezen, göçle şekillenen serüvenini araştırmak ve bu müziğin gittiği, uğradığı şehirlerdeki öyküsünü dinlemek için 2022 yılında bir projeye başladı.
Kolçak ve Koyaş, “Kökleriyle Buluşan Bir Kültür: Rebetiko” isimli projelerini Bianet’ten Ece Deniz’e anlattı.
Kolçak, “UNESCO’nun 2017’de ‘Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne aldığı rebetiko, günümüzde bütün dünyada bilinen bir müzik kültürü haline gelmiş olsa da ne yazık ki doğduğu coğrafyada, Türkiye’de öksüz kalmış, unutulmuş durumda” dedi.
“DOĞDUĞU COĞRAFYAYLA YENİDEN BULUŞUYOR”
Kolçak ve Koyaş ile yapılan söyleşi şöyle:
– İlk olarak daha önce hiç duymamış olanlar ve bilmeyenler için rebetikoyu açıklayabilir misiniz?
Rebetiko daha çok bir müzik türü olarak bilinse de aslında asırlık bir kültür. Tıpkı jazz gibi, fado gibi yaşayan, yenilenen ve yayılan…
Bu kültür, 1900’lü yılların başında İzmir’de doğuyor. Elbette, o günden bugüne birçok değişiklik, yenilik gözlemlenebiliyor bu müzik kültürünün yaşantısında. İcra edildiği enstrümanlar değişiyor, mekânlar, coğrafyalar, şarkı sözlerinin içerikleri… Ama bir şey hiç değişmiyor. O da özü… İşte bu sayede, bu müzik kültürü, mutluluk ve acı arasındaki cambaz ipi üzerinde bir asrı aşkın süredir ustalıkla yürümeye devam ediyor.
UNESCO tarafından 2017 yılında, “Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne” alınan rebetiko, günümüzde bütün dünyada bilinen bir müzik kültürü haline gelmiş olsa da ne yazık ki doğduğu coğrafyada öksüz kalmış, unutulmuş durumda. Yani Türkiye’de rebetiko çalınan, icra edilen birçok yer olsa da bu kültür daha çok “Yunan müziği” olarak biliniyor.
Oysaki ne bir eksik ne bir fazla: Rebetiko dinlerken duyduğumuz ses, tam olarak Ege’nin sesi. Bu sesin yankılandığı her an, tıpkı köklerinden kopup yurtlarından gitmek zorunda kalan insanlar gibi, rebetiko da tam 100 yıldır köklerini arıyor. İşte projemiz bu yüzden “Kökleriyle Buluşan Bir Kültür: Rebetiko” ismini taşıyor.
“EKONOMİK KRİZ YÜZÜNDEN PROJEYİ ERTELEDİK”
– Kökleriyle Buluşan Bir Kültür: Rebetiko Projesi nasıl başladı? Yola çıkma motivasyonunuz neydi? Projeye başlarken sizi en çok neler zorladı? Süreç nasıl ilerliyor?
Bir rebetiko şarkısı var. İsmi, “Ti Se Meli Esenane”. Türkçe’de “Nereden Geldiğim Seni Neden İlgilendiriyor” anlamına geliyor. Bir mübadilin, doğup büyüdüğü İzmir için söylediği bir şarkı bu. Neşeli tınıların olduğu aslında oldukça hüzünlü olan bu rebetiko şarkısı diyor ki:
“Benim geldiğim yerde/(İnsanlar) nasıl seveceklerini bilirler/Hüzünlerini nasıl gizleyeceklerini/Ve bilirler nasıl eğleneceklerini.”
Bu proje işte tam olarak buradan doğdu. Bu acıyı yaşayanların yüreklerinden… Gözyaşlarıyla veda bile edilemeyen sevdalardan… Denizin ortasında bir gemiye doluşan insanların korkusundan doğdu.
Bu yolculuğa, nasıl eğleneceklerini, nasıl seveceklerini hiç unutmayan o insanların sesini yeniden duyurmak için çıktık. Hikâyelerini anlatmak, barışın ve demokrasinin yurdu Ege’de, barışı ve demokrasiyi ölümsüzleştiren bu müzik kültürüne tercüman olmak istiyoruz.
Projeyi yapmak aslında uzun zamandır aklımızdaydı. Fakat derinleşen ekonomik kriz yüzünden, bir türlü cesaret edip bu projeyi hayata geçiremiyorduk. Sivil Düşün’den aldığımız destek projeye başlamamızı sağladı.
Projemiz kapsamında İzmir ve İstanbul’daki rebetiko sanatçılarıyla görüşmeler gerçekleştirmeye başladık. Aynı zamanda da projemizin Yunanistan ayağı için vize başvurumuzu yaptık.
Fakat ne yazık ki Yunanistan İzmir Başkonsolosluğu projemizin yazarlık görevini yürüten bendeniz Kemal Kolçak’a vize verse de “seyahat planını gerçekçi bulmadığı” gerekçesiyle projenin fotoğraf sanatçısı Mahmut Koyaş’a vize vermedi. Yani, tam olarak aynı seyahati gerçekleştirmeyi taahhüt eden bu iki insandan birisinin vizesi çeşitli ön yargılardan dolayı reddedildi. Yaşadığımız en büyük zorluk buydu sanırım.
“BARIŞ UMUDU REBETİKONUN ÖZÜNDE VAR”
– Rebetikoyu bu kadar önemsemenizin ve seçmenizin nedeni neydi?
Aslında önemsediğimiz şey rebetikodan daha ziyade temsil ettiği değerler. Bir göçmenin, şarkısını söylediği esnada “Çok yaşa güzel İzmir’im” derken titreyen sesi gibi rebetiko içerisinde çok ince bir ruh taşıyor… Yaşamın içindeki bu incelikleri artık görmek, bu coğrafyanın renklerini keşfetmek zorundayız. Çünkü birbirimizi siyah ve beyaz olarak görmemizi istiyorlar.
Ege’nin insanları bunun gerçek olmadığının, bize sunulan bir illüzyon olduğunun farkında. Rebetiko, uçurumun kenarında bir kayanın çatlaklarına kök salan incir ağacı gibi yaşamın benzersiz çeşitliliğini bize göstermeye devam ediyor. Hayatın içerisinde acıların olduğunu, ama asla ve asla ümitsizliğe yer olmadığını…
– Projeyi kaç kişi yürütüyorsunuz?
Projemizi iki kişi yürütüyoruz. Yaklaşık beş yıldır Yunanca öğrenmeye çalışan ben ve daha önce değerli fotoğraf projelerine imza atmış olan fotoğraf sanatçısı Mahmut Koyaş. İkimiz de farklı zamanlarda Yunanistan’da bulunduk. Rebetikonun sesine tabiri caizse âşık olduk.
– Proje kapsamında rebetiko ile ilgili neler yapıyorsunuz?
Projemiz kapsamında; İzmir, İstanbul, Selanik, Atina şehirlerinde rebetiko müzisyenleriyle görüşmeler gerçekleştiriyor, onlarla röportaj yapıyoruz. Aynı zamanda projemizin çıktılarından birisi olan kitapçık için grupların, sanatçıların fotoğraflarını çekiyoruz. Proje kitapçığımız Yunanca ve Türkçe olmak üzere iki dilde basılacak. Bu müzik kültürünü daha yakından tanımak isteyen herkesin erişimine açık olacak şekilde dijital olarak yayınlanacak.
Projemizin ikinci bir modülü olarak, Anadolu’dan ABD’ye göç etmiş olan mübadil Rumlarla da görüşmeyi, burada halen yaşamakta olan, ikinci, üçüncü nesil insanların ağzından rebetiko kültürünü derlemeyi hedefliyoruz. Tabii her şey adım adım ilerliyor.
– Rebetikonun Yunanistan ve Türkiye arasında kültürel bir köprü işlevi göreceğinden bahsediyorsunuz. Müziğin bu köprü işlevinden hareketle barışı kurmadaki potansiyeline dair neler söyleyebilirsiniz?
Bir müzik kültürü düşünün… Savaş, göç, yoksulluk gibi bugün insanlığın utancı olan acılarla yoğrulmuş… Buna rağmen yaşama umutla bakıyor. Ve dahası, o umudu insanlara göstermeye çalışıyor.
Şarkı sözlerinin arasında kolaylıkla Anadolu Rumcası’ndan sözler, Türkçe ve Yunanca sözcükler seçiliyor. Hatta Arapça ve Farsça’dan da kelimeler duyabiliyoruz. Yani diyebiliriz ki rebetiko hepimize ait. Akdeniz’den bir iz taşıyor. Ve aslında hiçbirimizin değil. Onu kalıplara sığdırmak, sözcüklerle anlatmak çok zor.
Fakat bir şey kesin ki, o da rebetikonun haksızlığa, adaletsizliğe karşı durduğu. O, bütün acılara rağmen, bütün gün yiyecek aradıktan sonra sürü halinde yuvalarına dönen karabataklar gibi özüne; yuvasına dönmek istiyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***