Esra ÇİFTÇİ
İSTANBUL – İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 74 yıl önce bugün Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edildi. Türkiye de bir yıl sonra, 1949’ta imzacı oldu. Bildirgenin imzalandığı gün olan 10 Aralık ‘İnsan Hakları Günü’ olarak kabul ediliyor.
Türkiye imzacısı olsa da insan hakları sicili en kabarık olan ülkelerden biri. Üstelik, Türkiye’nin hak ihlalleri dosyası son yıllarda daha da büyüyor.
Uluslararası hukuk alanında Türkiye’deki en yetkin uzmanlarından biri olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski yargıcı Rıza Türmen ile insan hakları kavramını ve Türkiye’nin insan hakları karinesini konuştuk.
İKİ YÜZÜ OLAN ROMA TANRISI GİBİ
Türmen, devletin insan haklarındaki rolünü, iki yüzü olan Roma tanrısı Janus’a atıfla nitelendirdi ve güvenlikçi politikaların artması ile insan hakları ihlallerinin arttığına dikkat çekti:
“Devletin bu ikili rolünden hangisinin daha ağır basacağı, yönetimin demokratik olup olmamasıyla yakından ilgili. Devlet güvenlikçi politikalara sarıldıkça insan hakları ihlalleri çoğalıyor. İnsan hakları, devleti yöneten iktidarı sınırlayan bir kavram. Bireyin çevresinde, devletin giremeyeceği ve devletin korumakla yükümlü olduğu bir alan yaratıyor. Demokrasiden uzaklaşılıp yönetim keyfileştikçe, bireyin çevresindeki bu alan daralıyor, bazen de ortadan kalkıyor”
‘İNSAN HAKLARININ ULUSAL GÜVENCESİ BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ BİR YARGI’
İnsan haklarının ulusal düzeydeki güvencesinin bağımsız ve tarafsız bir yargı olduğunun altını çizen Türmen, Ulusal düzeyde insan hakları korunmadığı durumlarda ise uluslararası koruma mekanizmalarının devreye girdiğini vurguladı.
Hem bağımsız yargının hem de demokrasinin insan hakları ile yakından ilgili olduğunu belirten Türmen, Türkiye’nin bu konuda iyi bir örnek olduğunu belirtti. 12 Eylül sonrası karanlık dönem gibi bugün de Türkiye’nin insan hakları profilinin iyi olmadığını ve hak ihlalleri karnesindeki sorunlu alanların başında ifade özgürlüğü olduğunu belirten Türmen şöyle konuştu:
“Türkiye’de ifade özgürlüğünün sürekli olarak ihlal edilmesine yol açan hem yasalar hem uygulamalar. TCK’da Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu gibi başka ülkelerdeki ceza yasalarından çıkarılan bir suç var. Bu suçu hala ceza yasasında bulunduranlar ise suçun uygulama alanını daraltıyor. Örneğin, bu suça hapis cezası verilmiyor. Bizde ise tersine bir eğilim var. Uygulama alanı giderek genişliyor. Sayın Ahmet Necdet Sezer’in bütün Cumhurbaşkanlığı döneminde bu suçu işleyen sanık sayısı 163 iken, Sayın Erdoğan’ın ilk üç yıllık Cumhurbaşkanlığı döneminde bu sayı 12 bin 173’e çıkmış. Artış yüzde 1335”
‘İKTİDARIN BİR TERÖR SEPETİ VAR’
Terörle Mücadele Yasası’nda çok geniş bir terör tanımı yapıldığının altını çizen Türmen, bunun ‘ifade özgürlüğünün üzerinde Demokles’in kılıcı’ olduğunu belirtti. İktidarın bir terör sepeti olduğunu, demokrasi mücadelesi verenlerin ve muhaliflerin bu terör sepetinin içine atılarak cezaevine gönderildiğini söyledi.
Basın özgürlüğüne yönelik hak ihlallerine de değinen Türmen şöyle konuştu:
“Diğer bir alan toplantı özgürlüğü. Bütün dünyada yapılan kadına karşı şiddeti protesto yürüyüşü Türkiye’de yapılamıyor. Kadınlar toplanınca polis şiddeti ile karşılaşıyor. Valilik, söylenen şarkının sözlerini uygun bulmamış. AİHM’den çıkan ve Türkiye’yi mahkûm eden yüzlerce karar var. Hepsinin gerekçesi aynı: Şiddet içermeyen barışçı bir yürüyüşe polis müdahale edemez. Ama önce polise müdahale yetkisi veren 2911 sayılı yasanın değişmesi gerek”
‘SEÇME VE SEÇİLME HAKKINA SAYGI GÖSTERİLMİYOR’
Seçme ve seçilme hakkının önündeki engeller de hak ihlallerinin üst sıralarında yer alıyor. HDP’li belediyelere kayyım atanması, OHAL ve KHK uygulamaları, dokunulmazlıkların kaldırılması bu alandaki hak ihlallerinden bazıları. Türmen, siyaseti doğrudan etkileyen bu konular hakkında şunları söyledi:
“Seçilen halkın iradesiyle işbaşına gelen neredeyse bütün HDP’li belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyım atanması, bunun yargı kararı olmadan yapılması, ayrıca milletvekillerinin kürsüden yaptığı konuşmalar nedeniyle dokunulmazlıklarının kaldırılması, demokrasinin asgari koşulu olan seçme ve seçilme hakkına saygı gösterilmediğinin göstergesi. Türkiye’deki insan hakları ihlalleri listesi bundan çok daha uzun. Bu listeye, adil yargılanmadan doğan ihlaller, OHAL, KHK’larıyla savunma alınmadan, gerekçe gösterilmeden görevden ihraç edilmelerin doğurduğu ihlaller, suç işleyen kolluk kuvvetlerince devletin uyguladığı cezasızlıktan kaynaklanan ihlaller ve başkaları eklenebilir”
‘TÜRKİYE’DE İNSAN HAKLARI TABLOSU İÇ AÇICI DEĞİL’
Bütün bu yaşanan ihlallerin Türkiye’deki insan hakları tablosunun hiçte iç açıcı olmadığını gösterdiğini söyleyen Türmen, bu tablonun Türkiye’nin yönetildiği rejimle doğrudan bağlantılı olduğunu, o nedenle Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin aynı zamanda bir insan hakları mücadelesi olduğunu belirtti. Türmen son olarak otoriter bir rejime karşı en büyük direnişin, insan haklarının uygulanmasını talep etmek, bu yönde çaba göstermek olduğunun altını çizdi.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***