Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Keklik tutkunları, kuşları silahla vurmanın yasaklanmasını istiyor

Keklik tutkunları, kuşları silahla vurmanın yasaklanmasını istiyor


Remzi BUDANCİR


DİYARBAKIR- Keklik, kendi soyuna ihanet eden canlı olarak biliniyor. Kekliğin bu olumsuz namla anılmasının nedeni avcıların keklikleri tuzağa düşürmek için başka bir kekliği kullanmasından geliyor. Avcılar kafes içinde bulunan kekliği kekliklerin yoğun olduğu dağın tepesine götürür. Kafesin etrafını taşlarla kapatır, yukarıda kekliğin kafasını çıkarıp ötebileceği kadar boşluk bırakılır. Kekliğin ötmesi çevrede bulunan yabani kekliğin ilgisini çeker. Sese gelen yabani keklikler kafesin etrafına kurulan tuzaklara yakalanır. Kafesteki keklik dişiyse erkek, erkekse dişi kekliği gelir. Kendi türünü tuzağa çektiği için bu keklik “Kendi soyuna ihanet eden” canlı olarak nitelendirilir.

KEKLİK BESLEME GELENEĞİ SÜRÜYOR

Mezopotamya coğrafyasında, Irak, İran, Suriye ve Türkiye’de özellikle Kürt coğrafyasında keklik oldukça önem verilen bir kuş türüdür. Evlerde özel yapılan kafesler içinde beslenen keklikler geçmişte avcılık için kullanılıyordu. Keklikler halk arasında pazarı olan, sesinden dolayı beslemek isteyenlerin sahip olmak istediği bir kuş türü. Çifti 10 bin liraya kadar alıcı bulduğu keklikler geleneksel olarak hala yetiştiriliyor. Diyarbakır’da Kuşbazların yıllardır sürdüğü güvercin yetiştiriciliği gibi, keklik yetiştiriciliği de oldukça yaygın. Bu iki kuş türünün yetiştiriciliğinin yapıldığı, alınıp satıldığı yerlerin bağında ise Bağlar ilçesi geliyor.

KEKLİKÇİLER KAHVESİ

Bağlar’da varlığını sürdüren güvercin yetiştiriciliği sürdüren Kuşbazlar gibi, Keklikçiler’de var. Keklik güvercin gibi damlarda, açık alanda beslenmiyor, tam aksine kafeslerde tutuluyor. Kentleşme, betonarme yapıların yaygın olduğu kentte keklik tutkunları Keklikçiler kahvehanelerinde bir araya geliyor. Bu kahvehane sahipleri aynı zamanda keklik alım satımını yapıyor. Kahvehanelerde bulunan keklik sayısı 50-60 taneyi bulabiliyor. Bağlar’da bulunan Ameda Kahvehanesi bunlardan biri. Kahvehanenin müdavimleri ise yaşları 70 ile 40 arasında değişen Keklik tutkunları. Yeni kuşağın pek ilgi göstermediği bu tutkuyu hala yaşlılar sürdürüyor. Onlarda çocukken köylerinde babalarından, dedelerinden öğrendiklerini hala sürdürüyorlar. Kahvehanede bir araya gelip keklikler üzerinden konuşuyor, kekliklerini yarıştırıyor ayrıca bu işin ticaretini yapıyorlar.

KEKLİKÇİLERİN KEKLİKLERİ ÇALINDI

Kahvehaneye girdiğimizde ilk dikkat çeken kapı girişinde kurulan raflardaki kafeslerdi. Yaklaşık 50-60 kafes özel olarak hazırlanan raflara yerleştirilmiş. Ancak bu kafeslerde olması gereken keklikler yoktu. “Keklikler neden yok” diye sorduğumuzda kahvehane sahibi “Çünkü çaldılar” diye cevap veriyor. Kahvehaneye gitmeden bir gün önce orada olan tüm keklikler çalınmış. Güvenlik kameralarından iki kişi oldukları tespit edilen hırsılar, açık olan pencereye denk gelen darabanın kilitlerini kırmış. Kahvehaneye girip tüm yaklaşık 60 kekliği çuvallara doldurup götürmüşler. Haber verilen polis ise gelip sadece tutanak tutup, parmak izi almakla yetinmiş.

HIRSIZLAR PEŞİNİ BIRAKMADI

Kahve sahibi Lice’li Ramazan Mangal, 50 yaşlarında keklik tutkunu biri. Daimi müşterileri ise kendisi gibi Keklikçilerdir. 25 yıldır bu işi yaptığını anlatan Ramazan Mangal, gittiği her yerde kahvehanesinin soyulmasına tepkili. Mangal, ilk kahvehanesini Ulucami bölgesinde açmış. Farklı mahallelerde benzer şekilde kahvehane açtıktan sonra son durağı burası olmuş. Hırsızların Ulucami bölgesinden buraya gittiği her yerde kekliklerini çaldığını anlatan Mangal, hırsızların kahvehaneye gelip giden kişiler arasından olduğu görüşünden.

“KEKLİK GİBİ İNSAN DA KENDİ SOYUNA İHANET EDİYOR”

Kahve müdavimleri de Mangal ile aynı görüştü. “Bizi takip ediyorlar. Gelip oturuyorlar. Kekliklerin yerlerini öğreniyorlar” diyen bir kişi, “Bunu yapan iki gençtir. Güvenlik kamerasından genç oldukları anlaşılıyor ama yüzlerinde maske vardı. İçimize girip izliyorlar. Bu pencerenin açılacağını biliyorlar. O pencerenin darabasını kilidini kırıp içeri giriyorlar. Keklikleri çuvala koyup götürüyorlar. Bunlar keklik simsarı. Götürüp Malatya, Adıyaman gibi yerlerde satıyorlar” diye anlattı. Kekliğin kendi türüne ihanet etmesini sizde mi yaşadınız sorusuna tebessüm ederek cevap veriyor: “Evet biraz öyle oldu. Bizim türde bize ihanet etmiş oldu.”

“100 BİN TL ZARARDAYIM”

Ardından kahvehane sahibi Mangal, bu hırsızlardan duyduğu rahatsızlığı, polisin ilgisizliğini ve hırsızların verdiği zararı sitem dolu sözlerle anlatmaya başlıyor: “Hırsızlık yapanı yakalamıyorlar. Bize sahip çıkan yok. Hırsızı ihbar ediyorsun, sen yakalanıyorsun. Bakın ilk değil, defalarca benim kekliklerimi çaldılar. Buradan 67 tane kekliğimi çaldılar. Şu anda 100 bin zararım var. Polise haber verdim, gelip işte tutanak tuttuk, parmak izi aldık diyorlar. Mademki parmak izini almışsın niye bu ortaya çıkmıyor? Yıllardır aynı şekilde kahvemi soyuyorlar.”

60 YILLIK KEKLİK TUTKUSU

Keklikler çalınsa da keklik tutkunları bir araya gelmeyi sürdürüyor. Bunlardan biri 67 yaşındaki Liceli Ali Damlı. Kekliğe 7 yaşından beri merak sardığını anlatan Damlı, bu tutkusunun babasından kendisine bulaştığını anlatıyor: “Köyümüz Lice’nin kırsal kesimindeydi. Yedi yaşındayken babamla ava çıktık. Av derken öyle vurma, öldürme değil ha. Tuzak kuruluyor, bir keklik etrafı taşlarla kapatılıyor. Dişi keklik ötünce çevrede bulunan erkek keklikler o sese geliyor, o tuzağa düşünce yakalanıyor. Keklik sesi, görüntüsü ve yapısı güzelse besleniyor. Babamla bir gün öyle bir ava gittik. Bir keklik yakaladık ve benim hastalığım öyle başladı. Bakın ben 67 yaşındayım. 7 yaşındayken bu işe başladım, 60 yıldır yapıyorum. Benimkisi meraktır, keklik sesini sevdiğimdendir. Bu alışkanlığımı hayatta bırakamam. Buraya geldim, hala devam ediyor. Zaman bulsam başka illere sadece keklik için gidiyorum.”

“ASKER EVİMİ YAKIP ŞENGAL KEKLİĞİMİ ALDI”

Evde keklik beslemeyi 60 yıldır sürdüren Ali Damlı, güzel bulduklarını da satın alıyor. Diyarbakır, Bingöl, Dersim, Elazığ, Muş başta olmak üzere keklik yakalamak için gitmediği yer kalmadığını anlatan Damlı’nın birde unutamadığı ve hatırlayınca öfkelendiği bir anını paylaşıyor: “1990’lı yıllardı. Köyümüz Lice’nin kırsal kesimlerineydi. O zaman Irak’tan keklik getirtmiştim. Beyaz Şengal kekliğiydi. Suriye ve Şengal bölgesine has bir tür. O tür burada yok. 1993-1994 yıllarında asker bizim köyü sardı. Evlerimizi ateşe vermeye başladı. İsmini hiç unutmam, Karadenizli ismi Mustafa olan bir komutan vardı. Sadece ceketimi alarak çıkabildiğim evimi eşyalarla birlikte ateşe verdi. O beyaz Şengal kekliğimi benden alıp götürdü. O kadar zoruma gitti ki anlatamam. Düşünün ben ve eşim üzerimizdeki elbiselerle Diyarbakır’a gedik. Evim eşyam yanması o Kekliğin benden alınması kadar zoruma gitmedi. O kekliğin benden alınmasını hayatta unutamam. Hakkımı helal etmedim, şimdi de etmiyorum. Hakkım haramdır ona. Benim keklik hastalığım böyle.”

“BİZİMKİSİ HOBİ AMAÇLI, KEKLİK YAKALAMA YARIŞI”

Kahve müdavimlerinden olan Mahmut Gezer (40) Karacadağ’lı. Babası ile birlikte il geziyor, tuzaklar kuruyor ve yakaladığı keklikleri tekrar serbest bıraktığını ifade ediyor. “Serbest bırakacaksınız neden yakalıyorsunuz” sorusuna Gezer, “Bizimkisi gelenek. Dedelerimizden kalan bir alışkanlık… Bir nevi avcılar arasında bir yarış gibi düşünün. Sporcular nasıl yarışıyorsa bizimki de öyle. Zevk için yapıyoruz. Dağları geziyoruz, tuzak kurup yakalıyoruz. Yakaladığımıza halka takıp tekrar bırakıyoruz. Aslında bunu avlama duygusunun tatmini için yapıyoruz. Bizim gibi daha sonra o yakaladığımız kekliği ayağındaki halkadan daha önce yakalandığını anlıyor. Bu şekilde hem avcılık yapıyoruz hem de bu bahane ile dağ taş spor yapmış oluyoruz. Ama biz yasaklarla boğuşuyoruz. Nereye gidiyorsak asker bırakmıyor. Bakın biz bu ava çıkarken hayvanlara, doğaya zarar vermiyoruz. Gittiğimiz yerlerde keklik popülasyonun artması için elimizden geleni yapıyoruz” cevabını veriyor.

“BİZ KÖYÜMÜZDE KEKLİK VURULMASINI YASAKLADIK”

Asıl tehlikeli olanın silahla yapılan keklik avları olduğuna dikkat çeken Gezer, silah alanlara sunulan imkanların kendilerine sunulmadığını ifade ediyor. Kendi köylerinde keklik vurmasının kendileri tarafından yasaklandığını anlatan Gezer, “Bu köylülerin ortak kararıdır. Köyümüzde kimse uçan keklikleri vuramaz. Bakın bir silah alan yanında avcılık ruhsatını da alıyor. Devlet bu imkanları silah alanlara tanıyor. Bunlar katliam yapıyor. Onlardan şikayetiyiz. Ama bizim gibi tamamen hobi için yapanlara izin yok. Devlet bunlara izin veriyor. Para yatırıp avcılık belgesi alıyorlar. İzin verildiği için dişi erkek ayırımı yapmadan vuruyorlar. Ama bakın biz tuzak kurarken dişi gelince uzaklaştırıyoruz. Çünkü onun yumurtaları var. Dişi keklik zarar görünce yavrulama olmuyor. Ama bu avcılar önüne geleni vuruyor” sözleri ile şikayetlerini dile getiriyor.

“KEKLİK SESİNİ SEVİYORUM”

70 yaşındaki Abdülkadir Bütün ise bu hobiyi sonradan kazanlardan. Kendisinin Mardinli olduğunu, keklik merakının 10 yıldır kendisinde geliştiğini anlatan Bütün, “Benim evde 3 kekliğim var. Karakol var bizim orada da, onların korkusundan gidemiyoruz. Bizi yakaladıklarında ceza kesiyorlar. Ben sesine hastayım. Keklik öttüğünde, sesini duyduğumda tüm stresim gidiyor. Bilmiyorum ben sesini seviyorum. Onun için besliyorum. Ava gidince kekliği saklıyorsun, o sese başka keklik cevap verince daha neşeli oluyorsun. Benim avdan bildiğim bu. Heyecandan yer seni tutmuyor” sözleri ile bu alana duyduğu merakın nedenini anlatıyor.

“KATLAİM YAPANA SERBEST, BESLEYENE YASAK”

Mehmet Yılmaz ise özellikle kendilerine çıkarılan engellerden şikâyetçi. Batıda kendileri gibi bu alanla uğraşanlara engel çıkarılmadığını anlatan Yılmaz, şikâyetlerini şu sözlerle dile getiriyor: “Batıda bu işi yapıyorlar, onlara yasak değil ama bize yasak. Bu bir hobidir. Kekliğe yakalayıp kameraya alıp salıyoruz. Arkadaşlar arasında böyle bir yarış var. Bu kadar yakaladım bıraktım. Hobimiz, sevincimiz budur. Eski taş devrinde değiliz ki et için dağa gidelim, geyik, tavşan keklik avlayalım. Tamamen hobi amaçlı bunu yapıyoruz. Ama ne yazık ki bizim Güneydoğu’da nereye adım atsanız yasaklarla karşılaşıyorsunuz. Tamam yasakta önce bana gerekçesini söyle diyoruz, söylemiyorlar. Kendi bölgeme, tapulu arazime gidiyorum kekliğimi yanımda götürüyorum. Bu defa yok faturasını, yok bilmem ne belgeni çıkar diyorlar. Tamam yasaksa o zaman bütün tüfek avları yasaklansın? Bakın biz tüfek kullanmıyoruz. Sen tüfek kullananlara, katliam yapanlara serbest ediyorsun, ama bu ata dededen kalma eski geleneklerini sürdüren bizlere yasak ediyorsun. Silah ruhsatını çıkara, harcını yatıran öldürüp getirebiliyor. Ya ben saldığım kekliği niye öldüreyim? O zaman bana desin ki sende kekliğin harcını yatır. Öldürene serbest, ama geleneksel olarak bizim gibi yakalayana yasak. Bizim alana giren kısımla ilgili bir düzenleme yok. Sadece hayvanlarla ilgili ateşli silahla vurma harcı var. Bize o hakkı bize tanımıyorlar. Yıllardır çabalıyoruz ama yerimizde sayıyoruz.”

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version