Cengiz Anıl BÖLÜKBAŞ
– Türkiye’de gıda fiyatlarının sürekli artması ve enflasyonun resmi rakamlara göre dahi yüzde 85’in üzerine çıkmasıyla, iktidar ve marketler arasında tansiyon yükseldi. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin hedefe koyduğu ‘3 harfli marketler’ olarak tanımlanan zincir marketler ile iktidar arasındaki gerginlik son günlerde gündemde.
Son tartışma, Erdoğan’ın New York’taki Türkevi’nin açılışı sırasında yaptığı şu açıklamayla başlamıştı: “5 tane zincir market. Bunlar bütün o ürünü toparlıyor. Bu 5 tane zincir marketin topladığı ürünle piyasalar alt üst oluyor. Bunlar eğer bu noktada daha adil davranırlarsa hem vatandaş uygun fiyatla ürün alabilecektir hem de üretici şu an itibarıyla kazanımını, parasını zamanında alma şansına ulaşacaktır.”
Erdoğan’ın ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de partisinin 22 Kasım’daki grup toplantısında zincir marketleri hedef alarak, “Zincir marketlerde gün aşırı yapılan zamların toplumsal huzurumuza tahammülsüzlük olduğu kanaatindeyim. Zincir marketlerin FETÖ’yle irtibatının araştırılması gerekmektedir” dedi.
Açıklamaların ardından Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı olan BİM CEO’su Galip Aykaç’tan, “FETÖ örgütü ile bizi tehdit eden parti liderlerine söyleyeceklerimiz var. Bu ülkenin güzel insanları sizlerin yalanlarına hiçbir şekilde itibar etmediler” yanıtı geldi. Aykaç, bu açıklamasından sonra tepkilerin odağı haline geldi ve Gıda Perakendecileri Derneği Başkanlığı’ndan istifa etmek zorunda kaldı. Aykaç, iktidara yakınlığıyla bilinen bazı isimler tarafından tehdit edildi.
‘BİM’İN FARKLILIĞI PERAKENDE SEKTÖRÜNÜN ÖZELLİKLERİNDEN KAYNAKLI’
Zincir marketler üzerinden başlayan tartışmayı yorumlayan Siyaset Bilimci Dr. Ali Rıza Güngen’e göre, bu grupların ve siyasal temsilcilerinin istikrarsız fakat bir proje etrafındaki geçici birlikteliği, ‘iktidar bloku’ kavramıyla karşılanabilir. AKP’nin ilk 10 yıllık iktidarı döneminde uluslararası piyasalarla daha fazla bütünleşmiş, oradan kolay borçlanabilen, biraz daha büyük ölçekli üretim yapan sermaye gruplarının karar alım süreçlerinde etkili olduğunu belirten Güngen, teknokratik bir neoliberalizm projesinin egemen olduğuna dikkat çekti.
Güngen’e göre, bu istikrarsız birlikteliğe daha emek yoğun üretim yapan küçük ölçekli sermayedarların eklenmesinin ve uzun süre tabi konumda kalmalarının nedeni, borçla dahi olsa tüketim olanaklarının artması ve iç pazarın genişlemesi. Güngen, ikinci 10 yıllık sürede kademeli olarak daha emek yoğun üretim yapan, yönetici kadrolarla organik bağları belirgin, eskinin daha küçük ölçekli gruplarının dikkate değer atılım yapıldığına dikkat çekiyor. Bu durumun eski grupların ortadan kaybolduğu anlamına gelmediğini vurgulayan Güngen, sadece birikim tempoları ve pazar payları açısından onlar olmak istedikleri yerde değilken, yeni grupların, yeni ihracatçıların daha fazla mesafe kat ettiklerini vurgulayarak, ekliyor: “BİM’in çok hızlı yükselişi bu dönem başka sektörlerdeki yükselişlere, kamu ihaleleri ile palazlanan gruplara ve teşvik bolluğu ile semirtilenlerinkine benziyor. Ancak burada BİM’in ve benzerlerinin farklılıkları perakende sektörünün özelliklerinden kaynaklı. Ortalama bir kâr marjı ile hızlı tüketim mallarını piyasaya sürüp giderek pazar payını genişleten bir ucuzluk marketinin bu kadar büyümesi, Türkiye’de son yıllarda yaşanan bölüşüm şokundan ve emekçilerin alım gücündeki düşüşten de besleniyor.”
‘VERİLERİ SAĞLIKLI DEĞİL’
Tartışma konusu olan marketlerin bazılarının borsada işlem görmediklerine ve verilerine sağlıklı bir şekilde erişilmediğine dikkat çeken Güngen, BİM’in 2022 yılının ilk dokuz ayında 4.8 milyar TL kâr elde ettiğini ve reel kâr artışının önceki yıllara göre daha fazla olmadığını hatırlatıyor. Esas sıçrama döneminin ise 2010’ların ikinci yarısı ve pandemi başlangıcı olduğunu anlatan Güngen, diğer ‘ucuzluk’ marketlerinin BİM kadar olmasa da toplamda yüksek kârlar elde ettiklerini aktarıyor.
PERAKENDE DE OLİGOPOLLEŞME
Deloitte’in raporuna göre perakendecilikte BİM ve A101 dünyanın en büyük 250 perakende şirketi arasında. Güngen, eğer özel önlemler alınmazsa, BİM ve bazı iktidar çevreleri arasındaki gerginlik nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, perakendede oligopolleşme eğilimi devam edecek.
‘TARTIŞMALARDA TARAF TUTAR HALE GELİNMEMELİ’
Yaşanan tartışmalarda bir tarafın haklı olup olmadığına ilişkin taraf tutar hale gelinmemesi gerektiği uyarısında bulunan Güngen’e göre, Türkiye’nin ağır bir kriz yaşamasının ve ülkede yoksulluğun hortlamasının sorumluları bir yandan yöneticiler iken, diğer yandan onların iktidarına yıllar boyunca destek vermiş bazı sermayedarlar ve tarikatlar.
Üstelik bu cemaat şirketlerinin, kendilerini savunamayacak ve kamuya ayrıntılı açıklama yapamayacak kadar tabi konumda olduklarını ifaden Eden Güngen, şu tespiti yapıyor: “Kendi yöneticilerini iktidara aşırı tepki gösterdiği için görevden almayı ihmal etmiyorlar. Kısacası bölüşüm şokundan faydalanan iktidar beslemesi ve iktidarı beslemiş marketler Türkiye’nin geldiği bu noktada bir paya sahipler. Liderlerin suçlamayı marketlere yöneltmesi önümüzdeki altı aylık süre için hizaya çekme işlevi görüyor. Hem Türk Lirası’nın yılın ikinci yarısında göreli değer kazanmasından rahatsız ihracatçılara hem de AKP’nin uzantısı ya da onunla hemhal olmuş sermaye gruplarına seçim/plebisit sath-ı mailinde Erdoğan yönetimi ne isterse ona katlanmaları gerektiği hatırlatılıyor.”
‘STRATEJİLERİ KUR ŞOKLARI VE YÜKSEK ENFLASYON SONUCUNU DOĞURDU’
Güngen, esas sorunun nerede olduğuna yönelik bir sorunun cevabının, son 20 yılın ekonomi politikalarının incelemesinin yapılarak verilebileceğini belirtiyor. “Burada sadece, son 25 yılın en yüksek enflasyon oranının kaydedilmesinin, 2018-19 krizi sonrasında ve pandemi sırasında yeni bir büyüme modeline geçiş arzusunun devamında geldiğini söylemek isterim” diyen Güngen’in dikkat çektiği noktalardan biri de, değersiz TL’yi basamak yapıp yüksek ihracat ve yüksek istihdama ulaşmak amacındaki bu stratejinin, yeni kur şokları ve küresel etkiler nedeniyle yüksek enflasyon sonucunu vermesi: “Geldiğimiz aşamada, istihdam artışı istenilen düzeyde değilken, ihracat artışı da cari denge sorununu ortadan kaldıracak gibi durmuyor. Bu dizgede marketlerin bir payı görünmüyor, ancak buradan kalkıp ucuz ve kalitesiz ürünler satıp tekelleşmek isteyen ve varıyla yoğuyla AKP’ye yıllarca destek vermiş BİM sermayedarlarını masum bulacak değiliz.”
‘BİRÇOK SERMAYE KESİMİNE SİNYAL GÖNDERİLİYOR’
Öte yandan, tartışmaların altındaki asıl sebebin BİM’in el değiştirmesine yönelik ısrar olduğuna yönelik iddialar gündeme geldi. İddiaları değerlendiren Güngen’e göre sorun, BİM’in el değiştirmesine varacak düzeyde değil.
Türkiye çok öngörülemez bir ülke olduğu için birkaç yıl sonra BİM’in el değiştirdiği bir noktaya varılabileceğini ancak şu anda sadece BİM üzerinden birçok sermaye kesimine sinyal gönderildiğine şahit olunduğunu anlatan Güngen, “‘Bizimle büyüdünüz, o nedenle seçime kadar katlanacaksınız’ mesajı veriliyor” diyor.
Güngen’in vurguladığı bir diğer nokta ise söz konusu tarzdaki mesajların, restorasyon ve 21. yüzyıl başındaki konfigürasyona dönüş öneren Türkiye’nin büyük ölçekli ve daha teknoloji yoğun ürünler üreten sermaye gruplarının trenine binme isteğini de bu tarz çevrelerde artırabileceği: “Cemaat yapısı ve bu çevrelerde süregiden karanlık pazarlıklar nedeniyle net bir bilgiye sahip olma şansımız yok, ancak iş kâr oranına doğrudan müdahaleye vardığında (sözde değil, gerçekten müdahale olduğunda) sermaye gruplarının tepkisinin daha şiddetli olabileceğini görmek gerek.”
MHP’li Belediye’den BİM şubesine mühür
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***