Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Güle güle komşum Zarifi, hoş geldin Haliç Sanat

Güle güle komşum Zarifi, hoş geldin Haliç Sanat


Yazı masamın sağ tarafında 18’inci ya da 19’uncu yüzyılın Fener’ine ait bir kartpostal/fotoğraf var. Dostum Manginas, Atina’daki İstanbullulara ait bir dernekte bulmuş ve bir kopyasını çerçeveleterek her zaman Fenerliliği ile övünen arkadaşına; yani bana getirmişti. Masamda otururken sıklıkla bakarım bu fotoğrafa. Bana sadece mahallemin bilmediğim zamanlarını göstermenin yanı sıra iyi bir dostu da hatırlatır. Manginas öldüğünde hayatımdan çıkacağını sanmak gibi bir yanılgıya düşmüştüm. O öldükten sonra bile en büyük yardımcım oldu. Yine bir şekilde benim için işleri kolaylaştırmanın yollarını buldu. Tıpkı bu röportajda olduğu gibi.

FENER’İN TAŞ EVLERİNE CAN GELİYOR

Mahallemin sessiz komşuları bir süredir restorasyon kapsamına alınmıştı. Sarı brandaların ardında uzun uğraşlar sonucunda yeniden hayata katılacaklarını öğrendim. Fener’in taş odalarına yeniden can geliyordu. Çocukluğumdan beri doldurma bir yolun üzerinde hayatla tüm bağlarını koparmış şekilde duran komşularımdaki hareketlilik beni heyecanlandırdı. Mahalle dediğin böyle bir şey işte… Yeni gelecek komşunun merakı ve heyecanı sardı bir anda. Eski ve gizemli komşunun ise vedası vardı sanki… Ama giden mutluydu, yeni gelen için ise tüm mahalle meraklıydı. Restorasyonun bittiğini duyunca çaldım kapısını yeni komşunun. Ancak bizde âdettendir kimsenin kapısına boş elle gidilmez. Ben de sıvadım kolları geçtim masanın başına. Günlerce çalışmanın sonucunda kütüphanemdeki kaynaklar bana kayda değer bir bilgi vermedi diye düşünürken başımı üzülerek masadan kaldırdım. Manginas sağdan göz kırpıyordu bana. İşte oradaydılar. Manginas’ın ‘Bir Fanaryotisa’ya* böyle hediye verilir’ diye övünerek hediye ettiği fotoğrafta. Fotoğrafı elime alıp taş odalara baktım. Onlar sadece taş odalar değildi. Bugün yerinde yeller esen Fener’in aristokratlarının görkemli evlerinden geriye kalanlardı. Fotoğrafta Haliç’in kenarına sıralanmış evlere bakarken o evlerin sakinlerinden biri kütüphanemden seslendi; Komşum Zarifi.

İstanbul’un bir dönem en zengin aileleri arasında yer alan Osmanlı hükümetinin de alışverişte olduğu bankerlerden Zarifi ailesi, Paşalimanı adasından İstanbul’a göçleri sonrası ikamet adreslerini Fener olarak seçmişlerdi. Yorgo Zarifi “Hatıralarım” adlı kitabında Fener’deki evlerinin taştan görkemli bir yapı olduğunu anlatır. Bu ev ilk darbeyi 1928 yılındaki toplu yıkımlarda alır. Evin ön cephesi 3 metre kadar derinlemesine kesilir. 1938’li yıllarda hatıralarını not eden Yorgo Zarifi o tarihlerde hala evin bir kısmının durduğunu anlatır. Bu evin Cibalikapı ile Fener’in birleştiği noktada yer aldığını ve bir kapısının o dönemde adı Sürgün sokak olan sokağa açıldığından bahseder.

Elimizdeki haritalar bana bu sokağa bulma imkanı vermese de ben de aklımda sorularla komşunun kapısında aldığım soluğu. Bir sürü soru ve merakla… Elim hiç de boş sayılmaz. Beni kapıda karşılayan İrem Hanım, içeriye davet etti.

Fener Taş Evleri’nin Proje Koordinatörlüğünü yapan İrem Bülbül Nardereli yanına şantiye şefi Seda Hanımı da alarak gezdirmeye başlıyor beni. Cibali’deki bu küçük taş evin içinde başka bir döneme doğru gezintiye çıktık sanki. 18’inci yüzyıla misafir olduk ve İrem Hanım başladı anlatmaya:

“Yapı Ceneviz evi olarak geçse de aslında Osmanlı dönemine ait. 18’inci yüzyıldaki Fener Balat semtinde yaşayan Rumlara ait evlerin parçaları. Mimarisinde Osmanlı esintileri olduğu kadar modernleşmenin de izlerini görebiliyoruz. Bu taş yapılar evin hariciye dediğimiz, misafir ağırlamak için kullanılan bölümü olduğu düşünülüyor.”

Duayen mimar Doğan Kuban da zira öyle tanımlamıştı bu yapıları:

“Fener Evleri Osmanlı tarihinde önemli roller oynamış Rum ailelerinin daha büyük konut komplekslerinden arta kalan ve o evlerin selamlık ya da divanhanesi olarak kabul edilecek türde yapılardır.”

“KULLANILMAYACAK DURUMDAYDI”

İrem Hanım, Cibali’deki taş evin baş odasında beni ağırlarken gözlerim komşum Zarifi’yi arıyor. Bir iz, bir imza… Belki de bu ev o evdir diye ümit ediyorum. İrem Hanım herhangi bir iz ya da imza bulamadıklarını söylüyor çalışmalar esnasında ve nasıl bir çalışma yaptıklarını anlatıyor:

“Yapının içine girdiğimizde kullanılmayacak durumdaydı. İşgalciler tarafından çok kötü kullanılmıştı. Taklit uzak bir şekilde yapının orijinalini korumaya çalıştık. Bezemede Osmanlı baroğunun motiflerini görmek mümkün. Ancak yapı ciddi zarar gördüğünden çalışmalar sonucunda kurtarabildiğimiz ne yazık ki bunlar.”

İŞGALCİLERİN YIKIMI: GERİYE NE MERDİVEN NE BEZEME KALDI

İlk evin kapısını kapatıp çıkıyoruz. İkinci eve doğru yola çıkıyoruz. Komşum Zarifi hala aklımda. İrem Hanım’a bahsediyorum;

“Bu yapılardan biri olabilir mi?”

“Bilemiyoruz” yanıtı üzse de ikinci evin kapısını açar açmaz başka bir duygu kaplıyor içimi; merak. İçeri girmemizle beraber bir bir anlatıyor İrem Hanım:

“Haliç’in günümüze ulaşan surlarının bir parçası özellikle de Petrion Kule olarak bilinen yapının burada olduğu tahmin ediliyor. Kuleye bitişik şekildeki bir taş odadayız. Burası da 2 katlı daha mütevazı bir ev. Biz buranın kapısına ulaşabilmek için yoldan aşağı yaklaşık 3 metre kadar kazdık. İçeride ateş yakılmış, ciddi bir is tabakası temizlendi. Ancak o is bazı bezemelerin de kaybolmasına neden olmuş. Yapının merdiveni günümüze ulaşmadığı için çelik profilden merdiven yapıldı.”

Kalem işlerinin çok az bir kısmı günümüze ulaşmış tekne tavanıyla bugün küçücük kalmış bu yapı da yan tarafına doğru uzanan odalarıyla muhtemel zamanının en görkemli konaklarındandı. Üçüncü eve gitmek için çıkarken içimden “çok zaman oldu diye geçirdim.” Nicedir terk edilmiş bu yapılara el değdirmek neden bu kadar uzun zaman almıştı?

KATMAN KATMAN BOYALARIN ALTINDAKİ ZENGİNLİK

Üçüncü evin kapısını açıyoruz. Burası çocukluğumda PTT olarak kullanılıyordu. Son 15-20 yılda âtıl halde kalmıştı. Bu bilgiyi İrem Hanım’a heyecanla söylerken yapının korunduğunu düşünmüştüm. Ancak İrem Hanım en fazla zarar gören yapılardan biri olduğunu söyleyerek heyecanımı boşa çıkartıyor:

“Özellikle en üst katında ciddi tahribat olmuş ve bir dönem kısmen yeniden yapılmış. elimizdekini koruma ve sağlamlaştırmaya yönelik bir çalışma yaptık. birinci katta ciddi açma ve raspalar yapıldı. çünkü katman katman boya ve sıvalar vardı. orijinal dokuya ulaşmaya çalıştık. mermer sütunların üstü soba yaldızı denilen farklı bir malzeme ile boyanmıştı. ne yazık ki bu yapıda katlar arası geçişi sağlayan merdiven izlerini bulamadık.”

Yapıdan çıkıyoruz önünde kocaman bir bahçe alanı. Hem iç mekanı hem bahçesiyle İstanbullular için yepyeni bir alan yaratıyor. Kaldırıyorum başımı asırlık taşlar gökyüzünün mavisiyle birleşmiş. Her ne kadar güzergahı geçsek de aklımda yine komşum Zarifi. İçimden seslenmek geliyor üst kattaki pencereye doğru. Bastırıyorum içimdeki merakı.

HOŞ GELDİN HALİÇ SANAT

Çok uzun zaman önce sakinlerini kaybetmiş yapılar yıllardır yalnızlıkla boğuşuyorlar. Arada bir onlara uğrayanlara da yuva gibi açsa da kapısını son misafirleri aynı nezaketi göstermemiş ne yazık ki. Duvarlarındaki yorgunluk, terk edilmişlik ve vandallığın izlerini görmek mümkün. Bugün İBB Miras bu izleri temizleyip her ne kadar hakkettiği değeri verse de yitip gidenlere dertleniyoruz hala. En azından duvarlar ve ben…

Dönüp bakıyorum bir kez daha arkama, duvarlara. Eski bir komşuya veda ediyorum. Yalnızlığını, unutulmuşluğunu alıp giden bir komşuya. Vefasız komşularına dargın değil. Aksine yerine gelecek yeni komşuya yer açmak için heyecanlı. Kendini göstermesi için eskiden Haliç kenarında nasıl parıldadığını anlatıp duruyor. Yeniden parıldayacağını ümit ederek… Kapıyı çekip çıkıyoruz. Son bir kez bakıyorum ardıma dönüp, eksisiyle vedalaşıp yeni geleni kucaklıyorum: Hoşçakal komşum Zarifi. Belki buradaydı yuvan, belki değil. Geriye kalan Fener’in tüm taş evlerinden uğurladım seni. Ve hoş geldin Haliç Sanat. Çok uzun zamandır bekliyorduk seni.

*Fanaryot /Fanaryotisa: Fener’in aristokratları için kullanılan isim/unvan.

Yorgo Zarifi: Osmanlı’nın en zengin Rum bankerlerinden.

Kaynak

Yorgo Zarifi Hatıralarım

Doğan Kuban İstanbul 1600 Yıllık Bir Müze

Fotoğraf: Eski İstanbul Fotoğrafları Arşivi, İBB Miras

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version