Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Demokratik çözüm çağrısı: Diyalog ve müzakerenin maliyeti yoktur


ANKARA – Cumhuriyetin imha ve inkar politikaları nedeniyle demokrasiyle buluşamadığını dile getiren HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, “Demokratik çözümün, diyalog ve müzakerenin maliyeti yoktur” dedi. 

Meclis Genel Kurulu’nda 5 Aralık’ta başlayan 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin görüşmelerinin son gününde, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç konuştu. Oluç, sözlerine tutuklu siyasetçileri selamlayarak başladı. Bütçenin dünyadaki son dönem gelişmelerinden ve Türkiye’nin bu gelişmelere karşı aldığı çeşitli politik pozisyonlardan bağımsız olmadığını ifade eden Oluç, “Bugün iktidarların dizginsizce küresel mekânda at oynattığı, ama politikanın en az eskisi kadar ‘yerel’ olmaya devam ettiği bir dünyadayız. Ve bu dünya şimdi yeniden şekilleniyor. Hızlı bir dönüşüm yaşanıyor, köşeler tutuluyor, kasırga sinyalleri ardı ardına geliyor. NATO bu yıl içinde Madrid’de yeni dönem planını ve ilk defa uygulayacağı konsepti ilan etti. 70 yıl aradan sonra Atlantik Paktı güncellendi. Ve Türkiye de iktidar eliyle bu yeni konsepti onayladı. İlk defa Çin’e karşı bu denli sert duvarlar örülüyor. Ukrayna’da halen 3. Dünya savaşının bir ön provası yaşanıyor. Ortadoğu’da kırılgan fay hatları her gün karşımıza başka bir sosyolojiyi çıkarıyor” şeklinde konuştu. 

 

KARANLIK ÜLKENİN İTİRAFI

 

Dünyanın yeniden parsellendiği dönemde olunduğunu dile getiren Oluç, “Bugün NATO yapısı ve ABD’nin öncülüğünü ettiği blok ile Şangay olarak kendini güncelleyen blok arasında başta enerji olmak üzere nükleer tehditler eşliğinde sıcak ve soğuk savaş sürüyor. Gittikçe de yayılma emareleri gösteriyor. Türkiye bu iki blok arasında aktör değil faktör olarak rasyonalitesini kaybetmiş bir ülke konumunda. İktidar bir yandan NATO üyesi olarak söz kuruyor, yeni konseptin altına imza atıyor, diğer yandan Şangay İşbirliği Örgütü’nden gelen üyeliğe sıcak baktığını ifade ederek ikili oynuyor. Aslında toplumu aldatıyor. Gerçekleri konuşmuyor. NATO üyesi iken NATO ülkelerine savaş tehdidinde bulunmak iktidarın basit bir aldatmacasıdır. Bir yandan Batı’dan kopmayan, diğer yandan da Doğu ile dansını sürdürmek isteyen bir siyaset belirsiz bir kulvarda yol almaya devam ediyor. Pompalanmış irrasyonel korkuların, içi boş bir yerli-milli söyleminin, savaşa dayalı kutsiyetin cenderesinde en gerçeğe aykırı şeyleri bile ‘halkımız için, ülkemiz için doğrusu bu’ mazeretiyle ifade etmek, tam da karanlık kültürün bir itirafıdır. Sürekli eksen kaymalarına uğrayan bu politika, dünyadaki gelişmeleri okuyamamaktadır. Bunları doğru temelde kendi içine tahvil edememektedir” dedi. 

 

 

LİYAKAT TEMELLİ KURUMSAL İŞLEYİŞ! 

 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile iç siyasetin de dış siyasetin de şahsileştiridiğini ve liyakat temelli kurumsal işleyişin askıya alındığını belirten Oluç, şöyle devam etti: “AKP Genel Başkanı, geçtiğimiz günlerde ‘Türkiye yüzyılını ülkemizle birlikte bölgemizden başlayarak dünyanın her yerine demokrasi, kalkınma, barış ve refah götürecek bir devrimin adı’ dedi. Barışı sınır ötesi operasyonlarla mı götüreceksiniz? Barışı, barışçı olmayan bir dış politika ile mi yayacaksınız? Refahı, huzuru, başka bir ülke topraklarında ameliyat yaparak mı sağlayacaksınız? Soruları elbette güncelliğini koruyor. AKP Genel Başkanı Suriye’ye yönelik askeri politikasını ‘Güvenlik ve huzur çemberini genişletme’ olarak ifade etmektedir. 2011’den bu yana Suriye’deki savaşın içerisindesiniz, tarafısınız. Bugüne değin huzur ve güvenlik mi sağladınız? İstikrar mı getirdiniz? Siz içeriyi bırakmışsınız, başka yerlere huzur götürmekten söz ediyorsunuz. İşte bu yaklaşım, güvensizlik ve huzursuzluk çemberini büyütmektedir. Olması gereken, kalıcı barışın tesisine yönelik demokratik politikalar üretmektir. Suriye’de Kürt ve Arap halklarının ve diğer tüm halkların demokratik iradesine saygı duymaktır. Asıl olan; Suriye’den başlayarak barış çemberini geliştirmek ve büyütmektir. Suriye’de demokratik rejimin oluşmasına katkı yapmaktır. 

 

KÜRT DÜŞMANLIĞI MERKEZLİ DIŞ POLİTİKA

 

Şiddeti ve askeri operasyonları diplomasinin, siyasetin ve müzakerenin önüne koyan bir dış politika anlayışı her alanda başarısızlıkla karşı karşıya kalmıştır. Bu dış politikanın evrensel gelişmelerle uyumlu olması ve yeni dönemin ihtiyaçlarına cevap vermesi mümkün değildir. Rusya-Ukrayna Savaşı’nı Erdoğan kendince ‘Allah’ın lütfu’ gibi görmüştür. Türkiye’nin Rusya’yı kayırması ve yaptırımları delmesi karşılığında, Rusya’dan Kuzey Doğu Suriye’de Kürtlere karşı yeni bir işgal operasyonunun onayı talep edilmektedir. İsveç ile Finlandiya’nın NATO’ya alınması konusundaki blokajı kaldırmanın pazarlığında da yine muhalif Kürtler vardır. Kürt düşmanlığı merkezli bir dış politika olabilir mi? Oluyor. Geleneksel devlet anlayışı ile Kürtlerin Ortadoğu’nun herhangi bir ülkesinde statü kazanmasını engellemek refleksi varlığını sürdürmektedir. Ve Esad’la görüşmelere başlamanın da temel motivasyonu budur. Şu çok açık ki, tutarlı, ilkeli, küresel ve bölgesel istikrara katkı sunacak barışçı bir dış politika için, her şeyden önce özgürlükler, demokrasi ve hukuk alanında sorunlarını çözmüş bir ülkenin kamuoyuna hesap verebilir bir iktidarı olması gerekir. Ama yok. 

 

BİR YILDA 3’ÜNCÜ BÜTÇE: BÜYÜK KARA DELİK 

 

Son bir yıl içinde 3’üncü kez bütçe tartışıyoruz. İktidar aradaki ek bütçe tartışmalarını anmak yerine unutturmak istiyor. Ama unutmuyoruz. Daha tartışıldığı sırada kadük hale gelmiş olan, öngörüleri tutmayan 2022 bütçesine 6 ay sonra bir yama yapılmak zorunda kalınmıştı. Ek bütçe ile birlikte 2022 yılı 461 milyar lira milyar TL bütçe açığı ve 50 milyar dolar cari açıkla kapanıyor. Daha beteri, borçlanma yetkisi yasadışı aşıldığı için dün gece Sanayi Enerji Komisyonu’na 200 milyar TL’lik bir net ek borçlanma kanun teklifi getirilmiştir. Böyle gücen kırıcı bir şey olabilir mi?  Ekonomi yönetiminin büyük defolarını 2022 bütçesinde gidermeye çalışan iktidar, 2023 bütçesi ile beraber yeni defolar yaratmaktadır. Defo dediysek büyük kara deliklerden söz ediyoruz. Hazine’nin ve Merkez Bankası’nın bütün dengelerinin altüst olduğu ekonomik uygulamalardan söz ediyoruz. AKP-MHP ittifakı, özellikle son 4 yıla baktığımızda, gün be gün Türkiye ekonomisini buhrana sürüklemektedir. 

 

AKP-MHP FELAKET GETİRMEKTE

 

AKP-MHP ittifakı Türkiye halklarına bereket değil felaket getirmektedir. 2022’de enflasyon, işsizlik ve yoksulluk patladı, bırakalım refahı, ekonomik çöküş tüm topluma yayıldı. Enflasyonu düşürme timleriniz, fiyat istikrar komiteniz bir işe yaradı mı? Hayır. Çocuklar okula aç gidiyor! Temel gıda maddesi olan süt, peynir, yumurta alınamaz hale geldi! Barınma krizi, beslenme krizi, ulaşım krizi Türkiye’nin gerçeği haline geldi. Tutmayan öngörüler, boş vaatler, hayal pazarlama. Ekonomi modeliniz, yönetiminiz ve politikanız bu. Siz, kendi mirasını yiyenler olarak 2004 yılında yaptığınız Uluslararası Muhafazakarlık ve Demokrasi Sempozyumunda siyasi partileri ‘sadece rant dağıtan siyasi şirketler’ olarak eleştirmiştiniz. Yıllar sonra dönüp ‘devleti şirket gibi yönetirsek sonuç alırız’ dediniz. Siz halka ‘Dolar 1 TL’ye düşecek’, ‘dış saldırı var, dolarlarınızı satın’ deyip mega projelere dolar, BOTAŞ’ı kurtarmak için Alman bankalarına avro borçlandınız. Bunu biz söylemiyoruz. Bunu heterodoks politikalara sevdalı bakanın imzasıyla yayınlanan ‘2022 yılı Kamu Borç Yönetimi Raporu’ söylüyor. 

 

HALKIN EKONOMİSİ NEDEN KÜÇÜLÜYOR? 

 

Şimdi küresel ekonomiyi çöküşünüze kılıf yapıyorsunuz. Kalemi ve mikrofonu her elinize aldığınızda, ‘küresel şartlar’ deyip duruyorsunuz. Hazine ve Maliye Bakanı, burada ‘1929 buhranından sonraki en büyük krizi yaşıyoruz’ dedi. Ama gerçekler hiç öyle demiyor. 2013 yılında kişi başı GSYİH’mız 12 bin 490 dolar ile zirvede iken, 2021’de 9 bin 650 dolara indik. 2013’teki zirveye göre, 2 bin 840 dolar fakirleştik. Türkiye’nin her bir vatandaşı dokuz yılda neredeyse dörtte bir, yüzde 23 oranında gelir kaybına uğradı. Aynı dönemde Güney Kore’nin kişi başı milli geliri 27 bin 180 dolardan 35 bin dolara çıktı. ‘Fakir’ Hindistan 1 bin 450 dolardan 2 bin 280 dolara, Gürcistan, 4 bin 620 dolardan 5 bin 10 dolara çıktı. Bulgaristan, Romanya gibi ülkeler de aynı şekilde büyük bir artış gösterdi. Bu göstergelerin tek sebebi ise 2013 yılında kapitalist merkez ülkelerde başlayan parasal daralmaya karşı, sizin iktidarınıızın koltuğu koruma sevdasına Türkiye ekonomisini kor ateşlere atmasıdır. İddia ettiğiniz gibi ekonomi büyüyorsa, halkın ekonomisi neden küçülüyor? Kişi başına düşen milli gelir neden düşüyor? Halk neden borç ve haciz kıskacında? Kim büyüyor? Kim küçülüyor?

 

YOKSULLUĞUN YAŞINI KÜÇÜLTTÜNÜZ

 

Herkes de biliyor ki, Kur Korumayla güvence altına aldıklarınız büyüyor. İhale kartelleriniz büyüyor. Rüşvet ve yolsuzluk çarkı büyüyor. Yandaşlar büyüyor. Ama halkın rızkı ve lokması küçülüyor. Büyüme hamasetine dayalı ekonomik modelinizde enflasyonu, kuru, işsizliği, yoksulluğu, açlığı, yolsuzluğu, rüşveti, faizi, rantı büyüttünüz. Hukuksuzluğu, adaletsizliği, eşitsizliği, ayrımcılığı, kutuplaşmayı, çatışmayı, yasakları büyüttünüz. Sisteminiz, toplum karşıtı ne varsa onu büyüttü. Yoksulluğu değil, yoksulluğun yaşını küçülttünüz. Ülkeyi küçülttünüz! Umutları, hayalleri küçültünüz.  Bakın iktidar ittifakı geçtiğimiz yıl bu zamanlar, çaresizce ‘imdat frenini’ çekti. Bu imdat frenine ise Yeni Ekonomi Modeli dediler. Bu modele göre, ihracat rekoru kırılacak. Döviz akacak. Üretim artacak. İstihdam artacak. İşsizlik bitecekti. Bu defa Hazine ve Maliye Bakanı gaza geldi ve ‘Türkiye ekonomi modeli ile dünyaya örnek olacak’ dedi. Sizin ham hayallerinize karşı milyonlar olarak bizler hayatın acı gerçekleriyle karşı karşıya kaldık.

 

359 MİLYON DOLAR CARİ AÇIK 

 

‘İhracat Müjde Bakanı’ atadınız. Dış ticaret açığı Ekim’de geçen yılın aynı ayına göre yüzde 421,7 artarak 7 milyar 874 milyon dolar oldu. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 93,2’ten, yüzde 73’e geriledi. Bu yılın açık beklentisi 100 milyar doları bulacak.  Bütçemiz çok güçlü dediniz. Merkezi yönetim bütçesi ekimde 83,3 milyar TL ile yılın en yüksek açığını verdi. 12 aylık bütçe açığı Ekim itibariyle 224 milyar TL’ye çıktı. Üretiyoruz, satıyoruz, zenginleşiyoruz dediniz. Cari denge, ekimde 359 milyon dolar cari açık verdi. Cari açık 12 ayda 43,5 milyar dolar oldu. Yıllık cari açık, 2018’den bu yana en yüksek düzeye ulaştı. Yani ham hayal satmak istediniz ama 3 açıklı kapkaranlık bir tabloyla bizleri baş başa bıraktınız. Siz bir sonbaharda 3 Y ile geldiniz, bir ilk baharda 3 A ile gideceksiniz. Cari açık, bütçe açığı, dış ticaret açığı. Allah yolunuzu açık etsin.

 

200 MİLYAR DAHA BORÇLANMA

 

AKP- MHP ittifakının imzacısı olduğu 2023 Saray bütçesi, bir seçim bütçesidir. Faiz ve savaş bütçesidir. Bir çay-çerez ve kara delik bütçesidir. Bu bütçe, kaybetmeye doğru hızla yol alan AKP-MHP ittifakını kurtarmak için yetim hakkına el uzatan bir seçim bütçesidir. 2023 yılı bütçesi 660 milyar TL açık öngörüyor. Haziran ayında getirilen ek bütçede yıl sonu bütçe açığı 278 milyar 347 milyon TL olarak öngörülmüştü. Şimdi 200 milyar TL’ye daha ihtiyaç duyulmaktadır. Her altı ayda bir bütçe yapıp bütçe açıklarını iki katına çıkaracak kadar başarısızsınız. İşçiden, işsizden, gençten, esnaftan alınan kaynakları sırf lüks, israf ve şatafat içinde yaşamaya devam etmek için seçim bütçesi olarak harcamayı düşünüyorsunuz.

 

EŞİTSİZLİĞİ ARTTIRAN FAİZ BÜTÇESİ

 

Bu bütçe emekçilerin alın terine el koyan, gençleri umutsuzluğa sevk eden, kadınlara karşı eşitsizliği arttıran bir faiz bütçesidir. 2023 yılı için öngörülen 565,6 milyar TL faiz lobilerine aktarılacak. Siz faize karşı olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Oysa gerçekler ortaya çıkmaya devam ediyor. Sadece büyüme verilerine baktığımızda 2022 yılı ikinci çeyreğinde finans ve sigorta faaliyetleri yüzde 26,6 büyüdü. Üçüncü çeyrekte ise üçüncü yüzde 21,6 büyüdü. Büyümeden payı, faiz lobileri alıyor. Faiz lobileri 2022 yılı ağustos ayında bir önceki yıla göre yüzde 86,8 olarak aktif büyüklük sağladı. Bunu da biz demiyoruz, 2022 yıllık Ekonomi Raporunuz söylüyor. Faiz lobileri kazanırken bu ülkenin üreten gücü kaybediyor. 2016 yılı sonrası sermayenin milli gelirden aldığı pay yüzde 41,1’den 54,8’e çıkarken, emeğin payı yüzde 40,5’ten 26,3’e indi. Makas açıldıkça açılıyor. Bu tarihi bir rekordur. Bu kadar kötüsü hiç olmamıştı. 

 

FAİZ LOBİLERİNE PARA KAZANDIRMA

 

Tüm halkımız bilmelidir ki, Türkiye tarihinin faiz lobilerine en çok para kazandıran iktidarı, AKP iktidarıdır. Bu sizin onur nişanınızdır. Sadece 2022 bütçesine baktığımız köprü yol ödemeleri 3 milyar dolardı. 2023 bütçesinde aynı şey öngörüyor. 2023’te Avrasya ve Çanakkale köprüsü yapılabilirdi, halka verildi ve ücretsiz geçilirdi. Biz bunu eleştiriyoruz, aynı şey şehir hastaneleri içinde geçerli.

 

HİRANUR VAKFINI DESTEKLİYORSUNUZ 

 

Çünkü AKP yandaş vakıflara kaynak aktaran bir iktidardır. 2023 yılı bütçesinde 23 milyar 873 milyon 925 bin TL kaynağı Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşlara Yapılan Transfer kaleminde gösterilmiştir. Bu transfer kalemi, bütçenin ‘kara delik’ kalemidir. ‘Kâr amacı gütmeyen kuruluşlara’ transfer edilerek “kara deliğe” atılan kaynakla barınma sorununun çözülmesi ve yeterli beslenmenin ücretsiz sağlanması için adım atılabilirdi. Oysa sizler bunun yerine yandaş vakıfları beslemeyi tercih ediyorsunuz. Bu ülkede doğan her bebek 97 bin TL borçla doğarken, sizler kara deliğe para atmaya devam ediyorsunuz. Borçlu doğan bebekleri destekleyeceğinize Hiranur Vakfı gibi vakıfları destekliyorsunuz. Ve en önemlisi, bu bütçe savaş bütçesidir. 

 

SAVAŞA 468 MİLYAR LİRA

 

Çünkü 2023 yılı için savaşa ve güvenlikçi politikalara ayrılan miktar 468,7 milyar TL’dir. Nurettin Canikli, burada son derece önemli teknik bilgilerle tarihin en büyük itiraflarından birini yaptı. F-16’lardan atılan mühimmatın ve nüfuz edici bombanın maliyetini 1,2 milyon dolar, fırtına obüslerinin maliyetinin beş bin dolar olduğunu ifade etti. Yani yıllardan beri savaş, sefalet ve yoksulluktur diyen bizlerin ne kadar haklı olduğunu itiraf etti. Bir merminin fiyatını biliyor musunuz sorusundan sonraki en önemli veriler bunlar oldu. Biz diyoruz ki, kullandığınız her mühimmat daha fazla çocuğun yastığa başını aç koymasına yol açıyor; ataması yapılmayan öğretmen sayısı artıyor. Siz obüslere her sarıldığınızda, bu ülkedeki insanların sofralarından daha fazla ekmek eksiliyor. Siz yüzlerce milyon dolarla ölüm, düşmanlık, nefret yayarken; bu ülkede işsizlik, açlık ve yoksulluk artıyor. Sorunları konuşarak, diyalogla, müzakere ederek, dışarda diplomasi, içerde demokratik siyasetle çözme anlayışımızı ısrarla vurgulamamızın önemli bir nedeni de budur. 

 

GÜÇ ZEHİRLENMESİ YAŞADINIZ

 

Ekonomi sadece ekonomi değildir, hukuktur, adalettir ve siyasal tercihlerdir. 2004’te ‘bugün bize düşen ortak bir barış dili ve diyalog zemini üretebilmektir’ diyen Genel Başkanınız, bugün savaş tamtamlarını çalmaya doyamıyor. Çünkü aradan geçen 18 yılda siz büyük bir güç zehirlenmesi yaşadınız. Komisyonda verdiğimiz önergelerde de söyledik: Bugün oylayacağımız bütçenin sadece sekizde birine, yani sadece 810 milyar TL’ye, çiftçilerin, kredi borçlularının, barınamayan öğrencilerin, ev eksenli çalışan kadınların, küçük esnafın, enerjiye erişemeyen dar gelirli ailelerin, emeklilerin, ataması yapılmayan öğretmenlerin, engellilerin, okullarda beslenemeyen çocukların sorunları çözülebilir: Hedeflerimiz: Bütçe açığının olmaması. Hesaplardaki paraların değil, cari açığın sıfırlanması. Faiz giderlerinin sıfırlanması. Silahlanma, savaş ve güvenlik için değil, halk için bütçe yapılması. Saray oligarklarına vergi affına son verilmesi ve vergi adaletinin tesis edilmesi. Esnafın, öğrencinin, gencin, memurun borç sorununa son verilmesi olmalıdır. Ama bu iktidar bunların tam tersini yapmaktadır. İktidar olarak siz yarına nasıl uyanacağınızı biliyorsunuz. Sırtınız pek. Ya halk? Yarına neyle uyanacağını bilmiyor. Başına neler gelecek bilmiyor. Yurttaş kendisini güvende hissetmiyor. Umutlu ve mutlu değil. Kocaman bir güvensizlik rejimi yarattınız. Böyle gitmez, gitmeyecektir. 

 

CUMHURİYETİN İKİNCİ YÜZYILI 

 

Hepinizin bildiği gibi Cumhuriyetin ikinci yüzyılına giriyoruz. Geçtiğimiz yüzyıl, bu topraklarda yaşayan halkların, farklı inanç, kültür ve kimliklerin, anadillerin inkâr edilmesine sahne oldu. Bir bütün olarak demokrasi, eşitlik, özgürlük ve adalet mücadeleleri inkâr ve imha politikalarının, zor ve baskının hedefi oldu. Birinci yüzyılda Cumhuriyet kalıcı ve istikrarlı bir şekilde, hem uygulamalar hem de kurumsallaşma anlamında demokrasiyle buluşamadı. Katılımcı ve müzakereci bir demokrasi ile, güçlü bir yerel demokrasiyle Cumhuriyet bütünleşemedi. Her iktidar döneminde bunun eksikliğinin yarattığı sorunlarla boğuşuldu. Sınırsız yetkiye, kontrolsüz mutlak güce ve iktidara dayanan, demokrasiye, uzlaşıya, müzakereye kapalı olan bir yönetim sisteminin sonucu çöküştür. 

 

DEMOKRATİK CUMHURİYET VURGUSU 

 

İkinci yüzyılda bu sorunlar mutlaka aşılmalı ve Cumhuriyet ile güçlü bir demokrasinin bütünleşmesi sağlanmalı, Demokratik Cumhuriyete ulaşılmalıdır. Demokratik Cumhuriyet, herşeyden önce tekçilik yerine çoğulculuğu esas alır. Tek tipleştirici anlayışa karşı farklılıkların kabulü ve karşılıklı saygısı temelinde eşit ve özgür bir arada yaşamı güvenceye alır. Çok kültürlü, çok kimlikli, çok inançlı, çok anadilli bir toplumsal yapıya sahip olan bu ülkeyi, herkesin kendi farklılığını yaşayabildiği bir halklar bahçesine çevirmeyi hedefler. Demokratik Cumhuriyet, halklarımızın, ezilenlerin, kadınların, emekçilerin, gençlerin, ekolojistlerin demokratik değişim taleplerini içerir. Bu ülkenin en ücra köşesinden yükselen itirazlara kulak verir, bu itirazların en yukarıya taşınması, seslendirilmesi, çözülmesi için imkân ve olanaklar yaratır. Yurttaşların yerelde kendilerini yönetmelerinin kolektif yollarını artırır, her yurttaşın kendisini bütünün saygın bir parçası olarak görmesini sağlar. Bunun da yolu demokrasi ortak paydasında birleşilmesidir.

 

EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI

 

İşte Partimiz HDP, kurulduğundan bugüne değin tekçi zihniyete karşı farklılıkları zenginlik olarak görmüş, tüm yapısını ve çalışmalarını bu çoğulcu anlayış üzerine kurmuştur. Demokratik Cumhuriyetin kurucu felsefesi partimizin kuruluş felsefesiyle örtüşür. Partimiz, statükocu ve restorasyoncu iki tarihsel blok arasında sıkışan halklarımız için, tıpkı bir buz kıran gemi gibi, yeni ve katılımcı ve müzakereci demokrasiye dayalı bir üçüncü yolu, radikal demokrasi yolunu açmayı başarmıştır. Seçeneksizliğe karşı, emekten, özgürlüklerden, demokrasiden yana yeni bir seçeneği hayata geçirmiştir. Demokratik toplumsal birlik, huzur ve güven ancak güçlü toplumsal barışla, demokratik özgürlükçü bir sistemle var olabilir. İşte Emek ve Özgürlük Bloğu da bu tarihsel dönemin ihtiyaçlarına göre aralanmış yeni bir kapıdır. Ülkenin geleceği konusunda umutsuzluğa kapılan halklarımız için umuda açılan cesur bir penceredir. Cumhuriyet’in güçlü bir demokrasiyle ve güçlü bir yerel demokrasiyle buluşmasının merkezinde, birçok dönemsel sosyal ve siyasal krizin nedeni olan tarihsel bir sorunun, Kürt sorununun demokratik ve barışçı çözümü bulunmaktadır. 

 

KÜRT HALKINA KARŞI KİRLİ SAVAŞ

 

Yüz yılı aşkındır çözülemeyen bu sorun, onbinlerce insanımızın hayatını kaybetmesine sebep olmuş, Türkiye halklarının enerjisini, imkanlarını tüketmiş, gün geçtikçe daha da büyüyerek bölgesel, hatta küresel bir mahiyet kazanmıştır. Çözümsüzlükle geçen her gün ödenen bedeller bütün halklar için katlanmaktadır. Bugün ülkeyi adeta rehin alan tekçi güçler, maalesef Kürt halkına karşı hamaseti öne çıkarmaktadır. Her zaman olduğu gibi yolsuzluk ve hırsızlıklar açığa çıkarken, bağıra bağıra Kürt düşmanlığı yapılmaktadır. Sarayda odaları olan Çiller, Ağar gibi mevcut iktidardan önceki iktidarlar da Kürt düşmanlığını yükseltip çatışmayı derinleştirirken, aynı zamanda devlet eliyle uyuşturucu ticareti yaptılar, 90’lı yıllarda çeteler devleti soyarken Kürt halkına karşı karanlık ve kirli bir savaş yürütüldü, hamaset zirvedeyken devletin en başındakiler bankaların kasalarını boşaltıyordu. Bu formül hiç şaşmadı ve şaşmıyor.

 

SEÇİM AYARLI ÇATIŞMA ORTAMI

 

Kuzey Suriye’de Kürt düşmanlığı üzerinden tertiplenmek istenen seçim ayarlı çatışma ortamı, iktidarda kalmanın ve Kürt karşıtı bölgesel statükoyu sürdürmenin bir aracı haline getirilmeye çalışılıyor. Suriyeli Kürtler iktidar güçlerince beslenen IŞİD, El Kaide türevleri ve ÖSO çeteleri aracılığıyla, Birleşmiş Milletlerin raporlarında da geçtiği üzere etnik temizliğe, kıyıma, demografik değişime maruz bırakılmak isteniyor. Buradan açıkça söylüyoruz, bu siyasal, ekonomik, toplumsal kriz bu yolla aşılamaz. Kürt meselesinin nasıl çözülemeyeceği geçmişten günümüze defalarca denenen yöntemlerle ortaya çıkarıldı. AKP Genel Başkanının birkaç gün önce Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası sarf ettiği şu cümleyi kendisine tekrarlayıp durmasını tavsiye ediyoruz; ‘Sürekli aynı şeyleri yaparak farklı sonuçları ummak sağlıklı zihnin hayata ve siyasete bakış tarzı olamaz.’ Biz bu kısır döngüden çıkılmasını öneriyoruz. Temel politikamız budur. 

 

KÜRT SORUNU BASKIYLA ÇÖZÜLMEZ

 

Şark Islahat Planı’ndan OHAL’lere kadar, inkar ve asimilasyonla, imhayla, yasaklarla, faili meçhullerle, işkencelerle, baskı ve zorla Kürt sorununun çözülemeyeceğini hem mevcut iktidar hem de geçmişteki hükümetler kanıtladılar. Dönemsel olarak zaman kazanmak ve kazanılan zamanda bu sorunu çözmek değil yok etmek anlayışı sürgit uygulanamaz. Çözüm bu değil. Açıkça ortada. Çözüm diyalogda, müzakereci bir anlayışla konuya yaklaşmakta. Konuşarak ilerlemekte. Mesela hem uluslararası hem de ulusal hukuka aykırı olduğu halde İmralı’da tecrit uygulamak, hukuksal bütün haklarını askıya almak Kürt sorununu çözmüyor. Bir hükümlünün en temel hakkı olan avukatlarıyla görüşmesinin sağlanması gerçekleşmelidir. Yapılan başvurulara cevap verilmelidir. Avukatları ve ailesi bir ayrıcalık istemiyor, hukuk uygulansın diyor. Biz de diyoruz: Hukuk uygulansın. 

 

DEMOKRATİK ÇÖZÜMÜN KOŞULLARI

 

Kürt sorununu, ekonomik ve sosyal krizi, dış politikayı ve tecridi birbirinden bağımsız gören büyük yanılır. Hiçe sayılan hukukla, gasp edilen haklarla, ortadan kaldırılan adaletle bırakın Kürt meselesini tek bir sorun çözülebiliyor mu? Türkiye halkları neyse ki ve sizin bütün çabalarınıza rağmen, toplumsal barış demeye devam ediyor. Barışın toplumsal ve siyasal zemini çok güçlüdür. Bunun en büyük harcı da birlikte yaşam iradesidir. Bunu bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Yapılması gereken artık ertelenemez, ötelenemez bir hal alan Kürt meselesini demokratik ve barışçı yollarla çözmektir. Batıdan doğuya, güneyden kuzeye, 7 kıtada dünya benzer meselelerini demokratik yol ve yöntemle çözmüştür, biz de artık bir asrı aşan bu sorunumuzu çözebiliriz. Çözmeliyiz. Çağrımız budur. Hem bugünkü iktidara ve muhalefete hem de yarın ki iktidara ve muhalefete. Ortak akılla, demokrasi içinde çözümün koşulları gerek toplumsal, gerekse de siyasal mutabakat açısından daha güçlü bir zemine doğru evrilmektedir. Demokratik çözümün, kalıcı barışın bir maliyeti yoktur. Diyalog ve müzakerenin maliyeti yoktur. Demokratik getirisi, toplumsal barış kazancı vardır. 

 

ÇEKİÇ DÜZENİNİ DEMOKRASİYLE DEĞİŞTİRECEĞİZ

 

Dalga dalga yayılan toplumsal itirazları görmek istemiyorsunuz. Artan, büyüyen toplumsal itirazlar karşısında toplumsal bir rıza üretemezsiniz. Giderek büyüyen toplumsal itirazlar siyasal dönüşümü de yaratacaktır. Demokratik kültürü ve demokratik hafızayı otoriter dayatmalarla yok etmek isteyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Ama anlamadığınız şudur. Bu ülkedeki demokrasi kültürü tarihsel bir mücadele geleneğine dayanmaktadır. Bu mücadele geleneği, darbelerle, yasaklamalarla, baskı ve zorla engellenemedi. Sizin tepeden inme otoriterlik anlayışınız da bunu yok edemez, engelleyemez. Seçim sonuçlarını siyasi, taraflı yargı kararlarıyla, kayyım atamalarıyla ortadan kaldıran, toplumsal muhalefeti baskıyla, tehditle, tutuklamalarla sindirmeye çalışan yönetim politikası iflas etmiştir. Siyaseti yargıyla dizayn etme mühendisliğiniz iflas etmiştir, tutmayacaktır. Mafya iltisaklı  yargı-kolluk-trol-kumpas çemberi kuruldu. Bu çemberle tüm yurttaşlar kuşatma altına alındı. Özgürlükler saldırı altında. Yaşam tarzları saldırı altında. Hak talepleri saldırı altında. Düşünce ve ifade, medya ve örgütlenme özgürlüğü saldırı altında. Kendinizi çekiç, hak arayan, itiraz eden herkesi ise çivi olarak görüyorsunuz. Çekiç güç iktidarına döndünüz. Bu çekiç düzenini güçlü demokrasiyle değiştireceğiz. 

 

DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM GÜCÜ 

 

Türkiye’ye, her türlü hukuksuzluğu, keyfiyeti, dayatmacılığı, denetimsizliği barındıran kaçak bir rejim, kaçak bir yapı inşa etmeye çalışıyorsunuz. Halk buna imar izni vermeyecek. Tüm gücü kendinizde topladığınız bu sistemde asıl unuttuğunuz hakikat şudur: Zayıflatarak çökertmeyi ve tasfiye etmeyi planladığınız demokratik toplumsal siyasal mücadele geleneği, fırtınaları, duvarları, engelleri aşa aşa bugün Türkiye’yi demokratik dönüşüm aşamasına getirmiştir. Asıl güçlü olan, toplumsal mücadeledir. Yurttaşın özgür iradesidir. Dayanışmadır, ortak mücadele anlayışıdır. Değiştirme ve dönüştürme gücüdür. Demokratik cumhuriyet hedefi etrafındaki büyük kenetlenmedir. 

 

GÜCÜN BİRLEŞTİĞİ TEK MERKEZ DEMOKRASİDİR

 

Güç, iktidarınızda değil, demokrasidedir. Gücün birleştiği tek merkez demokrasidir. Bunun adı da güçlü katılımcı, çoğulcu demokrasidir. Güçlü yerel demokrasidir. Buradan tüm halklarımıza sesleniyoruz, umutsuz olmak için hiçbir sebep yok. Bizler cesur oldukça, bizler değişimden yana oldukça, demokrasinin tüm yurttaşlar için ekmek kadar, su kadar önemli olduğuna inandıkça, önümüzde hiçbir kuvvet duramaz. Tüm dünya tarihi bize göstermiştir ki, halkların değişim talebi karşısında hiçbir baskıcı, zorba rejim, otoriter rejim direnememiştir. Kazanacağımıza olan inancımız tamdır. Mutlaka kazanacağız.”

 

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version