15 Temmuz sonrasında tutuklanan ve beyin kanserine yakalanmasına rağmen tahliye edilmeyen eski Hava Kuvvetleri Komutanlığı Hava Savunma ve Komuta Kontrol Daire Başkanı Tuğgeneral Kemal Mutlum hayatını kaybetti.
Adli Tıp raporuna rağmen tahliye edilmeyen Kemal Mutlum hakkında verilen kararı yakın dönemde yaşanan, tutuklu Selahattin Demirtaş‘ın hasta babasını özel uçakla ziyaretini örnek vererek yazan Müyesser Yıldız “Devlet Yasa ve Anayasa’yı Herkese Uyguluyor mu?” diye sordu ve Cumhurbaşkanı’nın ve Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın sözlerine yer verdi.
“Vicdanın Cenaze Namazı!..” başlıklı yazısında Yıldız vefat eden eski Tuğgeneral Kemal Mutlum’un Adli Tıp raporuna rağmen nasıl tahliye edilmediğini ise şu şekilde ele aldı:
Adli Tıp’ın Raporuna Rağmen
Şimdi bu veriler ışığında, durumunu iki kez yazdığım bir hasta hükümlüyü hatırlatmak istiyorum.
Darbe davasından tutuklanan eski tuğgeneral, cezaevinde beyin kanseri oldu. Üç kez ameliyat edildi. Durumu kötüye gidince, Adli Tıp’a gönderildi. Burada tutulduğu hastane koğuşunda ciğerlerini üşüttü, iki kez entübe edildi.
Adli Tıp süreci devam ederken, Avukatı AYM’ye başvurup tedbir kararı alınmasını istedi. AYM’den herhangi bir cevap gelmedi.
Adli Tıp raporu ise 12 Eylül’de çıktı. Rapor, “Yoğun bakım ünitesinde, genel durumu kötü ve entübe şekilde tedavi altında olduğu bildirilmekle halihazırda; hastane şartlarında takip ve tedavisine devam edilmesi gerektiği, 3 ay süre ile cezasının infazının tehirinin uygun olduğu oy birliği ile mütalaa olunur.” şeklindeydi.
Söz konusu rapor iki gün sonra ilgili mahkemesine ulaştı; ancak tam 9 gün sonra incelemeye alındı. Gecikmenin sebebi kararla birlikte anlaşıldı.
Mahkeme, incelemeden evvel hükümlünün durumunu TEM Şube’ye sormuş; onlar da aynı mahkemenin bu ismi çarptırdığı cezaları sıraladıktan sonra “FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü günümüzde hala aktif olarak faaliyetlerini yürüttüğünden dolayı karar ve takdirin mahkemeniz tarafından verilmesinin daha uygun olacağı değerlendirilmiştir.” cevabını vermişti.
Nihayetinde Savcının da, “Adli Tıp’ın raporu doğrultusunda 3 ay süre ile cezasının infazının ertelenmesi” yönündeki mütalaasına rağmen oybirliğiyle alınan karar şuydu:
“TEM Şube Müdürlüğünce örgütün aktif olarak faaliyetlerini yürüttüğünün bildirilmesi üzerine maruz kaldığı ağır bir hastalık nedeniyle de olsa hüküm özlü sanığın adli kontrol tedbiriyle serbest bırakılmasının toplum güvenliği bakımından ağır ve somut bir tehlike oluşturacağı anlaşılmakla adı geçen sanık hakkında herhangi bir adli kontrol tedbiri uygulanmasına takdiren yer olmadığına ve hükmen tutukluluk halinin devamına oy birliğiyle karar verilmiştir.”
Özetle Mahkeme, Adli Tıp’ın değil, polisin görüşüne itibar edip yoğun bakımda entübe durumdaki sanığı, “toplum güvenliği için tehlikeli” sayıp cezasının infazının ertelenmesini reddetti.
Avukatının bu karara karşı bir üst mahkemeye yaptığı itiraz da kabul edilmezken, hemen peşinden Anayasa Mahkemesi’nin cevabı geldi.
Mahkumun durumunun uzun uzun anlatıldığı cevapta; Adli Tıp’ın kararı, polisin değerlendirmesi ve mahkemenin “tutukluluğa devam” kararına da yer verildikten sonra şöyle denildi:
“Başvurucunun hükmen tutukluluk halinin devam etmesinin yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike oluşturduğu söylenemez. Bu noktada Anayasa’nın hükümlü/tutuklu bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için genel bir zorunluluk getirmediği hususu da tekrar edilmelidir. Açıklanan gerekçelerle, başvurucunun tahliyesinin sağlanmasına yönelik tedbir talebinin bu aşamada reddine karar vermek gerekmiştir.”
Devamında ise, “başvurucununun hastalığının ağır olduğu”, “ilerleyebileceği”, “bir başkasının yardımı olmadan zorunlu ihtiyaçlarını karşılayamaz bir duruma gelebileceği”, “bu nedenlerle durumuna uygun sağlık kuruluşunda bulundurulmaya devam edilmesi gerektiği” vurgulanarak şöyle bir çözüm önerisinde bulunuldu:
“Nihai takdir yetkisi ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı, cezaevi yetkilileri, ilgili ağır ceza mahkemesi ve bölge adliye mahkemesine ait olmak üzere… tedavi sürecinde tıbbi kurallara ve güvenlik koşullarına uygun olarak aile bireyleriyle görüşmesinin sağlanmasının ve aile bireyleri içinden refakatçi bulundurulmasına izin verilmesinin maddi ve manevi varlığının korunması bakımından gerekli olduğu kanaatine varılmıştır.”
AYM’nin Bu Kararına Bile Uyulmadı
AYM’nin bu “çözüm” önerisine rağmen şu oldu:
İlgili Savcılık, aile bireylerinden birisinin refakatçiliğine izin vermedi. Eşi ve kızları sadece normal cezaevi ziyaret günlerinde yoğun bakıma girip onu görebildi.
Avukat bir kez daha AYM’ye başvurup durumu aktardı. Ancak AYM, “ilave tedbir önerisinde bulunamayacağını” bildirdi.
Ve Öldü
Sonuç?
Bu eski tuğgeneral, Adli Tıp’ın biçtiği 3 ay vade bile dolmadan önceki gece vefat etti.
Bugün de Cuma namazını müteakip Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlandı.
Hemen öncesinde okunan “merhamet toplumu” başlıklı Cuma hutbesinde ise özetle şunlar anlatıldı:
“Merhamet, kalp inceliği ve gönül yumuşaklığıdır. Şefkatli ve insaflı davranmaktır. Merhamet, kalpleri kin, öfke ve intikam gibi hastalıklardan temizlemektir… Can taşıyan her bir varlığa hatta bütün kâinata muhabbet nazarıyla bakmaktır… Şiddet, öfke, kin ve nefretin yürekleri işgâl ettiği günümüzde merhamet medeniyetinin birer mensubu olarak bize düşen, Rahmet Peygamberinin mesajlarına yeniden sarılmaktır… O halde geliniz! Asrımızın en büyük hastalığı haline gelen merhametsizliği bir tarafa bırakarak; eşimize, çocuğumuza, ana babamıza, yaşlılarımıza, çevremize ve bütün canlılara karşı vicdanlı ve merhametli olalım…”
Bırakın son üç ayını evinde geçirmesini, başında refakatçi bulunmasına bile izin verilmeyen bu kişi, eski Tuğeneral Kemal Mutlum’du ve kılınan da -onunkinden evvel- adeta vicdanın, merhametin cenaze namazıydı!..
Ölümüyle “toplum güvenliği” “ağır ve somut tehlikeden” kurtuldu mu, bilemem; ama kızının şu sözüyle bitireyim:
“Aylardır kendinde olmayan babam yatağa kelepçeliydi. Canımı en çok bu acıttı…”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***