Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Tıbbi ölüm sonrasına dair yeni bilimsel araştırmaların çarpıcı sonuçları

Tıbbi ölüm sonrasına dair yeni bilimsel araştırmaların çarpıcı sonuçları


YORUM | BETÜL GÜL

Bu ay New York Üniversitesi, üniversitenin tıp fakültesinden bilim insanlarının da aralarında bulunduğu bir araştırma ekibinin şaşırtıcı çalışmalarını duyurdu. Amerika ve Birleşik Krallık’taki 25 hastanenin katıldığı bu araştırmaya, Mayıs 2017 ve Mart 2020 tarihleri arasında kalp atışları duran ve kalp akciğer canlandırması (CPR) yapılan 567 erkek ve kadın dahil edilmiş; fakat tıbbi müdahalelere rağmen, sadece 53 kişi hastaneden taburcu edilecek kadar iyileşmiş. Toplamda yalnızca 28 kişinin görüşme yapılabilecek kadar iyi durumda olduğu, bunların altısının olağan dışı deneyimler bildirdiği belirtiliyor. Üniversiteden yapılan açıklamada şu sözler yer alıyor: “Hayatta kalanlar, bedenden ayrıldığını algılama, olayları acı duymadan veya sıkıntısız bir şekilde gözlemleme ve fiileri, niyetleri ve başkalarına yönelik düşünceleri de dahil hayatlarını anlamlı bir şekilde değerlendirme gibi özgün berrak deneyimler yaşadıklarını bildirdiler.” 

Araştırmanın başında bulunan New York Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden  kritik bakım doktoru, doçent Sam Parnia uzun yıllardan beri kalbi, solunumu ve beyin aktiviteleri durduktan sonra hayata dönmüş insanlara ilişkin araştırmalar yapan dünyaca ünlü bir bilim insanı. Parnia, yeni araştırmalarının sonuçlarını 6 Kasımda Amerikan Kalp Derneği’nin sempozyumunda sundu. Konuşmasında, çok net olarak hayatının değerlendirmesini yaptığını bildiren hastalardan söz etti ve anlatılanlardan örnekler verdi: “Bana bir hayat değerlendirilmesi sunuldu. Bu değerlendirme sırasında hayatımızdan sahneleri gözden geçiriyoruz.” diyor bir hasta. Bir başkası, “Tüm hayatımı çok detaylı bir şekilde gördüm ve bu sürede memnuniyet, utanç, pişmanlık duyguları yaşadım.” diyor. Bir diğeri ise şöyle diyor: “Daha sonra, hayatımın anları olan şeyleri hızla arka arkaya gördüm.” 

2022’nin nisan ayında  New York Üniversitesi’nden yapılan bir başka açıklamada, ölümle karşılaştıktan sonra hayatta kalan insanların hatırladıkları berrak olayların uzun yıllar boyunca “ölüme yakın deneyimler” terimi kullanılarak rapor edildiği belirtildi ve Dr. Sam Parnia yönetimindeki bir araştırma ekibinin bu konuda günümüze kadar elde edilmiş bilimsel kanıtları inceleyip, araştırma sonuçlarını Annals of the New York Academy of Sciences adlı akademik dergide yayımladıkları belirtildi. Nörobilim, psikiyatri gibi birçok branştan ve Harvard Üniversitesi, California Riverside Üniversitesi, Virginia Üniversitesi, Southampton Üniversitesi ve Londra Üniversitesi gibi dünyanın en saygın akademik kurumlarından araştırmacıların katıldığı bu çalışmaya göre, yaşama döndürme çalışmaları ve kritik bakım alanlarındaki tıbbi gelişmeler, çok sayıda insanın ölümle karşılaştıktan veya ölüme yaklaştıktan sonra hayatta kalmasına neden oldu ve bu insanların birçoğu görünüşte komada oldukları halde zihinlerinin berrak olduğunu aktardı. Bu çalışmalarına dair The Telegraph gazetesine konuşan Dr, Parnia, yüzlerce insanın deneyimini bir araya getirdiklerini belirtti ve insanlardan birçoğunun bedeninden ayrıldığını hatırladığını, bazılarının bir kordonla bedenlerine bağlı olduğunu, bazılarının bir tünelden içeri çekildiğini söylediğini, bazılarının ise hayattayken yaptıklarının başkalarını nasıl etkilediğini gördüklerini söyledi.

Parnia, 2019’da New York Academy of Sciences Sempozyumu’nda yaptığı konuşmasında da, hayatındaki önemli anları başkalarının bakış açısıyla yeniden deneyimlediğini anlatan bir kişinin söylediklerini nakletmişti: “… Bu çok zordu çünkü o acıyı hissediyorsun, ızdırabı hissediyorsun, incindiğini hissediyorsun. Gördüğüm şey, kendi yalanlarım ve kendi kendi kendimi aldatmamdı; bunları kendimi belirli şeyleri yapmanın yanlış olmadığına ikna etmek için kullanmıştım. Çünkü insanlar bunu hak etmişti. İnsanlarda oluşturduğu duygusal etkiyi bilmiyordum. Acılarını hissettim. Şoku hissettim…” 

Closer to Truth adlı TV programına da katılan Dr. Parnia şöyle dedi: “Kalp durduktan sonra, kan akışı olmadığı için kişi hemen nefes almayı bırakır.  Vücuda oksijen verilmez. Beyin faaliyetleri saniyeler içinde durur. … Eskiden, beyin hücrelerinin geri dönüşü olmayan bir şekilde hasar görmeden önce sadece beş veya 10 dakikaları olduğunu düşünürdük. Bunun doğru olmadığını anladık.” Parnia sözlerinin devamında, yeni ölmüş bir insanda hücrelerin ölmesine neden olan süreçleri manipüle edebildiklerini ve tıbbi müdahalelerle kalbi çalıştırıp kişinin hayata dönmesine neden olabildiklerini belirtti ve şunları söyledi: “Ölmelerinden dakikalar sonra değil, saatler sonra bile… Her gün  dört, beş, altı saatliğine giden ve sonra yeniden canlanan insanların kayıtlarını duyuyorsunuz ve bence gelecekte bu süre daha da uzayacak. … İnsanların bilinçli, düşünen varlıklar olduğunu inkar edemeyiz. Esasen, bir kılıfı, bir kabuğu geri getirmek istemiyoruz. Tam bilinçli bir insanı getirmek, zihniyle, ruhuyla geri getirmek istiyoruz. Bundan dolayı, kişinin kardiyak arrest geçirmesinden sonraki, yani ölüm periyodundan sonraki bilincini araştırıyoruz.” (Kalp atışının durması, akciğerlerin çalışmaması ve beyin faaliyetinin durması haline kardiyak arrest dendiği belirtiliyor.) İnsanın ölmesiyle bilincinin yok olmayacağını göstermeye başladıklarını ifade eden Dr. Parnia, konuşmasının sonunda kendisi de dahil pek çok bilim insanının, kısmen beyin ve bilincin aslında aynı şey olduğuna inanacak şekilde yetiştirildiklerini, klinik ölüm yaşayan insanlara dair araştırmaları inceleyince beyin aktivitesi durmuş insanların bilinçlerinin devam ettiği açık vakalar olduğunu gördüklerini ifade etti. 

2008 yılında, İngiltere’nin Southampton Üniversitesi dünyanın en geniş kapsamlı ölüme yakın deneyimler araştırmasının başlatılacağını duyurmuştu. İngiltere, Amerika ve Avusturya’da bulunan 15 hastanenin katıldığı araştırmanın sonuçları 2014 yılında açıklandı. Resuscitation adlı akademik dergide yayımlanan sonuçlara göre, araştırma süresince  2060 kişi kardiyak arrest geçirdi ve hastaların 1730’u hastane öldü. Hayatta kalan 330 kişiden 188’i ile çok hasta olmaları gibi nedenlerden dolayı görüşülemedi; 2 kişi de görüşmeyi reddetti. Görüşme yapılan 140 hastadan 55’i farkındalık algısı bildirdi. (CPR sırasında hiçbir hasta bilincin klinik belirtilerini göstermediği halde.) 140 kişiden görüşmenin ikinci aşamasını tamamlayan 101 kişinin 46’sı çok çeşitli hatıralar nakletti. Bilim insanları, Resuscitation’daki makalelerinde hastaların anlattıklarına da yer veriyor. Hastalardan biri, bir tünelin içinde gözlerini kamaştırmayan, incitmeyen çok güçlü bir ışığa doğru yol aldığını, tünelde tanımadığı başka insanların da bulunduğunu ve tünelden çıktığında çok güzel bir şehir gördüğünü anlatıyor; şehrin ortasından akan son derece berrak bir nehir olduğunu, çok güzel insanlar gördüğünü söylüyor. Görüşme yapılan bir başka hasta da, olanları odanın üst köşesinden seyrettiğini, yukarıdan aşağıya baktığını anlatıyor. Bu kişinin sağlık görevlilerinin işlemlerini doğru bir şekilde hatırladığı, orada bulunan insanları, sesleri ve yapılan çalışmaları doğru tanımladığı ve medikal kayıtların anlattıklarını teyit ettiği bildiriliyor.

Kardiyolog Dr. Pim Van Lommel ve ekibinin, 2001 yılında dünyanın en prestijli tıp dergilerinden The Lancet’de yayımlanan araştırması çok ses getirmişti. Araştırma ekibi, Hollanda’daki 10 hastanede klinik ölümden sonra yaşama dönen 344 kişiden 62’sinin vücuttan dışarı çıkma, tünelden geçme, ölmüş yakınları ile karşılaşma gibi sıra dışı deneyimler yaşadığını tespit etti. Lommel ve ekibi, The Lancet’deki makalelerinde bir koroner bakım hemşiresinin anlattıklarına da yer verdi: Hemşire, gece nöbeti sırasında ambulansın koroner bakım bölümüne 44 yaşında morarmış, komada bir adam getirdiğini söylüyor. “Entübasyon yapmak istedik, takma dişleri varmış. Takma üst dişleri çıkardım, bu arada kapsamlı kalp akciğer canlandırması (CPR) yapmaya devam ediyorduk.” diyen hemşire, bir buçuk saat sonra yeterli kalp hızı ve kan basıncı olduğunu, yoğun bakıma nakledildiğini belirtiyor ve hastayı ancak bir haftadan sonra, kalp damar koğuşundayken tekrar görebildiğini söylüyor. “Beni gördüğü anda, ‘şu hemşire takma dişlerimin nerede olduğunu biliyor’ dedi. Çok şaşırdım; açıkladı: ‘Ben hastaneye getirildiğimde sen oradaydın. Takma dişlerimi ağzımdan aldın ve üstünde şişeler olan arabaya koydun.’ Çok şaşırdım, çünkü bunlar olduğunda adamın derin komada, CPR sürecinde olduğunu hatırlıyordum. Biraz daha soru sorduğumda kendini yatakta yatarken gördüğü, doktor ve hemşireleri yukarıdan seyrettiği açığa çıktı. Yaşama döndürüldüğü küçük odayı ve orada bulunanları doğru ve detaylı bir şekilde tarif edebildi.”

Belçika’nın Liège Üniversitesi’nden nörobilimci Dr. Steven Laureys, hastalarının kendisine ölüme yakın deneyimlerini anlatmasından sonra bu konuda araştırmalara başlamış. Laureys, ekibiyle birlikte kalp durması, boğulma, baş yaralanması ve yüksek düzeyde kaygı gibi travmalardan kaynaklanan 190 belgelenmiş olayı incelemiş. New Scientist dergisine göre, ölüme yakın deneyimlerin farklı özelliklerinin sayısını ve yoğunluğunu değerlendirmek için istatistiksel analiz ve Greyson ölçeği adlı bir ölçme yöntemi kullanan araştırma ekibi, raporlarda birçok benzerlik olduğunu tespit etti. 190 olaydaki en yaygın özelliğin büyük bir huzur duygusu olduğu, sonraki en yaygın özelliğin vücut dışı deneyim olduğu, birçok insanın zamanın nasıl geçtiğine dair algılarında değişiklik hissettiği ve birkaç negatif deneyim örneği olduğu belirtiliyor. 

Amerika’nın Virginia Üniversitesi’nden psikiyatri profesörü Bruce Greyson, “ölüme yakın deneyim” araştırmaları alanında dünyanın önde gelen otoritelerinden. Kariyeri boyunca, bu deneyimleri yaşamış çok sayıda insanla konuşan Greyson, kısa süre önce Amerika’nın ulusal radyosu NPR’ın bir programına katıldı. Ölüme yakın deneyimi, ölüme yaklaşan veya ölü ilan edilmiş olan çok sayıda insanın yaşadığı engin bir deneyim olarak tanımlayan profesör Greyson, çok büyük huzur ve esenlik hissi, fiziksel bedenin dışında olma hissi gibi güçlü hisler içerdiğini belirtti. Big Think adlı YouTube programında da konuşan Greyson, çoğu insanın algılarının olağanüstü arttığını söylediğini belirtti ve “Genellikle Dünya’da hiç duymadıkları sesleri duyduklarını ve daha önce hiç görmedikleri renkleri gördüklerini bildiriyorlar.” dedi.  

NPR’daki konuşmasının devamında, “İnsanların yaşamlarını sürdürme şeklini, hayatta neyin önemli olduğuna dair fikirlerini gerçekten değiştiriyor.” diyen Prof. Greyson, aynı mesleğe geri dönemeyen insanlarla ilgili çok sayıda örnek bildiğini, mesleği polis memurluğu olan fakat ölüme yakın bir deneyimden sonra ateş edemeyen insanlar, rekabetçi işlerde çalışırken artık başkanın pahasına öne geçmenin anlamlı olmadığını düşünen insanlar olduğunu söyledi ve bu deneyimlere dair şu çarpıcı sözleri sarfetti: “50 yıl binlerce vakayı inceledikten sonra, bunların olduğunu, insanların hayatlarını derinden etkilediğini ve bize materyalist açıklamalarına sahip olmadığımız şeyler sunduğunu inkar edemem.”

Üç vaka 

Prof. Greyson, radyo programında 2021’de yayımlanan “After” adlı kitabında yer verdiği örneklerden birini de anlattı. Ciddi solunum problemleriyle hastaneye kaldırılan Jack adında 25 yaşında bir adamla tanıştığını söyleyen Greyson, adamın solunum durması problemi yaşadığını ve kendisine resütasyon (canlandırma) işlemi yapıldığını belirtti ve şöyle dedi: “Her gün onunla ilgilenen hemşiresi, bir defasında ona hafta sonu için gideceğini başka hemşirelerin onun yerine bakacağını söyleyip gitti. Hafta sonu, o hemşire yokken solunumu yine durdu ve resütasyon yapılması gerekti.” Prof. Greyson sözlerinin devamında, solunumu durduğunda Jack’in kendini güzel bir çayırda bulduğunu ve hemşiresi Anita’nın ona doğru yürüyüp şöyle dediğini söylüyor: “Burada kalamazsın Jack, vücuduna dönmen lazım. Annemi babamı bulup onlara onları sevdiğimi ve kırmızı  MGB’yi (İki kapılı spor araba) mahvettiğim için üzgün olduğumu söylemeni istiyorum.” Greyson sözlerine şöyle devam ediyor: “Jack kendine geldiğinde odasına ilk giren hemşireye bunu anlatmaya çalışıyor. Kadın gözyaşlarına boğularak odadan hızla çıkıyor. Hemşiresi Anita’nın 21. doğum gününü kutlamak için hafta sonu izni aldığı ve ailesinin ona kırmızı bir MGB hediyesi ile sürpriz yaptığı ortaya çıktı. Heyecanlanan kız arabaya atlıyor, deneme sürüşü için yola çıkıyor, kontrolü kaybederek arabaya çarpıyor, anında ölüyor; adamın ölüme yakın deneyiminden sadece birkaç saat önce.”

İngiltere’de yoğun bakım hemşiresi olarak 17 yıl çalışan Penny Sartori, ölüme yakın deneyimler alanında doktora yaptı ve dört kitap yazdı. Sartori, 2014 yılında Daily Mail gazetesinde yayımlanan bir makalesinde bildiği vakalardan birini şöyle anlatıyor: “Ölümcül kalp probleminin son aşamalarından muzdarip 70’li yaşlarında Swansea emeklisi Fred Williams’ın durumunu ele alalım. Hastanedeyken bir gece bilincini kaybetti ve öleceğinden korktuk. Ama bir şekilde hayata tutunmayı başarmıştı. Sonunda kendine geldiğinde çok mutlu göründüğünü hemen fark ettim. Meslektaşlarım da buna dikkat çekti. Ertesi sabah Fred endişeli akrabalarını görebilecek kadar iyileşmişti. Şaşkınlık içinde onlara, ikisi de ölmüş olan annesiyle büyükannesinin ve kız kardeşinin onu ziyaret ettiğini söyledi. Yatağının yanında durup nöbet tutmuşlardı.  ‘Neden kız kardeşimin de orada olduğunu anlayamadım’ dedi. Kız kardeşinin bir önceki hafta öldüğünü bilmiyordu.” Sartori, haberi olursa iyileşmesi tehlikeye girebilir diye ailesinin bunu ondan sakladığını, Fred’in bir hafta sonra gerçeği öğrenmeden öldüğünü söylüyor.

1998 yılında, tıp doktoru Jeffrey Long tarafından kurulan Ölüme Yakın Deneyim Araştırmaları Vakfı’nın (NDERF) web sitesinde kalp krizi geçiren Halil adlı bir Türk’ün deneyimine yer veriliyor. İngilizce olan metinin bazı bölümlerinin tercümesi şöyle: “… Mantıklı olmayan bir şey vardı; neden havada yüzüyordum? Düştüğüm yerdeydim ama, biraz daha yukarıdaydım. Birden sirenler duydum ve aşağı baktım. … Hiç acı duymuyordum; aslında çok rahattım.  Fakat, öldüğümü öğrenince kızım ve eşimin strese gireceği düşüncesi beni biraz huzursuz etti.  Kızımın nerede olduğunu bilmiyordum ama, eşimin ofisinin çok uzakta olmadığını biliyordum; iş yerine gittim, ama orada değildi.  Bilgisayar ekranının açık olduğunu, satılık daire ve evlerin bulunduğu İstanbul emlak sayfasına baktığını gördüm.”

Halil sözlerinin devamında gökyüzünde yükseldiğini, daha sonra tünel gibi bir şeyin içinde muazzam bir ışığa doğru ilerlediğini anlatıyor. Üstünde İslami süslemelerin olduğu bir kapı gördüğünü, kapının açıldığını, sonra anne karnından itibaren hayatının ona gösterildiğini söylüyor. “Unuttuğum birçok yaşam olayı bana gösterildi. Bazıları beni mutlu ederken, bazıları da içimi suçluluk, üzüntü, keder ve bunun gibi hislerle doldurdu.” diyen Halil, daha sonra kendini tarif edemediği renklerde çiçeklerin olduğu, hayal bile edemeyeceği kadar yeşil, güzel bir çayırda bulduğunu anlatıyor. “Bir evin içine girdim ve oturan genç bir adam gördüm. Beni görünce ayağa kalktı ve koşarak yanıma geldi.  Babama benziyordu, fakat yirmili yaşlarının başındayken çekilmiş fotoğraflarını gördüğüm için babam olmadığını anlayabiliyordum. Bu adamın görünüşü benden gençti.  Ona kim olduğunu sordum.  Bana dedem olduğunu söyledi. Onu tanıdığımdan beri tekerlekli sandalyedeydi.  Çok şaşırmıştım. Eşine, büyükanneme merhaba dememi istedi. Sonra bana merhum babamı görmek isteyip istemediğimi sordu. Yaklaşık 5 dakika yürüdük. Uzakta babamı gördüm.  Yaklaştığımızda beni kollarını açarak karşıladı. Bana iyi bir insan olduğumu, fakat kızımın dinini asla kaybetmeyeceğinden emin olmam gerektiğini söyledi. Dedem, babam ve ben bir çayırda yürüyorduk; uzakta çok güzel bir cami gördük. Yaklaştıkça yürümemin giderek zorlaştığını hissedebiliyordum; kendimi çok ağırlaşmış hissettim. Onlar girdiler, ama ben giremedim. Geriye doğru çekildiğimi hissedebiliyordum.” Halil, o sırada şöyle bir ses duyduğunu söylüyor: “Ömrünü bitirmedin. Ömrünü tamamlayıp iyi bir insan olmaya devam ettiğin zaman buradaki yerini hak edeceksin.” 

“Birdenbire zifiri karanlık oldu. Sonra gözlerimi açtım ve hastane yatağında olduğumu, eşimin ve kızımın yanımda ağladığını fark ettim.” diyor Halil. İyileştikten sonra olanları eşine anlattığını, eşinin önce inanmakta güçlük çektiğini, bilgisayarında İstanbul satılık emlak sayfasını gördüğünü söyleyince şok olduğunu belirtiyor. O gün patronu eşine İstanbul’da bir iş teklif etmiş, eşi de İstanbul’daki evlere bakmış.“O siteye daha önce hiç bakmadığını ve orada olmasaydım bu bilgiyi bilmemin hiçbir yolu olmadığını düşündüğünü söyledi. 2 ayı aşkın süredir ofisine gitmemiştim.” diyor Halil.

Dr. Bruce Greyson ve Uluslararası Ölüme Yakın Çalışmalar Derneği’nin eski yöneticisi Nancy Evans Bush, 2014 yılında yayımladıkları akademik makalede son kırk yılda kamuoyuna bildirilen ölüme yakın deneyimlerin büyük çoğunluğunun hoş, hatta muhteşem olarak tanımlandığını, ancak tüm deneyimlerin böyle olmadığını, bazılarının çok rahatsız edici olduğunu belirtiyorlar. Böyle bir olay yaşayanların çok azının bu konuda konuşmak istediğini ifade ediyor ve şöyle diyorlar: “Sıkıntılı bir ölüme yakın deneyiminin yaygın yorumu, bunun kişinin hayatını değiştirmesi için bir mesaj olduğu şeklindedir.”

Son olarak şunu söylemek isterim, bazı kişiler kendi kültürlerinin veya inançlarının etkisiyle deneyimlerini yanlış değerlendirip yanlış şeyler söyleyebiliyor. Gördüğü parlak ışığın Tanrı olduğunu söyleyen biri gibi…

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version