Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

“Ne kadar çok iş var..”

“Ne kadar çok iş var..”


YORUM | ŞEMSİNUR ÖZDEMİR 

“Ne kadar çok iş var, ne kadar… Durumumuz ne kadar nâmüsait… Başka bir derdimiz gayemiz yok, Allah’a karşı vazifeden başka. Halbuki bir sürü şey musallat bize…” 

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan birkaç dakikalık kayıtta bunları ifade ediyordu Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi.. Saatlerce sürecek sohbetlere denk, ızdırap ve irade yüklü cümleler..

Gerçekten durup şöyle bir baktığımızda ne kadar çok işimiz, ne kadar çok musallat olmuş kişiler, namüsait durumlar ve tamir olmamış ruh hallerimiz var değil mi?

Silkinip kendimize gelmemiz, bulunduğumuz yerde bir işin ucundan tutmamız, kabiliyetlerimizi yeniden gözden geçirip bir şekilde ve bir an önce hayata dahil olmamız gerekiyor. O hüzünlü, yürek sızlatan türküde dediği gibi “Bir fırtına tuttu bizi deryaya saldı / O bizim kavuşmalarımız ah yârim mahşere kaldı…” Acılarımız hâlâ taze belki ve tekrarlanıyor her dem… Yeni bir zulüm, kayıp, ölüm haberi alma korkusuyla bakıyoruz sabahları telefona… 

Fakat, işte her şeye rağmen, hayat devam etmeli,  ‘hizmet’ devam etmeli.  Yapacak çok işimiz var. Belki eskisinden daha çok..

Geçtiğimiz günlerde katıldığım bir toplantıda karşılaştığım değerli bir büyüğüm, manevi ablam, her zamanki gibi etrafına moral verirken aslında bir taraftan gözleri dolu doluydu. Türkiye’de yapılan son operasyonlarda ciğerparesi evladı arkadaşlarına yardım ettiği için, sanki bir suçluymuş gibi aylarca takip edilmiş, sonra gözaltına alınmış, mahkemeye çıkarılmayı bekliyordu. Söz arasında söylemişti bunu, dua almak gayesiyle. O hüzünlü haliyle “Yapacak çok işimiz var!” diyerek davet edildiği toplantıya gelmişti. Hem onun evladına hem de diğer bütün mazlum ve mağdurlara dualarımızı gönderdikten sonra, hizmet adına neler yapabileceğimizi tartıştığımız ‘beyin fırtınası’ oturumlarına dahil olduk. 

Aslında bu yazıdaki temel niyetim bu toplantıdan bahsetmek. Geçen hafta bulunduğum şehirde Hizmet Hareketi gönüllülerinin organize ettiği buluşmanın mahiyeti, yapılma şekli ve ortama hâkim olan genel havanın Hizmet adına ve kendi bulunduğum yerin muhkemleşmesi anlamında bir dönüm noktası olduğunu hissettim. Aslında bu toplantı, 15 Temmuz sonrası hizmetlerin işleyiş sistemine dair yapılan eleştirilerin, aksayan yönlerin ve yeniden başlama zorunluluğunun getirdiği değişim sürecinin adımlarından biriydi.  

Genişçe bir salonda yuvarlak masaların etrafında yerini almış Hizmet gönüllüsü kadınlar ve erkekler, nasıl bir sistem kurulması gerektiğini, bu ülke şartları içindeki yerel imkanları ve sorunları dikkate alarak neler yapılabileceğini konuştular. “Biz karar verdik, şöyle yapılacak, bunlar olacak!” şeklinde tepeden inme bir uygulamayla değil; geniş katılımlı bir istişare ortamında “Sorunlarımız nedir, çözüm önerileriniz nedir?” denilerek gerçekleştirildi toplantı. Örneğin, “Hizmet etmek için yeni alanlar neler olabilir?” diye soruldu. Gönüllülerin performans gelişimi nasıl olmalı? Mali kaynakların artırılması ve mevcut olanın verimli kullanılması için neler yapılabilir? Yerli dostlarımıza derdimizi anlatmak, İslam’ın aydınlık yüzünü tanıtmak için daha neler yapılabilir? Ve bunlar gibi çok farklı alanlarda farklı mevzular tartışıldı. Benim üzerinde durmak istediğim şey bunları detaylandırmak değil, asıl böyle bir toplantının yapılmış olması. 

Belki başka ülkelerde Hizmet gönüllüleri benzer yeniliklere, değişimlere açılmışlardır, bilemiyorum fakat benim ilk kez duyduğum ve şahit olduğum bir uygulamaydı bu. Gelecek zaman içinde benzer toplantıların yapılmasının nasıl bir ihtiyaç olduğu da gün gibi ortada. 

Saatlerce aynı mekânda kalınmasına rağmen dakika-dakika oturumların planlanmış olması, konuşmacıların kendi sürelerine riayet etmeleri, dinlenme aralarının programa hassasiyetle yerleştirilmesi de toplantı kültürünün modern standartlara geldiğini gösteriyordu. 

O mekanda bulunan herkesin bir yolculuk hikayesi vardı. Kiminle biraz muhabbet etsek kişiye özel acı tecrübeler, yaşanmışlıklar ortaya seriliyordu. 

Herkes bir yönüyle yaralı olsa da, bir araya gelerek, hem kendi yaralarını sarma hem de başkalarına şifa olabilme derdindeydi. 

Çocuklarımıza nasıl maneviyat ve iman şuuru verebiliriz, yeni nesillere “yaşatmak için yaşama” idealini nasıl aktarabiliriz, inandığımız değerleri nasıl daha iyi temsil edebilir ve aktarabiliriz? Ve elbette, bütün zorluklarına rağmen başta anavatanımız olmak üzere halen sıkıntıda olan farklı ülkelerdeki muhtaçlara nasıl destek olabiliriz? Bireysel sıkıntıların ötesine geçip ortak dertlerimize nasıl çözümler bulabiliriz?

Dünyanın neresinde olursak olalım derdimiz bu… Dermana ise konuşa konuşa, fikirlerimizi paylaşarak, her türlü fikre kendimizi açarak ulaşabiliriz.

Arkadaşlarla vedalaşıp ayrılırken son altı yılda hiç olmadığı kadar Hizmet’in geleceği adına kalbimin umutla dolduğunu hissettim. 

Bu iş yürüyecek.. Biz devam edeceğiz.. Kim ne derse desin ‘yolun kaderi’ne inanıyoruz. Aynı çukurlara, tuzaklara bir daha düşmeden, çamurlara bulaşmadan Allah rızası için hak bildiğimiz yolda yürümeye devam edeceğiz. 

Yapacak çok işimiz var..

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version