– İran’da 13 Eylül’de başkent Tahran’da “ahlak polisi” tarafından gözaltına alınan 22 yaşındaki Kürt kadın Mahsa Amini’nin 16 Eylül’deki ölümü sonrasında başlayan, ülkenin yakın tarihinin en ciddi hükümet karşıtı eylemleri iki buçuk ayı geride bıraktı.
Ülkedeki vilayetlerin neredeyse tamamında, onlarca şehirde yapılan eylemler İran güvenlik güçlerinin şiddetli müdahalesiyle karşılaştı. İranlı insan hakları örgütlerine göre aralarında güvenlik güçlerinin de bulunduğu 450’den fazla kişi hayatını kaybetti, 18 binden fazla kişi tutuklandı, en az altı kişi idama mahkum edildi.
İran’da işçiler, kadınlar, üniversite öğrencileri ve esnaf grevler ve gösterilerle eylemlerini sürdürürken İran yönetimi “isyan” olarak adlandırdığı protestoların kaynağının “dış güçler” olduğunu savunuyor.
Ülkede yaşananları ‘e değerlendiren İran uzmanı Arif Keskin, bu yönde ‘beklentiler’ olsa da eylemlerin henüz İran’da bir devrime yol açmayacağını söylüyor. Ancak Keskin’e göre İran’da ilk kez bu kadar geniş bir toplumsal destek bulan yönetim karşıtı eylemler yapılıyor.
“Dış mihraklar” söyleminin İran’ın kendi egemenliğini inkâr anlamına geldiğini vurgulayan Keskin’e göre İran rejimi, sistemin ayakta kalması için reform şansını da kaybetmiş durumda.
‘İRAN’DA HENÜZ DEVRİMCİ DURUM OLUŞMADI, PAT DURUMU VAR’
İran’da yaşananları siz nasıl tanımlıyorsunuz? Protesto gösterilerinin devrime dönüşeceğine dair bir beklenti de var. Eylemlerin İran’da köklü bir rejim değişikliğine neden olmasını
bekliyor musunuz? İran’ın yakın tarihinde de geniş çaplı protestoların yaşandığını biliyoruz. Bunların ölümcül müdahalelerle, kanla bastırıldığını söyleyebiliriz. Siz nasıl görüyorsunuz? Mahsa Amini’nin ölümü sonrasında başlayan bu eylemler nereye gidiyor?
Şimdi aslında bu sorun İran’da da ciddi bir tartışma konusu. Şu andaki süreci nasıl adlandırmak gerekiyor? Bu bir devrim mi? Devrimci durumun ortamı oluşmuş mudur? Bu protestolar bir tür devrimle sonuçlanır mı? Benim şahsi fikrime göre şu anda böyle bir devrimci durumdan bahsedemeyiz. Neyi kastediyorum? Devrimci durum aslında ilk olarak protestolar ülkenin geneline yayıldığı zaman olur. Bu önemli bir unsur.
İkincisi, protestolar ülkenin geneline yayılır ve devlet bu protestoları bastırma ve kontrol etme olanağını kaybeder. Üçüncü en önemli unsur devlet, bu protestoları sadece bastıramamak değil aynı zamanda ülkede yönetme kapasitesini de, yönetme kabiliyetini de kaybeder. Grevler başlar, bürokrasi çalışmaz, devlet işlemez. Elektrik, su hizmetlerinde sıkıntı yaşanır. İnsanların maaşı ödenmez vesaire. Aslında devlet, devlete ait özellikleri yerine getiremez. Getiremediği takdirde devrimci bir durumla karşı karşıya kalırız.
Şu anda İran’da böyle bir durum yok. Bu durumun bazı özellikleri var ama bu durumun tümü yok. Evet, İran’ın geneline yayılmış protesto gösteriler var. Devlet bu gösterileri şu anda bastıramıyor ama bunun hiçbirisi bize bir devrimci durum olduğunu göstermiyor. Devlet yönetme kabiliyetini sürdürüyor. Devlet hala şiddet tekelini elinde bulunduruyor. Bürokrasi çalışıyor. Elektrik, su hizmetleri, ekonomik çark işliyor. Grevler devleti işlevsiz hale getirmiş değil. Ekonomi çarkını durdurmuş değil. Yani şu an itibarıyla devrimci durumda değiliz ama şu önemlidir; protesto gösterilerinin sloganlarına, söylemlerine ve eylemlerine bakarsak bir devrim yapmak istedikleri gözüküyor. Aslında amaçları yeni bir devrim. Ama bugün itibarıyla potansiyelleri bu devrimi yapabilecek noktada değil. Karşı taraftan da baktığımızda devletin de bunları bastırma ve yok etme potansiyeli de yok. O nedenden dolayı ben buna iki tarafın birbirini yenemediği “pat” durumu olarak tanımladım. İki tarafın birbirini yenemediği böyle bir dönem doğdu. Şimdi bu dönem nereye kadar böyle gider? Kim kimi yener? Bir yönetim değişikliği olur mu? Bu, şu anın değil geleceğin tartışması.
‘SON EYLEMLER İRAN’IN EN SEKÜLER PROTESTOLARI’
Şu anda İran’da güç kimde? Orta sınıf ne durumda? Muhafazakarlık ne kadar güçlü? İran’ın toplumsal yapısından biraz bahseder misiniz?
İran İslam Cumhuriyeti toplumsal anlamda, geleneksel anlamda güçlü Şiiliğin bir tezahürüydü. Onun bir ürünüydü. İran İslam Cumhuriyeti aslında Şii İran’ın, o güçlü Şii geleneğin, Şii kurumların, mollaların, din adamlarının, medreselerin bir ürünüydü. Ama bugüne geldiğimiz zaman toplum olarak İran’ın dindarlıkla ilişkisi köklü şekilde değişmiş durumda. İranlılar eskisi gibi Şiiliğe mezhepsel olarak bağlılık göstermiyorlar. Kendilerini o kimlikle tanımlamıyorlar.
Protesto gösterilerine baktığımız zaman, eylemciler toplumun önemli bir kesimini temsil ediyor. Onlarda da Şiilik, bu mezhepsel duygu zayıf. Mollaların sarıklarını düşürüyorlar, ilmi medreseleri yakıyorlar. Bunlar aslında Şiilikle olan ilişkilerinin köklü şekilde değiştiğini gösteriyor. Ayrıca Şiilik geleneğinde bir taklit mercii vardır. O taklit kurumunda insanlar büyük din adamlarını seçer ve onun hayatını, fetvalarını uygular. Şimdi bakın onunda büyük oranda etkisi zayıflamış. İran toplumu 1979’dan sonra, İslam Cumhuriyeti yönetiminin etkisiyle sekülerleşmiş. Dinsel ve mezhepsel kimliği zayıflamış ve mezhepsel bağı da ciddi oranda zayıflamış. Bu nedenden dolayı dinsel kurumların eski etkileri yok. Mollalar sevilmek yerine nefret objesine dönüşmüş durumda. Mollaların yetiştiği ilmi medreseler hedef konumundalar. Protesto gösterilerine baktığımız zaman herhangi bir dinsel slogan kullanmıyorlar. Mesela 1979’daki sloganların hiçbirisini kullanmıyorlar. Bu nedenle son protestoları İran’ın en seküler protestoları olarak tanımlamak mümkün. Yani dinsel imgeler, söylemler ve simgeler kullanılmıyor. Özellikle de Şiiliği temsil eden kurumlara karşı oldukları görülüyor. Bundan sonra İran toplumunu Şiilik üzerinden yorumlamak bizi yanlış yere götürür.
‘ŞU ANDA TEMEL SLOGAN ÖZGÜRLÜK’
Kadınların hâlâ eylemlerin ön planında olduğunu görüyoruz. Belki kırsal bölgelerde bu daha zor olabilir ama büyük şehirlerde kadınların eylemlerinin sürdüğünü görüyoruz. “Jin, Jiyan, Azadi” (Kadın, Hayat, Özgürlük) hâlâ eylemlerin ana sloganı mı? Kadınların talepleri konusunda bir reform ya da değişim olur mu? Örneğin zorunlu başörtüsü kuralı kaldırılır mı?
Kadınlar eylemlerin başından itibaren gösterilerin öznesi, faili, lokomotifi ve lideri konumundaydılar. Ve hala da o pozisyonlarını koruyorlar. Ayrımca söylemsel olarak kadın sorunu, bu eylemlerin en önemli unsurunu oluşturuyor. Ama kanımca temel problemi özgürlük olarak tanımlayabiliriz.
Şu anda temel slogan bence özgürlük. Çünkü özgürlük, cinsiyetten bağımsız olarak tüm insanların yaşadıklarını özetleyen bir kavram olarak ortaya çıkıyor. Sloganlara baktığımızda da özgürlük sloganları sayı olarak çok daha fazla dillendiriliyor. Aslında insanlar yönetimin zorbalığıyla, yönetimin baskıcılığıyla mücadele ediyor. Bir şekilde kendi kaderlerini tayin etme hakkı arayışı içerisindeler. Nasıl yaşayacağıma ben karar veririm, neyin doğru neyin yanlış olduğuna ben karar veririm. Yöneticiler buna benim yerime, karar veremez…
O nedenle bir bütün olarak tüm insanların taleplerini karşılayabilecek, toplumu bir şekilde birleştirebilecek bir çatı slogan olarak özgürlüğü düşünebiliriz. Ama kadınlar, kadınların durumu bu özgürlüğün en önemli simgesi olarak görülüyor. Evet merkezden çevreye gittiğinizde sayıları azalsa da eylemlerin merkezindeki konumlarını koruyorlar.
‘DÜŞMAN, İRAN’DA 70 GÜN EYLEM YAPABİLECEK GÜÇTEYSE ORTADA İSLAM CUMHURİYETİ YOK DEMEKTİR’
İran rejimin açıklamalarına baktığımızda eylemler dış güçlerin ülkede bir huzursuzluk, isyan çıkartma çabası olarak lanse ediliyor. Söylem bu şekilde. Siz 2009’daki bir makalenizde de dış güç söyleminin İran rejimi tarafından daha önce de sıklıkla kullanıldığını yazmışsınız. İran’da bu politika nasıl işliyor? Belli ki insanların bir kesimi buna artık inanmıyor. Rejim bu politikayla nereye kadar gidebilir?
Dış güçler söylemi otoriter rejimlerin sürekli başvurduğu bir yöntemdir. Sonuçta bir tür sorumluluğu dışa atmaktır. İçeride herhangi bir sorun yok demektir. Eğer dış mihrak demezse, sorunların kaynağının içeride söylerse ne yapması lazım? Sorunları düzeltmesi lazım. Sorunların sorumlularının cezalandırılması lazım. Bu nedenden dolayı sorunu düzeltemiyor, ayrıca sorumluları cezalandıracak yetkisi de yok.
Var olan sorunu bir dış güce atarak bir tür konsolidasyon, birleşme, milliyetçilik duygularıyla pekiştirerek aslında kendi zaafı üzerinden bir güç üretiyor. Bu da İran tarihinde hep olmuştur. Yeni de değildir. Son yüzyıla baktığımız zaman. Örneğin Şah Pehlevi de muhaliflerini böyle tanımlamıştı. Onun aleyhine protesto düzenleyenlerin Araplar olduğunu düşünüyorlardı. “İranlılar benim aleyhime bunu yapmaz” diyordu. 1979’da İran İslam Devrimi’nde geceleri insanlar evlerinin çatısına çıkıp sloganlar atardı Şah aleyhine. Şah yönetimi bunların teypten olduğunu, kayıt olduğunu, düşman tarafından kaydedilip yayıldığını söylerdi.
İran İslam Cumhuriyeti bu zihniyeti devam ettirdi. Bunu daha yaygın hale getirdi. Hep bir düşman var. Bu düşman farazi de olabilir, gerçek de olabilir. İçeride ne oluyorsa ona bağlıyor ve bunu bastırıyor. Bu nedenle de her muhalifi, asaleti olamayan, dışarıdan olan diye tanımlıyor. 1979’dan beri bunu yapıyor İran yönetimi. 1979’dan hemen sonra muhalifler emperyalistlerin çocukları, onların ajanları diye damgalandı. Ama hepimiz biliyoruz ki bu sorunların kaynağı içeridedir.
Çok sade bir şey söyleyeyim. Şu anda 70 gün oldu.. 70 gündür İran’ın genelinde, üniversitelerde gösteriler var. İşçiler, esnaf greve gidiyor. İran’ın her yerine gösteriler yayıldı. Eğer gerçekten dış düşman İran’da bu kadar güçlüyse, 70 gün bir protesto eylemini sürdürecek bir gücü varsa ortada İran İslam Cumhuriyeti yok demektir. Rejim dış güçler iddiasıyla aslında kendi varlığını, kendi egemenliğini inkar ediyor. Düşünün, “Kuş uçsa haberimiz olur” diyorlardı. “Her şey bizim kontrolümüz altında” diyen bir rejim 70 gündür ülkesindeki protestoları bastıramıyor. Yani dış güçler bu kadar güçlüyse o rejim kaybetmiş demektir. Demek dış güçlerle ortak yönetiyorlar İran’ı.
Bu o ülkenin egemenliğinin, meşruiyetinin, gücünün, toplumla olan ilişkilerinin iflasının, yok oluşunun habercisidir. Mesela İran, ABD’de bunu yapabilir mi? İsveç’te, Danimarka’da bunu yapabilir mi? Niye yapamıyorsun? Bunun tamamen ülkenin içinden kaynaklandığını ve nedenlerinin de ülke içinde olduğunu görmek gerekir.
‘İRAN TARİHİNDE BU KADAR GENİŞ TOPLUMSAL DESTEK BİR İLK’
Uluslararası ilişkilerde devletler çıkarlarını kollar ve ona göre komşularıyla ilişki kurmak ister. Batı’dakinin aksine Türkiye’de hükümetten eylemlerle ilgili hiçbir açıklama ya da eleştiri gelmedi. Oysa Türkiye İran’la köklü akrabalık ilişkileri olan, kültürel yakınlığı olan bir ülke. Türkiye etkisini neden kullanmıyor yada kullanmak istemiyor?
Diğer devletler şu anda var olan protestoların başarılı olacağına fazla güvenmiyor. Bu sadece Türkiye’de değil Avrupa’da, ABD’de de böyle. Protestoların İran İslam Cumhuriyeti’ni biraz zayıflatabileceğini, sarsabileceğini ama onu değiştirebilecek bir güçte olmadığını düşünüyorlar. O nedenle protestolara son kertede güvenmiyor ve ilişkilerini zedelemek istemiyorlar. Evet Avrupalılar ve Amerikalılar bir şeyler söylüyorlar ama onların da niyetleri başka. Amerikalılar nükleer anlaşma peşinde. Bu süreç şunu gösterdi aslında devletler, protestoları etkili şekilde desteklemedi ama onların tersine uluslararası toplum ciddi bir biçimde protestoları destekledi.
Türkiye’den tutun da dünyanın neresine giderseniz gidin yazarlar, şarkıcılar, sinema sanatçıları dahil olmak üzere toplumun geniş kesiminden ciddi şekilde destek var. Devletler desteklemese de toplumdan destek var. Daha önceki protestolara bakarsak ben daha önce hiç bu kadar geniş bir destek görmedim. İran tarihinde bu kadar büyük bir toplumsal destek bir ilk. Ona rağmen devletler ise alandaki güç dengesine bakıyor. Şu anda kanımca yabancı devletlerin görüşü protestoların İran İslam Cumhuriyeti’ni yenemeyeceği. Ve yenemediği için de bu sürece dahil olmanın doğru olmayacağını düşünüyorlar. Ama eğer analizleri değişirse hepsi bir şekilde sürece dahil olur.
‘MERKEZE GÖRE ETNİK GRUPLARIN YAŞADIĞI BÖLGELERDE ŞİDDET DAHA FAZLA’
Eylemler İran’ın Kürdistan eyaletinde, Belucistan’da daha sert şekilde bastırılıyor mu? Belucistan’da hatta Kanlı Cuma diye bir gün yaşandı. Diğer etnik kimliklerin olduğu bölgelerde daha yoğun bir hareketlilik, daha sert bir müdahale mi var?
Ölen eylemcilerin sayısına baktığımızda en büyük rakamı Beluçlar oluşturuyor. Belucistan’da bir günde 90 kişiyi öldürdüler. Bahsettiğiniz Kanlı Cuma diye anılan günde. Daha sonraki günlerde de benzer olayları şeyleri gördük. Baktığımızda en ağır bastırmalar Belucistan’da oldu. Kürtlerin yaşadığı bölgelerde de şiddet son dönemde arttı. Şu anda ölü sayısıyla ilgili net bir rakam alamasak da şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Etnik bölgelerde şiddet daha yüksek. Merkez bölgelerde özellikle de Tahran bölgesinde uygulanan şiddet o boyutta değil. Bunu sadece bir istatistik olarak söylüyorum. Diğer etnik grupların yaşadığı coğrafyalarda öldürme daha fazla. Bu da bize önemli bir veri sağlıyor. Diğer yandan o günden beri Beluçlar da geri adım atmıyor
‘EYLEMCİLERE GÖRE REJİM REFORM ŞANSINI KAYBETTİ’
İran siyaset sahnesinde bundan sonraki durum ne olur? Muhafazakar basından da İran rejimine yönelik eleştiriler olduğunu duyuyoruz. Ayetullah Ali Hamaney’in 30 yılı aşkın bir iktidarı var. Bir devrim olmazsa bile Hamaney’in devrilmesini bekleyebilir miyiz? Onun yerine bir başkası gelir mi?
Benim beklentim şöyle. Bu protestolar sonun başlangıcı. İran’da var olan rejimin değişeceği kanısındayım. Ama hemen bu protestolarla değil, belli bir zaman diliminde bunun olacağı kanısındayım. Uzun zamandır şunu söylüyorum. Mahsa Amini’nin öldürülmesi öncesi ve sonrası iki farklı İran var. İran değişti. Bu protestolarla şekillenen bu İran, aslında İslam Cumhuriyeti’nin son evresidir. Ve bu evrenin biz ilk aşamasındayız. Bu rejimin gideceği kanısındayım. Reformcular “bu sistem reform yaptığımız zaman ayakta kalır, ayakta kalma şansı var” derken protestoculara göre reform olsa bile bu rejimin ayakta kalma şansı yok. Çünkü buradaki amaç reform değil köklü bir dönüşüm. Amaç anayasayı değiştirmek. Amaç Ali Hamaney’in yerine örneğin (eski Reformcu Cumhurbaşkanı) Muhammed Hatemi’yi getirmek değil. Amaç toptan yönetim biçimini değiştirip yerine farklı bir yönetim inşa etmek.
Bundan dolayı reform olması, protestocularla yönetimi barıştırmaz. Protestocular Reformcuları da Muhafazakarları da reddediyor. Protestoculara göre İran reform şansını kaybetmiş durumda. 1997’den sonra bir reform şansı vardı. 2009’da bu vardı. Ama bundan sonra şansı kaybetti. Biz aslında reform sonrası bir dönemi yaşıyoruz. Protestolar bir şekilde rejimin devrilmesini amaçlıyor. Toplum reformla yetinmez. Reform, değişimi biraz daha sancısız yapabilir ama bunu da istemiyorlar.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***