Serbest Görüş Dış Haberler
Britanya’nın önde gelen finans yayınlarından Financial Times’ın Türkiye muhabiri Laura Pitel, Türkiye’nin başkenti Ankara’da geçirdiği altı yılın ardından şehre dair izlenimlerini kaleme aldı. Türkiye’de geçirdiği yedi yılın sonuna geldiğini belirten Pitel, en çok Ankara’yı özleyeceğini anlattı.
Pitel, “Ankara’da altı yıl: Türkiye’nin başkentini neden seviyorum” başlıklı yazısında, Ankara’daki görevi sona ererken geçirdiği sürece dair izlenimlerini aktardı.
Yazıya Ankara’ya ilişkin bilinen “Ankara’nın en güzel yanı nedir? İstanbul’a dönüşü” şakasıyla başlayan Pitel, “Yedi yılın ardından Türkiye’den ayrılmaya hazırlanırken en çok özleyeceğim yönü Ankara olacak” diye devam etti.
Eşiyle birlikte 2016 yılında, İstanbul’da bir yıl geçirdikten sonra Ankara’ya taşındığını belirten Pitel, şöyle devam etti.
“Anında şehrin, insanların ‘eski Ankara’ olarak nitelediği şehir merkezi mahallelerine aşık oldum: Kavaklıdere, Ayrancı, ve bizim kendi mahallemiz olan 1950’lere, 1960’lara dayanan Gaziosmanpaşa.”
Pitel, Ankara sokaklarından izlenimlerini şöyle sürdürdü:
“Sakin yerleşim sokaklarında dolaşırken, Modernist metal balkonları ve pastel renklerle boyanmış evlerin Battenberg etkisini, özellikle de “Ankara pembesi” olarak düşünmeye başladığım somon rengini görmekten keyif alıyorum.”
“İklim mükemmel” diyen Pitel, Ankara’da kış aylarının soğuk ve ayaz, yazların ise sıcak ve kurak olduğunu hatırlatırken en güzel ayın ise mayıs olduğunu belirtti.
“Burada gerçek bir topluluk hissi var” diyen Pitel, yaşadığı çevrede kendisine “Abla” diye seslenildiğini ya da komşuların bir yerden döndüğünde kendisini gördüklerinde “Hoş geldin” dediğini anlattı.
Türkiye’de görev yaptığı yedi yılın derin siyasi ve ekonomik kargaşa, yer yer şiddet olaylarıyla geçtiğini belirten Pitel, “Ama her şeye rağmen burada derin bir anlamda zenginleştirici bir zaman geçirdim ve yaşamak için harika bir yer buldum” dedi.
Yazısına “Bunun bir kısmı da Ankara ve durmak bilmeyen haber gündeminden bir sığınak görevi gören değerli mahallemiz sayesinde” diye devam eden Pitel, Ankara’yı şöyle anlattı:
“Bu yaklaşık 5 milyon nüfuslu şehir, 1923 yılında modern Türkiye’yi Osmanlı İmparatoprluğu’nun küllerinden kuran komutan Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1923’te başkent ilan edildiğinde on binler yaşıyordu. 99 yıl içinde büyük oranda genişlese de Ankara dost canlısı, alçak gönüllü ve yaşanabilir olmayı sürdürdü.”
Piteli, yazısına şöyle devam etti:
“Türk insanlarının sıcakkanlı olduğunu söylemek klişedir. Ziyaretçilere karşı konukseverlik her zaman yabancıların kabul edildiği anlamına gelmez. Ancak Türk toplumunun bütün sevgi ve birlik duygusu, soruları ve zorunluluklarını beraberinde getiren kolektifliği benim gibi bireyci Batı’da büyüyen biri için zihin açıcı ve ilgi çekici oldu”
Pitel, Ankara’da geçirdiği yıllarda esnaf lokantalarına sık sık gittiğini, hafta sonları serpme kahvaltılardan keyif aldığını ve kafe ve meyhaneleri sevdiğini anlattı.
“Son yedi yıl yaşanan siyasi gerilemeyi saklayamam”
Pitel, yazısına şöyle devam etti:
“Ankara’ya duyduğum tüm sevgiye rağmen son yedi yılda yaşanan siyasi gerilemeyi saklayamam. Türkiye’ye geldiğim ilk yıl, 2015’te, canlı bomba saldırıları o kadar sık yaşanıyordu ki insanlar kalabalık alanlardan kaçınmak için şehirde farklı rotalar bulmaya çalışıyordu. İki hafta önce İstanbul’un kalbinde altı kişinin hayatını kaybettiği saldırı o dönemin alarm verici bir yankısıydı.
2016 yılında 250 kişinin hayatını kaybettiği, bazı insanların Ankara sokaklarında tanklar tarafından öldürüldüğü şiddetli bir darbe girişimi yaşandı. Darbe girişiminin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tüm ülkenin üzerine kara bir bulut çökerten acımasız bir baskı dönemi başlattı.
Bugün, ifade özgürlüğü ve toplanma haklarına ilişkin kısıtlamalarla karşı karşıya olmanın yanı sıra milyonlarca insan liranın çöküşü ve yüzde 85’i geçen yıllık enflasyon nedeniyle geçinmekte zorlanıyor.”
“Geçim giderek zorlaşıyor”
“Dövizle ücret alan biri olarak bunun farkındayım” diyen Pitel, orta sınıf Türk arkadaşlarının her geçen gün alım güçlerindeki dramatik düşüşü gördüğünü söyledi.
Ekonomideki gerilemeyle Türkiye’nin en yoksullarının giderek daha fazla yoksulluk ve açlıkla karşı karşıya kaldığını belirten Pitel, “Yine de ekonomik zorluğun toplumda bu kadar az görünür olmasını dikkat çekici buluyorum. Hâlâ neredeyse hiç evsizlik ya da sokak dilenciliği görmüyorum, bunu güçlü aile destek ağlarına bağlayabilecğeimizi düşünüyorum” dedi.
Pitel, yazısında Ankaralı rapçi Ezhel’in Şehrimin Tadı şarkısında Ankara sokaklarına ilişkin yaptığı “İs, pas, kir, kömür, plastik” sözlerine de atıfta bulundu.
Pitel, Ankara’ya ilişkin olumsuz izlenimlerini de şöyle aktardı:
“Farklı tanımlayıcılar seçecek olsam da, Ankara’yı bir bütün olarak güzel olarak tanımlamak zor. Düşüncesiz gelişme çok yaygın. 1937’de inşa edilen zarif Art Deco tren istasyonu, şimdi bir uzay gemisi ile bir yolcu gemisi karışımı gibi görünen yüksek hızlı bir tren istasyonunun gölgesinde oturuyor. Uçsuz bucaksız alışveriş merkezlerinin sıralandığı günümüz kentinin ana arteri olan Eskişehir Yolu’nda estetik değer bulmak mümkün değil.”
“Biz Ankaralılar, mekânın bize kalmasından memnunuz”
Türkiye’den ayrılacak olan Pitel, Ankara’yı neden sevdiğini anlattığı yazısını şöyle bitirdi:
“Uzun zamandır Türkiye’nin iki büyük şehrinden biri ya da diğeri lehine yorum yapmanın gereksiz olduğuna inandım. Her birinin erdemleri ve kusurları vardır. İş, turizm veya eğlence için İstanbul’u ziyaret etmeyi sonsuza kadar seveceğim. Ama adapte olduğum memleketime dönmek her zaman bir sevinç ve rahatlama olacak. Bırakın İstanbullular, başkenti ziyarete geldikten sonra genişleyen megakentlerine dönüş yolculuğunun tadını çıkarsın. Biz Ankaralılar, mekânın bize kalmasından memnunuz”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***