Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Üç arkadaş yan yana defnedildi: 45 gün önce izne çıkacaklardı, ihmal var


BARTIN – Amasra’da TTK Amasra Müessese Müdürlüğü’nün maden ocağında önlemlerin alınmaması üzerine yaşanan grizu patlamasına dair hala soruşturmada ilerleme yok. Madenci aileleri ise, “ihmal var” sözleriyle çocuklarını defnediyor.

 

Bartın’ın Amasra ilçesinde bulunan Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessese Müdürlüğü maden ocağında yeterli önlemlerin alınmaması üzerine 14 Ekim’de yaşanan grizu patlaması sonucu 41 işçi yaşamını yitirdi. Katliamın ikinci gününde Amasra’da hüzün, öfke, acı, yas ve kelimelerin kifayetsiz kaldığı manzaralarla karşılaştık.

 

Kentin tüm kamusal alanlarında herkes önlem alınıp, alınmadığını tartışıyor. Kahvaltı için oturduğumuz kafede 60 yaşında emekliliğe ayrılmış bir kadın, kafede çay içen eski bir madenciye “başınız sağ olsun demeye bile dilimiz varmıyor, çünkü yakışmayan bir ölüm” diyerek, ihmallere işaret ediyor. Bir başka masadan ise “Soylu ve Tayip geliyor ama soruşturma yok” sözleri yükseliyor.

 

 

Amasra’nın hafif yağışlı havasında madenin yolunu gazeteci arkadaşlarımızla tutuyoruz. Amasra merkezden maden yolunu arşınlarken bizi, yol güzergahı boyunca yeşil ağaçlar arasında katliamı hatırlatan makam araçları, AFAD araçları ve acaba hangi bakan geldi soruları karşılıyor. Bu sırada yolda karşılaştığımız Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi bir grup avukat, bizlere “Bir bakan geldi. Herkesi uzaklaştırıyorlar. Biz de Ahatlar köyüne gidiyoruz” diyor. Peşlerine takılıyor ve Ahatlar köyüne doğru yola koyuluyoruz. Sonrasında yolları kapatanın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ olduğunu öğreniyoruz.

 

ESKİ MADENCİ: ÖNEMLİ OLAN TEDBİR

 

Yolculuğumuzu gerçekleştirdiğimiz taksi şoförü ile biraz madenin durumu, ihmal olup, olmadığı sorularını üzerine konuşuyoruz ki, taksicinin katliamın yaşandığı madenden 2017’de emekli olduğunu öğreniyoruz. Taksici, madende her zaman tehlikenin olduğunu ancak komple güvenlikli çalışmak gerektiğini belirterek, “Önemli olan tedbir. Personel sayısı az. Çok eksik kalıyor her şey. En korunaklısı bu. Tedbir almadığın zaman sonu böyle oluyor. Sensörler, gaz takip odaları var. Gaz biriktiğinde sensörler aracılığıyla bilgi veriliyor, metan gazının yükselmesine karşı. Baca sürme, tünel oluşturma gibi düşünün. Çalışılan alanda sensör yok. Rikenler var. Bizim dönemde barutçu ya da posta başı gider rikenlerle ölçerdi. Tehlike yoksa gir devam et der. Çalışırken de oluyor. Vak vak dediğimiz bir alet var o da metan gazı biriktiğinde ötmeye başlıyor. O ötmeye başladı mı alanı terk etmek zorundasınız” diye anlattı.

 

GAZ OLDUĞU BİLİNİYORDU

 

 

Ahatlar köyüne ulaştığımızda, hayatını kaybeden 3 madencinin de çocukluk arkadaşları olduğu, aynı dönemde madene girdikleri, madende aynı anda cansız bedenlerinin çıkarıldığını öğreniyoruz. Karşımızda hüzünlü, acıdan sayıklayan ailelerin yanı sıra evlere asılan Türk bayrakları karşılıyor. Derme çatma yapılan evlerde ekmeği için çalışılan işçiye biçilen ölüm “kader” olurken, gerçekler bayrak ve “şehit” naralarıyla örtülüyor. Köy meydanında imamın ailelerin acısını dahi yaşamasına izin vermeyen anonsları mezarlık boyunca duyuluyor. Ailelerin etrafı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan gelen sosyal destek uzmanları tarafından çevrili. Acısını yaşayan ailelere sürekli metanet çağrısı yapılırken, Şaban Yıldırım’ın kayınvalidesi Nesrin Akkuş’un sesi yükseliyor: “Pisi pisine gitti çocuklarımız… Bize 15 gün öncesinde söylemiştiler gaz var, bizi izne çıkaracaklar, ocağı kontrol edecekler. Ha bugün ha yarın diye diye gitti canlarımız.”

 

 

Şaban Yıldırım, Mehmet Bulut ve Okan Akgül’ün cenaze töreninin yapılacağı alana giderken, köyde 7’den 70’e herkes cenazeye katılma çabası içerisinde iken ölümlere önlem almayan bakanlar ise makam araçları, polislerin yolu açma çabasıyla karşı karşıya kalıyor. Bastonu ile cenaze törenine katılan 70-80 yaşındaki yaşlı yurttaşlar, yol kenarında araçların geçişleri sırasında zorlanırken, törenin yapılacağı alanda bir kez daha koruma polislerinin “yolu açın bakan geliyor” sesleri duyuluyor. Yaklaşık bir kilometre yolu köy sakini yaşlılar bastonla arşınlarken, “kaderciler” ise özel araçlarıyla cenazenin ön saflarında yer alıyor.

 

Etrafı bakanlıkların sosyal destek uzmanları tarafından sarılan ailelerin yakınları ise yüksek sesle söyleyemese de “ihmal” fısıltıları zaman zaman duyuluyor. Tören ardından mezarlığa doğru ilerliyorum. Yaklaşık bir kilometre boyunca bürokratlar için yoğun güvenlik önlemleri alınmış. 

 

SOYLU İÇİN CENAZE BEKLETİLDİ

 

 

Köy mezarlığında 3 arkadaş için yan yana kazılan boş ve derin mezarlıklar aklıma Ahmed Arif’in “Ölüm bu, Fukara ölümü, geldim, geliyorum demez” dizelerini düşürüyor. Böyle düşünürken bakanlar korumalarıyla görülüyor, köy sakinleri ise yürüdükleri için ağır ağır mezar alanına giriyor. Derken defin işlemi bitmeden bakanlar ayrılıyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu çıkarken, başka bir cenazeye yetişeceğini söylediğini duyuyoruz. Sonradan öğrendik ki Bakan Soylu katılacak diye Makaracı köyünde Muhammed Can Yıldırım’ın cenazesi, meğerse defin için saatlerce bekletilmiş.

 

‘ACILARIN EN BÜYÜĞÜNÜ ÜÇÜMÜZ YAŞADIK’

 

Acılı 3 anne yan yana… Birbirlerine destek olurken, üçüyle de vedalaşıyorlar. Her biri diğerinin acısını paylaşıyor, aynı zamanda kalanlar için dik durmaya çalışıyor. Bu sırada mikrofon uzattığımız Mehmet Bulut’un annesi Nebine Bulut, “Bizi bıraktılar, ne yapacağız biz. Hiçbir anneye Allah evlat acısı göstermesin. Acıların en büyüğünü biz üçümüz yaşadık. Bundan başka büyük bir acı yok. Anne olarak biz yaşadık. Biz yaşadık” sözleriyle gözyaşlarına boğuluyor.

 

 

‘AÇ KALSAYDIK KEŞKE’

 

Oğlunun Amasra İtfaiyesi’nde çalıştığını, erken emekli olmak ve iyi maaş almak için madene gittiğini söyleyen Nebine anne, “İtfaiyeciydin, bilmiyor muydun bir yerlerde saklanmasını. Şaban’ı da kolundan, Okan’ın kolundan tutaydın” diyor ve devam ediyor: “Aç kalsaydık da, gitmeseydin. Aç kalsaydık keşke, yanımda olurdun.”

 

Bulut’un eşi, mezarı başında, “öldürdüler, her yeri yanmış, üzerini örtmesinler ne olur” diye sayıklıyor. Bu sırada gördüğü yetkililere de “hesabını sorun” diyor.

 

 

’45 GÜN ÜCRETSİZ İZNE ÇIKARILACAKLARDI’

 

Mehmet’in eşinin babası Tamer Doğruparmak da “Damadım sabah işe giderken eşine diyor ki; çok kötü yere verdiler beni. Damadım eşine maden de gaz olduğunu, işçilerin 45 gün ücretsiz izne çıkarılarak, gazın temizleneceğini anlatıyor. Ama erteliyorlar. Ölümlerde ihmal var” diyor. Doğruparmak sorumlulardan hesabın da sorulmasını da istiyor.

 

ANNE AKGÜL: BENİ NEDEN KANDIRDILAR

 

Hemen yanında duran Okan Akgül’ün annesi Remziye Akgül ile konuşuyoruz. Acısı da öfkesi de henüz taze. Anne Akgül “Olay bittikten sonra konuşulsa ne olacak. Sözün bittiği yer” diyor. En çok da patlama haberinden sonra kandırılmış olmaktan şikayetçi. “Ben patlamada kandırıldım, ‘Okan çıktı’ denildi. Hastaneye koştum. Ben çocuğumu Ocağın kapısında beklemez miydim” diyor, gözyaşlarını tutamayarak ve ekliyor: “Niye beni kandırdılar. Ben beklerdim, kapının ağzında çocuğumu… Sabaha kadar hastanede bekledim. Televizyonu dinle, içeri dışarı çık, telefonlara bak haber bekledim…Ama yok Okan yok. Biri daha geldi, Okan çıkmış dedi. Biraz rahatladık. İstanbul’u aradık, başka hastanelere baktık, yok. Sabah 9’da teşhis ettik.”

 

 

Oğlunun teşhis ettiğini ve vücudunun da yandığını da anlatan anne Akgül, duygularını şöyle anlatıyor: “Kimsenin hatırını kırmayan yavrum gitti. İhmal var dediler. Bizim çocuklarımız gittikten sonra ihmal olsa ne olmasa ne… 27 yaşında 5,5 senelik evliler. Her gidişinde çocuklarını öperdi. Çocukları babalarına çok düşkündü. Kızı tabutun başında ‘babam burada hasta olmuş, kalkacak babam’ diyordu. Şimdi yukarıda da aynısını diyor. Kalkacak.”

 

 

‘İHMAL MUTLAKA VAR’

 

Şaban Yıldırım Annesi Gülcan Yıldırım ile görüşüyoruz. Anne Yıldırım da oğlunun maden alanında yapılacak gaz temizliği için ücretsiz izne ayrılacağını anlattığını dile getiriyor. “Oğlum eşine ocakta tamir olacak demiş” diyen Anne Akgül, “Yüzde yüz bir şey vardı orda ihmal mutlaka vardı. Bizim uşaklarımız nasıl gitti onca yavrularımız. Sabaha kadar çıkacak diye bekledim yavrumu isimlerini okuyorum televizyonda isim de yok. Ah dedim bir köşeye inşallah saklandı, Allah’ın kurtuldular ya rabbim dedim. Bir acı haberlerini duyduk yavrularımın, acı haberlerini duyduk, yıkıldık. İçimi yaktı yavrum içimi yaktı” diyor.

 

Şaban Yıldırım’ın eşi 5 aylık ikiz bebeklere hamile. Sena Yıldırım cenaze boyunca gözünden yaş dinmiyor ve eşinin fotoğrafını elinden düşürmüyor.

 

SORULAR YANITSIZ BIRAKILIYOR

 

Acılar, feryatlar, ağıtlar birbirine karışıyor ama hala soruşturma da tek bir görevden uzaklaştırma, gözaltı yok. Aileleri daha fazla yormamak için köyden ayrılmak için yola koyuluyoruz. Köyden ilçe merkezine inecek iki genç bizi bırakıyor. Onlarla da madeni, ihmalleri konuşuyoruz. Gençler defnedilenlerin de akrabaları. “İhmal var abla diyor. Para verip, susturacaklar. Olan bizim gençlerimize oldu, 41 ocağa ateş düştü” diyor ve susuyorlar.

 

En güvenli denilen maden sahasında nasıl bir ihmal ortaya çıktığına, sorumluların kimler olduğuna dair ise de 14 Ekim’den bu yana ses yok. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ 5 savcı görevlendirildiğini söylüyor ancak ailelerin “ocakta tamir olacaktı” beyanları, Sayıştay 2019 raporunda yer alan “grizu patlaması” ihtimaline dair önlemlerin kimlerin ne için almadığı soruları yanıtsız kalıyor.

 

MA / Berivan Altan

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version