Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Ölüye Saygı İnisiyatifi Eş Sözcüsü Aydın: Çocuklarını kaybeden aileler şiddeti direniş sahasına çevirdi


İSTANBUL – “Ölülere Yönelik Şiddete Karşı Mücadeleyi Örgütleme Konferansı”nda konuşan Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi Eş Sözcüsü Derya Aydın, çocuklarını kaybeden ailelerin devlet şiddetini direniş sahasına çevirdiklerini belirterek, bu şiddete karşı hep birlikte mücadele edeceklerini vurguladı.

 

Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi,  Şişli Belediyesi Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde “Ölülere Yönelik Şiddete Karşı Mücadeleyi Örgütleme Konferansı” düzenlendi. Konferansın düzenlendiği salona Kürtçe, Türkçe ve Fransızca “Ölüye Saygı ve Adalet Konferansı” pankartı asıldı.

 

İki oturum şeklinde yapılan konferansın ilk oturumunda “Türkiye’de ölülere yönelik çok yönlü şiddet” başlığı tartışıldı. Oturumu, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin yönetirken,  panele Murad Mıhçı, Siyaset bilimci emekli Profesör Dr. Ayhan Yalçınkaya, Sığınmacı İnsan Hakları Platformu üyesi Taha Elgazi, Özgür Kadın Hareketi (TJA) aktivisti Mekiye Ormancı, din alimi Mele Abdulbari Tiryaki ve Zorla Kaybetmelere Karşı Avrupa Akdeniz Federasyonu (FEMED) Başkanı Nassera Dutuor konuşmacı olarak katıldı. 

 

Yurt dışından da çok sayıda aydın ve siyasetçinin katıldığı konferansa, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, HDP Dış İlişkilerden Sorumlu Eş Başkan Yardımcısı Hişyar Özsoy, HDP milletvekilleri, Barış Anneleri İnisiyatifi, Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma Dayanışma Birlik ve Kültür Derneği (MEBYA-DER), Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) katıldı.

 

ŞİDDETİ ‘DİRENİŞ ALANINA’ ÇEVİREN AİLELER

 

Konferansın açılış konuşmasını yapan Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi Eş Sözcüsü Derya Aydın, kuruluş amaçlarını anlattı. Bu konferansı organize etmenin zorluklarından söz eden Aydın, “Yıllardır ölülere karşı uygulanan şiddete karşı mücadele edenlerin burada olması çok önemli. Şiddeti direniş sahasına çeviren aileler burada. Hepsini selamlıyorum. Sadece ölü bedenlere yönelik fiziksel şiddet olarak değil. Aynı zamanda mezarlıkların tahrip edilmesi, inanç merkezlerinin saldırıya uğramasıyla hem fiziksel hem sembolik şiddet yaşanıyor. Ölüler mezarlıktan çıkarılabiliyor, yerlerde sürükleniyor. Bunlar medyada meşrulaştırılıyor. Bunu en çok PKK gerillalarına yapılan işkencelerde görüyoruz. Özellikle 1990’larda ne devlet ne de kurumlar bunu uygun biçimde kaydetmedi. Özellikle çatışmalarda hayatını kaybedenlerin çoğu defnedilmedi. Bazıları arkadaşları tarafından defnedildi ama bu cenazeler kimi zaman açıkta kaldı. Çöplüklere dahi atıldılar” diye belirtti.  

 

CENAZELERE YÖNELİK ŞİDDET

 

İHD’nin yapmış olduğu çalışmalarda toplu mezarların ortaya çıktığını aktaran Aydın, “Müzakerelerin başladığı dönemde ölülere yönelik şiddet azaldı. Bu dönemde uzun yıllar önce hayatını kaybetmiş kişilerin cenazeleri toplandı, defnedildiler. Daha önce cezaevinde olan insanlardan bilgiler toplandı. Tek tek arşiv çalışmaları yapıldı. Çatışmaların bir kez daha başlamasıyla Dersim’de olduğu gibi bu mezarlıklar havadan bombalandı ve tahrip edildi. Sur’da, Cizre’de aileler yaşamını kaybeden yakınlarının cenazelerini alamadı. Taybet İnan örneğini gördük. Hacı Birlik cenazesi yerlerde sürüklendi. Kevser Ertürk’ün cenazesi çıplak olarak sergilendi. Cumhuriyet tarihi boyunca azınlıkların da benzer düşmanca tavırlarla karşılaştığını biliyoruz. Ermeni mezarlıkları saldırıya uğruyor. Mardin ve Batman’da benzer saldırıları görüyoruz. Yine LGBTİ’lere ait cenazeler ciddi anlamda ayrımcılığın hedefinde. LGBTİ’lerİN cenazeleri camilere alınmıyor. Kendi arkadaşları cenazelere sahip çıkmak isteyince aileler tarafından engellenebiliyor” ifadelerini kullandı.

 

ÇİFTE İŞKENCE

 

Daha sonra Zorla Kaybetmelere Karşı Avrupa Akdeniz Federasyonu (FEMED) Başkanı Nassera Dutuor konuştu. Mezarlara saldırarak insanlardan kalanların yok edilmeye çalışıldığını belirten Dutuor, “Çocuklarımızı elimizden alıyorlar, mezarlarına saldırıyorlar, bu insanlardan kalanları da yok etmeye çalışıyorlar. Bu çifte işkence. İnanılmaz bir şiddet gerçekten ne olduğunu bilmemek zaten bir şiddet. , Ben bir annenin çocuklarını aramak zorunda olmasını istemiyorum. Bunu yapmak büyük bir şiddet” diye konuştu.

 

ALEVİLERE YÖNELİK İŞKENCE

 

Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez ise Alevilere dönük işkencelerden söz etti. Geçmez, “İster imparatorluk olsun, isterse Cumhuriyet olsun bizim için işkence daima reva görülmüş. Malı helal kanı haram görülmüş. Öyle bir katliam oluyor ki kadınlar halen siyah giyiniyor. Bu katliamdan sonra Koçgiri’nin yarısından fazlası yerlerinden ediliyor, cenazelerine ulaşılmıyor. Artık o bölgede sadece ağıt yakılabiliyorlar. Ağıtları da Kürtçe olduğu için yasak. Maraş Katliamı’nda da Kırıkhan’daki gibi saldırılar düzenleniyor. Ölülere işkence ediliyor. Öncesinde Alevilerin evlerini işaretliyorlar. Bu ölümün geleceğinin habercisidir. Öldürülen insanlarımızın çoğunun cenazesinin olmaması Osmanlı’nın fetvalarının devam ettiğini gösteriyor” şeklinde konuştu

Göçmenler adına konuşan Fizik Profesörü Taha Elgazi ise mültecilerin hayallerini Suriye’de bırakıp Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldıklarını ifade ederek, “Mülteci, göçmen, sığınmacı hepsi aynı acıları yaşıyor. Mülteci olmak seçtiğiniz bir durum değil. Zorunlu olarak yaşadığınız bir şey” diye belirtti.  

 

‘TÜRKİYE’DE MÜLTECİ OLMAK ZOR’

 

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kendilerine iletilen ölen Suriyeli mültecilere dair rapordan bahseden Elgazi,  rapora göre 2022’nin ilk 6 ayında 934 Suriyelinin yaşamını yitirdiğini fakat cesetlerinin olmadığı aktarıldı. Elgazi, konuşmasının devamında şunları kaydetti: “Siyasetçilerin yanlış politikaları nedeniyle insanlığımızı kaybediyoruz. Türkiye’de mülteci olmak zor, şimdi iki kat zor oldu. Mülteci ölülere de saygısızlık çok. Türkiye Suriye sınırında yüzlerce insan öldürüldü nişancılar tarafından. Bu kişilerin hakları savunulmuyor. Mahkemede baskı oluyor. O davaların çoğu maalesef kapanma noktasına geliyor.”

 

‘DEVLETLER DİNİ KULLANIYOR’

 

Elgazi’nin ardından konuşan Mele Abdulbari Tiryaki, devletleri yönetenlerin dini kendilerine “araç” olarak ve kendi varlıkları için kullandıklarını söyledi.  Tiryaki, “Bugün yaşayana da saygı yok ve bu iktidar dönemi dinin en çok araçsallaştırıldığı dönemdir. Ölüye saygı demek ona hizmet etmek haklarını korumak demektir” diyerek başka inançlardaki cenazelere de saygı göstermek gerektiğinin altını çizdi. 

 

‘ERMENİ MEZARLARI RANTA TESLİM EDİLİYOR’

 

 Tiryaki’nin ardından söz alan Murad Mıhçı, Ermeni cenazelerine yönelik saldırıya dair şunları söyledi: “Bizim Ermeni mezarlığımızın üzerine evler yapılıyor. Dedem, başka bir arazi alıyor ve kemikleri oraya taşıyor. Yaşadığımız her yerde Ermeni mezarlıkları var. Ama artık sahipleri olmadığı için ranta teslim ediliyor. Çoğu mezarlık yok bugün. Define var sanılıp kazılıyor. Biz kendi mezarlıklarımıza sahip çıkamıyoruz. Her gün bir mezarlık kazılıyor. Ankara’da Ermeni mezarlığının üstüne TOKİ yapıldı. Van Edremit Ermeni Mezarlığı üzerine tuvalet yapıldı. Gezi Parkı’nda Ermeni mezarı vardı. Oradaki merdivenler Ermeni mezarların taşlarından yapıldı. Bu saldırılar aslında ölülere değil, kalanlara. Bu saldırılar yapılırken canlılara, yaşayanlara yapılıyor.”

 

GÖMÜLMEYEN ÖLÜ BEDENLER

 

Daha sonra konuşan TJA akvisti Mekiye Ormancı, kadınlara mülkiyet anlayışı ile saldırıldığını vurguladı. Bütün savaşlarda kadın bedeninin kullanıldığını vurgulayan Ormancı, “1990’larda kadın gerillaya uygulanan şiddeti hatırlatmak isterim. 1990’lı dönemler Türkiye’nin Ortaçağıdır. Orası aydınlatılmadığı sürece Türkiye 1915’le de yüzleşmeyecek.  Bu uygulama son zamanlarda Ekin Van şahsında karşımıza çıktı. 1990’larda daha çok vardı. Taybet ana şahsında şehir savaşlarında karşımıza çıktı. Gömülme hakkı elinden alındı. Bu ilk değildi. Biz gömülmeyen ölü bedenlerle büyüdük. Bugün resmi hafıza bunları silmeye çalışıyor ama halen halkın beyninde yaşıyorlar” ifadelerini kullandı.

 

‘ÖLÜLERİMİZ İÇİN KİMLİK İSTİYORUZ’

 

Son olarak konuşan akademisyen Ayhan Yalçınkaya, Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un cenazesine yapılanları hatırlatarak, “Ölülerimize saygı istiyoruz. Ölülerimiz için bir kimlik istiyoruz” dedi. Yalçınkaya konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Devlet kendi varlığı için kendi dışında herkesi öldürebilir. Şehitler de böyle ortaya çıkar. Kendi koruyucu ölülerinin ölmediğini bildiği için onları sürekli anar. Devlet bunu bilir. Düşmanları için de bunun böyle olduğunu bilir. Ölüler geri döner. Devlet bunu bilir. Bu öldürme döngüsünün varacağı yer soykırımdır. Devletin kendi intiharıdır. Biz bugün bu döngüyü yaşıyoruz. Düşmanlarının ölülerini de sürekli öldürmek ister.” 

 

Konferansın ikinci bölümü, “Etik, Hukuk ve (nekro) politika” başlığıyla devam edecek.

 

 

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version