Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Av. Maçoğlu: Kobanê Davası ceza yargılaması usullerini ters düz etti


ANKARA – Kobanê Davası ile HDP’li siyasetçilere kumpas kurulduğunu belirten HDP Hukuk Komisyonu Üyesi avukat Kenan Maçoğlu, “Hakikaten bu dosya gerçeği ters düz ettiği gibi ceza yargılamasının tüm usullerini de ters düz etti” dedi. 

 

DAİŞ’in Kobanê’ye saldırısına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleştirilen eylemler üzerinden 8 yıl geçti. Kobanê eylemleri üzerinden uzun süre hedef alınan HDP’li siyasetçiler hakkında 6 yıl 3 ay sonra açılan Kobanê Davası’nda yaklaşık iki yıldır yargılamalar Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülüyor.

 

HDP eki eşbaşkanları ve Merkez Yürütme Kurulu üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 isim hakkında hazırlanan 3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianame, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından bir haftada incelenerek, kabul edildi. Kabul edilen iddianame kapsamında ilk etapta 28 kişi tutuklu yargılanırken, zamanla bazı siyasetçilerin tahliye edilmesiyle davadaki tutuklu sayısı da 20’ye düştü. Dava kapsamında yargılanan siyasetçilere ise “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ve 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan binlerce yıl hapis cezası isteniyor.

 

Sincan Cezaevi Kampüsü’nde 26 Nisan 2021 tarihinde başlayan davada siyasetçiler ve avukatlar yaptıkları savunmalar, ortaya çıkan belgeler, tanıkların tutumları, müşteki arayışının başarısız kalması, gizli tanıkların çelişkileri ve görevden alınan mahkeme başkanının çetelerle ilişkisi gibi birçok gelişme, Kobanê Davası’nın çöktüğünü ve siyasal bir dava olduğunu ortaya çıkardı.

 

HDP’li siyasetçiler hakkında açılan Kobanê Davası’nın savcısı Ahmet Altun, Kobanê Davası’nda bulduğu gizli tanıklarla Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) ve HDP eski belediye başkanları, yöneticilerinin de aralarında bulunduğu “mali soruşturma” olarak da kamuoyuna yansıyan iki farklı dosyanın daha yürütücüsü oldu.

 

Kobanê eylemleri 8’nci yılını geride bırakırken, HDP Hukuk Komisyonu üyesi ve dava avukatlarından Kenan Maçoğlu, ajansımızın sorularını yanıtladı.

 

 Kobanê Davası yaklaşık iki yıldır devam ediyor. Kobanê eylemleri gerekçesiyle açılan ilk soruşturma nasıl başlatıldı? HDP’li seçilmişler ne ile suçlandı?

 

 

 Kobanê olaylarına ilişkin soruşturma ilk başlatıldığında, ortada suç olmaya yönelik ciddi bir delil olmadığı için savcılar işlem yapma gereği duymuyor. 2018 yılına kadar soruşturmada 8 savcı değişiyor ve bunlar sadece ifade alma işlemine dönük işlemler yapıyor. İfade almak için gözaltı işlemine dahi gerek duyulmuyor.

 

8 yıllık bir süreçten bahsediyoruz. Hatta 8 yılı doldu. 6 Ekim’de HDP’nin attığı tweet ardından Türkiye’nin birçok yerinde suç duyurusu yapıldı. 6-8 Ekim’deki olayları ile atılan tweet arasında bağlantı olduğu gerekçesiyle birden fazla şikayet yapılıyor. Şikayetlerin hepsi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda toplanıyor. Hepsi tek soruşturmada toplanıyor. 2014/146757 sayılı soruşturma numarası veriliyor. HDP’nin MYK’sında yer alan vekillerin soruşturmaları ayrılıyor, parlamenter suçlar soruşturma bürosuna gönderiliyor. Milletvekili olmayan MYK üyelerinin soruşturması ise 2014/146757 sayılı soruşturmada devam ediyor. Ortada suç olmaya yönelik ciddi bir delil olmadığı için savcılar işlem yapma gereği duymuyor. 2018 yılına kadar soruşturmada 8 savcı değişiyor ve bunlar sadece ifade alma işlemine dönük işlemler yapıyor. İfade almak için gözaltı işlemine dahi gerek duyulmuyor. Hatta adreste bulunmayan, adresi tespit edilmeyen bazı MYK üyelerimiz var. Onlar için zorla getirme kararına dahi ihtiyaç duyulmuyor. 2016 yılında vekillere yönelik tutuklama dalgası gelişiyor. O tutuklama dalgası ayrılan Kobanê soruşturması üzerinden yürütülüyor. Oradaki ana suçlama da HDP’nin 6 Ekim’de attığı tweet meselesi. Özellikle Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın tutuklanmasının ana gerekçelerinden biri bu fakat orada “Halkı izinsiz yürüyüşe tahrik” suçundan işlem yapılıyor. Davalar açılıyor, duruşmalar görülüyor bu arada.

 

 Savcı Ahmet Altun’un 2018’de soruşturma dosyasına atanması ardından neler yaşandı?

 

Bu süreçte biliyorsunuz Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Erdoğan’ın, bütün seçim kampanyasını HDP ve Demirtaş üzerinden kurguladığı bir süreç. Bu süreçte sık sık 6-8 Ekim olaylarından dolayı hem HDP hem de Sayın Demirtaş’ın sorumluluğuna ciddi vurgu yapıyor ve seçim kampanyasını onun üzerine kurguladı. Bu kurgu ile birlikte somut adım atılması gerekiyor. Demirtaş’ın ilk tutuklandığı dosyanın savcısı Ahmet Altun, 2014 yılında başlatılan Kobanê soruşturmasına görevlendirildi ve soruşturma yeni bir aşamaya evrildi. Savcı gelir, gelmez dosyaya gizlilik kararı koydu. 2018 Haziran başında dosyaya atanıyor, 2019 yılı başına doğruda gizlilik kararı konuluyor. Bu sırada tabi yazışmalar yapıyor, Demirtaş’ın ilk tutuklu olduğu dosyanın iddianamesini istiyor. Aslında kendisinin soruşturma savcısı olarak görev yaptığı iddianameden, evrak istiyor. Emniyet ile yazışmalar yapılıyor, çeşitli listeler oluşturuluyor. İlk etapta 20 küsur HDP’li MYK üyesi siyasetçiler hakkında soruşturma yürütülürken, PKK’nin çeşitli kademelerindeki yöneticileri, HDP yöneticisi olmayan, HDP milletvekilleri, belediye başkanları, DTK’nin, HDK’nin asbaşkanları listeye dahil ediliyor. Liste ilk olarak 98 kişi olarak ortaya çıkıyor, bir ay sonra bu liste 108 kişiye çıkıyor. 2019 yılının başında dosyada gizlilik kararı alıyor ve dosyada delil yaratma çalışmasına giriyor. Buna dair çok sayıda yazışma yapıyor.

 

 Gizlilik kararı ardından soruşturmaya dair bilgi alabildiniz mi? Genişletilmesini bekliyor muydunuz?

 

Örgüt üyeliği suçlamalarında gizlilik kararı standart alınan bir karar. Bizde kararı gördükten sonra rutin itirazlarımızı yaptık ama Türkiye’de bugüne kadar gizlilik kararına itirazdan sonuç alınmış bir dosya örneği ile karşılaşmadık. Bizim de itirazlarımızdan bir sonuç çıkmadı, fakat o süreçte dosyanın bu şekilde evrileceğini düşünmüyorduk. En fazla gizlilik kararı alınmış, bir gözaltı olur, dava açmaya yönelik bir hamle olabileceğini düşündük. Ancak işin rengi öyle olmadı.

 

 AİHM’in Selahattin Demirtaş hakkında verdiği kararla, 4 Kasım’da tutuklanması ardından devam eden davada tahliyesine karar verildi. Demirtaş’ın bırakılıp, bırakılmayacağı tartışılırken, 20 Eylül gecesi Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın yeni bir soruşturmada tutuklamaya sevk kararı alındığı öğrenildi. O gün neler yaşandı?

 

 

Gece yarısı Ankara 1. Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklama kararı verildi. Bu tutuklama kararı verildiğinde dosyada herhangi bir delil ya da tanık yoktu. Dava açıldıktan sonra o süreçte soruşturmada herhangi bir ilerleme olmadan tutuklama yapıldığını gördük.

 

Savcı Ahmet Altun, soruşturmaya atanması ardından bir delil arayışına girdi. Fakat bir yandan da Demirtaş’ın ilk tutuklandığı dosyada AİHM kararında tahliye edilmesine dönük bir karar çıkmıştı. Kararın uygulanması gerekiyordu. Demirtaş ve Yüksekdağ’ın tutuklu kalması için hızlı bir şekilde bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Israrlı bir şekilde açık, gizli tanık bulunmaya çalışılıyor. Savcı resmen gazetelere ilan vermediği kalıyor. Bunun içinde devletin bütün kurumları, istihbaratından emniyetine seferber oluyor. Fakat o süreçte bir türlü bulamıyorlar. Bu arada Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, AİHM kararı nedeniyle Demirtaş hakkında tahliye kararı verdi. Demirtaş, başka bir suçtan hükümlü hale getirilmişti, mahsup işlemleri yapılıyordu. Demirtaş’ın cezaevinden çıkması beklenirken, biran da bize bir haber geldi. Eski soruşturma kapsamında ifadesinin alınacağı söylendi. Ben kendim adliyeye gitmiştim. Savcı SEGBİS’e hem Sayın Demirtaş hem de Yüksekdağ’ı bağladı. Biz orada soruşturmanın yeni ve kapsamlı olduğunu belirterek, süre talebinde bulunduk. Her iki asbaşkan da SEGBİS ile ifade vermek istemediklerini söyledi. Savcı da kabul etti, ayrıldık. Aradan birkaç saat geçtikten sonra bir haber geldi. Her iki asbaşkanında tutuklanmaya sevk edildiğini öğrendik. Avukatlar olarak gittik. Gece yarısı Ankara 1. Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklama kararı verildi. Bu tutuklama kararı verildiğinde dosyada herhangi bir delil ya da tanık yoktu. Dava açıldıktan sonra o süreçte soruşturmada herhangi bir ilerleme olmadan tutuklama yapıldığını gördük.

 

 Demirtaş ve Yüksekdağ soruşturma dosyasına delil ya da tanık beyanları eklenmeden mi tutuklandı?

 

Evet. Dava açıldıktan sonra dosyada unutulan bir evrak vardı. Bu evrak 5 sayfalıktı ve ilk sayfası unutulmuştu. Evrak, “arama, el koyma, gözaltı” kararıydı. Ankara Emniyet Müdürlüğü, Demirtaş için savcılıktan talepte bulunuyor. Muhtemelen emniyet şunu hesaplıyor. Sayın Demirtaş’ın mahsup işlemleri ardından serbest kalması halinde cezaevi kapısında gözaltına almaya dönük, hazırlık yapılmıştı. Ona ihtiyaç duyulmadan savcılık, doğrudan ifadesini alarak, tutukladı.

 

 O dönemde HDP’li her iki eşbaşkan hakkında da devam eden davalarda hem siz hem de siyasetçiler, Kobanê soruşturmasının mükerrer olduğunu dile getirdiniz. Bu talepleriniz görmezden mi gelindi?

 

O dönemde hakkında dava açılan Figen Yüksekdağ, yargılandığı Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi davasında da tutukluydu. Biz de ısrarlı bir şekilde 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nden aynı soruşturma olduğunu, mükerrer olarak açıldığını söyledik. Mahkeme önce ara karar oluşturdu. Soruşturmanın bir örneğinin gönderilmesini istese de, savcılık gizlilik kararı gerekçesiyle gönderemeyeceğini söyledi. İtirazlarımızla, gizlilik kararının taraflar için getirildiğini, mahkeme heyetini bağlamadığını belirtti. Mahkeme itirazımızı kabul etti ve soruşturmayı inceleme kararı aldı. Savcılık, bütün klasörleri göndermek zorunda kaldı. Mahkeme heyeti inceleyip, bir tutanak hazırladı. Soruşturmanın kaç klasörden oluştuğunu, suçlamaların neler olduğunu belirterek, ara kararında soruşturmada yeni bir şey olmadığını belirtti. Mükerrer bir dosya olduğunu belirtti. Fakat bu olmadı. Bu karar alındığı sırada HDP’li siyasetçiler zaten bu soruşturma kapsamında gözaltındaydı. Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş tutuklandıktan sonra savcılığın gizli, açık tanık bulma çabası sonuç alıyor. 2019 Aralık ayının sonuna doğru bir gizli tanık Mahir ortaya çıkıyor. Gizli tanık Mahir bugünkü iddianamenin oluşmasını sağlayacak 5 sayfalık bir ifade veriyor. Doğrudan kurguyu hazırlamışlar. Ne şekilde ifade verileceği, dosyaya kimin dahil edileceği hazırlanmış, gizli tanıkta altına imza atmış. Dava dosyasında unutulan 5 sayfalık TEM Belgesi’nde HDP Kapatma Davası’nın temellerinin de 2018 yılında atıldığını gördük. Kürt hareketinin legal kurumlarına dönük bir hazırlık yapıldığını gördük. Bu 5 sayfalık TEM Belgesi’nde Kobanê ve kapatma davasının ne şekilde yürütülmesi gerektiği, kimlerin yargılanabileceği, hangilerinin tutuklanabileceği, hangi suçlamalarla ne kadar ceza alacaklarına dönük ayrıntılı bir belge…

 

 Kobanê soruşturmasında hazırlanan 3 bin 530 sayfalık iddianame ve 324 ek klasör Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 7 günde incelenerek, kabul edildi. Mahkeme heyetinin jet hızıyla iddianameyi kabulünün nedeni neydi?

 

 

O süreçte AİHM Büyük Daire’nin Demirtaş kararı çıktı. Onu da boşa çıkarmak için hızlıca iddianamenin hazırlanmasına gerek duydular. Hızlıca iddianame hazırlandı, mahkemede bir hafta içerisinde tensip zaptı düzenledi, duruşma kararı verdi.

 

O süreçte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire’nin Demirtaş kararı çıktı. Onu da boşa çıkarmak için hızlıca iddianamenin hazırlanmasına gerek duydular. Hızlıca iddianame hazırlandı, mahkemede bir hafta içerisinde tensip zaptı düzenledi, duruşma kararı verdi. Ara kararı kurarken de iddianame ve eklerini yani 324 ek klasörü “titizlikle incelenerek, iddianame kabul kararı verildi” şeklinde yazmıştı. O dönemde Ankara 22.  Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden bir FETÖ dosyası vardı. Yaklaşık 3 hafta aralıksız devam eden bir karar duruşması silsilesi vardı. Duruşma aralarında okumalarının imkanı yok. Gerçi Bahtiyar bey duruşmalarda evinde geceleri de iddianameyi okuduğunu söylemişti. Ama teknik olarak mümkün değil.  Bırakın eklerini, iddianameyi bile okumaları mümkün değildi. Talimat bu yöndeydi, hızlıca duruşma günü vermeye karar verdiler. O kadar aceleye getirdiler ki Pazar gününe duruşma günü verildi.

 

İddianame kabul edilip, yargılama başladıktan sonra bu kadar hukuksuzlukla yürütülen süreç, duruşmalara nasıl yansıdı?

 

Özel bir uygulama yapılacağını bekliyorduk ama daha da özel bir durum yarattılar. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nin sadece bu dosyaya bakmasına karar verdiler, ağır ceza mahkemesine başka bir heyet atadılar. Zaten özel yetkili bir mahkeme bunun dışına çıkılarak, sadece bu dosya ile yetkilendirilmiş bir mahkeme oldu. Türkiye’deki yargı pratiği ortada ve iktidarın yargı üzerindeki tahakkümü, senkronize bir biçimde hareket eden yargı ve iktidar işleyişi üzerinden duruşma periyotları başladı. Duruşma öncesi İçişleri Bakanı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, iktidar milletvekilleri dosyaya dair açıklamalar yaptılar, siyasetçilerin cezalandırılacaklarını, “örgüt üyesi” olduklarına dair açıktan propaganda ile mahkemeyi baskı altına almaya çalıştılar. İlk duruşma gergin geçti. Mahkeme heyeti kimlik tespiti yapmadan, avukatların taleplerini dinlemede duruşma yapmaya çalıştı. Avukatlar protesto ederek, duruşmayı terk etti. Gergin başladı. Sonrasında normal seyrine dönse de bu sefer MHP cenahından “dosya neden karara çıkmıyor” açıklamalarının gelmesiyle birlikte heyetin hızlandırma girişimi oldu. Duruşmalar zaten Sincan Cezaevi Kampüsü’nde yapılıyordu. Mahkeme iki hafta duruşma bir hafta ara vereceğini belirterek, bir an önce savunmaları tamamlayıp, dosyayı karara çıkarmaya girişti. Bunun için dosya avukatları ve siyasetçilerin itirazları üzerine duruşmalar iki hafta ara iki hafta duruşma şeklinde periyotlara dönüştü. Fakat mahkeme öyle acele ettik ki, müşteki ve tanıkları dinlemeye başladı. Dosyada gelinen aşamada mahkeme heyeti, siyasetçilerin savunmaları tamamlanmadan tanık ve müştekilerin dinlenmesini tamamlanarak, dosyayı karara çıkarma çabasını sürdürüyor.

 

Kobanê Davası’nın iddianamesinin ilk heyet başkanı Bahtiyar Çolak, “Atadedeler” isimli bir örgüte üye olduğu ortaya çıktı. Bu örgütün ikinci ismi olan Çolak’ın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli referansıyla bu örgüt içerisinde yer aldığına dair beyanları kamuoyuna yansıdı. Kobanê Davası’nın iddianamesini kabul eden, uzun bir süre yargılama yapan heyet başkanının durumu davaya nasıl yansıdı? Hala devam etmesi hukuksuz değil mi?

 

Orada da bir ironik durumu var. Mahkeme heyetinin ilk başkanı Bahtiyar Çolak “derin devletin ticari istihbarat yapılanması” olan bir örgütün iki numaralı ismi olmasından kaynaklı hakkında dava açıldı. Kendisinin de kabul yönünde beyanları var. Bahtiyar Çolak birçok hukuksuzluğa imza attı ama kendisi ki “örgüt üyesi” olarak yine de duruşma periyotlarında iletişim kurabiliyorduk. Ancak sonrasında ise iletişime tamamen kapalı, hızlı bir şekilde tanık, gizli tanık dinlemeye çalışan, avukatlara bağıran, savunma için süre getiren, siyasetçilerin sözlerini kesen bir heyet ile karşı karşıya kaldık. Bir çete üyesi heyet başkanın da bile asgari bir hukuka dair bireyler varken, yeni gelen heyet ise asgari hukuk normlarını dahi uygulamada imtina ediyor.

 

 Dava dosyasında yer alan açık, gizli tanık beyanlarında da birçok çelişkiler olduğu kamuoyuna yansıyor. Hem siz avukatlar hem de siyasetçiler savunmalarında da sık sık bu duruma dikkat çekti. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda (CMK) tanık dinleme usulleri, kimlerin tanık olarak beyanlarının alınacağı tanımlanıyor. Kobanê Davası’nda tanık dinlemede nasıl usul yürütüldü?

 

Tanık dinlemede bütün usul kuralları alt üst edildi. Yargılananların savunmaları tamamlanmadan tanık dinlenilmesine başlanılması, başlı başına bir usulsüzlük. Mahkeme heyeti gizli tanıkları, avukatlar, siyasetçiler olmadan hafta sonu dinlemeye çalıştı, hatta dinledi. Bizim gizli tanıkları sorgulamamıza izin vermedi. Gizli ya da açık tanık mahkeme salonunda dinlendiğinde teşhis işlemi yapılması gerekir. Bir grup sanıklar ya da sanıkların yanlarına başkaca kişiler konularak, kimleri tanıyıp, tanımadığı, konu hakkında ne bildiği sorulması gerekirken, doğrudan kişiler çıkarılıp yani “Aynur Şan bu, ne biliyorsun? Pervin Oduncu bu, bunun hakkında ne biliyorsun?” gibi tanık dinleme usullerini ayaklar altına aldılar. Tanıkların tamamına yönlendirici sorular soruldu. Tanıkların tamamına sahip oldukları bilgi, görgünün nerden bildiklerine dair tek soru dahi sorulmadı. Bazı sorularımıza müdahale edildi. Tanıkların çelişkili beyanlarına dair yalan tanıklıklarını ortaya çıkarmak için sorduğumuz sorulara mahkeme başkanı doğrudan engel olmaya çalıştı. Mahkeme heyeti kendi istediği cevapları almaya dönük sorular sordu.

 

 HDP’nin 6 Ekim’de Twitter’de attığı tweet gerekçesiyle açılan davada 3 ayrı tanık, 3 farklı yöntemle “örgütten talimat” alındığını anlatıyor. Ancak bu çelişkili beyanlara rağmen tutukluluk gerekçesi yapılıyor. Bu çelişkili bir durum değil mi?

 

 

 Aslında bütün tanıklar birbirlerinin yalanlarını ispatlayan tanıklar ama buna rağmen hala tutukluluk devam kararları veriliyor. Bunlara dair HTS kayıtları da istendi, kayıtlar geldi henüz bilirkişi raporu gelmedi. İsmi geçen hiçbir kimse söz konusu MYK toplantısında olmadığı HTS baz kayıtlarında var. Bilirkişiden sadece rapor bekleniyor.

 

Mahkeme heyeti tutuk devam kararlarında özellikle birkaç ana başlık üzerinden “örgüt” ve “tweet”lerin atılması ve olayların başlamasıyla ilgili bir illiyet bağı kurmaya çalışıyor. Bunun birincisi PYD’den gelen bir mail üzerinden illiyet bağı kuruyordu. Bu mail tweetten önce Türkiye’deki ve dünyadaki bütün demokratik kurumlara gönderilen bir dayanışma maili ve IŞİD’e karşı Kobanê ile dayanışılması isteniyor. Mahkeme bu maili doğrudan PYD’den HDP’ye gelen bir talimat olarak, ifade ediyordu. Açık tanık Kerem Gökalp’in gizli tanık Mahir ve Ulaş’ın HDP MYK toplantısına “örgüt sözcüleri”nin katıldığına dair beyanlarını baz alıyordu. Bunlar üzerinden atılan tweet ile örgütsel bağ kurmaya çalışılıyordu. PYD’de mail yoluyla bir talimat vermez, eğer PYD talimat veriyorsa; KCK sözcüleri neden toplantıya katılıyor. Bunları ısrarlı bir şekilde vurguluyorduk. Hem açık hem de gizli tanıklar çelişkileri anlattı. Gizli tanıklardan bazıları KCK Sözcüsü olarak Yahya Figan’ın bazıları da Ferhat Aksu isimli birinin katıldığını söylüyordu. Bazı gizli tanıklar Kamuran Yüksek’in talimatıyla atıldığını söylüyor, bazı açık tanıklar söz konusu talimatın Kandil’de hazırlandığını, kuryelerle Diyarbakır’a getirildiğini, Diyarbakır il binasında özel yetkili kişiler tarafından açılarak, KCK sözcüsüne teslim edildiği ve onun da HDP MYK toplantısına katılarak, talimat verdiğini söyledi. Aslında bütün tanıklar birbirlerinin yalanlarını ispatlayan tanıklar ama buna rağmen hala tutukluluk devam kararları veriliyor. Bunlara dair HTS kayıtları da istendi, kayıtlar geldi henüz bilirkişi raporu gelmedi. İsmi geçen hiçbir kimse söz konusu MYK toplantısında olmadığı HTS baz kayıtlarında var. Bilirkişiden sadece rapor bekleniyor. İncelemelerimizde o kişilerin Ankara’da olmadığını gördük.

 

 Açık tanık Merdan Rüştü Ovalıoğlu ilk olarak mahkemenin duruşma periyotları devam ettiği sırada Çarşamba günü avukat ve siyasetçilerin olmadığı bir süreçte tanık olarak beyanları alındı. İlk olarak gizli tanık Ocalıoğlu, akabinde açık tanık olarak mahkeme salonunda dinlendi. Ovalıoğlu’nun SEGBİS çözümlerinde üç kez ifade verdiği görülüyor. Bu durum yargılama usulü açısından ne anlama geliyor?

 

 

 İddianame hazırlandığında Merdan Rüştü Ovalıoğlu zaten tanıktır. Yetmemiş duruşma devam ederken, gizli tanık olmuş o da yetmedi, açık tanık olarak diğer bütün siyasetçiler hakkında ifade verdi. İfadeleri tamamıyla çelişkili, 8 yıl sonra ortaya çıkıyor. Merdan’ın ifadesini okuduğumuzda kurulan kumpasın, tezgahın ne kadar büyük olduğunu görüyoruz.

 

Mahkeme heyeti, Merdan Rüştü Ovalıoğlu’nu ara verdiği Çarşamba Günü dinlemesi yanı sıra Perşembe günü görülen duruşmada akşama doğru beyanlarını dosyaya ekledi. Korsan bir şekilde dinlemişler. Ceza yargılaması usulünde devam eden bir kovuşturma sırasında doğrudan tanık dinleme usulü yok. Tanığın varsa bir görgüsü, bilgisi savcılığa başvurur. Savcılık ifadesini alır, bir iddianameye dönüştürüp, birleştirme talebiyle mahkemeye gönderir. Mahkeme sonrasında tanık dinleme aşamasında tanığı dinler. Mahkeme tüm bu usul kurallarını alt üst ederek, tanığı dinlemiş. Bizim tahminimizce AİHM’de Demirtaş’ın bu dava kapsamında tutuklanmasına dair devam eden yeni bir süreç var. AİHM, ikinci tutukluluk ile ilgili karar verecekti. Aynı zamanda AYM’de dosya kapsamında yargılanan siyasetçiler açısından devam eden bir süreç var. Bütün bunları boşa çıkarmak için “dosyaya yeni deliller girdi, yeni tanıklar var, siz bunları görmeden karar veriyorsunuz” tarzında savunma geliştirmek için bu yola başvurdular. Gizli tanığın Merdan Rüştü Ovalıoğlu olduğu ortaya çıktı. Mahkemede açık tanık olarak dinlendi. Aslında Merdan Rüştü Ovalıoğlu’nun ilk iddianame hazırlandığında Antalya’da verdiği ifadede siyasetçi Demir Çelik üzerine beyan verdiğini gördük. Çelik, bu dava kapsamında yakalaması olan biri. Aslında iddianame hazırlandığında Merdan Rüştü Ovalıoğlu zaten tanıktır. Yetmemiş duruşma devam ederken, gizli tanık olmuş o da yetmedi, açık tanık olarak diğer bütün siyasetçiler hakkında ifade verdi. İfadeleri tamamıyla çelişkili, 8 yıl sonra ortaya çıkıyor. Merdan’ın ifadesini okuduğumuzda kurulan kumpasın, tezgahın ne kadar büyük olduğunu görüyoruz. Önceki tanıklar hep talimat geldi, gitti diyordu. Bu tanık ise talimatın ilk ana kaynağı yani nasıl hazırlandığına dair tanıklığı olduğunu büyük cümleler kurarak, gelip anlatmaya çalıştı. Fakat emniyet ifadesinde KCK sözcüleri tarafından talimatın hazırlanarak, şifreli bir karta yüklendiğini, bunun da peçetelere sarılarak, kendisi tarafından kuryelere verildiğini söyledi. Duruşmada ise söz konusu şifreli kartın bir zarf içerisine konduğunu ve kuryeye teslim ettiğini söyledi. Bu mesele bile tanığın açıkça yalan söylediğini gösteriyor ama maalesef tanıklar bu kadar rahatlar.

 

Biz kendisine neden dosyada tanık olduğunu sorduğumuzda; açıklıkla kendisinin emniyet ve istihbarat tarafından defalarca kez ziyaret edildiğini ve görüşmeler sağlandığını hatta Şırnak’ta dosyanın açık tanığı Kerem Gökalp’in de kendisiyle aynı dönemde cezaevinde olduğunu, istihbaratçılar geldikten sonra Kerem Gökalp’in Ankara’ya götürüldüğünü, Ankara’ya götürüldükten sonra tahliye edildiğini söyledi. Kendisi de 2019’da itirafçı olmasına rağmen tutuklu olması, Kerem Gökalp’in Kobanê iddianamesinde ifade vermesi ardından tahliye olduğunu görünce kendisi de ifade vermek istemiş. Gizli tanık daha sonra açık tanık olarak ifade verdi, muhtemelen kendisinin de yakın zamanda tahliyesi sağlanacaktır.

 

 Bir diğer meselede tanıkların neredeyse birçoğu duyduklarını ya da tahminlerini anlatıyor. Tanıkların doğrudan görmediği, şahit olmadığı bilgiler üzerinden beyanlarının esas alınmasına dair bir yasal düzenleme, içtihat var mı? Hukuki anlamda bir yeri var mı?

 

Hem temel evrensel ilkelerde hem mevcut ceza kanununda tanık doğrudan kendi görgüsü, şahitliği söz konusu ise bir konu hakkında beyanda bulunabilir. Kendi gözüyle gördüğü, kulağıyla duyduğu bireyi anlatır. Kerem Gökalp’te, gizli tanık Mahir, Ulaş, MLZ123 hep “duyduk, şöyle oluyor” hatta gizli tanık Ulaş “benim bu anlattıklarımı kahvede, kafede, pastanede, sağda dolda konuşan insanlardan duyduklarımdan ibarettir” diyor. Dedikodulardan ibarettir, diyor. Dedikodunun yüzde 50’si de gerçektir, diyor. Mahkeme de bu dedikodular üzerinden alınan tanıkların beyanlarına itibar ediyor. Özellikle hem gizli hem de açık tanıklar dinlendikten sonra resmen yalan söylediklerini, birbirlerini yalandıklarını gördük, bu hem mahkeme heyetini hem de bütün dosyayı boşa düşürmüş oldu. Mahkemenin gardının düştüğüne inanıyoruz fakat iktidardan gelen baskılar yüzünden hareket edemiyor.

 

 Çok sayıda müştekinin yer aldığı bir dava aynı zamanda. Soruşturmayı hazırlayanların, yargılamayı yapanlarında dosyada müşteki olduğu görülüyor. Böyle bir yargılama örneği var mı?

 

Herhalde örneği görülmemiştir. Düşünün Adalet Bakanlığı dosyanın müştekisi… Hakimlerin, savcıların özerk işlerini yapan Adalet Bakanlığı taraf. Dosyanın tüm yazışmalarını, soruşturma işlemlerini yürüten TEM şube ve diğer şubelerin bağlı olduğu, dosyadaki bilirkişi raporlarını, araştırma tutanaklarını hazırlayan Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT, Diyanet İşleri Başkanlığı bu dosyanın tarafı, devletin tüm kurumları bu dosyanın tarafı… İstisnası tüm devlet kurumları bir taraf iken mahkeme heyeti nasıl bağımsız kalabilecek. Nasıl buradan sağlıklı bir yargılama yapılacak, hakkaniyetli ve adaletli bir karar verebilecek? Hakikaten kimse mahkeme heyetinin yerinde olmak istemezdi.

 

Bu davanın en başından beri soruşturmayı yürüten Ankara TEM Şube Müdürlüğü polisleri, yargılamanın başladığı günden bu yana 5-6 kişi müşteki tarafından sabahtan akşama kadar duruşmayı takip ediyor. Birden fazla kez buna itiraz ettik. Mahkeme heyetinin ara kararlarını yerine getiren TEM şube görevlileri ve onlar burada tüm gün bizim savunmalarımızı dinliyorlar. Bu da örneği görülmemiş bir şey. Resmi bir görevlendirme var mı onu bile sormuyor heyet, çünkü resmi olarak görevlendirilemezler. Ama buna rağmen mahkeme heyeti Ankara TEM Şube görevlilerinin duruşmadan çıkarılması taleplerimizi reddetti. Bu da hakikaten örneği görülmemiş bir durum.

 

Son olarak gelinen iki yıllık yargılamayı özetlerseniz neler söylersiniz?

 

 

 Bir kumpas kurmaya çalışmışlar ama becerememişler. Bir yargılama yapmaya çalışıyorlar ama onu da beceremiyorlar. Neresinden tutsalar, ellerinde kalan bir süreç. Hukuk fakültelerinde ceza usul işlemlerinin nasıl uygulanmayacağına dair pratik işleyiş olarak bu dosya gösterilirse; Türkiye’deki hukuk fakültelerinden daha nitelikli öğrenciler çıkacaktır. 

 

Bir kumpas kurmaya çalışmışlar ama becerememişler. Bir yargılama yapmaya çalışıyorlar ama onu da beceremiyorlar. Neresinden tutsalar, ellerinde kalan bir süreç. Hukuk fakültelerinde ceza usul işlemlerinin nasıl uygulanmayacağına dair pratik işleyiş olarak bu dosya gösterilirse; Türkiye’deki hukuk fakültelerinden daha nitelikli öğrenciler çıkacaktır. Hakikaten bu dosya gerçeği ters düz ettiği gibi ceza yargılamasının tüm usullerini de ters düz etti. Türkiye’deki en kötü hakimine, avukatına yada hukuk fakültesine bu yargılamayı izlettiğiniz de ortada nasıl bir hukuki garabetin olduğunu çok rahatlıkla görebilirsiniz.

 

MA / Berivan Altan

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version