İtalyan bankacılık grubu UniCredit’in Global Araştırma Bölüm Başkanı Marco Valli, Türkiye’de yılın ikinci yarısında ihracat ve büyümenin yavaşlayacağını, artan dış finansman ihtiyaçlarının TL üzerinde baskı oluşturup, enflasyona ilişkin yukarı yönlü riskleri artıracağını söyledi.
Dünya gazetesinde yer alan habere göre Valli, ihracattaki yavaşlamanın cari açıkta artışa neden olacağını, bunun yanı sıra euro/dolar kurundaki düşüşün de dış ticaret dengesinde bozulmayı artırarak cari açığın artmasında etkili olduğunu ifade etti. Valli Avrupa’daki resesyon beklentisiyle ilgili olarak da, Avrupa’daki yavaşlamanın AB pazarına daha fazla bağımlı olmaları nedeniyle özellikle otomotiv ve tekstil sektörleri üzerinde daha büyük etkilerinin olabileceğini belirtti.
Avrupa ekonomilerindeki yavaşlamanın, AB ülkelerine yapılan ihracatın toplam ihracatın yüzde 40’ından fazlasını oluşturması nedeniyle dış talep kanalıyla Türkiye’nin büyümesi üzerinde aşağı yönlü baskı oluşturacağını belirten Valli, Türkiye’nin mal ihracatının yıllık büyüme hızının ikinci çeyrekten bu yana zaten yavaşlamış durumda olduğunu da hatırlatıyor. Türkiye’nin ucuz enerjiye erişiminin ihracatına bir miktar destek verebileceğini ve 2022 büyümesine özel tüketimin ardından ikinci en büyük katkıyı ihracatın yapacağını belirten Valli, ancak bunun çoğunlukla bu yılın ilk yarısındaki güçlü performansın bir yansıması olduğu görüşünde.
– Enflasyonun ABD ve Avrupa’da zirveyi gördüğünü ve artık önümüzdeki dönemde kademeli olarak gerileyeceğini düşünüyor musunuz, ya da hala yukarı yönlü riskler var mı? Sizce Fed ve ECB müdahale etmek için çok mu geç kaldı?
Enflasyon ABD’de muhtemelen zirveyi gördü, ancak kısa süre içinde yüzde 10’a doğru gitmesi beklenen euro bölgesi için henüz aynı şeyi söyleyemeyiz. Ancak, ABD’de çekirdek enflasyonun inatçı bir şekilde yüksek seyrettiğini gösteren Ağustos TÜFE verisi bize “zirvenin” aslında en önemli şey olmadığını söylüyor. Burada aşağı yönlü trendin hızı çok daha önemli olacak. Fed çok geç müdahale etmeye başladı ve şimdi aşırı talep ve aşırı ısınan işgücü piyasası ile uğraşmak zorunda. Bu nedenle, talep yavaşlayana ve fiyatlar düşünceye kadar faizlerin daha da yukarıya çekilmesi gerekiyor. Ancak bu da aşırı sıkılaştırma ve bir sert iniş riskini artırıyor.
Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) işi ise çok daha zor çünkü enflasyon ağırlıklı olarak arz odaklı ve hanehalkı reel gelirlerini ve şirket karlarını eriterek ekonomik faaliyet üzerinde aşağı yönlü baskı oluşturuyor. Euro Bölgesi’nin yapısal eksiklikleri, para politikasının aktarım mekanizmasında parçalanma ve bozulma riskleri yaratarak sıkıntıların aşılmasını zorlaştırıyor. Genel olarak, ECB’nin çok geç harekete geçtiğini düşünmüyorum.
– Artan enerji maliyetleri ve Rusya kaynaklı arz kesintileri dikkate alındığında ECB’nin Avrupa’da resesyona yol açmadan enflasyonu düşürebileceğine inanıyor musunuz?
Bu konuda şüpheliyim. Her şeyden önce, ECB eylemlerinden bağımsız olarak muhtemelen bir resesyon yaşanacak. Yüksek emtia fiyatlarının oluşturduğu baskı ekonominin büyümeye devam etmesinin önünde çok güçlü bir engel. İkincisi, ECB enflasyon beklentilerini sabitlemek için kendisini oranla sınırlamıyor. ECB eylül toplantısında ilk kez, ikinci tur etki riskini azaltmak için ekonomik aktiviteyi “azaltmak” istediğini açıkça ifade etti. Bunu endişe verici buluyoruz, çünkü ECB’nin iç talep pandemi öncesi seviyelerin altında olduğu halde fiyat baskısının büyük ölçüde dış faktörleri yansıttığı gerçeğine rağmen enflasyonu hızla aşağı çekmek istediği anlamına geliyor. Bu şartlar altında, daha yüksek faiz, ekonomik aktivitede ivme kaybını hızlandıracak ve enerji şokunun etkilerini çok fazla yeni kaynak kullanmadan azaltmanın yollarını bulmaya çalışan hükümetlerin işini zorlaştıracak. Para politikasının etkilerinin gecikmeli olarak görüldüğünü unutmamak gerekiyor.
– Avrupa ekonomilerinde bir yavaşlamanın Türkiye için ne gibi etkileri ne olur? En çok hangi sektörler etkilenir?
Avrupa ekonomilerindeki yavaşlama, AB ülkelerine yapılan ihracatın toplam ihracatın %40’ından fazlasını oluşturması nedeniyle dış talep kanalıyla Türkiye’nin büyümesi üzerinde aşağı yönlü baskı oluşturacaktır. AB pazarına daha fazla bağımlı oldukları göz önüne alındığında resesyonun otomotiv, tekstil ve giyim sektörleri üzerindeki etkisi daha büyük olabilir. Bununla birlikte, Türkiye’nin ucuz enerjiye erişimi, Avrupa’ya yaptığı enerji yoğun ihracatına bir miktar destek verebilir. İhracatın bu yıl %5’i aşabilecek büyümeye yaklaşık 2 puan katkıda bulunmasını bekliyoruz. Sonuç olarak, 2022 büyümesine özel tüketimin ardından ikinci en büyük katkıyı ihracat yapacaktır. Ancak bu, çoğunlukla bu yılın ilk yarısındaki güçlü performansın bir yansımasıdır.
– İhracat ve büyüme tarafında yılın ikinci yarısı için nasıl bir performans bekliyorsunuz?
Yılın ikinci yarısında hem büyüme hem de ihracatın ivme kaybetmesini bekliyoruz. Zaten Türkiye’nin mal ihracatının yıllık büyüme hızı ikinci çeyrekten bu yana yavaşlamış durumda. Bununla ilgili olarak, euro faturalı işlemlerin Türkiye’nin ihracatındaki payı ithalatından daha büyük olduğundan, euro/dolar kurundaki düşüş de dış ticaret dengesinde bozulmayı artırarak cari açığın artmasında etkili olmaktadır. Büyüme hızını kaybettiği için talep koşulları daha az enflasyonist olacak, ancak ihracattaki yavaşlama cari açığın artmasına neden olacaktır. Artan dış finansman ihtiyaçları ise TL üzerinde baskı oluşturup, enflasyona ilişkin yukarı yönlü riskleri artırabilir.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***