Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

SWP uzmanı Azizi: Türkiye için tam bir felaket olur

SWP uzmanı Azizi: Türkiye için tam bir felaket olur


SWP uzmanı Azizi, Irak’ta iç savaş endişesine yol açan gerilimi, bunun İran ve bölgesel rakibi Türkiye’ye olası etkilerini, Erdoğan’ın Esad ile normalleşme açılımını, DW Türkçe’ye değerlendirdi.

Almanya’nın saygın düşünce kuruluşu Bilim ve Politika Vakfı (SWP) uzmanı Dr. Hamidreza Azizi, Irak’ta yaşanan tehlikeli tırmanışın kontrolden çıkması halinde bunun Türkiye için “tam bir felaket” olacağını söyledi.

 

Irak’ın bir iç savaşa sürüklenmesi endişesine yol açan son gelişmeleri DW Türkçe’ye değerlendiren Azizi, “Geleneksel iç savaştan farklı bir nitelik taşısa da, Şii fraksiyonları arasındaki bu gerilimin kontrolden çıkması, Irak’ın güvenliğine ve istikrarına büyük bir risk oluşturur” dedi.

 

“Sınırlarında istikrarsızlığa sürüklenmiş bir ülke daha demek, Türkiye için de tam bir felaket olur” diyen Azizi, bunun sonucunda Türkiye’nin karşı karşıya kalabileceği riskleri sıraladı.

 

Azizi, Irak’ta Şii gruplar arasındaki gerilimin kontrolden çıkmadan sürmesi halindeyse bunun Türkiye’ye, nüfuzunu Kuzey Irak’ta genişletme ve konsolide etme fırsatı sunabileceğini söyledi.

 

SWP bünyesindeki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanlarından Dr. Hamidreza Azizi’ye yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:

 

Bağdat’ta hafta başında ağır silahların kullanıldığı şiddet olayları nedeniyle aylardır Ukrayna savaşına odaklanmış olan uluslararası toplum dikkatini yeniden Irak’a çevirdi. Çatışmalar şimdilik durmuş olsa da, Irak’ın bir iç savaşa sürüklenmekte olduğu endişesi dile getiriliyor. Siz bu endişeyi paylaşıyor musunuz?

 

Dr. Hamidreza Azizi: Farklı siyasi fraksiyonlar arasında bu tür siyasi gerilimler yaşandıkça ve bu gerilimler kısa aralıklarla tekerrür ettikçe, gayet tabii ki iç savaş riski büyüyor. Ancak son gerilimin öncekilerden en önemli farkı, bu sefer gerilimin tamamıyla Şii fraksiyonları arasında, yani Şiiler bünyesinde yaşanıyor olması. Dolaysıyla bugün Irak’ın karşı karşıya bulunduğu en büyük tehdit, bir iç savaştan öte, bir tür fraksiyonlar arası bir savaş.

 

Dikkat çektiğiniz gibi, gerilime Iraklı Şii lider Mukteda es-Sadr ve İran yanlısı Şii partileri bir araya getiren Koordinasyon Çerçevesi arasındaki siyasi güç mücadelesi kaynaklık etti. Ancak her iki tarafın da silahlı milis güçleri, silahları var… Şii fraksiyonlar arası bir savaş, Irak’ı istikrarsızlığa sürüklemez mi?

 

Irak’ın istikrarı zaten tehlikede. Ve evet geleneksel iç savaştan farklı bir nitelik taşısa da, Şii fraksiyonları arasındaki bu gerilimin kontrolden çıkması, Irak’ın güvenliğine ve istikrarına büyük bir risk oluşturur. Ama görünen o ki Şiiler, bu olanların, elde ettikleri siyasi kazanımları, varoluşlarını ve meşruiyetlerini tehlikeyi atmakta olduğunu fark ettiler. Sadr’ın da zaten Salı gün, destekçilerine çekilin çağrısı yapması ve aslında sahada yaşananlar ile kendi düşünceleri arasında fark bulunduğuna işaret ettiği açıklaması, bunun çok açık kanıtı. Günün sonunda, kendi siyasi bekaları, elde ettikleri siyasi kazanımlar tehlikeye girdiğinde, gerilim, görüş ayrılıkları birden daha yönetilebilir bir hal alıyor…

 

Sadr’ın “siyasetten çekiliyorum” açıklamasıyla başlayan ve en az 30 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin yaralandığı çatışmalar yine Sadr’ın taraftarlarına yaptığı “çekilin” çağrısı ile şaşırtıcı bir hızla son buldu. Sadr’ın aslında bu hamleleriyle aynı zamanda bir güç gösterisi yaptığı yorumları yapılıyor. Bu görüşü paylaşıyor musunuz?

 

Son bir kaç günde meydana gelen olayların, Sadr’ın açık bir güç gösterisi olduğu görüşüne kesinlikle katılıyorum. Sadr zaten bunun kontrol dışına çıkmasını da istemedi. Kendine bağlı gruplar üzerindeki hakimiyetinden o kadar emindi ki, önce bir günden fazla bir süre boyunca, onlara her ne istiyorlarsa yapmalarına izin verdi, sonra da tek bir açıklama ile, bir saatten az bir süre içerisinde tansiyonu düşürebildiğini gösterdi. Hedefi buydu ve bunu da bir ölçüde de başardı. Şii fraksiyonlar arası yaşanan bu rekabette, taraflar kimin daha çok nüfuza, sadık destekçiye ve sağlam bir sosyal tabana sahip olduğunu göstermek istiyor. Koordinasyon Çerçevesi, farklı gruplardan oluşuyor, hepsini farklı milisleri, sosyal tabanları var… Sadr ise kendi Şii blokunun diğerlerinden daha güçlü olduğunu göstermek istedi. Geçen yıl seçimlerde aldıkları oylarla aslında bunu göstermişti, şimdi de sokaklar yoluyla bunu gösterdi.

 

Tahran’ın bu yaşananlar sırasında oldukça sessiz kalması dikkat çekti. Sizce Sadr’ın bu meydan okuması, Irak’taki Şiiler arasında yaşanan bu gerilim, İran için ne ifade ediyor?

 

Sadece Şiilerin değil, dünyadaki Müslümanların lideri olma iddiasındaki İran için, Şii fraksiyonları arasındaki bu keskin rekabet, son derece sıkıntılı bir durum. Bu nedenle de İran arka kanalları kullanarak, Sadr’ı geri çekilmeye ikna etmeye çalıştı. Lübnan Hizbullahı’nın, Sadr’ı geri adım atmaya ikna etme çabasına katkı sağladığı yönünde haberler var. Gayet tabii ki bu gerilimin sürmesi İran’ın çıkarına değil… Ancak İran’ın Sadr’ı kontrol altında tutabilmesi de çok mümkün görünmüyor. Bunda Sadr’ın İran ile tarihi bağları, ailevi bağları etkili, ayrıca Irak’taki tabanı güçlü. Irak toplumunda, gelinen noktada, İran ile ilgili hoşnutsuzluk var… Kanımca İran şu anda hasarın sınırlı tutulabilmesi için çabalıyor…

 

İran’ı zora sokan bu gelişmeler, bölgesel rakibi Türkiye’nin Irak politikasını nasıl etkiler?

 

Bu gelişmeler, Türkiye için hem riskler hem fırsatlar oluşturuyor. Irak’ta gerilimler yayılır ve kontrol dışına çıkarsa, oluşacak istikrarsızlık, IŞİD gibi radikal gruplara yeniden alan açabilir. Ayrıca böyle bir süreçte, Iraklı Kürtler de bir kez daha bağımsızlıklarını ilan etmek için harekete geçebilir. Üstelik Türkiye’nin artık kaldırması mümkün görünmeyen yeni bir göç dalgası da meydana gelebilir. Bunlar Türkiye bakımından oluşabilecek riskler. Özetle sınırlarında istikrarsızlığa sürüklenmiş bir ülke daha demek, Türkiye için tam bir felaket olur.

 

Peki, bu gerilimlerin Türkiye’ye sunduğunu söylediğiniz fırsatlar neler?

 

Şii gruplar arasında gerilimler sürer ancak sınırlı kalırsa, bu Türkiye’nin çıkarlarına hizmet eder. Çünkü bu öncelikle Türkiye’nin rakibi İran’ın Irak’taki nüfuzunun azalması anlamına gelir. Ayrıca Irak’ın kuzeyindeki Türk üslerinin PKK ile bağlantılı grupların yanı sıra Şii milisler tarafından da hedef alındığı dikkate alındığında, Türkiye için Şii milislerin sıkıntı oluşturdukları biliniyor. Özetle, yayılmaması koşuluyla, Şii grupların kendi aralarında birbirleriyle kavga etmeleri, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta nüfuzunu daha kolay genişletmesine ve konsolide etmesine imkan sağlar…

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bir kaç gün önceki konuşmasında, hem Irak hem Suriye’yi kapsayacak şekilde, “Güney sınırlarımızı bir uçtan diğer uca 30 kilometre derinliğinde bir koridorla güvence altına alana kadar mücadelemizin bitmeyeceğini tüm dünyaya bir kez daha ilan ediyorum” demesini son gelişmeler ışığında nasıl değerlendiriyorsunuz? Erdoğan, bu son gerilimin Türkiye’nin elini güçlendirdiğini düşünüyor olabilir mi?

 

Olabilir, katılıyorum. Ancak öncelikle olayların nasıl gelişeceğine, Şiiler arasında gerilimin düşmesini sağlayacak bir mutabakat sağlanıp sağlanmayacağını, sağlanmazsa gerilimin nereye evrileceğine bir bakmak isteyebilirler. Kanımca Türkiye, farklı senaryolara göre farklı planlar hazırlıyor…

 

Erdoğan’ın bir yandan Türkiye’nin Suriye’ye yeni bir askeri harekat yapmakta kararlı olduğunu söylerken aynı zamanda Esad ile ilişkilerini normalleştirme açılımına gitmesi de soru işaretlerine yol açıyor… Üstelik bu hafta Cenevre’de yapılan bir toplantı sonrası yayımlanan ve altında Türkiye’nin de imzasının bulunduğu ortak açıklamada, Esad rejimi ile normalleşmeye karşı olunduğu yineleniyor… Bu gelişmeleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Türkiye ile Suriye arasında, Esad’a uluslararası alanda meşruiyet ve kabul sağlayacak böyle bir normalleşme aslında Rusya ile birlikte İran’ın uzun süredir istediği bir şey. Ama şeytan ayrıntıda gizli… Çünkü asıl mesele, normalleşmenin hangi zeminde sağlanacağı. Rusya’nın önerisi duyduğum kadarıyla, sadece Türkiye’nin yeni bir operasyonunu önleme hedefli, geçici bir çözümü niteliğinde. Türkiye’nin halihazırda kontrolü altındaki bölgelerin akıbeti gibi ayrıntılara değinilmiyor. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki varlığına değinmeyen bir mutabakat İran’ın istediği bir şey değil. İran, Esad’ın pozisyonuna destek veriyor. Yani bir normalleşmenin ancak Türkiye’nin kontrolü altındaki tüm bölgeleri Suriye hükümetine devretmesi şart koşuluyor…

 

Peki, garantiler verilse de, Esad’ın hem askeri hem ekonomik açıdan sıkıntıda olduğu, bu bölgelerde kontrolü yeniden tesis edemeyeceğini bilmesine rağmen Türkiye askerlerini çeker mi?

 

Ruslar güvenlik garantilerinden söz ediyor. Ama kim garantör olacak, verilmek istenen garantiler ne? Bilmiyoruz. Suriye’nin doğusunda, kuzeydoğusunda ABD destekli Kürtler var. Daha batıya yöneldiğimizde de orada Rusya ile iyi ilişkileri olan Kürt grupları var, Rusların onlar üzerinde etkide bulunma imkanı var… Ama bu bölgelerde Esad ve İran’ın nüfuzu yok. Peki o zaman garantör kim olacak? Nasıl bir mekanizma öngörülecek? Bunlar ucu açık sorular…

 

Esad, Türkiye’nin PKK’nın Suriye uzantısı olduğu gerekçesiyle tasfiyesini istediği bu yapılara karşı harekete geçer mi? Bu beklenti ne kadar gerçekçi?

 

Esad, buna kapasitesi olmadığını herkesten daha iyi biliyor. Rusya’nın desteği olmaksızın zaten bunu asla yapmaz. Rusya’nın da artık buna kapasitesi yok, yakın bir gelecekte de olmayacak… İran da zaten Kürtlerle doğrudan çatışmaya girmez. Nedeni çok basit, çünkü o zaman İran içinde Kürt ayaklanmaları, İran topraklarında terör saldırıları olabilir. Bu sürecin anlamlı bir normalleşme sürecine varmayacağını herkes biliyor. Amaç şimdilik sadece statükonun muhafazasını sağlamak…

 

KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE – DEĞER AKAL


***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version