Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Prof. Dr. Köker: Otoriter rejimden çıkış temel meseleleri konuşmaktan geçiyor


ANKARA – 6’lı masanın Türkiye’nin ulusal yapısını yeniden koordine etmekten kaçtığını belirten Prof. Dr. Levent Köker, “Sistem değişsin sonra bakarız” yaklaşımının yanlış olduğunu ve otoriter rejimden çıkışın “temel meseleleri konuşmaktan” geçtiğini belirtti. 

 

CHP’nin çağrısıyla bir araya gelen İYİ Parti, Gelecek Partisi, DEVA Partisi, Demokrat Parti ve Saadet Partisi genel başkanları, en son toplantısını 21 Ağustos’ta gerçekleştirdi. Toplantının ardından yayınlanan deklarasyonda, seçimler için “ortak aday” vurgusu yer alırken, ülkenin en yakıcı sorunlarının başında gelen Kürt sorununun çözümüne dair herhangi bir ibareye yer verilmedi. Siyaset bilimci ve emekli kamu hukukçusu Prof. Dr. Hüseyin Levent Köker, 6’lı masadaki partilerin yürüttüğü politikaları değerlendirdi.  

 

6’LI MASANIN YANLIŞI

 

6’lı masanın Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine karşı sunduğu “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” vaadinin çözüm noktasında yetersiz olduğunu belirten Köker, “Bu sistemden kurtulup, parlamenter sistem kurmayı hedefliyorlar ve sistemi geçmişteki kırılganlıklarını içermeyecek ‘güçlendirilmiş’ sıfatıyla ifade ediyorlar. Dolayısıyla sistemi değiştirerek, sorunlarını çözmenin yolunu açmış olacaklarını düşünüyorlar. Yargı bağımsızlığı nasıl olacak, parlamentoda iç tüzük nasıl düzenlenecek, muhalefete nasıl yer verilecek gibi temel ilke ve görüşleri de var” dedi. 

 

Köker, 6’lı masanı yaptığı yanlışın “Türkiye’nin sorunu sistem sorunu değil” olduğunu belirterek, “Türkiye’nin geçmişinin çok partili siyasi hayat ve parlamenter sistem olması sizi yanıltmasın. Sistem hiçbir zaman bir demokrasi olmadı. Her zaman sorunluydu ve bu sorunların temelinde cumhuriyetin kendisini tekçi, monolitik bir devlet ve millet yapılanması ile inşa etmesi gibi bir pratik vardı” diye kaydetti. 

 

GEÇMİŞLE HESAPLAŞMA

 

Türkiye’nin milliyetçi bir devlet olarak kurulduğunu ve milliyetçilik ideolojisiyle tanımladığını söyleyen Köker, “1961 Anayasası çok demokratik kurumlar ve ilkeler koyan iyi bir anayasa gibi görünüyor ama başlangıç bölümünde Türk milliyetçiliğinden ilham aldığı yazıyor. 1982 Anayasası, dini unsuru da abartarak telaffuz eden ve Atatürk milliyetçiliği kavramını hem başlangıç bölümünde hem de değiştirilemez ikinci maddede kullanmış. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk milliyetçiliğine bağlı bir devlet olarak tasavvur edilmesi gibi bir durum söz konusu. Bunları ‘niye öyle oldu’ anlamında söylemiyorum ama bugün, geçmişle eleştirel bir hesaplaşma yapmadan da değerlendirilemez. Altlı masanın da aslında bunun farkında olması lazım” şeklinde konuştu.

 

‘YENİDEN KOORDİNEDEN KAÇIYORLAR’

 

Türkiye’nin asıl sorunun “millet” kavramının algılanış biçimi olduğunu vurgulayan Köker, “Bizim buradaki sorunumuz siyasi yapı olarak devlet ile kültürel yapı olarak milletin bira araya gelmesi, bu birliğin sağlanmasını hedefleyen bir ideolojidir. İdeoloji, böyle bir siyasi programa dönüştüğü zaman toplumdaki farklılıklarla yüz yüze geliyor ve onunla çatışıyor. Çünkü toplumda farklılıklar var. Millet kavramı bu farklılıkları tek potada eritmek istiyor ki Cumhuriyet de bunun üzerine kurulu” ifadelerini kullandı. 

 

Demokratik yeniden inşanın toplumsal ve etnik farklılıklar ekseninde millet fikriyle sağlanacağını ifade eden Köker, “Cumhuriyet teorisine göre Türkiye toplumu sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle ve meslek zümrelerinden meydana geliyor. Ancak bunlar arasında bir çatışma değil, dayanışma görülüyor. Bu tabi sınıfsal tarafı. Bir de her ne kadar etnik olmadığı söylense de etnik kimliklerin bastırılması söz konusu. Anayasamızdaki Türk milliyetçiliği ve Türk kelimesinin hukuki bağlamı, devletle birey arasındaki hukuki bağı nötr ve herkesi kapsayan bir bağ değil. Türkiye, bir yer adıdır ama Türk kelimesi, bu yerde yaşayan insanlardan çoğunluğun adı ve onun mensup olduğu etnik kavim adı olabilir. Asıl problemimiz, çoğulcu bir halklar topluluğu olarak Türkiye’nin ulusal yapısını yeniden koordine etmek. Bunu formüle etmediğimiz sürece Türkiye’deki otoriter devlet yapısının demokratik bir biçimde yeniden inşa edilmesi mümkün değil. Altılı masa da buradan ısrarla kaçıyor” diye konuştu. 

 

ÇIKIŞ: TEMEL MESELELERİ KONUŞMAK

 

1991 seçimlerinde Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı Süleyman Demirel’in “Kürt realitesini tanıyacağız” ve “Türkiye’de herkes birinci sınıf vatandaş olacak” sözlerini hatırlatan Köker, aradan 30 yıl geçmesine rağmen Kürt realitesinin tanınmadığını belirtti. Köker, “Herkes birinci sınıf vatandaş olmak bakımından kendisini eşit hissediyor mu? Bu soruya evet cevabı veremiyoruz. Altılı masanın cevap bulması gereken soru bu” dedi.

 

Kılıçdaroğlu’nun Kürt meselesinin varlığını kabul etmesinin CHP açısından büyük bir adım olduğunu dile getiren Köker, şunları söyledi: “Kürt sorununu parlamentoda çözülebilmesinin parametreleri ne olacak? Bunu ne zaman konuşursak geç konuşmuş olacağız. Koyulaşan bir otoriter rejim var ve bundan çıkabilmemizin yolu buradaki temel meseleleri konuşmamızdan geçiyor. Son zamanlarda kimlik siyaseti yerine sınıf siyaseti yapalım türünden bir yaklaşım dile getiriliyor. Sınıf meselesini konuşmayalım demiyorum ama bunlar tamamen Kürt meselesinden kaçmak için bulunan bir takım yan yollar. Alevilerin de sorunları var. Cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi mümkün olmuyor. Bir inanç grubu, devlet nezdinde ve hukuk önünde diğer yurttaşlar ile eşit muamele görecek şekilde saygıdeğer bir varlık olarak kabul edilmiyor” 

 

‘SORUNLAR TARAFLARIYLA ÇÖZÜLÜR’  

 

Sorunların, taraflarıyla masaya oturulması halinde çözülebileceğini ifade eden Köker, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçmeye kimsenin itirazı yok. Ama geçileceği tasavvur edilen sistemin gerçek gücü, vatandaşların bu sistemi sahiplenmesinden geçiyor. İnsanları bu sistem içinde eşit vatandaşlar olarak bir araya getiremezsiniz, bazıları bu sistemi sahiplenir, bazıları sahiplenmez. Bu sorunlar da geçmişte olduğu gibi devam eder. Bu sorunu 91’den bu yana çözemediğimiz gibi 1923’den beri de çözemedik. Bugün gelinen noktada özellikle bu sorunla cebelleşen insanlarının eğitim seviyelerinin, siyasal bilincin ne kadar yükseldiğini görüyoruz. Seçim süreçleri de buna tanıklık ediyor. Dolayısıyla siyasal bilinci bu kadar yüksek bir kitleyle bu sorunları konuşmadan seçimlere gitmenin pratik bir faydası yok” dedi.  

 

6’LI MASAYA ‘OTURUP, KONUŞ’ ÇAĞRISI

 

“Sistemin değişmesi sağlansın sonra bakarız” yaklaşımının eksik ve hatalı bir yaklaşım olduğunu kaydeden Köker, “Altılı masa, HDP’nin içinde yer aldığı muhalefet bloku olan Emek ve Özgürlük İttifakı ile oturup, bu meseleleri konuşabilecekleri bir siyasi platform içinde bir şeylere yönelmelidir. Bu yönde bir çaba gösterilmesi, Türkiye’yi 2023 sonrasında çok başka bir yöne çevirecektir. Çok daha demokratik ve bu sefer gerçekten demokrasiyi yakalayabilecek bir yöne doğru gidebileceğimizi düşünüyorum” önerisi yaptı.  

 

7 HAZİRAN SÜRECİ

 

7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından CHP ve AKP’nin 30 gün süren hükumet kurma çalışmalarını hatırlatan Köker, şunları söyledi: “HDP o süreçte dışlanmıştı ve o dışlanma bugüne kadar devam etti. Dokunulmazlıklar kaldırıldı, CHP onlara destek verdi. Demirtaş, bu yüzden demir parmaklıklar ardında. Halbuki 2015’de CHP ile HDP bir ortaklık oluşturabilselerdi bugünkü tablo çok daha farklı olurdu. Tabi CHP’nin bunu yapmamış olması bugün kendisini solda tanımlamaya devam ettiğini bildiğimiz bir partinin neden sol muhalefet bloğu ile birlikte hareket etmekten imtina ettiğini de bize gösteriyor.”

 

‘EMEK VE ÖZGÜRLÜK ÇOK DEĞERLİ’

 

Kendisini sosyal demokratik bir parti olarak tanımlayan partinin ezilen sınıflara, baskı altındaki kimliklere yönelik hak temelli, eşitlikçi yaklaşan bir perspektifle hareket etmesi gerektiğini vurgulayan Köker, şöyle devam etti: “Fakat bunu yapmadığını görüyoruz (CHP’ye). Özellikle sosyal alanda, sınıflarla ilgili meselelerde sınıf ve sınıf çatışması kavramını kullanmaksızın, kurulu neoliberal düzenin içinde birtakım çözümler arayan merkez sağ parti gibi görünüyor. CHP’nin yüzde 25’ler civarında olan tabanının içinde kendisini sol terimlerle tanımlayan grupların olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla CHP seçmeni veya tabanı solda kalmaya devam etmez. Dolayısıyla 2023’ten sonra her şey yolunda gider de Türkiye demokratik bir siyasi hayata açılırsa, Türkiye’nin geleceği büyük oranda sol muhalefetler tarafından belirlenir ve iktidarı son derece etkili bir biçimde yönlendirebilir. Dolayısıyla Emek ve Özgürlük ittifakı çok değerli bir beraberliktir ve umarım devam edecektir.”

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version