Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Kobanê Davası: Failler dışarıda savcı yok


ANKARA – Kobanê Davası yargılamasının durdurulması gerektiğini belirten HDP eski MYK üyesi Dilek Yağlı, gerçek faillerin dışarıda olduğu bir yargılamanın sürdüğünü ifade ederken, “Bir suç gördüğümüzde soruşturma başlatacak bir savcı bulamıyoruz. 80 milyon yurttaşın hak ettiği bu mudur?” diye sordu.

 

DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırıları üzerine 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eş genel başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de bulunduğu 21’i tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 16’ncı duruşması 3’üncü oturumuyla Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görüldü. 

 

Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın duruşmasına HDP’li milletvekillerinin yanı sıra çok sayıda avukat ile izleyici katıldı. Sincan Cezaevi’nde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler ise Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya bağlandı.

 

Kimlik tespitinin ardından dosyaya eklenen evrakların okunmasıyla başlayan oturum, verilen öğle arasında Güvenlik Şube ekiplerinin dava avukatlarını tehdit etmesi sonrası avukatların mahkeme heyetinden suç duyurusunda bulunulması talebiyle devam etti. Avukat Şevin Kaya, mahkeme heyetinden suç duyurusu talebinde bulunurken, ara karar kuran mahkeme başkanı, olayın yaşandığı yerin mahkemenin görev alanı dışında olduğunu belirterek, talebi reddetti. 

 

Sonrasında HDP eski MYK Üyesi Dilek Yağlı savunmasına devam etti. 

 

HDP’nin çok farklı kimliklerden oluşan heterojen bir yapıda olduğuna dikkat çeken Yağlı, “HDP’ye talimat geliyor” iddialarına karşı, “Böylesine bir partinin tek bir talimatla hareket edeceğini düşünemezsiniz” dedi.  

 

‘TÜRKİYE İKİYE AYRILMIŞ DURUMDA’

 

Türkiye’de yaşanan ekonomik krize değinen Yağlı, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin dünyada hiçbir örneğinin olmadığını belirtirken, “Bu sistem dünyada hiç örneği bulunmayan bir ekonomi sistemi de getirdi. Hele de bu kritik süreçte arasanız bulamazsınız. İktidar sürekli bizlerden ‘sabır’ istiyor. Mahkeme heyetinin hukuksuz kararları tutuklu bulunduğumuz sürede manevi dışında maddi anlamda yaşadığımız zorlukların gerekçesini de oluşturuyor. Türkiye bıçak gibi ikiye ayrılmış durumda. Bir yanda enflasyonun teğet geçtiği mutlu azınlık, bir yandan da krizin içinde boğulan milyonlar var” diye konuştu.

 

ADİL YARGILANMA VURGUSU

 

Martin Luther King’in “Herhangi bir yerdeki adaletsizlik, her yerde adalete yönelik bir tehdittir” sözünü anımsatan Yağlı, şöyle konuştu: “Bir devlet bir kişiye suça karıştığına dair ithamda bulunduğu zaman o kişi başka tehlikelerle karşı karşıya gelir. Adil yargılanma hakkı, siyasi davalarda özgürlüğün korunması konusunda herkes için bir haktır. Dava kapsamında peşinen bir suçlu bulundu, sonrasında da suçlar bulunmaya çalışıldı. Ceza muhakemesinin kötüye kullanılması konusundaki itirazlarımız çok kez reddedildi. Adil yargılanma hakkı en doğal hakkımızdır ancak mahkemenizden karşılık bulamadık. Yargılamayı uzatmak istemiyorsanız adil yargılama yapmanız gerekiyor” dedi.

 

‘SİLAHLARIN EŞİTLİĞİ İLKESİ İHLAL EDİLİYOR’

 

38 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla yargılandıklarını hatırlatan Yağlı, “Gerçekler açığa çıkacaksa hepimiz buna katkı sağlamaya hazırız. O dönem kamu gücü tarafından öldürülen ve işkence gören parti üyemiz var. Hayatını kaybedenlerin çoğuyla ilgili söyleyecek sözümüz var. DAİŞ karşıtı olmaktan geldiğimiz azmettirici olmak noktası, yaşadığımız hukuksuzluğu gösteriyor. Yargılanma süreci kurgulanmış bir şekilde siyasi araç olarak kullanılıyor. Hayati konularda bu salonda inanılmaz yalanlar söylenebiliyor. İddia makamının iddiaları tutmayınca, yalanlanınca başka bir yeni iddia ile çelişkileri gidermeye çalışıyor. Birbiriyle örtüşmeyen tanık beyanlarını bile tutuk gerekçesi olarak önümüze koyuyorsunuz. Bunun arkasındaki cesareti ise resmi ideolojinin desteği olarak görüyorum. Gizli tanık beyanlarını dikkate alan mahkeme heyeti, silahların eşitliği ilkesini ihlal ediyor” ifadelerini kullandı. 

 

‘BİZ NEYİN HESABINI VERİYORUZ?’

 

Alenilik ilkesinin de açıkça ihlal edildiğine vurgu yapan Yağlı, “Dışarıda bambaşka bir tablo oluşturulmaya çalışılıyor ve iktidar da buna ön ayak oluyor. Dünyamızın savunulabilir hukuk normları, bizim gördüklerimizin oldukça uzağında. Hiç kimse anayasal haklarını kullandı diye demokratik bir ülkede yargılanamaz. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne katılmıyorsanız elbette bu iddianameyi onaylayabilirsiniz. Bu motivasyonu görebiliyoruz. Medya ve parlamento yoluyla hakkımızda söylenmeyen şey kalmadı. Hesap vermemiz söylendi. Biz neyin hesabını veriyoruz? Kesinleşmiş bir karar mı var?” diye sordu.

 

‘GERÇEK FAİLLER DIŞARIDA’

 

Yağcı, şöyle devam etti: “Bu davanın siyasi bir çıkar amacıyla açıldığına toplumun büyük bir kısmı ikna. Babam AKP’li bir yurttaş olarak biz tutuklandığımızda bana ‘Eğer siz onlarca kişinin ölümünden sorumluysanız neden 6 yıl sonra tutukladılar’ diye sordu. O bile farkındaydı. Bu yargılamanın durdurulması lazım. Durdurulmuyor da tutuksuz yargılayın. Haklarımız daha ne kadar ihlal edilecek? Her ceza yargılaması, devletin yargılanan kişilere yönelik saygısını sınavdan geçirir. Yargılananlar iktidara karşı bir tehlike oluşturduğu şüphesi taşıyorsa bu sınav biraz da ağır olur. Bizim de özetimiz bu. Her yönetim bir suç işlenmişse sorumluları adaletin önüne çıkarmakla mükellef. Ancak ülkemizde öyle bir tablo yok. Bir suç gördüğümüzde soruşturma başlatacak bir savcı bulamıyoruz. 80 milyon yurttaşın hak ettiği bu mudur? Yargı siyasi çıkarların içerisine bırakılabilir mi? Gerçek faillerin dışarıda olduğu bir yargılama sürüyor. 

 

‘DAİŞ’E KARŞI HERKESİ SORUMLU OLMAYA DAVET ETTİK’

 

DAİŞ’in Türkiye halklarına karşı bile nasıl bir tehdit oluşturduğunu görmek ve uyarmak hepimizin anayasal hakkı. DAİŞ, ‘birkaç yaramaz çocuk’ diye nitelendirilebilecek bir örgüt değil. Bu örgüt Türkiye’de Suruç, Gar ve Diyarbakır katliamlarının sorumlusudur. Ankara’da barış isteyenlere yönelik bir katliam gerçekleşti. Cenazeler yerden kaldırılmaya, yaralılar hastaneye taşınmaya çalışılırken katliam alanına ambulanslardan önce çevik kuvvet ekipleri geldi. Hayatını kaybeden ve yaralıların üzerine biber gazı sıkılıyor. Bu katliamda birçok parti üyemizi ve yakınımızı kaybettik. Tablo çok ağırken Ankara’da da Suruç’da da olay yerindeki kolluk gücünün tahriklerini görebilirsiniz. Bu uygulamaların arkasındaki güçler de tıpkı 6-8 Ekim 2014’te olduğu gibi etkin bir şekilde araştırılmıyor. O gün de çağrımızın merkezinde katliamların merkezinde de DAİŞ vardı.”

 

‘MİLYONLAR HDP’Yİ MECLİS’E TAŞIDI’

 

DAİŞ’in Şengal’de gerçekleştirmeye başladığı katliam nedeniyle 3 Ağustos 2014’ten beri tüm dünya otoritelerine çağrıda bulunduklarını aktaran Yağlı, “21’inci yüzyılda böyle bir soykırımı yapan DAİŞ’e karşı herkesi sorumlu davranmaya davet ettik. O dönem kaçırılan kadın ve çocuklarla ilgili hala mücadele sürüyor. Çağrımız karşılık bulabilseydi bu kadar vahşet yaşanmayabilirdi. Katliamlarda kaybettiğimiz insanlarımız belki de hayatta olacaktı. 7 Haziran-1 Kasım sürecine böylesi katliamlarla girdik. Bu katliamlara rağmen partimiz hep sağduyu çağrısı yaptı. Bu tahrik ve insan canını tehdit eden bir ortamda bizler seçime zorlandık ve 1 Kasım sürecinde milyonlar HDP’yi Meclis’e taşıdı. Geldiğimiz aşamada böyle bir iradeyi de yok sayan bir kutuplaşma söz konusu. Yine 2023 yılına yaklaşırken böylesi bir ortamda seçime hazırlanıyoruz. Bu iddianamede buna hizmet ediyor” şeklinde konuştu. 

 

Duruşma yarın saat 10.00’da devam edecek.

 

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version