İktidara geldiklerinde 6 ay içerisinde toplumun rahat nefes alacağını belirten CHP lideri, “bu sefer kemer sıkma sırasının 5’li çete geldiğini” ifade ederek “O giden milyonları da geri getireceğiz” dedi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Halk TV’den İpek Özbey’in gündeme dair sorularını yanıtladı. CHP liderinin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
‘İKTİDAR ÇATIŞMAYI İSTİYOR, TAHTİK EDİYOR’
“Provokasyona gelmeyin” diyorsunuz. Bunun karşısında, “Peki biz demokratik haklarımızı kullanamayacak mıyız, yanlışı haykıramayacak mıyız” diye eleştirenler var sizi…
Elbette haksızlığa uğradığı zaman “Haksızlığa uğradım” diye söyleyecek. Şenyaşar ailesi adliyenin önünde adalet istiyorum diye beklerken onu ziyarete giden bendim. Toplumsal çatışmaya ortam hazırlanmaması gerektiğini söylüyorum. İktidar bu çatışmayı istiyor, tahrik ediyor. En son öğretmenlerin gayet masum talepleri karşısında bir polis çıkıp bir öğretmeni yerde sürükledi ve “Bunu alın” dedi. Ben o polise işaret ettim, bütün polislere değil, çünkü toplumu tahrik eden o kişi. Dolayısıyla bu tip olaylar karşısında hepimizin dikkatli olması lazım.
‘HER KESİMİ RAHATLATACAĞIZ’
Yaşadığımız birçok sorun var ve siz bunları dile getiriyorsunuz. Liyakat yoksunluğu, yolsuzluk, yoksulluk, rüşvet vs. Nasıl çözeceksiniz?
Üstesinden gelmemiz gereken birden fazla alan var. Türkiye’nin sosyolojik olarak da, psikolojik olarak da, ekonomik olarak da, yönetimsel olarak da rahatlaması için bazı kararları kolektif ve eşzamanlı almak zorundasınız. Örneğin; bir taraftan ‘Hasar Tespit Komisyonu’ kuralım darken, öbür taraftan Merkez Bankası’nın bağımsızlığıyla ilgili karar almak zorundasınız. Hemen ardından BDDK’yla ilgili… Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplamalıyız hemen. Üniversiteler vasatlaştı, onlarla ilgili süratla karar almak zorundasınız. Çiftçinin beklentisi farklı, sanayicinin beklentisi farklı, esnafınki, üniversite öğrencisininki farklı. Biz her kesimi rahatlatacağız, “Özgürlük geldi, demokrasi geldi” dedirteceğiz.
‘SORUNLARI PARTİ AYRIMI YAPMADAN ÇÖZMEK İSTİYORUZ’
Altı lider her şeye birlikte mi karar vereceksiniz? Bu uzun yıllar şikâyet edilen yavaş bürokrasi gibi bir sıkıntıya yol açmaz mı?
Altı lider önce Türkiye’nin temel sorunları konusunda bir ortak payda oluşturmamız, bunu yazılı hale getirmemiz, bunun altına imza atmamız lazım. Bunun ayrıntılarının genel başkan yardımcıları tarafından kamuoyuyla paylaşılması lazım. O kadar dikkatli adım atıyoruz ki… Biz gerçekten ülkenin var olan sorunlarını parti ayrımı yapmadan çözmek istiyoruz.
Tek bir partiymiş gibi mi?
Elbette, demokrasi konusunda, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konusunda mesela, tek bir parti gibi hareket ediyoruz.
Türkiye’de yıllardır siyaset herkesin kendi adamını bir yere yerleştirdiği bir alan. Bir partilik değil, altı partilik bir iktidar söz konusu olduğunda, “Benim adamım oraya gelsin, senin adamın şuraya gelsin” gibi sorunların önüne nasıl geçeceksiniz?
Bu konuda da konuştuk. Devlette liyakat konusunda anlaştık. Hatta şu söylendi: Merkez Bankası başkanlığına içeride ve dışarıda saygınlığı olan, merkez bankası kültürü olan birini atayacağız. Böyle biri değil de, “Bizim bir partilimizi atayalım” dediğiniz andan itibaren kamuoyunda samimi olmadığımız kabul edilir. Kendi aramızda da görüşüldü… Kurumların başına liyakatli isimler getireceğiz. Bürokrasiye ne kadar nitelikli insanları atarsak, bizim yükümüz o kadar azalmış olacak. Onlar zaten hukukun gereğini yapacak. Onların başarısı bir anlamda bizim başarımız olacaktır. Özel sektörün yaşadıkları sorunları çözecek Ekonomik ve Sosyal Konseyi çalıştıracağız.
Yarın erken seçim olsa…
İsimler kısa süre içinde belirlenir, çünkü üç aşağı beş yukarı Türkiye’de Merkez Bankası başkanlığı yapacak kişiler bellidir. Biz altı lider olarak topluma hayal kırıklığı yaşatmayacağız.
‘ALIN TERİNİN DEĞERİNİ TESLİM EDECEĞİZ’
İktidarın ‘kazanımlarımızı kaybetmeyelim’ diye bir cümlesi var. Muhafazakâr seçmene din üzerinden fazlaca mesaj vermeye başladı iktidar…
‘Kazanımlarımızı kaybetmeyelim’den ne anlıyoruz, bir kere bunu düşünelim. Eğer “Aile boyu büyük paralar elde ettik, milyar dolarlar kazandık, bunu kaybetmeyelim” diyorlarsa bu kazanımlara karşıyız. Alın terinin değerini teslim edeceğiz. Eğer bundan bahsediyorlarsa kazanımlarını kaybedecekler. İnsanların giyimi, kuşamı, yaşam tarzı, kimliği dolayısıyla bazı haklar elde ettiler ve kaybetmeyelim diyorlarsa biz zaten kimsenin bu bağlamda haklarını kaybetmesini istemiyoruz, yeniden eskiye dönelim, kamplaşmayı yok etmek için bir araya geldik biz. Altılı masanın felsefesi kazanımları daraltmak değil, genişletmek. Din ve vicdan özgürlüğü olduğunda, inancına müdahale etmediğinizde sorun yok. Bütün belediye başkanı arkadaşlarıma şunu söyledim. İnsanlar nerede ibadet etmek istiyorsa, kilise, havra, cemevi, camii, buraları tertemiz yapın, gitsinler insanlar ibadetlerini yapsınlar. Biz olaya böyle baktığımız için karşı taraf tahammül edemiyor zaten.
‘BU ÜLKEDE DEVLET SOYULUYOR’
Yurt dışından size misafir geldim diyelim ve şöyle sordum. Ne oluyor ülkenizde?
“Bu ülkede devlet soyuluyor” derdim. Rejimin adını tanımlamak gerekirse talan rejimi. En tepeden en aşağı herkes devleti soyuyor… Çok varlıklılar milyon dolarlarını yurt dışına götürüyor. Vakıflar aracılığıyla ABD’ye para götürüyorlar. Sistem o kadar çürümüş ki, gerçekten lağım patladı derken bütün borular patladı aslında. Büyük bir kirlenme yaşanıyor. SPK, Türkiye’nin saygın kurumlarından birisi. Bu kurum nasıl bu hale geldi. Borsa vurguncuların karargâhı haline geldi. Soygunun boyutlarını gördük… Bunların yüzde 99’undan Erdoğan’ın haberi var, tek sorumlu o. Birilerini istifa ettirerek kendisini kurtarmaya çalışıyor. Her şeyden senin haberin var kardeşim, İstanbul’daki kupon araziden önce benim haberim olsun diyorsan, daha büyük vurgunlardan haberdar olmaman mümkün değil. Bütün bu vurgunların üstünü kapatacak bir medya yarattılar üstüne…
‘RÜŞVETİ BİLE MEŞRULAŞTIRAN FETVALAR VERDİLER’
İktidara yakın medyayı izlediğinizde ne düşünüyorsunuz?
Enteresan bir şey var. Oraya AKP milletvekilleri çıkmıyor, gazeteci kimliğiyle AK Parti propagandası yapan sözde gazeteciler çıkıyor. Bunlar gazeteci falan değil. Bir partiye odaklanmış, sadece o partinin çıkarlarını savunan kişiye gazeteci denmez ki… Büyük bir ihtimalle iyi paralar veriyorlar bunlara… Satın alınan medya bir iktidar için en tehlikeli olaydır. Doğruları yazmazsanız devleti yönetenler yaptıkları hatalardan haberdar olmaz. Herkes alkışlıyorsa olmaz… Bunlar o kadar ileri gitti ki, rüşveti bile meşrulaştıran fetvalar verdiler. Akıl alacak gibi değil, ama oldu.
Peki mütedeyyin kesim bunun farkında mı?
Gerçekten dindar insanlar bunu görüyor. Çok sayıda ilahiyatçıyla konuştum, çok sayıda dindar insanla konuştum. Çok rahatsızlar.
‘SAMİMİYETİMİZE İNANIYORLAR’
Size inanıyorlar mı?
Samimiyetimize inanıyorlar. Gidişatı düzelteceğimize de inanıyorlar.
Teknofest’e gittiniz. Selçuk Bayraktar, “Elbette Kılıçdaroğlu’nun kendisinin gelmesi, desteklemesi bizi mutlu eder. Ama kafamızda soru işareti var. Sistematik şekilde CHP’li bazı vekillerin iftirasına uğruyoruz. Bunlara sessiz kalınıyor” dedi.
Devletin araştırma, geliştirme faaliyeti olan bütün kurumları orada, Teknofest’te. Bu kurumlar bir kişiye ait değil. Öğrenciler çalışmalar yapmışlar. Bunları benim de gezip, görme hakkım var. Devlete ait orası, kişiye değil.
Yani ben oraya Bayraktar’ı ziyarete gitmedim diyorsunuz…
Ben Bayraktar evlilik yapmadan önce İkitelli’deki üretim merkezine gitmiştim. Babası karşılamıştı. Sabah kahvaltısı yapmıştık. Yaptıklarını anlattılar.
Davet mi etmişlerdi sizi?
Bir akademisyenle birlikte gitmiştim. “Acaba genel başkan buraya gelir mi” diye sormuşlar, gittim tabii. Uluslararası ödüllerini gösterdiler ama Türkiye’de engellerle karşılaştıklarını ifade etmişlerdi. Ben de bir engel olursa biz mücadelemizi yaparız demiştim. Sonra evlilik oldu, biz saygı duyarız tabii.
Saray’da köstebeğiniz var diyorlar, kim o?
Erdoğan!
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***