66 yaşındaki Halit Çetin devamlı seslerinin kısılması üzerine 2013’te doktora gitti ve gırtlak kanseri olduğunu öğrendi. Çetin, ameliyat geçirerek kanser hastalığından kurtulduğunu ve şu an bir rahatsızlığı kalmadığını söylüyor.
Kanser hastalığı yüzünden ses telleri zarar gördüğü için bunları kısık bir sesle anlatan Çetin, İzmir’in Aliağa ilçesine bağlı Horozgediği köyünde yaşıyor. Son dönemde Aliağa, “NAe São Paulo” isimli Brezilya donanmasına ait uçak gemisinin sökümünün ilçede yapılmasının planlanmasıyla gündemde.
Çevre ve meslek odaları geminin ölümcül kanser hastalıklarına yol açan yüksek miktarda asbest barındırdığını iddia ederek geminin Aliağa’ya getirilmesine karşı çıkıyor. Ancak Horozgediği köyünde yaşayanlar için kanser uzun süredir hayatlarının bir parçasına dönüşmüş durumda.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Çetin, kansere yakalanmasının nedenini, “Valla doktorların dediği hava kirliliği. Sanayinin içinde kaldık, ortasında kaldık. Burada yaşamak kimse istemez, ben bile istemiyorum. Hava kirliliği, nefes alamıyor insanlar. Nefes soludukça pislik soluyorsun. Bugün limanların tozu, fabrikaların, metalin tozu, çevreden gelen pislik hep köyün üstünden geçtiği için şu an köyde her taraf leş gibi, simsiyah” diye açıkladı.
Köyün muhtarlığını da yapan Çetin, “Valla ölenlerin en az yüzde 70’i kanserden ölüyor. Yaşlılar da gençler de var ölenler arasında. Ölenlerin çoğu kanser. Amcamı kaybettim. Yakın komşuları kaybettik. Köyümden çok kişi kanserden öldü” dedi. Çetin kanser hastalığından kurtulduğunu söylemesine karşın “Hep aklımda bu hastalık. Aklımdan hiç çıkmıyor zaten” ifadesini de kullandı.
“Kanser hastalığı bir nefes kadar yakın”
Horozgediği köyünün çevresi sanayi tesisleriyle kuşatılmış durumda. Demir çelik fabrikaları, termik santraller, haddehaneler, gübre, yağ ve hazır beton fabrikaları gibi birçok sektör köyün çevresinde faaliyetini sürdürüyor. Köye girdiğiniz anda soluduğunuz ilk nefeste, öncelikle genzinizi yakan bir koku sizi karşılıyor. Zaten Horozgediği köyünde yaşayanlar da kanser hastalığına bir nefes kadar yakın olduklarını düşünüyor.
Onlardan biri de akciğer kanserine yakalanan 67 yaşındaki Osman Uygun. Uygun, “20 ay evvel kanser olduğumu öğrendim. Hava kirliliğine bağlıyorum. Başka bir nedeni yok. Bilinçsiz sanayi kurulmasından başka bir nedeni yok. Biz sanayiye karşı değiliz ama sanayi dedin mi bacası, filtresi, her şeyi tam tekmil olur. Öyle çalıştırılır. Ama burada yok. Gece oldu mu gelip görün. Göz gözü görmüyor. Ölmüşsün kalmışsın kimin umurunda? Böyle bir dünya var mı ya? Kaç kişi öldü” dedi.
“Hep bir ölüm korkusu var”
Uygun neredeyse tüm köy halkı gibi Aliağa’daki gemi söküm tesislerinde uzun yıllar şoförlük yapmış. Gemi sökümünden geri kazanılan demir ve demir dışı metalleri demir çelik fabrikalarına taşıyan Uygun, hastalığına bu sektörde çalışmasının da yol açtığına inanıyor: “Tamam buralardan ekmek yedik, buralardan beslendik ama kanla irin yani, gerçekten kanla irin. Almanya’da da aynı fabrikaları gidip görenler, ‘fabrikanın çalışırken sesini bile duyamazsın’ diyor. Aynı demir çelik fabrikaları, şehrin ortasında.”
Ameliyat geçirmesinin ardından şimdi hastalığının iyi seyrettiğini söyleyen Uygun yine de sürekli kanser korkusu altında yaşadıklarını vurguladı: “Moral bozukluğuyla yaşıyoruz. Ne bileyim, hep bir ölüm korkusu var. ‘Vay nasıl öleceğim, nasıl olacak, nasıl bitecek?’ Yani insan gibi yaşamak varken niye yani? Niye…”
“Devlet, köyü başka bir yere taşısın”
Köyün çevresindeki sanayileşmenin artmasıyla köyden göç de hızlanmış. Köy muhtarı Çetin, göç nedeniyle nüfusun 310 kişiye kadar düştüğünü söyledi. Ancak hem Çetin hem de Uygun maddi imkanları yetersiz olduğu için köyü terk edememiş. Çetin, “En uygunu köyü buradan kaldırmak. Sanayiyi kaldıramazsın, mümkün değil. Ama uygun bir yer bulup devlet bize bir yer göstermeli. Köy oraya taşınmalı. Başka çaresi yok. Girişimlerde bulunduk. Ama sesimizi duyan olmadı, böyle devam ediyor. Maddi imkanlarımız elvermiyor. Ev almanın zaten imkanı yok. Burada böyle ölüp gideceğiz herhalde” dedi.
“Aliağa Türkiye’nin ağır sanayisinin yüzde 10’unu işleten bir hale geldi”
Horozgediği köyü sanayinin tam ortasında kalmış olsa da Aliağa’daki sanayi tesisleri bu köyün çevresindekilerden ibaret değil. Aliağa 1961’de “ağır sanayi bölgesi” olarak tahsis edilmiş bir ilçe. Demir çelik, petrokimya, enerji santralleri, gemi söküm, kağıt, gübre gibi birçok farklı sektörden sanayi yatırımına ev sahipliği yapıyor. Çevrecilerse bölgenin sanayileşmesinin giderek daha ciddi çevre ve sağlık sorunlarına yol açtığını savunuyor.
VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan Aliağa Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Sabahattin Yeşiltepe, “1960 yılında ağır sanayi hamlesi olarak burada başlamasından itibaren rafineriler, PETKİM dolum tesisleri kuruldu. 1972’den sonraysa gemi sökümü başladı ve gemi sökümün kurulmasıyla beraber ondan hammadde elde eden haddehaneler kuruldu. Bu haddehanelerle birlikte petrokimya sektörü de Aliağa’ya geldi. 1997’de de organize sanayi için girişim yapıldı. 10 milyon metrekarelik bir yer ayrıldı. Sonuçta Aliağa Türkiye’nin ağır sanayisinin yüzde 10’unu işleten bir hale geldi” dedi.
Yeşiltepe, sanayileşmenin bu boyuta ulaşmasına karşın insan ve çevre sağlığına uygun önlemler alınmamasının sonuçlarını, “Aliağa’da insanlar artık kanserden ölüyor. Yani başka bir hastalık yok burada. Aliağa artık bir kanser ilçesi gibi oldu. 60-65 yaşından sonra kanser vakaları alabildiğine şiddetlenerek görülüyor. Bunlar o kadar doğal karşılanıyor ki biz yolda giden bir arkadaşın kanser olduğunu gördüğümüzde yadırgamamaya başladık. Çok acı” diye açıkladı.
Balıkçı kasabasından ağır sanayiye
1960 yılında 3 bin nüfuslu bir balıkçı kasabası olan Aliağa, günümüzde ekonomisi ağır sanayiye dayanan, 100 binden fazla kişinin yaşadığı bir ilçe. Dev sanayi yatırımlarıyla Türkiye ekonomisine büyük katkı sağlıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2021’de Aliağa limanlarından yapılan ihracat, önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 46,6 artış göstererek 18 milyar 518 milyon dolar, ithalat ise yüzde 51 artış göstererek 12 milyar 937 milyon dolar olarak gerçekleşti. Böylece 31 milyar dolarlık toplam dış ticaret hacmi ile tüm zamanların rekoru kırıldı. Aliağa aynı zamanda demir çelik sektörüne hammadde sağlayan gemi söküm sektörünün de Türkiye’deki tek merkezi.
Aliağa’nın artık balıkçı kasabası olduğu eski günlere dönmesinin mümkün olmadığını kabul eden çevrecilerin de sanayiyle barışık talepleri var. Yeşiltepe, “Biz üretime karşı değiliz. Sanayiye de karşı değiliz. Çünkü üretim olmadan istihdam olmaz ve gelir elde edilmez. Ama biz bunların insanca yapılmasını istiyoruz. Kül tutucular, karbon tutucuları, filtreler gibi insani şartlara uygun sanayinin getirmiş olduğu yeniliklerin uygulanmasını istiyoruz. O zaman daha sağlıklı yaşanır. Ama maliyetleri düşük olacak diye her şeyi o kadar es geçiyorlar ki. Sağlıklı bir sanayi olması için emekçi arkadaşların insanca çalışabileceği bir iş sağlığı ve güvenliğinin ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) şartlarına göre uygulanmasını istiyoruz. Temiz hava, temiz yaşam, insanca bir hayat istiyoruz” dedi.
Yeşiltepe, Brezilya’dan Aliağa’ya getirilmesi beklenen hurda geminin de ilçede sökülmesine karşı çıktı: “Gelmesin. Bakın o gemide sadece asbest yok. Diğer kimyasallar, gazlar ve radyoaktif etkinlikler de var. Gemi sökümü burada yapılmasın.”
Horozgediği köylüleri de gemiyi istemiyor
Çevre ve meslek örgütlerinin 900 ton, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un 9 ton asbest barındırdığını söylediği, söküm işini alan Sök Denizcilik ve Ticaret Limited Şirketi’ninse ne kadar asbest barındırdığına ilişkin suskun kaldığı geminin Aliağa’ya getirilmesinden en çok korkanlarsa yine Horozgediği köylüleri. Şimdiye dek sanayiden en fazla zarar gördüklerini düşünen köy halkı, geminin Aliağa’da sökülmesinin köylerinde yeni kanser vakalarına yol açmasından korkuyor.
Köy muhtarı Halit Çetin, “Biraz daha etkileneceğiz gemiden ve asbestin vermiş olduğu zarardan. Biz rüzgar altında kaldığımız için gemide kesilen asbest hep köyün üstüne gelecek. Buradan gemi sökümün uzaklığı 25 kilometre. Fakat rüzgar alıp getiriyor. 25 dinlemez, 50, 100 kilometreye de götürür. Asbest dediğin bir toz, havada uçuşan bir şey” dedi.
Köy sakini Osman Uygun ise “Ben büyüklerimden rica ediyorum onu durdursunlar. Allah aşkına diyorum, durdursunlar. Onun tozu ta buralara kadar yayılacak. Her şey para demek mi ya Allah aşkına? Size soruyorum. Bunu başka yere kaydırsınlar, almasınlar. Sularımıza sokmasınlar” diye çağrıda bulundu.