Demans hastası tutuklu eski HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk ile aynı koğuşu paylaşan eski Diyarbakır Belediye Başkanı Gültan Kışanak, cezaevi koşulları, Tuğluk’un sağlık durumu ve Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) kararına yönelik değerlendirmelerde bulundu.

Bianet’ten Nazan Özcan’ın sorularını yanıtlayan Kışanak, Tuğluk’un durumu hakkında “24 saat gözümüz kulağımız Aysel’in üzerinde. Çünkü ne zaman neyi unutacağını, karıştıracağını ve ne gibi risklerle karışılacağını tahmin etmek güç. Gece uyku düzeni de giderek bozuluyor. Giyinmesi, banyosuna, kişisel bakımına, beslenmesine, ilaçlarına, hijyen koşullarına kadar gündelik yaşamın zorunlu kıldığı her konuda yanındaki arkadaşlar destek oluyor. Hepimiz cezaevi koşullarının yarattığı zorlukları aşmaya çalışıyoruz” dedi.

Söyleşinin bir bölümü şöyle:

“Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) 22 Haziran 2022’de hazırladığı son raporda da Aysel Tuğluk için “Cezaevinde kalabilir” denildi. Bu raporu nasıl yorumluyorsunuz?

ATK siyasallaşmış bir kurum. Hasta tutuklularla ilgili verdiği raporlarda hep bunu görüyoruz. Aysel’le ilgili verdiği raporda da açık siyasi bir tutumun göstergesi. Ancak son raporda yazılan muhalefet şerhi önemli. Aysel’in sağlığının ciddi derecede bozulduğunu aslında gayet iyi biliyorlar. Siyasi angajmanları, hakikati olduğu gibi yazmalarını engelliyor.

İşin tuhaf bir diğer yanı ise ATK raporlarından da Aysel’in demans olmadığına dair bir ibare yok. Hatta ‘hatırlama, akılda tutma, akıcı konuşma, zamanı bilme, kavramları anlama, kelime bulma vs’ konularında uygulanan birçok testi yapamadığı belirtiliyor. Raporda ‘bilişsel bozukluk’ tespiti de yapıyorlar ama ne hikmetse ‘cezaevinde kalabilir’ ve ‘kısmen savunma yapabilir’ deniliyor. Demans zaten ‘bilişsel bozukluk’ demektir. Hekim kimliği taşıyan hiç kimsenin bu durumdaki bir hastaya “tek başına yaşamını sürdürebilir” diye rapor düzenlemesi gerçekten anlaşılabilir değil. Maalesef ATK bunu yapıyor.

Aslında en önemli sorun, hasta tutuklular için tek yetkili kurumun, ATK olması. ATK kriminal konularda uzmanlaşmış bir kurum olabilir, ama kritik sağlık sorunları başka bir konudur. Farklı hastalar konusunda uzmanlaşmış çok sayıda hastane var. Tam teşekkülü bir hastaneden alınan raporun yeterli olması gerekir. Aysel’le ilgili olarak yaklaşık iki yıl önce Kocaeli Devlet Hastanesi nöroloji servisinin tanısı ile ilaç tedavisi başlandı; daha sonra da Kocaeli Tıp Fakültesi’nden heyet raporu çıktı. Buna rağmen bu raporlar yeterli görülmeyerek ATK’ye sevk ettiler. ATK da bilinen politik raporlarını düzenledi. 

‘İMZASINI UNUTTU’

Yargılandığı Kobani davasıyla ilgili zorla SEGBİS’le bağlanmıştı, zorlandığını görmüştük. Davanın gidişatı vs. hakkında neler söylüyor ya da bir yorum yapabiliyor mu?

Dava, yargılama, duruşma, vs konular tam bir kâbus. Demans hastaları için en önemli duygu durumu kendisini güvende hissetmesi. Kaygı, belirsizlik, endişe, gerginlik Aysel’in sağlığını anında olumsuz etkiliyor. Sakin, normal koşullularda yapabildiği, hatırladığı şeyleri de, gerginlik olunca unutuyor, karıştırıyor. Kobane davasında, defalarca Aysel’in durumunu anlatmamıza rağmen, mahkeme heyeti ısrar ettiği için Aysel, SEGBİS’e çıkmak zorunda kaldı. Öncesinde sakinleştirmek için epeyce uğraştık yine de SEGBİS’e bağlanınca başı sonu belli olan bir tek cümle bile kuramadı.

Sürekli ziyaretine gelen avukatını bile tanıyamadı. “Bu kim?” diye bize sordu. Bir bana, bir Figen başkana (Yüksekdağ) bakarak, bu soruyu iki-üç kez tekrarladı. Hâkim soru sorduğunda Aysel yine bize bakıyor “Ne diyor?” diyerek bizden yardım istiyordu. Heyet de buna tanık oldu ama SEGB mikrofonu kapatarak, Aysel’in durumunun tam olarak kayıtlara yansımasını engellediler. Bizler de duygusal olarak çok zorlandık. Zira anlatmaya çalışsak da beş-on dakika sonra aynı soruların tekrarlanacağını biliyoruz.

Davanın gidişatı hakkında değerlendirme yapması mümkün değil. Davalar, getirilen evraklar, duruşmalar vs. Aysel için kaygı ve endişe kaynağı olmak dışında hiçbir anlam ifade etmiyor. Tebliğ edilen evrakları okuyup anlaması imkânsız. Kendisine gelen mektupları bile okuyamıyor. Henüz okumayı unutmuş değil, zorlanarak da olsa okuyor ancak, cümlenin başını sonunu bir araya getirip anlamını ortaya çıkaramıyor. Mahkeme sürekli evrak gönderiyor, cezaevi görevlileri bu belgeleri tebliğ ediyor ama Aysel artık imzasını unutmuş, sadece kalemle bir şeyler karalıyor, onlar da “tebliğ ettik” diye gidiyorlar. Yanındaki arkadaşlar, evraklara bakıp basit bir iki cümle ile durumu anlatıyor, ancak bir süre sonra Aysel bu anlatılanı da unutuyor. Zaten bizler de Aysel arkadaşımızın sağlığını düşünerek, olumsuz şeyleri anlatmamaya özen gösteriyoruz.

‘YAŞADIĞI TRAVMANIN HASTALIĞI TETİKLEDİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUZ’

Aysel hanımın demans hastalığına yakalanmasına sebep olarak 2017’de annesinin cenazesine düzenlenen saldırı gösteriliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu konuda tıp ne diyor bilmiyorum. Ancak biz gözlemlerimizi aktarabiliriz. Sizlerin de bildiği gibi Aysel arkadaşımızın son derece aktif bir politik yaşamı vardı. Burada cezaevinde kaldığımız süre içerisinde de annesinin vefatına kadar, sağlık durumunda bir sorun gözlemlemedik. Annesinin vefatını öğrendiğinde, farklı hücrelerdeydik. Havalandırmada yürüyordum, birden büyük bir çığlık sesi ve hıçkırıklarla ağlama sesi gelmeye başladı. Ama öyle böyle değil, adeta yeri göğü inleten bir ağlama sesiydi. Hemen birbirimize seslenerek haberleştik, Aysel’in annesini kaybettiğini bizler de büyük bir üzüntü ile öğrendik. F tipi hücre sistemi bu konularda tüm korkunç yüzünü gösteriyor. Böyle zamanlarda bile arkadaşın yanına götürmüyorlar, acısını beraber yaşamana izin vermiyorlar.

O zaman Figen başkanla Aysel, aynı hücrede kalıyorlardı. Israrla taleplerimize rağmen Aysel’in yanında gidip, acısını paylaşmamıza izin vermediler. Cenaze için götürecekleri zamana kadar Aysel’in hıçkırıkları kesilmedi. Cenaze dönüşünde ise korkunç bir sessizlik çöktü bulunduğumuz alana. Uzaktan notlar yazıp başsağlığı dilemek dışında elimizden bir şey gelmiyordu. Aysel ancak o gün orada yaşananlar konusunda fazla bir şey anlatmadı, içine kapandı. Sohbet etmeye çalıştığımızda da gözlerinden yaşlar akmaya başlıyordu. Siyah ve gri dışına hiçbir renk giyinmez oldu. Öz bakımına özen göstermiyor, sohbetlere fazla katılmıyor, süreli baş ağrısı çekiyordu. Uzun süre böyle devam etti. Bizler ise sürekli Aysel’e artık yastan çıkması gerektiğini, kendi yaşadıklarımızdan da örnekler vererek anlatmaya çalışıyorduk. Ama olmadı… Dalgınlık, unutkanlık, içe kapanma, sohbetlerden kaçınma, okumayı bırakma vs. artık olağan haline gelmişti. Bu durumu yasa yorduğumuz için bizde Aysel arkadaşımızın hastalığını çok geç anladık. Aysel’in yaşadığı korkunç travma ve şokun hastalığını en azından tetiklediğini düşünüyoruz.” 

Söyleşinin tamamı.