31 Ağustos 1997’de Fransa’nın başkenti Paris’te geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybeden Galler Prensesi Diana, bir zamanlar “dünyanın en çok fotoğrafı çekilen kadını” olarak anılıyordu.
Ölümünün 25. yılında Diana’nın yaşamına, objektiflere yansıyan kareleriyle bakıyoruz.
Diana Frances Spencer, 1 Temmuz 1961’de İngiltere Norfolk’taki Sandringham yakınlarında doğdu.
İngiltere’de soylu sınıfın bir üyesi olarak dünyaya geldi, Althorp Vikont’unun en küçük kızıydı.
Anne ve babası 1969’da boşandıktan sonra sık sık ebeveynlerinin Northamptonshire ve İskoçya’daki evleri arasında seyahat etmek zorunda kaldı.
Diana ilk olarak bir kolejde eğitim aldı. Ardından 1974’ten itibaren Kent bölgesinde yatılı okulda okudu.
1977’te burayı terk ederek İsviçre’de bir okula kaydoldu, ertesi yılın Paskalya ayında da burayı bıraktı.
Okul sonrası Londra’da dadılık yaptı. Bir anaokulunda asistanlıkla devam etti.
Galler Prensi ile arkadaşlıklarının daha ciddi bir hal aldığına dair söylentiler yayılmıştı bile.
Bu andan itibaren basın ve televizyonlar onu çevrelemeye ve her adımını takip etmeye başladılar.
24 Şubat 1981’de Prens Charles ve Lady Diana Spencer, Buckingham Sarayı’nda nişanlandıklarını resmen açıkladı.
Diana ile Prens Charles, 29 Temmuz 1981’de “Yüz yılın düğünü” olarak adlandırılan bir törenle Londra’daki St. Paul Katedrali’nde evlendi. Tören televizyonlarda gösterildi ve tüm dünyadan milyonlarca kişi tarafından izlendi.
Buckingham Sarayı’ndan katedrale kadar yaklaşık 600 bin kişi o anlara tanıklık etmek için toplandı.
Diana her zaman büyük bir aile özlemi duydu. Evliliklerinin ilk yılında, 21 Haziran 1982’de oğlu Prens William dünyaya geldi.
Çocuklarının, kraliyet teamülleri izin verdiği ölçüde “normal” bir şekilde yetişmelerini istedi.
1984’ün 15 Eylül’ünde, William’ın bir kardeşi oldu: Prens Harry.
Oğulları özel öğretmenler tarafından eğitilmedi, diğer çocuklarla birlikte okula gitti.
Diana çocuklarının gelişimine çok ilgili bir anne oldu.
ABD’ye ilk resmi ziyaretinde Prenses, Beyaz Saray’da John Travolta ile dans etti.
Diana’nın şöhreti gittikçe büyüdü. Bir moda ikonuna dönüşüyordu. Kıyafetleri her zaman ilgi odağıydı.
Yardım kuruluşlarına ilgisi ve desteği de gittikçe görünür olmuştu.
AIDS hastalarının durumunu yansıtmak adına önemli bir rol üstlenmişti.
Onlarla el sıkışması, temasın tehlikeli olmadığı doğrultusunda kamuoyuna güçlü bir mesaj vermişti.
1980’lerin sonundan itibaren Prens Charles ile ayrı yaşamlar sürmeleri, daha da görünür oldu.
1992’deki resmi bir ziyaret sırasında Diana, Tac Mahal önünde tek başına poz veriyordu.
Bu fotoğraf, çiftin resmiyette birlikte olmaya devam etseler bile, yollarını ayırmakta olduğunun ifadesi olarak görüldü.
Yaşamı boyunca Rahibe Teresa ile yakın bir iletişim içerisinde oldu.
Yardım çalışmalarıyla bilinen Rahibe Teresa, 1979’da Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüştü.
Hayırsever rahibe, Diana’nın ölümünden 6 gün sonra yaşamını yitirdi.
Ayrı geçen yılların ardından, Diana ile Charles 28 Ağustos 1996’da resmen boşandı.
Ertesi yıl Haziran ayında 79 elbisesini açık artırmayla sattı ve yardım vakıfları için 4,5 milyon dolar topladı.
Bu adım, geçmişle bağları koparmasını sembolize etti.
Prenses 1997’de anti personel mayınların yasaklanması çağrısında bulundu.
Aktivistler, Diana’nın kampanyaya katılımının “dönüm noktası” niteliğinde olduğunu söyledi.
31 Ağustos 1997’de Dodi Al Fayed ile birlikte Ritz Paris’te yediği yemenin ardından limuzinine bindi.
Prenses’i yeni arkadaşıyla görüntülemek isteyen fotoğrafçılar tarafından takip ediliyorlardı.
Bu kovalamaca, bir alt geçitte trajediyle sonuçlandı: Ölümcül bir kaza.
Londra’da Westminster Abbey’de bir milyondan fazla kişi cenaze kortejine katıldı.
Fotoğrafta, tabutunu takip edenler, soldan sağa Prens Charles, 12 yaşındaki Prens Harry, kardeşi Earl Spencer, büyük oğlu Prens William ve Edinburg Dükü Philip görülüyor.
Ölümünün 25. yılında Diana hâlâ “Halkın Prensesi” olarak hatırlanıyor.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***