Kaftancıoğlu, partisinin ’80 Günde Devr-i Alem’ başlıklı saha çalışması ile ilgili açıklamalarda bulundu.
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, “Vatandaş artık kendisinin unutulmasından, özellikle iktidar tarafındaki siyasetçiler tarafından bir ‘nasılsınız’ bile denmemesinden o kadar rahatsız ki hepimiz bunu deneyimledik. İstanbul’daki hanelerin yüzde 50-51’inin kapısı CHP’liler tarafından çalındı. Bugünün iktidarı Adalet ve Kalkınma Partisi, -hiçbir konuda eşitliğe inanmadığını görüyorum- bir konuda eşitliği başardı. İnsanlar yoksullukta eşitlendi. İstanbul’da insanların görüşü, oy verdiği parti farklı, dertleri aynı” dedi.
Kaftancıoğlu, partisinin ’80 Günde Devr-i Alem’ başlıklı saha çalışması ile ilgili açıklamalarda bulundu.
Canan Kaftancıoğlu, bugün düzenlediği basın toplantısında, partisinin ‘80 Günde Devr-i Alem’ kampanyasına ilişkin bilgi verdi. Kampanya kapsamında ev ziyaretlerinin yüzde 50’sinin tamamlandığını ve çalışmaların devam ettiğini belirten Kaftancıoğlu, kampanyaya ilişkin verileri ve izlenimlerini paylaştı.
İktidar olduktan sonra da insanlarla iletişim kurmaya devam edeceklerini söyleyen Kaftancıoğlu, “80 Günde Devr-i Alem çalışmamızla birlikte İstanbul’daki 2 milyon 273 bin 754 hanenin kapısına, CHP örgütleri tarafından gidildi ve zilleri çalındı. Şu anda bile bu kapılar, sahada bulunan öbek sorumlularımız tarafından çalınmaya devam ediyor. Eskiden belli yerlerde çaldığımız kapı, suratımıza kapatılıyordu. Şimdi karşımıza çıkan vatandaşa ‘Nasılsın’ diyoruz, eleştirilerini alıyoruz, yardımcı olacağımız bir konu varsa yardımcı oluyoruz, CHP iktidarında sorunların nasıl çözüleceğini anlatıyoruz, vatandaşı ikna etmeye çalışıyoruz. Ne mutlu ki vatandaş ikna bu konuda” dedi.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik sözleri nedeniyle hakkında açılan soruşturma kapsamında pazartesi günü ifade vereceğini açıklayan Kaftancıoğlu, şöyle konuştu:
Umut kapıda’ diyerek, vatandaşa ulaşma konusunda hepimiz eşit sorumluluk duygusuyla bunu yapıyoruz. Bir gün kapınızı genel başkanımız, milletvekilimiz, öbek sorumlumuz, CHP üyesi çaldığında, herkes eşit sorumlulukta bunu yapıyor. Vatandaş artık kendisinin unutulmasından, özellikle iktidar tarafındaki siyasetçiler tarafından bir ‘nasılsınız’ bile denmemesinden o kadar rahatsız ki hepimiz bunu deneyimledik. Her bir arkadaşımız, yaptığı ev ziyaretini sisteme giriyor. Her bir hane ziyareti sonrasında notlar alınıyor. Öbek sorumluları, herkes, bu veriyi görerek faydalanıyor. Vatandaşın sorununu çözmekte bize katkı sunar hale getiriyoruz. İstanbul’da bulunan 4 küsur milyon hanenin yüzde 50-51’inin kapısı çalınmış durumda. İkinci ziyaretler, üçüncü ziyaretler… İktidar olduktan sonra da vatandaşla iletişim kurmaya devam edeceğiz.
“Geçmişten bugüne kadar yapmadığımızı kapatmak için daha çok gideceğiz”
Karşımıza çıkan vatandaşa ‘Nasılsın’ diyoruz, eleştirilerini alıyoruz, yardımcı olacağımız bir konu varsa yardımcı oluyoruz, CHP iktidarında anlattığı sorunların nasıl çözüleceğini anlatıyoruz, vatandaşı ikna etmeye çalışıyoruz. Ne mutlu ki vatandaş ikna bu konuda. Vatandaşa söz verdiğimiz için, vatandaşın sorununu daha güçlü bir şekilde duyurabilmek için bu basın açıklamasını yapıyoruz. Vatandaşın gerçekliği İstanbul’da hakikaten haber. İstanbul’un gerçekliği buyken, kimin ne dediği, ne demediği, ne giydiği üzerinden algılar değişirken siyasetin görevi, vatandaşın sesini duymak ve duyurmaktır. Şu ana kadar CHP’ye gelen en büyük eleştiri; ‘Şimdiye kadar niye yoktunuz? Bizi kötü yönetime, yoksulluğa, yokluğa mahkum bıraktınız’. Haklılar. Geçmişten bugüne kadar yapmadığımızı kapatmak için daha çok gideceğiz. Bu eksiğimizi gidereceğiz.
“İktidara aracılık yapmaktan usandık”
İktidara aracılık yapmaktan usandık. Her kapıyı çaldığımızda, iktidara oy veren seçmen, ‘Benim ne kapımı çalan var, ne derdimi gören var, iletin buradan’ diyor. Ben de diyorum ki buradan; eğer o vatandaşın oyuyla iktidara geldiyseniz, o vatandaşın eleştirisi varsa CHP’nin özgüvenli tavrı gibi dinleyin. Yanlışınız varsa düzeltirsiniz. Niyetiniz yok, o ayrı konu. Ama o vatandaşla temas kurun. Hangi partiye oy vermiş olursa olsun vatandaş, kendini uzaklaştırılmış, kıstırılmış hissediyor.
“İnsanlar yoksullukta eşitlendi”
Eğitimiyle, çalışmasıyla, üretimiyle zenginleşen de kalmamış İstanbul’da. Yoksulluğun niteliklisi olur mu diyeceksiniz? Dört üniversite bitirmiş, doktorasını yapmış, evini geçindirecek ekmek götüremeyen kişi varsa… Bugünün iktidarı Adalet ve Kalkınma Partisi, -hiçbir konuda eşitliğe inanmadığını görüyorum- bir konuda eşitliği başardı. İnsanlar yoksullukta eşitlendi. İstanbul’da insanların görüşü, oy verdiği parti farklı, dertleri aynı.
Bana bizzat kapıyı açan kadın kardeşimiz, kendisiyle dertleşirken başörtüsünü tuttu, ‘Gel, sadece bunu diye diye bizi yoksullaştırdılar. Ben ister başımı açar ister kapatırım. Benim başörtümle ilgili televizyonlarda konuşacağına, benim çocuğum hasta… Benim derdimle ilgili hiçbir şey yapmıyorlar’ dedi. Kadınlar, yaşadıkları gerçeklik konusunda çok daha kararlı. Yabancı uyruklularla da karşılaşıyoruz. Vatandaşlar, öfkeyi sığınmacılara, yabancı uyruklulara, göçmenlere yöneltmiş durumda. Kapıyı çalıyoruz, ‘Ben asgari ücrete iş bulamıyorum, yarısına Suriyeliyi çalıştırıyorlar’ diyor. Vatandaşın, İstanbul’da bu derece yabancı, sığınmacı bulunması konusunda haklı olduğu noktalar var.
Anlamak lazım bu öfkeyi. Çünkü eve gidiyoruz, kapıyı çalıyoruz, ‘Ben asgari ücrete iş bulamıyorum. Çünkü asgari ücretin yarısına Suriyelileri çalıştırıyorlar’ diyor. Kapıyı çalmışız, bir kadın, ‘Restoranda bulaşıkçılık yapıyordum. İşimi de iyi yapıyordum. Eşim hasta. Başka gelir kaynağımız yok. Ama benden daha ucuza bir Suriyeli işe alındı’ diyor… Vatandaş kendi ekmeğinin ortağı gördüğü yabancıya kendi ifadesiyle düşman ve o günden güne vatandaşta artan bir öfkeye sebep olduğunu sohbetlerde ya da aldığımız notlarda görüyoruz.
Yine çaldığımız kapılarda karşımıza çıkan gerçeklik, deprem gerçeği ve kentsel dönüşüm. Son dönemde özellikle ev ziyaretlerinde, en az bunun kadar, belki bundan daha fazla barınma sorunu gündeme getirilmeye başlandı. ‘Ev sahibimle de gayet iyi geçiniriz. Hiçbir problem yok. Makul zamlarla biz idare ederdik. Ama bu süreçte mal sahibim zam yaptı. Ödeyemiyorum. Ben, mal sahibimi de anlıyorum’ diyor. Ama bütün diyaloglar bu şekilde olmuyor. Vatandaş demiş; ‘Evim yok, kiradayım, ev sahibi beni çıkarıyor. İstanbul’da çadırda mı yaşayacağım?’ Bu arada kiracılar mutsuz da mal sahipleri mutlu mu? Hayır. İstanbul’da kiraya verecek konutu olanlar da ‘Ben keyfimden kiracı çıkarmıyorum, ben de geçinemiyorum’ dediği için birbirini tetikleyen bir şekilde süreçler devam ediyor. Kentsel dönüşüm dediğimizde, daha doğrusu vatandaştan gelen bildirilerde deprem gerçekliği zaten vatandaşın gündeminde ama yoksun barınması, beslenmesi o kadar çok ön plana çıkmış ki deprem gerçekliği, vatandaşın bizimle yaptığı sohbetlerde yeri ve konusu gelirse, ‘zaten İstanbul’da bir deprem olacak, asıl o zaman ne yapacağız’ kaygısı. Ancak diğer sorunlar bu kadar yakıcı ki deprem gibi önlemli ve öncelikli bir konuyu bile vatandaş kendi gündemine alamıyor. Kentsel dönüşümle ilgili zaten barınma sorunu var. Vatandaşın hali ortada. İktidarın yapmadıkları ortada. Bir de özellikle AKP’li belediyelerin olduğu yerde rant uğruna dönüştürülen ve yapılan ve devam eden çalışmalar da ziyaret ettiğimiz hanelerde sıklıkla karşımıza geliyor.
“Sağlığa ve ilaca erişimde vatandaşlarımız sorun yaşıyor”
Hani diyorlar ya ‘Biz sağlıkta devrim yaptık, çığır açtık. Şehir hastaneleri yaptık. Beş dakikada randevu alıyorsunuz. Sağlıkta bu kadar devrim yapılmışken nedir senin derdin’ diye. Bir kere evdeki kadın, engelli çocuğu varsa düzenli bir süreci hiç yok. Randevu almakta sıkıntı yaşıyorlar. Sağlığa erişimde sıkıntı yaşıyorlar. Artık insanlar hem yoksulluktan hem işsizlikten ilaca erişimde sorun yaşıyorlar. Bakın, ilaca erişimde; sağlığa erişimi geçtim artık.
İstanbul’da kapısını çaldığımız hanelerde bütün ailenin korkusu aynı. Başta yoksul semtler olmak üzere İstanbul’un tüm ilçelerinde madde satışı ve kullanımı, herkesin bildiği bir sırra dönüşmüş halde. Yoksul ilçelerde aileler, çocuklarına bulaşması korkusunun etkisi ile birlikte maddenin hangi fiyat aralıklarında satıldığına, kimlerin nerelerde sattığına ve yaygınlaştırma yöntemlerine kadar tüm süreçlerine hakim vaziyetteler. ‘Çocuklarımızı sokağa top oynamaya göndermekten korkuyoruz. Çocuklara hap satıyorlar. Polise söylüyoruz; polis, Abla ben ne yapayım, yarım saat sonra bırakıyorlar diyor. Benim çocuğumun suçu ne, yoksulluk mu’ diyor. Bu işin vebali, uyuşturucu baronları ile fotoğraf verip de uyuşturucuya temas etmiş çocukları görmeyen siyasi iktidardadır.
“İstanbul halkı artık iktidar değişsin diyor”
İstanbul halkı, artık belirsizlik, kaygı, güvencesizlik durumunda bir, iki ayda, mevcut siyasi iktidarda söylenen sözler, verilen vaatler ne olursa olsun gerçekliğinin değişmeyeceğinin farkında. İstanbul halkı, ‘Artık iktidar değişsin’ diyor. ‘Oy verdim ama elim kırılsın’ diyenler de var. Kırılmasın. Onlar, ülkeye hizmet edecekler inancıyla oy verdi. Oy veren seçmenin oyuna ihanet edenlerdir suçlu olan. İstanbul halkı, ‘O verdim, elim kırılsın. Bir an önce seçim olsun, bir an önce bizim dertlerimizi gören, siyaseti kendisini ve çevresini zenginleştirmek için değil benim sorunlarımı çözmek için yapacak iktidar gelsin’ temennisinde.
İstanbul’da ziyaret ettiğimiz haneler, Türkiye’deki seçmenin yüzde 10’unun üzerinde. ‘80 günde bitirebiliriz’ dedim, fakat mahkemeler, cezalar oldu. Vatandaşın gündemi dışında bizleri meşgul ettiren gündemler oldu. Yaklaşık 60 günde yüzde 50’yi yaptık. 80 günde tamamını bitiremeyeceğiz. Bizlerden çalınan günleri hesaba katarak 100 günde bitireceğiz. İkinci ev ziyaretlerine başlayacağız. Bu evlerin yaklaşık yüzde 30’una ikinci defa gidilecek. Üçüncü ev ziyaretimiz var. Seçime kadar temas kurmaya devam edeceğiz.
Ülkelerin gelişmişlik göstergelerinden biri de temel sorun alanlarını bitirmiş olmaları. Barınma sorunu, bu temel sorun alanlarının başında gelen bir konu. Yakın zamana kadar en büyük 20 ekonomi arasında olan Cumhuriyet’imiz, 100. yılına gidiyor. Geride bırakılan zamanda elde edilmiş tüm birikimi eriten AKP iktidarları, ülkenin temel sorunları arasına barınma sorununu da ekledi. Sadece İstanbul’da 1 milyonun üzerinde boş konut varken vatandaşlarımız, fahiş ev fiyatları veya kiralarla mücadele etmek zorunda bırakıldı. Enflasyon karşısında satın alma gücünü yitirmiş toplum, ihtiyacı olan konutu alamadığı gibi olağanüstü rakamlara erişmiş kiralar karşısında piyasanın vicdanına itildi. Dar gelirli yurttaşı önceliklemesi gereken TOKİ vb. kurumlar kent rantına dayalı lüks konut projelerine kaynak ayırırken kirada oturan İstanbullular ev sahiplerinin tahliye talebiyle karşılaşıyor. Devletleşen AKP, konut politikası geliştirmek yerine kira artışına yüzde 25 yasal sınır getirerek sorunu çözeceğini varsayarken sorunu daha da büyütüyor. Yasal düzenleme öncesi kiracılar ile pazarlık ederek uzlaşmayı tercih eden ev sahipleri, düzenleme sonrasında artık doğrudan tahliye talebi ile geliyor. Araştırmalar bize gösteriyor ki Türkiye’de kiracıların yalnızca yüzde 7,1’i kirasını ödemekte zorlanmıyor.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***