Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Cenazelere ‘kamu güvenliği’ müdahalesi hukuka uygun bulundu!


ANKARA – Danıştay, sokağa çıkma yasakları döneminde defin işlemleri yönetmeliğinde yapılan değişikliğine dair açılan davayı reddetti. Avukat Nuray Özdoğan, Danıştay’ın “devletin güvenlik alanı olarak tarif ettiği yerde ben hukuku uygulamam” dediğini belirtti.

Türkiye’de temel hak ve özgürlüklere yönelik hak ihlallerinin en yoğun yaşandığı 2015-2016’da sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği birçok yer de yaşamını kaybedenlerin cenazeleri, uzun süre ailelerine teslim edilmedi. Gömülme hakkının dahi ihlal edildiği süreçte birçok sivil yaşamını yitirdi. O dönemde ailelerin cenazelerin alınmasının engellenmesi ve defin işlemi sırasında dayatılanlara karşı aileler avukatları aracılığıyla cenazelerini almak için idareye başvurdu.

Yapılan başvurular sırasında cenaze defin işlemine dair 7 Ocak 2016 tarihinde Adalet Bakanlığı, Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliğinde değişiklik yapıldığı görüldü. Söz konusu değişiklikle yönetmeliğin 10’uncu maddesinde “…cenazeler belediyeye veya mülki idare amirliğine teslim edilir. Kimliği tespit edilmiş olmasına rağmen ailesi veya yakınları tarafından üç gün içinde teslim alınmayan cesetler de belediyeye veya mülki idare amirliğine gömülmek üzere teslim edilir” şeklinde değiştirildi ve aynı bende “…ailesi, yakınları veya yetkili temsilciliklerce üç gün içinde teslim alınmayan” ibaresi eklendi.

Bunun üzerine o dönemde Cizre’de katledilen Aziz Yural ile Diyarbakır’ın Sur ilçesinde katledilen İsa Oran ve Mehmet Sevitek’in aileleri adına avukat Nuray Özdoğan, yönetmeliğin iptali ile yürütmenin durdurulması için Danıştay’a dava açtı. 

İKİNCİ KEZ DEĞİŞTİRİLDİ

 

 

Söz konusu başvuru ardından bakanlık, yeniden 16 Ocak 2016 tarihinde Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliği düzenlendi. Yeniden yapılan düzenleme ile kimliği tespit edilmiş olmasına rağmen ailesi veya yakınları tarafından üç gün içerisinde teslim alınmayan cenazelerin, belediye veya mülki idare amirliğince teslim alınacağı belirtildi. Aynı gün yayınlanan Resmi Gazete’de “Mezarlık Yerlerinin İnşaası ile Cenaze Nakil ve Defin İşlemleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile 13. madde de daha önce cenazelerin gömülmesi için süre sınırı yok iken, bu kez yirmi dört saat içinde defnedilmeyen cenazelerin mülki idare amirinin kararı ile bulunduğu yerden alınıp gömüleceği hükmü getirildi. Yönetmelik hükümlerinin yürütülmesi görevi tek başına Sağlık Bakanlığı’nda iken İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nın birlikte yürüteceğine dair düzenleme ile “güvenlik sorunu” kabul edilen cenazeler için asıl ve tek yetkinin güvenlik güçlerinde olduğunun altı çizildi.

 

YARGILAMA GİDERLERİ AİLELERE BIRAKILDI

 

Avukat Özdoğan tarafından Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı’na karşı açılan “yönetmeliğin iptali” davalarında ise 6 yıl sonra tek tek ret kararları çıktı. Bu kararla yargılama giderleri de yakınlarını kaybeden ailelerin üzerine bırakılarak, ödeme yapılması için tebligatlar gönderildi.

 

Danıştay 10’uncu Daire tarafından peş peşe karara bağlanan bütün davalarda, oy çokluğuyla ret kararı verildi.

 

DEFNE DAİR YÖNETMELİKTE YETKİ AŞIMI GÖRÜLMEDİ

 

Danıştay verdiği kararda, yönetmelikte sebep ve amaç unsurları yönüyle hukuka aykırılık bulunmadığını belirtti. Adalet Bakanlığı tarafından “Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” de yetki aşımı görmedi.

 

 DÜZENLEMEDEKİ DEĞİŞİKLİKTEN DAHİ HABERİ YOK!

 

Yönetmelikteki düzenlemede kamu sağlığı ile kamu düzeni gözetildiğini belirten Danıştay, cenazelerin teslim alınmasına dair üç günlük sürenin olağan koşullarda uygun olduğuna kanaat getirdi. Kararda, “Tabii afetler, tehlikeli salgın hastalıklar, şiddet olayları gibi sebeplerle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulduğu veya sokağa çıkma yasağı ve benzeri tedbirlerin alındığı hallere ilişkin olarak farklı bir süreç öngörülmesinin ise, dava konusu düzenlemelerin sebep unsuru ve kamu yararı amacı ile bağdaşmadığı, bu gibi hallerde cenazelerin şiddet olaylarının yatışması ve sokağa çıkma yasaklarının kaldırılması gibi sonu belli olmayan süreler boyunca bekletilmesinin, genel sağlığı ve kamu düzenini tehlikeye sokabileceği gibi fiziki kapasite yetersizliği nedeniyle fiilen de mümkün olmayabileceği, bu itibarla dava konusu Yönetmelik değişikliğinde bu yönüyle de hukuka aykırılık bulunmadığı ı sonucuna varılmıştır” denildi.

 

Danıştay “üç günlük” süreyi uygun görse de aslında 20 Nisan 2016’da Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nin 10. maddesinde yeniden değişiklik yapılarak, cenazelerin teslim alınması için öngörülen üç günlük süre beş güne çıkartılmıştı. Bu da verilen kararların ne kadar hukuki çerçeve kapsamında ele alındığına dair şaibeleri bir kez daha ortaya çıkardı.

 

İKİ HAKİMDEN ŞERH

 

İlgili bakanlıklara karşı açılan davalarda ise Danıştay üyesi iki hakim, “Adalet Bakanlığının, dava konusu Yönetmelik değişikliği ile 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun, kendisine vermiş, olduğu yönetmelik çıkarma yetkisi sınırlarını aşarak, otopsi işlemleriyle ilgisi kalmayan cesetlerin defin işlemlerine ilişkin usul ve esaslara ilişkin düzenlemeler yapmasında yetki yönünden hukuka uygunluk bulunmadığı ve dava konusu Yönetmeliğin iptaline karar verilmesi gerektiği oyuyla aksi yöndeki Daire kararına katılmıyoruz” diyerek, şerh düştü.

 

İTİRAZ EDİLDİ

 

Danıştay’ın Mart ayında verdiği kararlara karşı avukat Nuray Özdoğan, Danıştay İdari Davalar Genel Kurulu’na itiraz da bulundu.

 

Danıştay İdari Davalar Daireleri Kurulu’na Nuray Özdoğan tarafından yapılan itiraz da, “Düzenleme ile mülki idareye Anayasal koruma altında olan gömme ve gömülme hakkını keyfi bir şekilde sınırlamaya cevaz verecek bir düzenleme getirilmiştir. ‘Kamu düzeni’ kavramı çok belirsiz ve muğlak bir kavram olup hangi koşulların kamu düzenini bozacağına dair belirli koşullar sayılmamıştır. Verilen bu yetkinin sonucu itibariyle en temel haklardan olan gömme ve gömülme hakkının son derece keyfi bir şekilde engellenmesi tehlikesinin bulunduğu izahtan varestedir. Önleyici tedbir kamu düzenini uygulama adına, kamu düzenini ortadan kaldıracak şekilde uygulanamaz” ifadeleri yer aldı.

 

‘TEMEL HAKLAR YÖNETMELİK İLE DÜZENLENMEZ’

 

Yine itiraz dilekçesinde “Defin için 24 saat süre” tanınmasının da gömme ve gömülme hakkına süre sınırı getirildiği kaydedilerek, “Temel hak ve hürriyetleri süre ile sınırlayan düzenlemenin yönetmelik ile yapılamayacağı, ancak kanunla sınırlandırılabileceği temel idare ve anayasa hukuk ilkesidir. Temel bir insan hakkı olarak görülen gömme ve gömülme hakkının sınırlanması olağanüstü hal kanunu çerçevesinde tanımı yapılan olağanüstü hallerde dahi mümkün değildir. Hal böyleyken genel bir düzenleyici işlem olan dava konusu yönetmelikler idarenin doğal yetki sınırlarını aşarak temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldıracak niteliktedir” hatırlatmasında bulunuldu.

 

Söz konusu yönetmeliğin Anayasa’da yer alan 123’üncü madde “idarenin yasallığı”, 2’inci madde ‘hukuk devleti” ve 13’üncü madde olan “temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlandırılabileceği”ne de aykırı olduğu vurgulandı.

 

Söz konusu itiraza dair Adalet Bakanlığı tarafından verilen ret kararı savunularak, bir kez daha reddi yönünden karar verilmesi istendi.

 

‘İNSANLIĞA KARŞI SUÇ’

 

Danıştay kararını avukat Nuray Özdoğan, Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi. Gömülme hakkının ihlalinin Türkiye’de bir devlet geleneği haline geldiğine dikkat çeken Özdoğan, sokağa çıkma yasakları döneminde cenazeler üzerinde dahi katletme politikasının uygulandığını belirtti. O dönem getirilen düzenleme ile devletin “ölen kişinin bedenini de kendine karşı bir tehdit olarak görüyor” şeklinde özetleyen Özdoğan, “Gömülme hakkını da yaşam hakkı gibi düşünmek lazım. Yazılı kurallarda yer almayan ancak insanlık tarihi boyunca kabul edilmiş, uluslararası metinlerde tanınmış bir hakkın ihlal edilmesi aslında insanlığa karşı suç olarak bile değerlendirilecek bir hak” dedi.

 

Türkiye’de 2015 ve 2016 yıllarında ilan edilen sokağa çıkma yasakları döneminde devletin, gömülme hakkına da yasal müdahalede bulunduğunu anlatan Özdoğan, o dönem yaşadıkları uygulamaları şöyle anlattı: “O dönemde cenazelere ulaşmak zaten büyük bir sorundu. Çoğu insan karşısında yer yatan yakınına günlerce ulaşamadı. Onun dışında güvenlik alanı olarak ilan edilen alanlara aileler gidemedi. Cenazelerini alamadı. Öldürülen kişilerin cenazelerini devlet teslim aldı, morglara kaldırdı. Cenaze töreninin kendisi de güvenlik sorunu olarak görüldü. Bu uygulama ile sadece ölenin bedenini değil, yakınlarını da cezalandırma pratiği uygulandı. Bir diğer önemli nokta ise delil karartmadır. Sokağa çıkma yasakları döneminde silahla yaralanma ile insanlar yaşamını yitirdi. İlk dönemlerde 20’den fazla kişi keskin nişancılar tarafından öldürüldü. Cenazeler üzerinde otopsi yapma olanağı kalmadı. Devletin elindeki cenazelere ulaşmak, bağımsız otopsi incelemesine koymakta mümkün olmadı, deliller kaybedildi. Bu süreçte ailelerin ısrarları üzerine mevzuatta değişiklik yapıldığını yaptığımız yazışmalarda öğrendik.”

 

‘FAR IŞIKLARINDA CENAZELER DEFNEDİLDİ’

 

Akabinde 2016 yılında Danıştay’a dava açtıklarını aktaran Özdoğan, “Bizim her itirazımızda dayanak yaptığımız kanun maddesini bir günde değiştirdiler. Düzenlemeler yaptılar, tek yetkili İçişleri Bakanlığını gösterdiler. Cenazeleri bir güvenlik sorunu olarak tariflediler. Aileler, gece yarısı güvenlik güçlerinin kontrolünde iki kişi katılmak kaydı ile far ışıklarında cenazelerini gömmek zorunda bırakıldılar. Korkunç bir travma yaşatıldı. Savaş hali bile olsa cenazenin gömülmesine müdahale edemezsiniz. Cenazeye işkence yapamazsınız. Bu da cenazeye işkencedir. Siz ölünün haklarını da tanımak zorundasınız. Savaş hukukunda bile var. Savaş alanında dahi yapılması uluslararası hukukta suçtur. Mevzuatta yaptıkları değişikliklerle bunu suç olmaktan çıkardılar” diye belirtti.

 

‘BEN HUKUK UYGULAMAM’

 

Danıştay’a yaptıkları başvuru üzerinden 6 yıl geçtikten sonra esasa dair karar çıktığına dikkat çeken Özdoğan, “Esasa dair karar da Danıştay, ‘yürütmeyi durdurma’ kararını dahi görmedi. Süreyi makul buldu. Olağanüstü dönemler için ‘süre sınırı koymak idareyi sınırlamak’ dedi. Hukuka aykırı bir karar verdi. Danıştay, devletin güvenlik alanı olarak tarif ettiği yerde ‘ben hukuku uygulamam, benden de bunu beklemeyin’ dedi. Ne hukuki, ne insani bir karar. İdarenin yargıdaki en üst konumunda olan Danıştay bize bu cevabı verdi. ‘Yargıdan bir şey beklemeyin’ dedi. O dönemde bölgede OHAL ilan edilmeden fiili OHAL uygulandı, hukuk ortadan kalktı ve Danıştay 2022’de bunu onayladı. Bu demektir ki; hala biz OHAL ve sıkıyönetim kurallarıyla karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.

 

‘DANIŞTAY SAVAŞIN DEVAM EDECEĞİNİ Mİ ÖNGÖRÜYOR’

 

Danıştay’ın kararında yer alan “Türkiye’de morglarda kapasite yetersizliği olabilir” değerlendirmesine dair de Özdoğan, şunları söyledi: “Türkiye’de morglarda kapasite yetersizliği yok. Siz ancak devam edecek bir savaş varsa kapasite yetersizliği olduğunu söylersiniz. Danıştay devam edecek bir savaş konsepti olduğunu mu? Biliyor. Ne kadar ölü olacak ki kapasite yetersizliği olabilir. Şu anki dönemde yargı siyasetin etkisinde değil, siyasallaşmış, siyaset adına konuşan yargı ile karşı karşıyayız. Bu süreç bizi uluslararası başvurulara itiyor. Bu başvurudaki süreçte düşünüldüğü aradaki zaman büyük hak ihlaline yol açıyor. Bunu yarattığınızda yurttaşta, hak ihlali artarsa savaşı tetiklersiniz. Bugün yargı öyle dizayn ediliyor. Herhangi bir şekilde barış ya da demokratik bir hukuk düzeninin kurulma ihtimaline karşı yargının pozisyonunu ortadan kaldırmaya yönelik bir uygulama var. Türkiye’de savaşı devam ettirmeye yönelik siyasi ve askeri bir irade var ortada ve yargı da buna yönelik düzenleniyor. Tehlikede burada.”

 

‘CENAZELERİN GÖMÜ İŞLEMİ GERÇEKLEŞMEDİ’

 

Danıştay İdari Davalar Genel Kurulu’ndan da olumsuz karar almaları halinde Anayasa Mahkemesi’ne başvuracaklarını dile getiren Özdoğan, “Başvurucularımızın hiçbiri gömülme hakkına uygun gömülmedi. Hepsi kaçırılarak, gömüldüler. İnsanların ölenlerine karşı görevlerini yerine getirmelerine izin verilmedi. Aziz Yural’ında İsa Oran’ında bu hakkı devam ediyor. Kişilerin gömülmüş olması bu ihlali ortadan kaldırmıyor. O cenazelerin gömü işlemi yapılmış değil. Sorumluluğumuz olan kişilerin kendi düşüncelerine, inançlarına uygun cenaze törenleri düzenlenmesi hakkına dair yargısal ve hukuksal süreçleri yaratma mücadelemiz devam edecek” dedi.

 

MA / Berivan Altan

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version