Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

‘AKP sonrası mücadeleye Kobanê Davası’ndan başlanmalı’


ANKARA – İktidarın Kürtler ve HDP üzerinden diğer muhalif bileşenlere saldırdığını belirten avukat Cahit Kırkazak, “AKP sonrasına hazırlanan Türkiye siyasal muhalefeti ve toplumu, mücadeleye Kobanê Davası’ndan başlamalı” dedi.

 

HDP eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 21’i tutuklu 108 isim hakkında açılan Kobanê Davası’nın 15’inci duruşması geride kalırken, yargılama sürecinde yaşanan hukuksuzluklar ise duruşmalarda yaşanan tartışmaların ana gündemi oldu. İddianamenin temelini oluşturan gizli tanık beyanlarındaki çelişkiler ve yalan ifadeler ayyuka çıkmasına rağmen siyasetçiler hakkında verilen tutukluluklarının devamı yönündeki ara kararlarda, sadece gizli tanık beyanları, kaçma şüphesi ve delilleri karartma şüphesi yer alıyor.

 

Kobanê Davası’nda yaşanan gelişmelerin yanı sıra Türkiye yargısının güncel durumu ve sorunlarına dair Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuşan Avukat Cahit Kırkazak, devletin, 90’lı yıllarda Kürtlerin meşru hak taleplerine karşı JİTEM’i; şimdi ise yargının gizli tanık silahını Kürtlere karşı kullandığını söyledi. 

 

‘TÜRKİYE YARGISININ GELDİĞİ SON NOKTA’

 

Davanın 15’inci duruşmasında Demans hastası Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk hakkında verilen tahliye kararını ve mahkeme heyetinin Tuğluk’a dayattığı savunma işkencesini değerlendiren Kırkazak, Tuğluk’un durumunu, Türkiye yargısının ve toplumdaki kutuplaşmanın geldiği noktanın somut bir örneği olarak tarif etti. Hasta tutuklular hususunda yargının teknik anlamda hastanın durumunu tespit eden raporlara göre karar vermesi gerektiğini ifade eden Kırkazak, en objektif bakışı sunması gerekenlerin hastaneler ve bilim kurulları olduğunu belirtti. Kırkazak, şöyle devam etti: “Hastaneler ve bilim kurullarının 2021 Nisan ayından bu yana Tuğluk’un tek başına cezaevinde yaşamını idame ettiremeyeceğine dair somut raporları var. Ama Tuğluk’un kadın mücadelesine ve Kürt mücadelesine kattıklarından dolayı devletin hafızasında kalmış birisi olduğu için iktidarın siyasi organı haline gelmiş olan Adli Tıp Kurumu (ATK), onun cezaevinden çıkmasının önüne geçti.”

 

‘TOPLUMSAL BİR İŞKENCE’

 

Demans hastası Tuğluk’un kendisine yapılanların farkında bile olmadığını aktaran Kırkazak, bu nedenle Tuğluk’a yapılanları, “Tuğluk şahsında kadınlara ve Kürt toplumuna yapılan bir toplumsal bir işkence” olarak tanımladı.

 

ÇEVİK BİR KARARI

 

Tuğluk hakkında verilen tahliye kararını değerlendiren Kırkazak, “Mahkeme heyeti, bu karar verirken ‘Nasıl olsa serbest bırakılmayacak’ rahatlığına sahipti. Gerekçeli kararında ise timsah gözyaşları döken mahkeme heyeti, arkadaşlarının Tuğluk’u savunmadan kaçırdığını iddia ederek, ‘vicdan azabı’ çektiğini yazmış” diye belirtti. Demans hastası hükümlü Çevik Bir’in serbest bırakıldığını anımsatan Kırkazak, “Bu kararlardan, hasta olsa bile devletin ‘Kürt terörist’ ile ‘Türk terörist’ arasındaki yaklaşımının farklı olduğunu, yasanın ve idari inisiyatifin Kürtlere ve Türklere farklı uygulandığını görüyoruz” sözlerini kullandı.

 

Evrensel hukukta ve Türkiye’deki mevzuata göre yargılama süreçlerinin delilden sanığa doğru ilerlemesi gerektiğine dikkat çeken Kırkazak, siyasi davalarda ise önce yargılanacak olan kişinin belirlendiğini sonra da delillerin oluşturulmaya çalışıldığını vurguladı ve Kobanê dosyasında da durumun bundan ibaret olduğunu ifade etti. Kırkazak, “Bu dosyada Yüksekdağ ve Demirtaş tutuklanırken, tutuklanmalarına gerekçe yapılan gizli tanık beyanları, tutuklanmalarından 4 ay sonra alınmaya başlandı. Önce minareyi çaldılar sonra da bir kılıf giydirmeye çalıştılar” diye konuştu.

 

GİZLİ TANIKLAR BİRBİRİNİ YALANLIYOR

 

“Gizli tanık beyanları çalınan minareye giydirilen kılıftır” diyen Kırkazak, gizli tanık beyanlarının dışında siyasetçileri yargılayabilecekleri hiçbir verinin olmadığını söyledi ve ekledi: “Yargılananlar, uzun yıllar legal siyasette mücadele yürüttüler. Bu nedenle hiçbir örgütsel bağ bulamayan mahkeme heyeti de gizli tanıklardan sözde beyanlar almaya çalışıyor ama artık gizli tanıklar birbirini yalanlamaya başladı. Biri diyor ki ‘Kobanê protestolarının talimatı dönemin DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek tarafından Selahattin Demirtaş’a aktarıldı.’ Bir diğeri de diyor ki ‘talimat, sadece HDP Diyarbakır il binasındaki bilgisayardan açılabilecek olan bir dijital veri üzerinden verildi.’ Her biri ayrı bir şey söylüyor. Olmayan bir talimatın nasıl geldiği konusunda bir türlü fikir birliğine varamadılar.”

 

GİZLİ TANIK GİZLİ DİNLENDİ

 

Kırkazak, şöyle devam etti: “Gizli tanıklar dinlenirken Kobanê Davası’na dair tek bir beyanda bulunmuyor. Dosya kapsamında dinlenen gizli tanıkların hiçbirinin Kobanê eylemlerine ilişkin bilgileri yok. Tanıkların çelişkileri de apaçık ortaya çıkınca mahkeme heyeti, adil yargılama pratiklerinde hiç yapılmadık bir şey yaptı. Yaşam hakkı gerekçesiyle gizli tanıkları gizli dinledi. Gizli tanık demek onları yargılananların olmadığı bir ortamda dinlemek değildir. Yargılananların gizli tanıkları göremeyeceği bir perde arkası veya başka bir odada dinlenmesi demektir. Mahkeme burada gizli tanığın sorgulanması açısından yeni bir uygulama getirerek tanıkları avukatlardan ve yargılananlardan kaçırdı.”

 

‘GİZLİ TANIKLAR, KDP ÜZERİNDEN TESLİM EDİLİYOR’

 

Örgütten kaçan gizli tanıklardan birçoğunun Kürdistan Federe Bölgesi’ne sığındıkları ve oradan Türkiye’ye getirildikleri bilgisini veren Kırkazak, “Dosya kapsamında dinlenen açık ve gizli tanıkların beyanlarına göre, KDP üzerinden Türkiye teslim oluyorlar” dedi.

 

‘ONLARIN HEPSİ, HDP TEK’

 

Kobanê olayları sırasında sorumluluğunu yerine getirmeyen Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’nın davada müşteki olarak “mağdur” sıfatıyla yer aldığını dile getiren Kırkazak, “Türkiye’de yargılamanın sürdürülebilmesi için bu bakanlıklar çok önemli. Biri yargılama bakanlığına aktif müdahale eden iddia makamının amiri ve hâkimin özlük haklarını düzenleyen birimin başı pozisyonunda, diğeri de soruşturma delillerini toparlayan ve düzenleyen kolluğun başı. Dolayısıyla bu bakanlıkların müdahil olduğu bir davada adil yargılamanın olması söz konusu değil. Bu durum devletin bütün kurumlarıyla HDP’yi ve Kürtleri tasfiye etmek için saldırdığının bir göstergesidir. Deyimi yerindeyse onların hepsi, HDP tek” sözlerine yer verdi.

 

‘MAHKEME KIYAS YASAĞINI İHLAL EDİYOR’

 

Franz Kafka’nın, Dava isimli kitabında yer alan “Hüküm bir anda verilmez, yargılama zamanla kendiliğinden hükme dönüşür” sözlerini anımsatan Kırkazak, mahkeme heyetinin yargılama sürecine yaklaşımı değerlendirildiğinde kararın tahmin edildiğine vurgu yaptı. Kırkazak, “Tutuklama gerekçelerini mahkemenin vereceği kararın esası olarak görüyoruz. Kaçma şüphesi ve delilleri karartma şüphesi dışındaki gerekçelerin hiçbiri hukuki değil, keyfidir. Yargılama boyunca gizli tanıklarla ilgili bir riskin olmadığı ortadadır. Karartılacak ya da müdahale edilecek bir delil de yok. Bunun yanı sıra mahkeme kaçma şüphesi konusunda Ceza Hukuku’na aykırı davranmaktadır. Ceza Hukuku’na hâkim olan ilkelerden bir tanesi Kıyas Yasağı’dır. Her birey kendi eylemlerinden ve her olay kendi özgünlüğüne göre değerlendirilir. Mahkeme ise dosya kapsamındaki bazı sanıkların firari olduğunu söyleyerek mevcut yargılananların da firar edeceğini iddia ediyor. Yargılamanın başındaki heyetin eski başkanı Bahtiyar Çolak, Atadedeler Çetesi’nin 2 numaralı üyesi olarak yargılanıyor. O zaman Çolak çete üyesiyse mahkeme heyeti de çete üyesidir diyebilir miyiz? Bu hukuki olarak doğru değildir” şeklinde konuştu.

 

Mahkeme heyetini Türkiye’deki tek adam rejiminin yargıya ilk yansımalarından biri olarak değerlendiren Kırkazak, “Eğer biz bu yargıya karşı toplum ve hukuk adına başarılı olamazsak bundan sonra hiçbir yurttaşın, temel hak ve hukuka ulaşımı mümkün olmayacaktır. Bu heyetin önünde bir ajandası var ve bu ajandanın gerçekleşmesi için hiçbir usul kurallarını dinlemiyor. 3530 sayfalık bir iddianame var ve mahkeme diyor ki ‘bir gün savunma yapacaksınız.’ İnsanlar, kendilerine istinat edilen tüm suçlar hakkında sadece ‘ben kabul etmiyorum’ dese bile günler sürecek bir yargılama söz konusu. Mahkemenin hazırlanmış bir kararı tebliğ etmek gibi bir acelesi var. Hukuk adına bunu kabul etmek mümkün değil” diye belirtti.

 

 ERDOĞAN KARARI SEÇİM MALZEMESİ YAPACAK

 

AKP-MHP iktidarının yargılamaya doğrudan ve dolaylı olarak müdahalelerini net bir şekilde gördüklerini aktaran Kırkazak, “Erdoğan’ın ‘karşı hamleyi yapar, işi bitiririz’ sözleri aklımızda. Önümüzdeki süreçte Erdoğan, bu dosyada alacağı kararı seçim malzemesi yapmaya çalışacaktır. Mahkeme de bu planı uygulamak açısından hazırlanan kararı tebliğ etmek istiyor” dedi.

 

YARGIDAKİ TEMEL SORUNLAR

 

Türkiye yargısının “entelektüel birikiminin olmaması, sürekli bir iktidar odağına bağlı olması ve kendisini devletin bekçisi olarak görmesi” gibi sorunları olduğuna değinen Kırkazak, ilk sorunu “toplumsal yargılamaların mevzuat üzerinden ilerlemesi” olarak göstererek, “Yargının aynı zamanda entelektüel bir birikimi olması gerekiyor. Toplumun sosyolojisi, tarihi, siyaseti ve ekonomisi hakkında bilgisi olmayan bir mekanizma var karşımızda. Bu da yargılamalarda yürütme organını dengeleyecek bir fren mekanizması görevini de görmekten ziyade, toplumun denetim altına alma konusunda yürütme organının keyfi tutumlarına hizmet etmiş olmaktadır” diye açıkladı.

 

Kırkazak, “yargının iktidar öbeklerine bağlılığı” ise ikinci temel sorun olarak gösterdi ve “Hükümetler değişiyor ama Türkiye yargısının yeni gelen iktidara bağlılığı alışkanlığı değişmiyor” diye belirtti.

 

Türkiye yargısının dezavantajlı toplumsal grupların haklarının korunmasına güvence olmadığına vurgu yapan Kırkazak, “Yargı, kendisini devletin bekçisi olarak görüyor. Toplumdaki diğer kesimleri terbiye etme organı haline dönüştü. 90’lı yıllarda devlet, Kürtlerin meşru hak taleplerine karşı JİTEM’i kullanıyordu. Şimdi ise Kürtlere karşı yargıyı ve gizli tanık silahını kullanıyor. Bahtiyar Çolak ifadesinde diyor ki: ‘ben ne yaptıysam devletim için yaptım.’ Bu sorunlar çözülmedikçe AKP sonrası ve öncesi farklı olmayacak” ifadelerini kullandı.

 

AKP SONRASI MÜCADELE 

 

İktidarın Kürtler ve HDP üzerinden diğer muhalif bileşenlere de saldırdığına vurgu yapan Kırkazak sözlerine, “Kürtler üzerinden HDP, HDP üzerinden de Türkiye toplumu dizayn edilmeye çalışılıyor. Bu nedenle AKP sonrasına hazırlanan Türkiye siyasal muhalefeti ve toplumu, mücadeleye Kobanê Davası’ndan başlamalı. Burada yaşanan hukuksuzlukları gözlemleyip raporlayarak AKP sonrasında inşa edilecek Anayasa’ya referans olacak metinlerin ortaya konması gerekiyor. Toplumsal muhalefet bu yönlü tedbir almazsa şu anda uygulanmayan AİHM kararları ve yürütülen hukuksuz yargılamalar sadece HDP ve Kürtler için bir risk barındırıyor gözükse bile bu durum bütün yurttaşları ve toplumsal kesimleri içine alabilecek bir risktir. Başta siyasi partiler olmak üzere toplumsal muhalefet, Kobanê dosyasındaki kumpası boşa düşürmek için mücadele etmelidir. Aksi halde yarın kendilerinin de benzer bir yargı tacizine maruz kalmayacağının garantisini kimse veremez” şeklinde son verdi.

 

MA / Fırat Can Arslan

 

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version