Sevgi yaşamın mayası ve pozitif duyguların en önemlilerinden biridir. Her ne kadar dünyaya gözlerin açıldığı ilk an ve sonrasında sevgiyle tanıştığımız söylense de sevgiyle ilk temas anne karnında gerçekleşir.
Bebekler, sevginin sıcaklığını ilk olarak annelerinin karnında onların sohbetlerini dinlerken okşamalarıyla hissederler. Doğumla birlikte önce sevginin sesini duyarlar, karınlarını doyururken tadını alırlar, ebeveyn yaklaşınca kokusunu hissederler ve sonrasında gözlerinin tam görmeye başlamasıyla da görüntüsüyle tanışırlar. Sevgi insanın bütün duyularıyla hissedebileceği yapıdadır.
Sevgi katılmış bir yemekteki tatla, sevgiyle hazırlanmış bir buketin kokusuyla, sevgiyle sımsıkı sarılmanın sıcaklığıyla, sevgiyle bakan gözlerde görülen ifadeyle ve tanıdık sesteki tınıyla tanınanların hepsi sevginin hissediliş şekilleridir denilebilir.
Bu şekilde fiziksel olarak tanımlanabilen bir duygunun yoksunluğu da insanı o kadar eksik bırakır diyebiliriz. İnsan büyüdükçe çocuksu sevgi ifadelerinden, gelişmiş sevgi içeriklerine doğru yolculuk yapmaya başlar. Bunu beceremeyen yapıdaki bireyler etraflarında hep çocuksu ve abartılı ifadeleri aramaya ve onlara doğru meyletmeye devam ederler. Ancak bu, kişinin gelişimi ve huzuru yakalayabilmesinin önünde büyük bir engel olarak kalır. Fiziksel büyümeyi ruhsal büyüme de mutlaka takip etmeli. İçimizdeki çocuğu olgunlaştırmak durumundayız. Yoksa ellili yaşlara da gelsek çocuksu ve abartılı ilgi ve sevgi ifadelerinin peşinden gidip gerçekçi ve uzun soluklu olanını yakalamayı beceremeyebiliriz.
Madde bağımlılığında olduğu gibi anlık haz ve lezzet kısa vadede cazip gibi görünse de uzun vadede insanın dayanıklılığı için olan nöromodülatörlerini eritir. Sonrasında ise maalesef insanın günlük streslere enerjisi kalmaz.
Etrafımızdaki ifadeleri okuyabilme kabiliyetimizi geliştirmeye çalışmamız gerekli yoksa bizim ilaç saatimizi takip eden eşin sevgisini göremez oluruz. Çünkü sevgiyi ifade beklentimiz farklı bir şekildedir. Ve o karşılanmadıkça sevilmediğimizi düşünürüz.
Anneler şefkatleriyle babalar da güven temsili olmalarıyla ruhumuzu oluşturan iki ana unsurdur. Anneler yapı itibariyle sevgilerini, bazen bedensel, bazen sözlü ifadelerle, bazen sevilen yemeklerle, bazen çamaşırlarımızı yıkamayla gösterirler. Ama babalar sevgiyi ifade etme açısından çok farklıdırlar. Bunu tavsiye edeceğim bir çizgi filmden örnekle anlatayım. Filmin adı ‘Köfte yağmuru’. Oradaki baba, oğlunun kendi işini yani sardalya satış dükkanını devralmasını istemektedir. Fakat oğlu kendi yolunu çizmek istemektedir. Annesi öldükten sonra çok da konuşkan olmayan babayla mesafelidirler. Çünkü, babası oğlunun yaptıklarını takdir ederken kelime kullanımı konusunda çok zayıftır. Ve filmin sonunda oğlunun yaptığı düşünce okuyucuyla kendisini ifade ettiğinde aralarındaki bağ yenilenir.
Her babanın böyle bir düşünce okuyucu sistemi olamayabilir. Bazen bunu yapması gerektiğinin farkında bile olmayabilir. Ancak bizler sırtımızı dayayabileceğimiz bir babamız olduğunu, zorda kaldığımızda orada olduğunu biliyorsak bu muhteşem bir şeydir. Bize verebileceğinin en iyisini vermiş demektir. Çünkü insana, insanlığa, eşe, evlada, sonrasında yaratıcımıza doğru yürüdüğümüz yoldaki güven duygusunu ekmiştir bize. Duyguların yatıştığı dingin bir limandır babaların omuzları. Sakinleşme, mantıkla bakma ve aklı selimi öğrendiğimiz öğretmenlerdir onlar.
Sevilme ihtiyacının karşısında sevebilme ve sevgisini gösterebilme kabiliyetlerinin gelişimi vardır. Sevilen bireyin vazifesi aldığı sevgiyi güneş ışığı misali etrafına yaymaktır.
Sevebilmek öğrenilebilir midir gerçekten? Etrafımıza olan uyanıklığımız arttıkça, elimizde olanlara farkındalığımız arttıkça ve olumlu bakmaya çalıştıkça, neden olmasın? Sevemediğinin farkında olmak geliştirebilmenin ana belirleyicisidir. Neden kaynaklandığına bakmak, ne zaman başladığına bakmak, ne ile beraber ilişikleyip yapılmaması gerekenler listesine alındığına bakmayla geliştirilebilecek bir kabiliyettir sevebilmek.
Sevebilmenin bir kabiliyet olduğunu bilmek onu, önce ufak ufak etrafta gördüklerimizden örnekleyerek geliştirebilmemizi sağlayacaktır. Gün içinde belli aralıklarla sahip olduğunuz teşekkür sebebi olan ‘iyi ki’lerinizi aklınıza getirmek sizin bu konudaki ilk başlangıcınız olsun. Buna gayret ettikçe olumluya doğru meyli artacak zihninizin.
Yoksa siyah renk gibi etraftaki sevgiyi emer hapsederiz içimize. Aktarılamayan sevgi söner gider siyahın içine gömülen ışık gibi. Ve bizde de iyileştirici, besleyici, olgunlaştırıcı tesirini yapamaz olur. Akması gerekir, yenilenmesi gerekir.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***