Kürt sorununun çözümüne dair İmralı’yı işaret eden HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Çözümsüzlüğü yaratan her türlü uygulamayı reddediyoruz” dedi.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Cumhurbaşkanlığı ve parlemento seçimine yönelik partisinin tutumuna ilişkin olarak, “Cumhurbaşkanlığı seçiminde politikamız açık; müzakere, doğrudan diyalog ve gerçeklerle yüzleşme temelinde bir mutabakat… Bu saydığımız yöntem karşılık bulmazsa şüphesiz kendi yolumuzda yürüyeceğiz. Kimse imalar beklemesin. Bu yöntem karşılık bulmazsa demokrasi ittifakının adayını çıkarmayı önümüzde seçenek olarak tutuyoruz. Kulis bilgileriymiş de şuymuş buymuş… Yok öyle şey. Buradayız, herkesle konuşmaya açığız. Bizden daha dürüst, şeffaf davranan yok” dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, Türkiye’de Kürt sorunu gerçeği olduğunu savunarak, “Biz bir daha bu ülkeye çatışmalarda cenaze gelmesin diye mücadele ediyoruz. Savaş siyaseti ölüm siyasetidir. Giden her canın yüreğimizden bir parça aldığına inanan insanlarız. Bütün acılara eşit yaklaşan insanlarız. Kimse bu ölüm acısını yaşamasın diye her türlü bedeli ödeyerek mücadele eden bir çizgideyiz” diye konuştu.
Muhalefete çağrı yapan Sancar, “Ölüm siyaseti, savaş siyaseti, çözümsüzlüğe karşı kimin ne önerisi varsa herkes ortaya koysun. Çözüm için hangi yöntemi savunduğunu herkes belli etsin. Aynı politikalar girdabında bu toplumu zulme mahkum eden anlayış mı, barışı hedefleyen anlayış mı? Kimsenin kendi pozisyonunu gizleyecek, top dolaştıracak alanı kalmadı! Herkes gerçek hedefini, amacını ve gelecek için taahhütlerini daha açık söylemek zorunda” ifadelerini kullandı.
Sancar, HDP ve DBP’nin Abdullah Öcalan’a uygulanan görüş yasağını protesto etmek için düzenlediği Gemlik Yürüyüşü’nün amacının da “savaş politikalarına karşı demokratik çözüm ve barış imkânlarına dikkat çekmek” olduğunu söylerken, “Ama bu demokratik imkanı kullandırmamak için güvenlik güçleri iktidar emriyle ağır şiddet uyguladı. Vekiller darbedildi, kelepçe takıldı… Şimdi burada böyle bir anlayışın nereye çıkacağını kestirmek zor değil. Barış ve çözüm için yapılan her türlü gelişim bu iktidarı rahatsız ediyor” dedi.
Sancar’ın açıklamasından satır başları şöyle:
“Türkiye’nin tarihi OHAL ve sıkı yönetimler tarihidir. AKP iktidara geldiğinde bu ülkede OHAL vardı şimdi de olağan hale gelmiş bir OHAL var.
20 Temmuz 2016’da 3 ay için ilan edilen OHAL resmi olarak 2 yıl, fiilen hala devam ediyor.
Kayyım ve KHK uygulamalarında ısrar eden AKP MHP faşist yönetimi OHAL’e can simidi gibi sarılmıştır.
Olağan şartlarla demokrasi ve hukuk ile bu ülkeyi yönetmenin kendi zihniyetleri açısından mümkün olmadığını biliyorlar. KHK ile yarattıkları düzeni, OHAL’in resmi düzeninde yarattıkları politikaları kalıcı hale getirmişlerdir. Türkiye, kalıcı bir OHAL rejiminde yaşamaktadır.
OHAL döneminde çıkarılan KHK ile kamudan 152 bin kişi ihraç edilmiştir. AKP bununla da kalmadı, 35. madde kapsamında keyfi, hukuk dışı ve haksız ihraçlarla kamu çalışanlarını baskı altında tutmaya çalışıyor. Binlerce kamu çalışanı adalet arıyor, dosyaları bekletiliyor.
Kaybedilen yılların telafisi olmadığını biliyoruz ama haksızlıkların giderilmesi için ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz. Bizim öncelikli işlerimizden biri OHAL döneminde yaratılan tahribatların giderilmesi, adaletin sağlanmasıdır… Bu ülkede geniş bir mağdur kesim vardır, KHK’lılar büyük yer tutmaktadır.
Adaletsizlikler diz boyu. Ülke adaletsizlik cehennemine dönmüş durumda. 4 yıl önce bugün Suruç’ta AKP Urfa Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın koruma ve yakınlarının Şenyaşar ailesine ait iş yerine ve devlet hastanesine uzanan saldırıları sonucu aileden 3 kişi yaşamını yitirmişti. 8 kişi de yaralanmıştı. Fadıl Şenyaşar tutuklanmıştı. Aradan 4 yıl geçti, adalet açısından tek olumlu gelişme yaşanmadı. Olan tek şey Emine Ana’ya hakkını aradığı için sürekli taciz uygulamak ve ceza vermek… Oğullarını sürekli gözaltına almak, eziyet etmek… Emine Ana yalnız değildir, onun haykırışı adalet arayanlara bir cesaret örneği olarak görülmelidir. Hep birlikte adaletsizliklere karşı mücadele etmek bizim sorumluluğumuzdur.
Kürt sorununda çözümsüzlük, savaş politikaları ve tecrit meselesi… Ortada bir gerçeklik var. Gerçek siyaset, gerçekliği gören siyasettir. Gerçek diye gözünü kapatan siyaset çözüm üretemez. Ülkeyi ve ülkede yaşayan insanları özgür bir geleceğe taşıyamaz. Ülkeyi çökertir, insanları umutsuzluğa boğar.
Gerçeklik nedir?
Yüz yılı aşan bir Kürt sorunu gerçeği var. Yok diyenler de biliyor ki var. Yüz yılı aşan bir Kürt sorunu gerçekliği gözümüzü kapatabileceğimiz bir şey değil. Görmezden gelirsek, yüz yıldır yaşadığımız bu karanlık, kanlı kısır döngüyü devam ettiririz.
Bu ülkede 40 yıllık bir çatışma gerçeği var. Kim inkar edebilir? Çözümsüzlük politikalarının en hakim anlayış olduğu bir gerçeklik mi, bazı istisnai gelişmeler hariç gerçeklik… Çözümsüzlük politikalarının düzen güçlerinin tümünün üzerinde uzlaştığı bir yol olduğu gerçeklik mi, gerçeklik… Bunu yok sayabilir miyiz? Gerçeklik yok sayılınca ortadan kalkmıyor.
Savaş politikaları bir gerçeklik… Bunlarla birlikte tecrit bir gerçeklik… İmralı’da 23 yılı bulan bir hukuksuz düzen uygulanıyor. Bu gerçeklikleri dile getirmek siyasetin bir gereği mi? Bizler için gereği… Gerçeklikleri dile getirdiğimiz için sürekli hedefiz.
Diğer siyasi aktörler, bu gerçekliğin üstünü palto ile örtmeye çalışıyorlar. Bunun üstünü örterek sorunu yok edemiyorsunuz. Palyatif çözümlerin uzantısı nedir? Toplumu uyuşturmak… Yani anestezi ile ya da ağrı kesicilerle oyalamaktır. Yapmamız gereken yüzleşmedir. Gerçeklikle yüzleşmedir. Saydığım gerçeklikler gizlenemeyecek kadar açık ve yıkıcıdır. Bunlarla yüzleşme olmadan bu ülkenin düzlüğe çıkma ihtimali yoktur, HDP de bunu esas almaktadır. Biz yeni bir başlangıç ve Türkiye’de eşit, özgür, demokratik barış içinde bir yaşam istiyoruz. Gerçeklikleri söylemek sarsar. Birçok kesime gerçekliği gösterdiğiniz zaman sarsılabilir.
Biz yüzleşme siyasetini esas alıyoruz. Bu gerçekliklerle yüzleşecek, yüzleşmeyi gerçek çözüm siyaseti takip edecek. Partimiz hukuk dışı, yaşamı ihlal eden her uygulamanın karşısındadır. Kürt sorununda demokratik çözüm ve bu ülkede kalıcı barış ancak müzakere, diyalog ve demokratik siyasetle mümkündür.
Tecrit, çözümsüzlüğün parçası mıdır, evet bu bir gerçekliktir… 2013-15 yıllarını hatırlayalım. Çatışmalar durmuş, çözüm umudu yükselmiş, demokraside de ekonomide de ilerlemeler vardı. Müzakere ve diyalog yöntemi uygulanıyordu. Cenazeler gelmiyordu, ‘analar ağlamıyordu’. Biz istiyoruz ki ölümler olmasın, yaşam siyaseti hakim olsun. Bunun yolu savaş politikalarından değil, müzakere ve diyalogdan geçer.
Umut yaratan, kanın durduğu 2,5 yıllık süreç ne zaman sona erdi? Fiilen 5 Nisan 2015’te sona erdi. İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüşülen kesildiği, tecridin yeniden devreye sokulduğu tarih… Çözümsüzlük politikalarının, savaş uygulamalarının ve zihniyetinin yeniden en ileri noktaya taşındığı yeni dönemin başlangıcıdır. O günden bugüne yaşadığımız yıkımlar herkesin gözü önündedir. Gözümüzün önündekini görmek ayrıca cesaret ister. Biz bu cesareti gösteriyoruz. Çözümsüzlüğe karşı her türlü uygulamayı reddediyoruz.
İmralı’da Öcalan ile en son Ağustos 2019’da avukat görüşmesi yapılmıştı. Öcalan kamuoyuna net bir mesaj vermişti. Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım demişti. Burada da başta devlet aklı olmak üzere bütün kesimlere bir mesaj iletmişti. Neden bu şans değerlendirilmedi? Neden daha önce tecrübe edilmiş ve aslında önemli gelişmeler de yaratmış yöntem rafa kaldırıldı? Bizim burada, Kürt sorununda demokratik çözüm barış, diyalog, müzakere ve demokratik siyaset derken kastettiğimiz, her alanda bunun imkanlarını yaratmak, ortadan kaldırılan şartların yeniden sağlanmasını istemektir.
Gemlik yürüyüşü de bizim demokratik çözüm konusunda tutumumuzun bir başka alandaki yansımasıdır. Çeşitli kuruluşlar, kamuoyunun dikkatini, yaygınlaşan savaş politikalarına, daha da derinleştirilmeye çalışılan çatışma anlayışına karşı demokratik çözüm ve barış imkanlarına dikkat çekmekti. Bu bir demokratik hak… Ama bu demokratik imkanı kullandırmamak için güvenlik güçleri iktidar emriyle ağır şiddet uyguladı. Vekiller darbedildi, kelepçe takıldı… Şimdi burada böyle bir anlayışın nereye çıkacağını kestirmek zor değil. Barış ve çözüm için yapılan her türlü gelişim bu iktidarı rahatsız ediyor.
Biz çatışmaları bitirmek, bu ülkede kalıcı barışı sağlamak istiyoruz. Her alanda mücadele yürütmeye devam edeceğiz. Parlamento zemininde bütün gücümüzü kullanacağız. Vazgeçmeyeceğiz. Barış ve çözüm için kapalı tutulan kapıları açacak anahtar tam da bu duruştur. O nedenle HDP’ye yeniden saldırılar başlıyor. Biz gerçeklikleri saklayarak siyaset yapma anlayışını reddiyoruz.
Kürt sorununda çözümsüzlük anlayışı derinleştikçe, sadece ekonomi çökmüyor, toplum da çürütülüyor. Biz geleceği bu zihniyet üzerine değil, tam tersine eşit yurttaşlık temelinde Kürt sorununun demokratik olarak çözüldüğü, demokratik siyasetin her alanda belirleyici olduğu bir yaklaşımı savunuyoruz.
Bunu söylemek iktidarı rahatsız eder, anlıyoruz. Varlığını inkara, savaş politikalarına, kutuplaştırmaya bağlamış. Peki muhalefete ne oluyor? Sizlerin bu gerçeklikler karşısında sözünüz nedir? Önerileriniz nedir? Bu iktidarın izlediği yolu aynen devam ettireceğiz diyorsanız bu iktidardan temelde farkınızın ne olduğunu ortaya koyun. Bizler bu iktidarın zihniyetini ve politikalarını başka türlü ambalajlarla topluma seçenek olarak sunma arayışlarına karşı çıkıyoruz.
Güçlü bir savaş karşıtı birlikteliğe ihtiyaç var. Toplumun büyük çoğunluğu bu savaşı istemiyor, araştırmalar ortaya koydu. 2013-15 arasında yapılan kamuoyu yoklamalarda siyasetle, diyalogla çözüm isteyenlerin oranı yüzde 75’i buldu. Şimdi toplumu rehin alma yaklaşımı bu çoğunluğun sesini çıkmasını bir süre engellemiş olabilir ama bir arada demokratik yaşam isteyen büyük bir çoğunluk var. Savaş politikalarını reddeden bir birliktelik istiyoruz. Gücümüz var, bu toplum gerçeklerle yüzleşmeyi reddeden bir yapıya sahip değil. Bu gücü başarı ile örgütlersek göreceksiniz. Bu inkar, gerçekliği çarpıtma, manipülasyon, yalan politikalarını çökerteceğiz.
AKP Genel Başkanı dün Gemlik yürüyüşü ile ilgili sözler söylerken cenazeleri de andı. Biz bir daha bu ülkeye çatışmalarda cenaze gelmesin diye mücadele ediyoruz. Savaş siyaseti ölüm siyasetidir. Giden her canın yüreğimizden bir parça aldığına inanan insanlarız. Bütün acılara eşit yaklaşan insanlarız. Kimse bu ölüm acısını yaşamasın diye her türlü bedeli ödeyerek mücadele eden bir çizgideyiz. O nedenle gerçekten cenazelere üzülen, bizleriz. Bir daha kimse canını kaybetmesin, gençlerimiz bu çatışmada yitip gitmesin diye demokratik çözüm, barış, diyalog, müzakere demeye devam edeceğiz. Kanı da durduracağız, yalanı da çökerteceğiz, talan düzenine son vereceğiz.
Türkiye’nin yeniden savaş sarmalına girmesi için sürekli yeni oyunlar peşinde koşan bir iktidar da bir gerçeklik. Bu gerçekliği gören bir yerden gerçek siyaset yapılabilir. Bizim burada tutumumuz bu kadar netken, bazı çevrelerin spekülasyonları hiçbir değer taşımıyor bizim açımızdan. Bizim çağrılarımız toplumun tüm kesiminedir. Evet iktidaradır da… Ama belki de ondan önce bizim dışımızdaki muhalefet partilerinedir. En önce Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerinedir. Gelin güçlerimizi birleştirelim. Kendimizi kandıran yoldan ayrılalım. Seçimler yaklaşıyor. HDP olarak tutumumuzu aylar önceden ortaya koyduk. Ne bu zorba iktidarı ne de eski köhnemiş zihniyeti devam ettirecek arayışları kabul ediyoruz!
Çözümsüzlük politikalarına, savaş politikalarına, yoksulluğa karşı itirazı tecrit ediyorlar. Sesimiz kısılıyor. Kendine muhalefet diyen başka çevrelerden de geliyor bu. İmralı’daki tecrite itirazı da tecrit ediyorlar. Barış için, onurlu yaşam için verilen her türlü mücadeleyi tecrit etmeye çalışıyorlar. Tecrit politikası her tarafa yaygınlaştırmak isteniyor. Umut varsa başarı kaçınılmazdır!
Ölüm siyaseti, savaş siyaseti, çözümsüzlüğe karşı kimin ne önerisi varsa herkes ortaya koysun. Çözüm için hangi yöntemi savunduğunu herkes belli etsin. Aynı politikalar girdabında bu toplumu zulme mahkum eden anlayış mı, barışı hedefleyen anlayış mı? Kimsenin kendi pozisyonunu gizleyecek, top dolaştıracak alanı kalmadı! Herkes gerçek hedefini, amacını ve gelecek için taahhütlerini daha açık söylemek zorunda. HDP bunu net şekilde yapıyor. 1,5 yıldır anlatıyoruz. Parlamento seçimlerine en geniş demokrasi ittifakı ile gireceğiz. Meclis’i sarayın bir uzantısı olmaktan çıkaracağız. Hakikatlerin konuşulduğu bir platform haline getirileceğiz. Bize karşı önyargılar varsa toplumun her kesimi ile konuşmaya hazırız. Halkın içinde bizimle bu diyalogu kuramayacak kadar uzak mesafeler varsa, o mesafeleri kapatmak da bizim görevimiz. Kaygısı, öfkesi olan, dahası bize düşman gözüyle bakan bütün toplum kesimleriyle konuşmaya hazırız, gerçekliği anlatmak için elimizden geleni yapmaya hazırız. Önümüze konan eleştirileri samimiyetle değerlendirmeye, kendimizi bu çerçevede düzeltmeye, gerekirse değiştirmeye hazırız. Ancak bu şekilde bu ülkeyi değiştirebiliriz.
Müzakere ile açık diyalog ve mutabakat ile ortak aday fikrine açığız. Müzakere başlıklarını da geçen yıl ilan ettik. Cumhurbaşkanlığı seçiminde politikamız açık; müzakere, doğrudan diyalog ve gerçeklerle yüzleşme temelinde bir mutabakat… Bu saydığımız yöntem karşılık bulmazsa şüphesiz kendi yolumuzda yürüyeceğiz. Kimse imalar beklemesin. Bu yöntem karşılık bulmazsa demokrasi ittifakının adayını çıkarmayı da önümüzde seçenek olarak tutuyoruz. Hiç başka şeyler aramasın kimse. Kulis bilgileriymiş de şuymuş buymuş… Yok öyle şey. Buradayız, herkesle konuşmaya açığız. Bizden daha dürüst, şeffaf davranan yok. Bizim gizlimiz saklımız yok. Her şeyimizle açıkça yürüyoruz, bizim dışımızdakilerin yaptıkları şey Bizans oyunları… Biz halkın gerçekliği ile mücadele yürütüyoruz, bakın cumhurbaşkanlığı seçimi için yapılan tartışmalara, sürekli farklı oyunlar, karanlık ilişkiler, acayip manipülatif senaryolar… Toplumun sorunlarına çözüm istiyoruz biz. Gerçek bir aydınlığı istiyoruz. Bizim ağzımızdan çıkanlar dışında kimse başka söze itibar etmesin.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***