Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Demirtaş, Yüksekdağ ve Kavala aynı tabloda

Demirtaş, Yüksekdağ ve Kavala aynı tabloda


Fotoğraflar: Ben Hammer 


+ GERÇEK- Sanatçı Ali Zülfikar, Türkiye’de uzun süredir cezaevinde tutulan Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Osman Kavala’nın portreleri aynı tuale yaptı. Ali Zülfikar, 360×250 cm uzunluğunda, ahşap üzerine kurşunkalem ve kök boyası karışımı bir teknikle hazırlanan resimde, “Türkiye’deki politik tutsakların neden tutuklu olduğunu ‘gülerek’ ironik bir tarzla irdelemeye çalıştığını söyledi. 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “derhal salıverme” karırını kamuoyunda canlı tutmak için böyle bir sanat eseri çizmeye karar verdiğini açıklayan sanatçı, Avrupa Konseyi’nin Osman Kavala için başlattığı Türkiye’ye yönelik ihlal prosedürünün Demirtaş ve Yüksekdağ için de mümkün olabileceğini söyledi.

‘ÖZGÜRLÜĞE, ADALETE VE TOPLUMSAL BARIŞA KATKI SAĞLAMAK’

“Eserin pek çok yönü var” diyen Ali Zülfikar, “Esere baktığınızda Figen Yüksekdağ’ın gözleri, konuşmalarının güçlü ifadesini süzgeçten geçiriyor, bunun yanında İstanbul’da Gezipark’ta bir film kasetinde bir ‘kırmızılı kadın’ olarak hafızamızda kalan bu sahneyi Demirtaş’ın arkasında görüyoruz. Osman Kavala’nın gözlerinde, Demirtaş’ın gülen yüzünde bir diyaloğa dönüştüğünü, sanki film şeridi gibi olan biten senaryolara güldüğünü görüyoruz. Eserde Demirtaş’ın çokca alışık olduğumuz bu gülen yüzden demir parmaklıkları delip geçen bir ışık seli gibi yansıdığını görebilirsiniz. Proje, özgürlüğe, adalete ve toplumsal barışa katkı sağlamak amacıyla sivil toplum kuruluşları ve bireyler tarafından desteklenmektedir” diye konuştu.

Ali Zülfikar

360×250 cm uzunluğunda, ahşap üzerine kurşunkalem ve kök boyası karışımı bir teknikle hazırlanan resimde Zülfikar, “Türkiye’deki politik tutsakların neden tutuklu olduğunu ‘gülerek’ ronik bir tarzla irdelemeye çalıştığını söyledi. 

Zülfikar’in +GERÇEK’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Projeyi yapmaya ne zaman karar verdiniz?

Bu projenin kafamda uzun süre yer ettiğini belirtmek isterim. 2 Eylül 2021’de Türkiye’de tutuklanan ve seyahat yasağı şartıyla karakoldan çıkmasına izin verilmeden önce 16 saat sorguya çekilen 62 yaşındaki Hamide Akbayır’ın projesinin medyaya tanıtımında Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala gibi Türkiye’deki siyasi tutuksakların serbest bırakılması için bir çabam olacağını ve yapacağım projeyi de basın aracılığıyla duyurdum. 

Bu sırada Demirtaş’ın akrabaları da dahil birçok isimle konuştum ve buradaki Kültür Bakanlığı’na projeyi sundum ve bakanlık projeme destek verdi. Yazılı prosedürlerden sonra resimleri çizmeye hazırlandım. 11 Nisan’da malzemelerimi aldım ve 15 Nisan’da kocaman bir reklam panosundan oluşan tuvalimi hazırladım. Projenin tamamlanması 45 gün sürdü.

Bu proje için hissettiğiniz en güçlü duygu neydi?

Eserlerini yapacağım karakterlerin eser içerisinde bir diyalog yakalaması, bir kompozisyon içerisinde zenginleşmesi lazım diye düşündüm. Türkiye’de politik görüşlerinden dolayı birçok isim cezaevlerinde. Bunları anlatabilmek tabii ki sanatçıya büyük sorumluluk yüklüyor. Eseri hazırlarken farklı nüanslara gitmeniz gerekiyor. 

Mesela Figen Yüksekdağ’ı özellikle bu formda seçtim, konuşurken ya da mesela Gezi Parkı’nda yaşananları izlerken mimiklerini vurgulamak istedim. Daha konuşacak sözü var manasında ya da konuşmasına izin verilmiyor gibi…

Tabii bunları yaparken o süreçlere gidiyorsunuz. Mesela Demirtaş’ın yaşadıkları, içeriye girmeden önceki anlattıkları ironik yaklaşımlar… Sonunda gülen bir fotoğrafını esere yerleştirdim. Yani bu insanları ben cezaevine koymadım. Yaşanmışlıkları var, bir film şeridi gibi bunları ifade etmek farklı bir açıdan beni bir duygu yoğunluğuna götürdü. Çünkü ben oradan gelmişim, o sorunları çok iyi biliyorum. Bu sorunları çok iyi bildiğim için mesela bazen mimiklerini oluşturduğum aşamada türküler söyledim; Demirtaş üzerine, Kavala üzerine türküler söyledim ve bunları söylerken onlarla diyalog kurmaya çalıştım. Onların duygularını, duygusal konumlarını, siyasi duruşlarını anlatmak için sanatçının kendi içerisinde yaşadıkları vardır. Onları tabloya, esere yansıtmak zorunda. 

Düşünün 45 günlük sürede, yemek yiyorsunuz resim yapıyorsunuz, çay içiyorsunuz, resme devam ediyorsunuz. Ve onlarla konuşuyorsunuz. Mesela ‘Selocan ne düşünüyorsun’ diyorum ya da ‘Biraz daha gülümsetelim seni’. Çünkü olaylar gerçekten trajikomik, gülelim diye. 
Mesela Osman Kavala’nın da birçok fotoğrafı var ama bütünlük açısından buna yer verdim.

Projeniz nerede sergilenecek? 

Önümüzdeki günlerde Amsterdam’da eserlerim sergilenecek. Orada bu eserimin de yer alması için görüşmeler yapılıyor. Ayrıca Köln Belediyesi Kültür Dairesi de Köln’de müzelerde sergilenmesi için gerekli hazırlıkları yapıyor.

Üçüncü olarak, Avrupa Parlamentosu’nda sergilenmesi için teklif götürüldü. Avrupa Parlementosu Yesiller Grubu temsilcisi Sergey Lagodinsky, eserin sergilenmesi için çaba gösteriyor. Esas uygun olan yer de orası. Onun dışında eserin farklı yerlerde sergilenmesi için istekler de var. 

Sanatınızda toplumsal olaylara yer vermeye ya da toplumsal hafızaya katkı sunmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?

Suriye’deki savaş başladığında artık kendimi tutamadım, sessiz de kalamadım, kalamazdım da. Kendi kendime ‘toplumun, kendi insanlarımın yaşadığı durumları anlatmalıyım’ diye karar aldım. Bundan sonra savaş mağdurlarını anlatan, Avrupa’daki insanların bu savaşa bakışıyla ele aldığım tablolara başladım. 

2018’de Erdoğan’ın bir eserini yaptım. ‘Made in Türkei’ diye. Erdoğan’ın Türkiye’de ve Suriye’de yarattığı dramla ilgili. Bir tarafta radikal İslamcı örgütler, bir tarafta onlara verdiği destekler halen tartışılan bir devlet var. Bu eserin sergilenmesi Mainz konsolosluğu tarafından engellendi ve eserlerimin sergilenmesine yönelik bu tavır devam etti. Ama sonrasında üzerimde baskıyı insanların da desteğiyle kırdım. Bu serleri toplumun hafızasını yeniden canlandırmak, unutmamalarını sağlamak, toplumun hafızası oluşsun için yaptım. 

Toplumsal olaylarda politikacıların yarattığı depresyonun, gerek doğa gerek insan yarattıkları yıpranmayı aşabilmek için, toplum kendi kendini sorgulayabilsin diye bu tür konulara girdim ve çalışmalarım halen devam ediyor. Ondan sonra Greta eseri, Hamide eseri çıktı. Bunlar büyük eserlerdi. 

Bu tarz eserlerle hem toplumsal dinamikleri hem de sanat dünyasının içindeki çalkantıları canlandırmak istedim. Sanat galerileri politik eserlerin srgilenmesini istemiyor. Maalesef birçok galeri ve müze bana bu durumu yaşattı.

Türkiye’nin şu an “portresini” çizseniz neye benzerdi ya da onu ne temsil ederdi? 

Demokrasi yerin dibinde, ekonomisi batmış, özgürlüklerin yaşanamadığı bir toplum. Bir portre çizmeye çalışsanız, yara izleri çizmeye çalışırsınız. Mesela, Demirtaş’ın yüzüne yara izleri, kurşun izleri, kadınların uğradığı şiddetin izlerini yapmayı düşünmüştüm. Mesela Kobane’deki evlerin durumunu bir insanın kafasına yerleştirdiğinizi düşünün, kimi yerden duman çıkıyor, kimi yerinden kan akıyor, kimi yerinden yaşamaya çalışıyor, böyle bir portre çıkabilirdi ortaya sanıyorum. Yaralı bir ağaç gibi bir portre düşünebilirdik.

ALİ ZÜLFİKAR KİMDİR?

1971 yılında Milelis’te dünyaya gelen Ali Zülfikar, Elazığ Fırat Üniversitesi’nde Prof. Dr. Memduh Kuzay’dan sanat eğitimi aldı. Başarısı erken başladı,1993’ten beri 170’in üzerinde uluslararası sergi ve müzede sergilendi. Ali Zülfikar’ın tuval ve el yapımı kağıt üzerine ustaca yaptığı portre çizimleri, onun yaklaşımının ayırt edici bir özelliğidir.

Ali Zülfikar’ın telkari portreleri 2014’ten beri büyük tuvallerde yer alıyor. Zülfikar bu portrelerin birçoğunu tuval üzerine kurşun kalemle çizdi. Zülfikar, “Kağıda herkes resim çizebilir” diyor. Özel bir şey olmalı. Ve bu tür bir çizimde mükemmellik konusunda ustalaşıyor. Çizgileri ve yüzeyleri çok boyutlu bir etki yaratıyor. Büyük ölçekli çizimleri düzeltmek için Zülfikar, kendi icat ettiği bir sabitleme karışımı kullanır. Karmaşık çizimleri için özellikle detaylı olarak tasvir ettiği çarpıcı yüzleri seçiyor. Burada önemli bir endişe, derin bir duygusal katılımı iletmektir. Çizimlerinde üç kuşak temsil ediliyor: korku, keder veya keder dolu bir anda. 

Onlarca yıldır sanatçılar kurşun kalem ve gri tonlarla çizim yapmanın zorluklarıyla defalarca karşılaştılar. Renklerin karmaşıklığından vazgeçmenin burada özgürleştirici bir etkisi vardır. Ali Zülfikar portreleriyle zamanı durdurur ve bir sessizlik anında insanları resmeder. Geniş formatlı portreleri, insan yüzünün fiziğini etkileyici bir şekilde tasvir ediyor. Portreler, ince bölünmüş bir kök sistemi gibi inişli çıkışlı ve kıvrımlı manzaraları andırıyor. Buradaki yoğunlaşma, Ali Zülfikar’ın bir göl gibi tasvir ettiği, yanakların ve alnın geniş düzlemlerinin aksine, elmacık kemiği ve burun üzerindeki kayalık oluşumlarla çerçevelenmiş karşıt görüntüsünün aynada yansıdığını bulduğu gözlerin derinliğinde yatmaktadır. odunsu saç büyümesi.

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version