Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

BDDK kararının şirketler ve ekonomi üzerinde olası etkileri neler?

BDDK kararının şirketler ve ekonomi üzerinde olası etkileri neler?


Prof. Dr. Selva Demiralp
Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) getirdiği son düzenleme, elinde yüksek miktarda döviz tutan firmaların Türk Lirası kredi kullanmalarına sınırlama getiriyor.

Buna göre, bağımsız denetimden geçmesi gereken ve elinde 15 milyon TL’den fazla nakit dövizi bulunan firmalar, şayet bu miktar toplam aktiflerinin ya da bir yıllık satış gelirlerinin yüzde 10’unu aşıyorsa TL cinsi ticari kredi alamayacak.

Söz konusu uygulama, bu sınırlamaya tabi olan şirketleri ellerindeki dövizi satmaya ve bu şekilde piyasadaki döviz arzını artırarak kurdaki yükselişi sınırlamayı umuyor.

Peki BDDK’nın kararı işe yarar mı?

Son uygulama ile bir kez daha altta yatan probleme kalıcı çözüm geliştirilmeyip problemin yarattığı yan etkilerle mücadele çabasına şahit oluyoruz.

TL’nin değer kazanması için enflasyonu kontrol altına almak gerekiyor. Çünkü bir para biriminin başka para birimleri cinsinden değerini o paranın alım gücü belirliyor. Bizde ise “enflasyonla büyüme”nin bilinçli bir politika tercihi olarak ifade edilmesi, enflasyonun düşürülmeyeceğini, enflasyonla mücadele için gerekli para politikasının uygulanmayacağını söylüyor.

Büyümeyi desteklemek için faizler düşük tutuluyor. Düşük faiz enflasyonu tetikliyor. Faizlerin enflasyona paralel bir şekilde artması engellenince bu sefer gerek kişisel gerek kurumsal düzeyde tasarruflar dövize kayıyor.

Düşük faiz ortamında TL cinsi varlıklar cazip olmadığı için dışarıdan döviz girişi olmuyor. Bilakis, artan kırılganlık ve risklerle içerideki döviz arzı da dışarı kaçıyor. Bu nedenle bir süredir döviz likiditesinde ciddi bir açık yaşıyoruz.

Faizleri yükseltip kurumsal alt yapıyı güçlendiren, üretkenliği destekleyecek politikalar geliştirilmeyince sermaye girişini artırmak mümkün olmuyor. Bu durumda geriye içeride döviz talebini dizginleyecek önlemler kalıyor.

Kur Korumalı Mevduat (KKM) bu düzenlemelerin en önemlilerinden biriydi. Ancak “yara bandı” niteliğindeki bu düzenlemeler kendi içinde yan etkilerle geliyor.

Altta yatan sorun devam ettiği için vergi istisnası gibi ek teşvikler olmayınca bu ürünler bir noktada ömrünü dolduruyor. O noktada yeni enstrümanlar ve düzenlemeler devreye sokuluyor.

Haftasonu devreye giren BBDK düzenlemelerini bu çerçevede değerlendirdiğimizde KKM’nin devamı için geliştirilmiş yeni bir teşvik olarak da görebiliriz. Bu bağlamda dövizde geçici bir rahatlama yaratsa da kalıcı bir etki beklemek zor.

Yeni düzenlemenin etkisi ne olur?

Olası senaryoları tartışmadan önce şunu hatırlayalım ki şirketlerin ellerinde döviz tutmaları kurda artış beklentisinin bir sonucu.

Kura yönelik yukarı yönlü riskler ise giderek artıyor. Bir taraftan içeride TL’nin değerini koruyacak para politikası adımlarının atılmayacağının her fırsatta altı çizilirken diğer yandan büyük merkez bankaları agresif faiz artırımlarını başlattılar.

İçerideki döviz ihtiyacına karşılık enflasyondaki artış devam ediyor ve bu kırılganlıklar risk primini artırıyor. Artan risk primi ise borçlanma maliyetlerimizi yükselterek kur üzerindeki yukarı yönlü riskleri artırıyor.

Kurda artış bekleyen bir şirket ise doğal olarak gelirini döviz olarak tutup ileride yapacağı döviz cinsi harcamalar için şimdiden kaynak ayırıyor.

Bunu önlemenin yolu kurda istikrar, kurda istikrarın yolu fiyat istikrarı, fiyat istikrarının yolu ise “enflasyonla büyüme” tercihinin terk edilmesidir.

Bu yapılmadığı sürece alınacak her yeni önlem belki geçici bir rahatlama yaratacak ama uzun vadede hem etkinliğini yitirecek hem de düzeltilmesi gereken daha fazla yan etki yaratacaktır.

BBDK düzenlemesi şirketleri hangi kanallardan etkiler?

Şirketler TL kredisi edinebilmek için ellerindeki dövizi satarlar:

Tekrar hatırlayalım ki şirketlerin ellerinde döviz tutmaları, ileride döviz ihtiyaçları olduğunda finansman maliyetlerini en ucuza getirebilmek için yaptıkları bir “optimizasyon”un sonucu.

Eğer bugün ellerindeki dövizi satıp yarın daha pahalı bir fiyata almak durumunda kalırlarsa bu durum kısa vadede döviz piyasasını sakinleştirse de uzun vadede artan maliyet olarak geri dönecek, şirket bilançolarını olumsuz etkileyecek ve enflasyonist baskıları artıracaktır.

İlave olarak bu tür bir düzenleme dışarıdan döviz girişi sağlamayacağından sadece mevcut dövizin kısa vadede el değiştirmesine vesile olup uzun soluklu bir rahatlama getirmeyecektir.

  • Şirketler ellerindeki döviz varlıkları eritmeden TL kredisi de alabilmek için yan yollara başvurabilirler: Eurobond satın almak, döviz varlıkları şirket hesabında değil şahıs hesabında tutmak, yurtdışındaki hesaplarına taşımak, bankalarla swap yapıp bugün ellerindeki dövizleri ellerinden çıkmış gösterip ileri bir tarihte geri almak gibi. Bu durumda dövizde arzu edilen rahatlama sağlanamadığı gibi şirketler üretime odaklamaları gereken enerjilerini finansal canbazlıklara harcadıklarından üretim olumsuz etkilenir.
  • Şirketler döviz tutmak yerine o dövizle almayı düşündükleri ara malını önceden alıp depolama yoluna giderler ve depolama maliyetlerine katlanmak durumunda kalırlar. Artan bu maliyet daha fazla enflasyon olarak geri döner.
  • Şirketler banka kredisi yerine tahvil çıkararak borçlanmaya çalışır: Finansal piyasalarının derinliği çok yüksek olmayan ve bankacılık sisteminin finansal sistemin belkemiğini oluşturduğu bizim gibi ülkelerde banka dışı finansman imkanları hem daha kısıtlı hem daha maliyetidir. Şirketler küçüldükçe daha çok asimetrik bilgi sorununa maruz kaldıkları için tahvil çıkararak borçlanabilme maliyetleri daha da artar. Bu da bir kez daha maliyet enflasyonunu tetikler.
  • Kredilerde yavaşlama: Yeni düzenleme hem arz hem de talep tarafından kredileri yavaşlatabilir. Arz tarafında bankalar hangi şirketlerin bu düzenlemeye tabi olduğunu anlamaya çalışırken frene basabilirler.

Çalışma sermayesi konusunda daha rahat olan şirketler ise TL kredi almak yerine döviz tutmayı tercih ettikleri ölçüde kredi talebinde azalma olacaktır. “Enflasyonla büyüme” tercihini ortaya koymuş olan hükümetin böyle bir yan etkiden hoşlanmayacağı kesin. Çünkü kredilerdeki yavaşlama büyümenin de yavaşlaması anlamına gelir. Enflasyonun kontrolü açısından bu tür bir sonuç faydalı olur. Ancak eğer kredilerde bir yavaşlama görülürse bu sefer büyüme sekteye uğrayacağı için söz konusu düzenlemenin geri çekilmesi muhtelemeldir.

Görünen o ki tüm bu kanallar orta ve uzun vadede ya daha yüksek enflasyon ya da daha düşük büyüme olarak geri dönüyor ki bunlardan hiçbiri arzu edilecek sonuçlar değil.

Ancak ekonominin dinamik yapısında etki sadece bu şirketlerle kalmayacak dalga etkisi ekonominin geneline yayılacaktır. Bu noktada o etkiyi kestirebilmek zor.

Döviz piyasasına yapılan ek düzenlemeler giderek sıkışan bir likidite ihtiyacının altını çizdiği için dolarizasyonu beslemesi olası.

Keza yeni gelen her düzenleme düşük faiz politikasından geri adım atılmayacağı ve altta yatan problemin derinleşerek devam edeceği inancını kemikleştiriyor.

BDDK kararının ardından varlık fiyatlarında gözlenen oynaklık da bu belirsizliği yansıtıyor.

 

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version