Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Otoriterleşmenin öteki yüzü: Türkiye nasıl uluslararası uyuşturucu ticaretinin merkezine oturdu?

Otoriterleşmenin öteki yüzü: Türkiye nasıl uluslararası uyuşturucu ticaretinin merkezine oturdu?


TR724 HABER | George Mason Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Mahmut Cengiz, Türkiye’nin uluslararası uyuşturucu ticaretinin merkezi haline gelişini Homeland Security Today için kaleme aldı.

Türkiye’nin hem kaynak hem hedef hem de geçiş ülkesi haline geldiğine dikkat çeken Cengiz, bu durumun 2010’ların başından itibaren otoriterleşen Erdoğan rejimi ile direkt olarak bağlantılı olduğuna dikkat çekiyor.

Dr. Mahmut Cengiz

Türkiye 1970’li yılların başından itibaren, afyon üretiminin Laos, Myanmar ve Tayland üçlüsünden Afganistan’a kaymasıyla birlikte uyuşturucu ticaretinde daha fazla yer edinmeye başladı. Uyuşturucu sevkiyatı rotalarında yaşanan değişim ile Türkiye’nin öneminin artması yeni baronların ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu dönemde Avrupa uyuşturucu piyasasını domine eden kamuoyunun da yakından tanıdığı Hüseyin Baybaşin, Örfi Çetinkaya ve Hurşit Yavaş gibi isimler Avrupa polisinin hedefi haline geldiler.

Türk baronlar 2000’li yılların başına kadar Orta Doğu’daki uyuşturucu ticaretini ellerinde tutarken, siyasi otorite bu baronlarla etkili bir biçimde mücadele etmeyi başaramadı. Mahmut Cengiz’e göre, uyuşturucu ile mücadele ülkenin demokratik işleyişiyle doğru orantılı.

Uyuşturucuya en büyük darbeyi demokrasi vuruyor!

Türkiye 1980’lerde ve 1990’larda hala oturmamış bir demokrasiyken, yolsuzluk bürokraside oldukça yaygın ve hükûmetlerin uyuşturucu kaçakçılarına karşı duruşu tutarsızdı. Bu ise kaçakçıların rahatça hareket etmelerine ve islerini büyütmelerine yol açtı.

Türkiye 2000’li yılların başında Avrupa Birliği’ne katılmak için başvuru sürecini başlattığında, Türk yetkililer ülkenin demokratik sistemini güçlendirdi ve çabalarını yolsuzluğu önlemeye odakladı. Türk polisi, bu yolsuzlukla mücadele faaliyetlerinde kilit bir oyuncu olarak mükemmel bir performans sergilerken, demokratikleşme süreci 2010’ların başına kadar sürdü ve bu dönemde rekor miktarda uyuşturucu yakalandı.

Avrupa Birliği ve ABD Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi, ortak kontrollü teslimat operasyonlarında yer alarak Türkiye ile etkin bir şekilde işbirliği yaptı. Yolsuzluğa karışan ve ardından uyuşturucu kaçakçılığına karışmakla suçlanan devlet görevlilerinin sayısı, tüm bu dönem boyunca 100 polis memurundan fazlası değildi.

2010’ların başlarından itibaren, durum çok hızlı bir şekilde değişti. Erdogan hükümeti demokratikleşme surecinden vazgeçerek otoriter bir devlet yapısı tercih etti ve daha kleptokratik bir hükümet sistemini benimsedi. Erdoğan’ın otoriter dönüşü Türkiye’nin uyuşturucu kaçakçılığına karşı performansını önemli ölçüde kötüleştirdi. Gittikçe otoriterleşen ve demokrasiyi yok eden Erdoğan rejimi altında, Türkiye günümüzde uyuşturucu kaçakçılarına karşı koyacak kapasiteden ve iradeden yoksun bir hale geldi.

Bu dönemde Türkiye merkezli uyuşturucu kaçakçıları, hükûmetin göz yummasıyla Güney Amerika kartelleri ile oldukça güçlü ilişkiler geliştirdi.

Ispanya polisi bir balıkçı teknesinde 2.9 ton kokain ele geçirdi, 4 Türk mürettebat gözaltına alındı

Güney Amerika ile artan uyuşturucu ticareti

Geçtiğimiz 5 yılda Türkiye’ye gönderilmek üzere yola çıkan ve İspanya ve Latin Amerika’da yakalanan uyuşturucu miktarını göz önüne aldığımızda, Türkiye ve Latin Amerika’daki grupları içeren aktif uyuşturucu kaçakçılığı ağlarının ne derece kuvvetli olduğu ortaya çıkıyor:

Brezilya’da 1304 kilo kokain ile yakalanan İstanbul merkezli ACM Havayolları’na ait TC-GVA kuyruk numaralı jet

Tüm bu ele geçirme operasyonlarından ve tutuklamalardan yola çıkarak Türk tacirlerinin Latin Amerikalı tacirlerle güçlü ağlara sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yakalanamayan sevkiyatların yakalananlardan çok daha fazla olduğunu düşünürsek, Güney Amerika ile yürütülen uyuşturucu ticaretinin miktarının devasa boyutlarda olduğu açıkça görülüyor.

Erdoğan rejimi uyuşturucu kaçakçılığını bizzat yönetiyor

Mahmut Cengiz ülkelerin uyuşturucu kaçakçılığı örgütleriyle tipik olarak üç tür ilişkiden birini geliştirdiğini belirtiyor: İşbirlikçi, hoşgörülü veya çatışmacı ilişki. Gizli işbirliği ilişkisi bulunan ülkeler uyuşturucu kaçakçılığına aktif olarak katılmakta iken hoşgörü ilişkisi olan ülkeler uyuşturucu tacirlerinden rüşvet almakta ve yasadışı faaliyete göz yummakta. Türkiye’deki uyuşturucu kaçakçılığı gruplarının ise hükümetle ya gizli anlaşmalı ya da hoşgörülü bir ilişkisi var.

Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım

Örneğin, Sedat Peker Mayıs 2021’de yayınlanan bir videosunda, dönemin Başbakanı Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın Türkiye ile Venezuela arasındaki uyuşturucu ticaretine karıştığını iddia etti. Peker ayrıca, Haziran 2020’de Kolombiya’da 4.9 ton kokain ele geçirilmesinin ardından Erkam Yıldırım’ın, kokain ağlarını Kolombiya’dan Venezuela’ya taşımak için 2021’de Ocak ve Şubat aylarında iki kez Karakas’ı ziyaret ettiğini öne sürdü.

Ayrıca, Türk hükümetindeki politikacıların ve üst düzey bürokratların yerli eroin kaçakçılığı örgütleri kurduklarına dair söylentiler de var. 2010’ların başından beri sayıları giderek artan polis memurları, hakimler, savcılar ve devlet görevlilerinin açıklamaları da devlet yetkililerinin sadece uyuşturucu kaçakçılarıyla gizli anlaşma yapmakla kalmayıp, aynı zamanda devam eden uyuşturucu ticareti faaliyetlerine aktif olarak dahil olduklarını gösteriyor.

Uyuşturucu kaçakçıları neden Türkiye’yi tercih ediyor?

Özellikle Türkiye’deki uyuşturucu kaçakçılığı grupları değişen koşullara ve ortaya çıkan yeni fırsatlara hızla uyum sağlama konusunda oldukça becerikli. Gruplar, ele geçirme riskinin düşük olduğu, rüşvetçi devlet görevlilerinin mevcudiyetinin muhtemel olduğu ve polis ve gümrük yetkililerinin yasadışı uyuşturucu faaliyetlerine göz yummaya istekli olduğu bölgelerde faaliyet göstermeyi tercih ediyor. Bu kriterler, uyuşturucu kaçakçılarının neden dünya çapındaki diğer kara ve deniz yollarına alternatif olarak Türkiye’yi seçtiklerini kısmen açıklıyor. Elbette bu kriterler ile birlikte başka faktörler de mevcut:

Kolombiya’dan uyuşturucu ticareti yaptığı suçlaması ile tutuklanan L’actone Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ali Osman Akat’ın, Tayyip Erdoğan ve Süleyman Soylu ile birlikte çekilmiş fotoğrafları

Dr.Mahmut Cengiz Türkiye’deki son otoriter ve kleptokrat dönüşümlerin şu anda Orta Doğu’da gelişen yeni kokain ağlarına karşı mücadelede etkili soruşturmalar ve uluslararası işbirliği önünde engeller yarattığını vurguluyor.

“Hükümet kaçakçılığı görmezden geliyor ve son zamanlarda birkaç ton kokain ele geçirme olayını soruşturmak için hiçbir girişimde bulunmuyor. Türkiye’nin eski başbakanının oğlunun ve mevcut politikacıların kokain kaçakçılığı operasyonlarında aktif suç ortakları olduğu göz önüne alındığında, soruşturmanın başarısız olması şaşırtıcı değil” diyor Mahmut Cengiz.

Nitekim, Türkiye Amerika Birleşik Devletleri’nin 2022 Uluslararası Narkotik Kontrol Strateji Raporu, Türk yetkililerin uyuşturucuyla ilgili soruşturmalarda işbirliği davetlerini nasıl reddettiğini gösteriyor. Latin Amerikalı kokain kaçakçılarının yasadışı uyuşturucu satışı için Türkiye’yi diğer ülkelere geçiş yolu olarak önümüzdeki yıllarda da kullanmaya devam edeceklerine işaret ediyor.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version