Türkiye’nin uzun zamandır içinde bulunduğu ekonomik kriz, 2021 yılının sonu itibariyle başlayan ani döviz kuru yükselişinin ardından zamana yayılan bir kaosa dönüştü. 2022’yi zamlarla karşılayan halk, her yeni güne zam haberleriyle başlarken, temel gıda maddelerinin yanı sıra elektrik, su, doğalgaz ve ulaşım gibi insani ihtiyaçların tamamı yüzde yüzü aştı. Yaşanan ekonomik krizin boyutlarını değerlendiren Nesrin Nas, ekonomik krizin her geçen gün derinleştiğine dikkati çekti. İktidarın enflasyonu hiç dikkate almadığını ve enflasyonla mücadele gibi bir önceliklerinin olmadığını kaydeden Nas, “Bütün dertlerinin belli kesimleri fonlamak olduğunu, bunun için de ‘ekonomiyi canlı tutmak’ dedikleri inşaat kesimine yönelik kredi paketleri açıkladıklarını görüyoruz. İnşaat alanındaki düşük faizlerin yine enflasyonla finanse edilerek servetin düşük gelirli kesimden yüksek gelirli kesime aktarıldığını görüyoruz” ifadelerini kullandı.
‘TÜRKİYE’DE ÇOK CİDDİ BİR GELİR VE SERVET DAĞILIMI PROBLEMİ VAR’
Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre enflasyonda sürekli yukarı doğru bir gidiş yaşandığını belirten Nas, “Enflasyon TÜİK rakamlarına göre yüzde 70. 2001 krizi sonrasında yüzde 73’e çıkmıştı. Ama AKP iktidara geldiğinde 12 aylık enflasyon yüzde 31.8’di. Yani AKP yüzde 31.8’le aldığı enflasyonu şimdi yüzde 70’e getirdi. Gıda enflasyonuna ayrı bakmak lazım. Çünkü Türkiye’de çok ciddi bir gelir ve servet dağılımı problemi var. Eşitsizlik had safhada olduğu için özellikle enflasyon düşük gelirli kesimleri çok derinden etkiliyor. Gıda enflasyonu ise yine TÜİK’in rakamlarına göre yüzde 90. Ama düşük gelirli kesimlerin hissettiği enflasyon yaklaşık yüzde 135. Yüksek gelirli kesimlerin enflasyonu yüzde 65. Yaş pastada fiyat az artıyor. Ama ekmeğin fiyatı daha hızlı artıyor” dedi.
‘BÜTÜN DERTLERİNİN BELLİ KESİMLERİ FONLAMAK’
Yaşanan bu durumun insanların yarı aç yarı tok yaşamasına, hayatlarını idame ettirebilmek için sürekli öğün atlamasına neden olduğunu vurgulayan Nas, özellikle çocuk ve gençlerde beslenme yetersizliği, çocuklarda zihnen gelişmenin durağanlaştığını aktardı. İktidarın ise enflasyonu hiç dikkate almadığını ve enflasyonla mücadele gibi bir önceliklerinin olmadığını kaydeden Nas, “Bütün dertlerinin belli kesimleri fonlamak olduğunu, bunun için de ‘ekonomiyi canlı tutmak’ dedikleri inşaat kesimine yönelik kredi paketleri açıkladıklarını görüyoruz. İnşaat alanındaki düşük faizlerin yine enflasyonla finanse edilerek servetin düşük gelirli kesimden yüksek gelirli kesime aktarıldığını görüyoruz.
İktidar ekonomik krizi kriz olmaktan çıkarıp çok uzun yıllara yayılacak bir buhrana doğru götürüyor. Buna ilişkin birtakım gerekçeler ileri sürüyorlar. Dış dünyadaki gelişmeleri, batı ülkelerinde enflasyon yükselişi varlığına dikkat çekiyorlar. Oysa rakamlara baktığımızda bunun hiç doğru olmadığını görüyorsunuz. Avrupa Birliği’nde gıda fiyat artışları son 12 aylık dönemde yüzde 6,9. Bizde yüzde 90. Bir dönem bütün dünyanın gözünün döndüğü Venezüella’nın son 4 aylık enflasyonu Türkiye’nin enflasyonunun yarısı kadar” diye belirtti.
‘BİRTAKIM ŞEYLERLE BOZULMA DAHA DA HIZLANIYOR’
Enflasyon yükseldikçe Türkiye’nin hem borç stokunun hem de gelecek yıllara aktardığı faiz yükünün arttığına dikkati çeken Nas, aynı zamanda da gelir eşitsizliğinin katlanarak büyüdüğünü dile getirdi. Bu kötüye gidişin hükümet sistemindeki değişiklikten sonra hissedildiğini ifade eden Nas, şöyle devam etti: “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilince iktidar üzerindeki tüm denge ve denetleme mekanizmaları devre dışı bırakıldı. Bir ekonomide neler yapılmamalı, siyasetçi hangi alanlarda teknotratların işine karışmamalı, Merkez Bankası bağımsızlığı neden önemlidir sorunlarına cevap aramak istiyorsanız Türkiye’ye bakın.
Artık en kötü örnek olarak Türkiye okutulmaya başlandı. Rusya ve Ukrayna savaşta, buna rağmen o ülkelerde enflasyon, Türkiye’nin neredeyse yarısının da yarısı düzeyinde. Putin’de tek adam ama Merkez Bankası’na müdahale edilmemesi gerektiğini bilecek kadar aklı başında. Bu tabi ki tek başına olmuyor. Türkiye’nin bütünüyle hukuk dışına çıkması, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, mülkiyet hakları konusunda öngörülemez bir ülke haline gelmesi, market ya da pazar denetlemesi ile fiyat kontrol etmeye çalışması gibi birtakım şeylerle bozulma daha da hızlanıyor.”
‘GEÇ SAATTE PAZARA GİDENLERE ORTA SINIF TA KATILDI’
Yaşanan durumda üretici ve tüketicinin piyasadan çekilmeye başladığına işaret eden Nas, parası olanın şuan istediği ürüne ulaşabildiğini fakat sonbahardan sonra onların da ulaşamayacağını söyledi. Sağlık sektöründe de benzer problemin yaşandığını belirten Nas, “Şu an bile birçok ilaç bulunamıyor. Doktorların yazdığı ilaçların ancak muadillerine ulaşabiliyorsunuz. Bir süre sonra onlarda bulunmamaya başlayacak. Bu ekonomik kriz aynı zamanda yaşamsal bir tehdit haline geliyor. Bir bütün olarak yoksulluk denildiği zaman nüfusun neredeyse yarısından bahsediyoruz. Artık orta sınıf ta kayboldu. Geç saatte pazara gidenlere orta sınıf ta katıldı. Bu aynı zamanda bir haysiyet krizidir. Karnını doyurmak ve hayatta kalmakla uğraşan bir insanın gözünü açıp başka bir şey için itiraz etmesi mümkün değildir. Böyle bir toplum mevcut otoriteye itiraz etmez hale gelir. İnsanları sürekli olarak uçurumun kenarında tutmak ve onlara mevcut iktidarın yapıp ettiklerine zorunlu olarak rıza göstermelerini sağlamak isteniyor” ifadelerini kullandı.
‘ÖNCELİKLİ OLARAK İŞTEN ÇIKARILANLAR KADINLAR OLUYOR’
“Ekonomik kriz kadın yoksunluğunu arttırıyor” diyen Nas, “Öncelikli olarak işten çıkarılanlar kadınlar oluyor ve kadınların iş bulması daha da zorlaşıyor. Yoksulluk aynı zamanda kız çocuklarını etkiliyor. Sınırlı kaynakları olan ailelerde birden fazla çocuk varsa kaynaklar öncelikli olarak erkek çocuklarına tahsis ediliyor. Bu da kız çocuklarının eğitim dışı kalmasına sebep oluyor. Çok daha vahimi ise kız çocuklarının evde fazladan bir boğaz gibi görünüp erken evlendirilmesi oluyor. Kadınların güvencesiz işlerde, çok düşük ücretlere çalıştırılması gibi bir felaketi de beraberinde getiriyor. Sağlık imkanlarından, emeklilik haklarından yoksun işlerde mecburen çalışması gibi bir durumu yaşanıyor. Kadın cinayetlerini ciddi bir şekilde arttırıyor. Yoksulluk zaten eşitsizliktir ama yoksulluğun içinde kadınlar en dezavantajlı grup olarak varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Ekonomik kriz kadının hayatını tamamen karartıyor” diye aktardı.
‘DÜNYANIN EN BÜYÜK 20 EKONOMİSİNDEN DÜŞTÜK’
Türkiye’de kamu açıklarının, 1970’li yıllardan sonra sürekli yüksek bir enflasyonla büyüdüğüne dikkati çeken Nas, o dönemlerde kurun sabit olduğu için ithalatın baskı altına alınabildiğini söyledi. Aynı zamanda tarımda da kendi kendine yeten bir ülke olunduğunu vurgulayan Nas, “Yine devlet bir çok alanda hizmet vermeye devam ediyordu. Devletin sağlık sistemi iyi kötü çalışıyordu, enerji devletin dağıtımında olduğu için bu kadar fahiş fiyatlarla karşılaşılmıyordu. Milyonlarca insanın elektriği kesilmiyordu. O dönemde krizle mücadele için bütçe denetimi sağlandı. Enflasyonla mücadele konusunda çok katı istikrar uygulandı. Fakat o dönemlerde de yine maliyet ağırlıklı olarak sabit gelirlilerin sırtına yüklenmişti. Toplum yine acı çekmişti. Fakat o bir krizdi buhrana dönüşmedi.
Alınan önlemler, uygulanan yapısal reformlarla, Merkez Bankası bağımsız hale getirildi, kamunun borçlanmasına sınır getirildi, ihale kanunu değiştirildi. Sistemi zorlayan bankalar tasfiye edildi. Hazine garantileri engellendi, fonlar kapatıldı. Bütün bunlar yapılınca ekonomi 1 sene içinde toparlanmaya ve enflasyon düşmeye başladı. Bu kararlar alınırken her bir parti diğerini denetliyor ve dengeliyordu. Meclis çalışıyordu, Meclis’te iktidarı denetleyen ciddi bir muhalefet vardı. Ama o dönemdeki iktidar krizin farkındaydı, inkar etmeye kalkmadı. Şimdi ki iktidar krizi reddediyor, ‘kriz falan yok’ diyor. Dünyanın en büyük 20 ekonomisinden düştük. Ama Erdoğan halen ‘ilk 10 ekonomiden birisi olacağız’ diyor” ifadelerini kullandı.
‘İKTİDARIN TAVRI VE TUTUMU TOPLUMU ÇÜRÜTÜYOR’
“Eski de çok iyi değildi ama bu iktidar o kadar kötü ki şikayet ettiğimiz eski bile gözümüze iyi görünmeye başladı” diyen Nas, şunları söyledi: “Eski dönemde iktidarda olanlarda bir utanma duygusu vardı. Şimdi böyle bir duygu yok. Gözümüzün içine baka baka ‘mülteciler giderse işverenler üzülür’, ‘sığınmacılar olmasa Antep’teki fabrikalar çalışamaz’ diyorlar. Korkunç bir çürüme var. Bu tür dönemlerde yoksulluk toplumu ahlaken de çürütür. İktidarın tavrı ve tutumu toplumu çürütüyor. Bu yüzden bu iktidar krizden çıkışı yapamaz. Krize sebep olanlar krizleri çözemezler. Krizin sebebi bu iktidar. Bu iktidar güvenilirliğini, itibarını kaybetti. Ne yaparsa yapsın, üreticiyi, tüketiciyi ikna etmesi mümkün değil. Son 4 ayda 4 ayrı model değiştirdiler. Önce ihracatın artması için ‘rekabetçi fiyat bizim için önemli’ dediler. Sonra kur 18’lere çıkınca telaşa kapıldılar. Kur korumalı mevduat gibi birtakım araçlar çıkarıp kuru aşağı indirdiler. Sonra başka bir şey dediler. Hal böyle olunca bu iktidar ne derse desin insanlar güvenmez. Artık bu kriz sadece ekonomik değil siyasetin krizidir. Önce iktidarın değişmesi gerekiyor. Yoksa alışkanlıklarımızın köklü bir biçimde değişeceği, hepimizin fakirliği derinden hissedeceği bir yaz yaşayacağız.”
NE YAPILMALI?
Yeni gelecek iktidarın öncelikle kurumsal yapıları güçlendirmesi, Merkez Bankası’nı bağımsız hale getirmesi ve yoksulluğu önceleyecek destekleyici politikaları uygulaması gerektiğini belirten Nas, “Böylelikle bu krizin yaraları sarılmaya başlanır, enflasyonu da kısa vadede düşürebilir. 2 sene içinde de tek haneye getirilir. Enflasyonla mücadele etmeden ne gelir dağılımı düzeltilebilir, ne kuru toparlayabilirler, ne de verimliliği arttırabilirler. Bütün bunları 1 sene içinde yaparlarsa daha sonra ciddi bir kalkınma modeli yazılabilir. Bu arada bağımsız ve tarafsız bir yargı iş barışını sağlayacak adımları atma bütün siyasi mahkumların affı gibi hakları elinden alınan insanların haklarını iade etme gibi ciddi adımlar atılabilir” diye konuştu.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***