Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İyi Parti kurucular kurulu üyesi Bilal Karaca: Adayı belirlemiyor olsa da kimin aday olamayacağını Akşener’den öğreneceğiz

İyi Parti kurucular kurulu üyesi Bilal Karaca: Adayı belirlemiyor olsa da kimin aday olamayacağını Akşener’den öğreneceğiz


“Akşener kazanması riskli bir adayın Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı yapılmasına rıza göstermeyecektir”

İyi Parti kurucular kurulu üyesi, emekli mülki idare amiri Bilal Karaca, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Maltepe’de gerçekleştirdiği “Milletin Sesi” mitinginin “cumhurbaşkanlığına adaylığının bir itirafı” şeklinde değerlendirilmesi hakkında konuştu; “Kılıçdaroğlu masayı ikna ederek aday olabilir mi? Olabilir. Seçmenin ‘Erdoğan karşıtlığını’ seçimi kazanmak için yeterli görebilir” dedi.

 

İyi Parti lideri Meral Akşener’in “başbakanlığa adaylık” açıklaması üzerinde duran Karaca, “Adayın kim olacağının kararını da prensip olarak Kılıçdaroğlu’na bırakmıştır. Ancak bu karar Kılıçdaroğlu’na ‘sınırsız ve sorumsuz’ bir yetki verildiği anlamına gelmez. Adayı belirlemiyor olsa da kimin aday olamayacağını Akşener’den öğreneceğiz” diye konuştu.

 

Karaca, “Meral Akşener kazanması riskli bir adayın Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı yapılmasına rıza göstermeyecektir” görüşünü ifade etti.

 

Korkusuz yazarı Ahmet Takan’a konuşan Bilal Karaca, CHP’nin Maltepe’deki “Milletin Sesi” mitinginden sonra olup bitenlere İyi Parti tabanının nasıl baktığını ve süreci şöyle değerlendirdi:

 

Özellikle Millet İttifakı’nın CHP kanadı, Kılıçdaroğlu’nun son çıkışlarını da dikkate alarak, adaylığını resmen ilan ettiğini düşünüyor. Ancak bunun bir ‘temenni’nin ifadesi mi, yoksa verilere dayalı bir ‘tespit’ mi olduğu şüphelidir. Çünkü bir taraftan üç farklı siyasi damardan beslenen 6 ayrı siyasi partiyi bir ittifak yapmak üzere masaya oturturken, diğer yandan henüz masada kararlaştırılmamış bir Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan etmek Kılıçdaroğlu’nun politik tarzına tamamen aykırı bir durumdur. Kılıçdaroğlu, gerek siyasi nezaketi, gerekse kişisel ihtirastan uzak, sonuç odaklı politik tavrıyla bu güne kadar ayakta tutmayı başardığı masayı, amiyane tabirle ‘gaza gelip’, kendi eliyle dağıtmayacak kadar tecrübeli bir siyaset adamıdır.

 

Bu yüzden Kılıçdaroğlu’nun söylem ve tavırlarını CHP Genel Başkanlığını bir tık daha güçlendirerek ‘güven veren lider’ olma yolunda bir yürüyüş olarak değerlendirmek daha makul bir yaklaşım olacaktır. Bununla birlikte politik dilini bireyselleştirmesinin bir ‘irade beyanı’ olduğu gerçeğini de göz ardı edemeyiz. Yani Cumhurbaşkanı adayı olmak istediğini ve ittifak bileşenleri adaylığını onaylarsa Cumhurbaşkanı adayı olmaktan kaçınmayacağını deklare etmektedir.

 

Ahmet Şık’ın “Alevilik” tespiti

 

Ancak TİP Milletvekili Ahmet Şık’ın Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda ‘Alevilik’ bağlamında yaptığı tespit ve değerlendirme, toplumda alttan alta yürüyen tartışmalara tuz biber oldu. Aslında muhalif seçmenin çok iyi bildiği ve farkında olduğu, ama açıkça dillendir(e)mediği, unutmak istediğimiz sosyo-politik gerçeklik muhalif seçmenin önüne konuldu. Maalesef Türkiye’de siyasetin hâlâ başta mezhep olmak üzere kültürel fay hatları üzerinden yürüdüğü gerçeğiyle bir defa daha yüzleşmek zorunda kaldık.

 

“Kılıçdaroğlu da bu psikolojik handikabın farkında”

 

Muhalif seçmenin bir kesiminin ‘Kılıçdaroğlu iyi adam, dürüst bir siyasetçi ama kazanamaz’ biçimindeki değerlendirmesine neden olan zihin dünyasındaki gerçek endişenin, Kılıçdaroğlu’nun sahip olduğu İslami yorum biçiminden kaynaklandığı aleniyet kazanmıştır. Kılıçdaroğlu da bu psikolojik handikabın farkındadır. Buna rağmen, kendisi adaymış gibi hareket ederek bir yandan CHP içerisindeki adaylık tartışmalarının bir iç kavgaya neden olmadan durdurulmasını sağlamaya, diğer yandan seçmenin muhafazakâr reflekslerini ve kendisi hakkındaki kanaatini test etmeye çalışmaktadır.

 

“Siyasetin bu alanları istismar etmesi toplumsal bünyede ciddi yaralara yol açmakta”

 

Hoşumuza gitmese de dindar bilincin, hâlâ siyasetin dünyevi bir mesele olduğu gerçeğini reddederek politik tercihini dini değerler üzerinden belirlemeye devam ettiğini kabullenmek zorundayız. Demokratik laik bir ulus devlette olması gereken şey, siyasetin toplumsal dünyevi ve medeni argümanlar çerçevesinde yapılmasıdır. Fakat Türkiye gibi uluslaşmasını henüz tamamlayamamış ülkelerde siyaset, ‘olması gereken’den çok, ‘olan’ üzerinden, yani etno-politik kimlikler üzerinden yürümektedir. Siyasetin bu alanları istismar etmesi toplumsal bünyede ciddi yaralara yol açmaktadır.

 

“Kılıçdaroğlu masayı ikna ederek aday olabilir mi? Olabilir”

 

Ancak siyasal İslamcı iktidar tarafından kanatılmaya müsait bu ‘yara’ya rağmen Kılıçdaroğlu masayı ikna ederek aday olabilir mi? Olabilir. Seçmenin ‘Erdoğan karşıtlığını’ seçimi kazanmak için yeterli görebilir. ‘Ekmeleddin Vakası’nda olduğu gibi ‘tıpış tıpış oy vereceksiniz’ naifliğine tekrar kapılanabilir. Kazanırsa, Türk toplumu, gerçek manada bir millet ve medeni bir toplum olma yolunda önemli bir eşiği geçmiş olur. Ancak seçim kaybedilirse Türkiye ve Türk siyaseti geri dönülmez karanlık bir korku tüneline sokulmuş olur. Umarım böyle bir sonuçla yüzleşmek durumunda kalmayız. Bu konuda Kılıçdaroğlu ve Akşener’in 2018 Mahalli Seçimlerinden bu yana toplumu yanıltmayan sağduyu ve ferasetine güvenmek zorundayız.

 

“Adayı belirlemiyor olsa da kimin aday olamayacağını Akşener’den öğreneceğiz”

 

Millet İttifakı’nın iki taşıyıcı kolonundan biri olan Meral Akşener, Cumhurbaşkanı adayı olmayacağını birçok kez beyan ederek kendisini bu tartışmaların dışında tutmuştur. Dolayısıyla adayın kim olacağının kararını da prensip olarak Kılıçdaroğlu’na bırakmıştır. Ancak bu karar Kılıçdaroğlu’na ‘sınırsız ve sorumsuz’ bir yetki verildiği anlamına gelmez. Türkiye’nin geleceğinin söz konusu olduğu bir meselede Akşener’in tabir yerindeyse ‘tribünde oturmasını’ kimse bekleyemez. Adayı belirlemiyor olsa da kimin aday olamayacağını Akşener’den öğreneceğiz.

 

“Akşener kazanması riskli bir adayın Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı yapılmasına rıza göstermeyecektir”

 

Bu bağlamda Akşener, kazanacak adayla seçime gidileceği ve Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanının Millet İttifakı’nın adayının olacağını sık sık vurgulamaktadır. En son yaptığı, ‘Bu ülkenin pazarlıksız, hakedilmiş Başbakanı olacağım’ açıklaması ise; ‘Al Cumhurbaşkanlığını, ver Başbakanlığı’ şeklinde bir pazarlığa girmeyeceğinin açıkça ilanıdır. Bu açıklamanın Kılıçdaroğlu’nun İstanbul mitingi sonrası yapılan yorumların üzerine gelmesi de oldukça manidardır. Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde, sırf Başbakan olmak için tavizkar davranmayacağını aksine, bu konuda belirleyici olacağını, Cumhurbaşkanlığı seçimini politik pazarlıklarla riske etmeyeceğini, seçimden birinci parti olarak çıkarak Başbakanlığı 6’lı Masa’nın lütfu ve himmeti ile değil, bileğinin hakkıyla, milletten alacağı oylarla kazanacağını ifade etmiştir. Bu aynı zamanda Başbakanlık karşılığında yeni ittifak ve işbirliği tekliflerinin de reddi anlamına gelmektedir.

 

Dolayısıyla Meral Akşener kazanması riskli bir adayın Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı yapılmasına rıza göstermeyecektir. Kanaatimce, bu mesaj 6’lı Masa’nın diğer bileşenlerinin de seçim öncesi makamlar üzerinden pazarlık yapma ihtimallerini de ortadan kaldırmıştır.


***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version