Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Akşener: SADAT’ın Türkiye’deki hukuka göre karşılığı nedir?

Akşener: SADAT'ın Türkiye'deki hukuka göre karşılığı nedir?


Akşener, Samsun programının ardından havaalanında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

İYİ Parti Lideri Akşener son günlerde gündemde olan SADAT ile ilgili olarak, “SADAT’la ilgili kimse tevatürün dışında hiçbir şey bilmiyor. Dünyanın her tarafına paralı asker sevk eden bir yapı mıdır? Türkiye’den mi silah alabiliyorlar, bunun Türkiye’deki hukuka göre karşılığı nedir? Bunların cevaplarının verilmesi gerekiyor. SADAT’ı Türkiye’de ilk ben gündeme getirdim. Kamp fotoğraflarını gördüm. Bana açtıkları davayı kaybettiler” dedi.

 

Akşener, Samsun programının ardından havaalanında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Gündeme ilişkin sıcak başlıklarda çarpıcı açıklamalar yapan Akşener, Kılıçdaroğlu’nun SADAT’a ilişkin çıkışı ve seçim güvenliğine ilişkin “Biz sandık güvenliğini o kadar önemsiyoruz ki 6 siyasi parti olarak bununla ilgili bir komisyon kurduk. Dolayısıyla orada her siyasi partinin insan gücü var. SADAT’ı madatı bunlar olabilir. Esas mesele bizlerin bu konudaki hassasiyeti, ciddiyeti ve birbirimizle olan uyumumuzdur” ifadelerini kullandı.

 

Akşener’in gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlar şu şekilde:

 

Kemal Bey’in SADAT’ın önünde yaptığı açıklamadan sonra SADAT yetkilileri ne kadar şeffaf olduklarını anlatmaya çalışıyor. Siz SADAT’ı nasıl görüyorsunuz, seçim güvenliğini tehdit edecek bir yapı olarak görüyor musunuz?

 

SADAT’ın kamplarıyla ilgili ilk olarak 2017 yılında bazı bilgiler ve fotoğraflar gelmişti bana. Ben bu kampları gördüm. Konya’da, Tokatta insanların eğitildiğine dair görüntüler vardı. Bu yapıya dikkat çekmek için ilan ettim. Benimle ilgili suç duyurusunda bulundular. İfadeye gittim ve savcıya gördüğüm fotoğrafları anlattım. Sonra konu kapandı. Uzunca bir süre gündeme gelmediler. SADAT’ın başkanı olan arkadaş saraydan gitti, Cumhurbaşkanlığı danışmanlığından gitti. Sonrasında SADAT’a dair pek bir şey konuşulmadı. Benim yaptığım bu yapıyı deşifre etmekti. Devletin kayıtlarına da net bir şekilde girdi. 2017’den bugüne kadar zaman zaman baş gösterse de SADAT çok fazla gündem olmadı.

 

SADAT bana, bun açıklamalarımdan dolayı 50 bin liralık tazminat davası açtı ve kaybetti.

 

Daha sonra Kemal Bey’in SADAT binasına gidişi var, kendisine gelen bilgiler var. Kemal Bey’le bir görüşme yapmadığım için nedir ne değildir bilmiyorum ama kendisinin elinde bilgiler var. Bu bilgilerin, Kemal Bey’in açıklamalarının ciddiye alınması gerekiyor. Bunu ciddiye alması gereken de Türkiye’nin güvenliğinden sorumlu olan birimler ve bu birimlerin başındaki siyasiler. Türkiye’de tek adam sistemi olduğu için asıl Sayın Cumhurbaşkanı’nın etrafa çemkirmek yerine bu iddiaları ciddiye alması gerekiyor.

 

SADAT Başkanı Melih Tanrıverdi iki hafta önce ‘Ukrayna Türkiye’den silah almak için bize başvurdu’ dedi. Ankara ile görüşmede sorun çözülemeyince SADAT’ın kapısı çalınmış. SADAT da izin verir misiniz diye Milli Savunma Bakanlığı’na başvurmuş ancak henüz yanıt verilmemiş. Bu tuhaf bir durum değil mi?

 

Milli Savunma Bakanlığı ne yapmış? Milli Savunma Bakanlığı ne cevap vermiş asıl mesele bu. Kurumsal sistemleri darmaduman olan bir yapıda bunlar olur. Şimdi Amerika Birleşik Devletleri’nin, Rusya’nın bu paralı asker konumundaki şirketleri var başka yerlere resmi askerin dışında asker ihraç eden alanları var. Wagner var Amerika’nın Blackwater gibi kurumları var. SADAT’la ilgili asıl temel sorun şu, kimse tevatürün dışında hiçbir şey bilmiyor. Buna bir doğru dürüst cevap yok. Dünyanın her tarafına paralı asker sevk eden bir yapı mıdır? Türkiye’den mi silah alabiliyorlar, dünyanın başka bir yerinden mi silah alabiliyorlar bunun Türkiye’deki hukuka göre karşılığı nedir? Bunların cevaplarının verilmesi gerekiyor.

 

Türki cumhuriyetlerde üretilen silahlar Afrika’ya da satılıyormuş…

 

Türkiye’de bunun hukuki karşılığı nedir, yani bir silah şirketi midir? Bilinmeyen kısmı bu. Halbuki şeffaflık, açıklık, konunun ya da o şirketin ne olduğu bilinirse sorun yok. Eleştirirsiniz, bu yanlış bir şirket dersiniz. Biz beş şirketi de müteahhitleri de eleştiriyoruz beşli çete diyoruz. SADAT’ın kurucusu sarayda danışmandı, böyle irtibatları olamaz. Bu SADAT x, y, z işleri yapan bir şirketse, hukuki karşılığı buysa başka bir şey. Aynı zamanda Partili Cumhurbaşkanı Sistemi’nin olduğu bir ülkede, bakan yardımcılarının yardımcısının bile atanmak zorunda olduğu bir tek adam rejiminde bu nedir asıl mevzu bu.

 

İstanbul seçimleri bir örnek… Oturdukları yerden kalkmamak için Anadolu tabiriyle bunlar ‘cilleklik’ (oyunbozanlık, aç gözlülük) yaptı. Yine cilleklik yapacaklar. AK Parti iktidarında biz bunları yaşadık. Millet ittifakı açısından hadiseye bakıldığında biz sandık güvenliğini o kadar önemsiyoruz ki 6 siyasi parti olarak bununla ilgili bir komisyon kurduk, arkadaşlarımız çalışıyor. Bunun anlamı şu, her siyasi partinin insan gücü var. Dolayısıyla burada insan unsurunu kullanabileceğimiz, daha verimli sonuç alabileceğimiz bir birliktelik söz konusu. Eğitimlerimiz. birbirimize desteğimiz söz konusu. Benim 2017’den bir tecrübem var. O zaman partimiz yoktu, o günleri hepimiz gördük, her birimiz gördük gayret ettik ama olmadı. Şimdi geldiğimiz noktada da o günden tecrübelerimiz var. ‘Türk Milliyetçileri Hayır Diyor’ Platformu içinde ben Meral Akşener olarak çalışmıştım. Şanlıurfa’da CHP’nin müşahit kartından rica etmiştim Temel Bey’den Saadet Partililer sandık başında görev yapmıştı. Dolayısıyla o günden bugüne artarak gelen bir tecrübemiz var bizim. İstanbul seçimlerinde birebir tecrübe ettiğimiz bir mevzu. SADAT’ı madatı bunlar olabilir. Esas mesele bizlerin bu konudaki hassasiyeti, ciddiyeti ve birbirimizle olan uyumumuzdur. Cilleklik olur ama onu ortadan kaldıracak açık ara bir sandık koruma sistemimiz olması gerekir, bunu başaracağız.

 

Başarabilecek misiniz?

 

İstanbul örneği önümüzde. 13 bin 500 fark yapıldı. Orada itirazlar oldu. Keşke demokrasiye, milli iradeye yönelik o el uzatılmasaydı. Büyük de bir ceza da verdi vatandaş İstanbul’da. Orada o ıslak imzalı tutanaklar olmasaydı 13 bin 500 oyu berhava edeceklerdi. Elbette bir şeyler yapmak isteyebilirler ama o sandığın başındaki irade, orada duran insanların iradesi bütün bunları ortadan kaldırır. İstanbul’dan öyle bir tecrübemiz var ki ıslak imzalar her bir sandığın başında alındığı zaman biz bunu başaracağız.

 

Siz bugün seçim startını başlattınız. Özer Sencar programımıza konuk oldu ve ‘Cumhurbaşkanı adayına Altılı Masa değil kamuoyu anketleri karar verecek’ dedi. Adaya kim karar verecek, anketler mi belirleyecek masadaki altı lider mi?

 

Biz bunu hiç konuşmadık aramızda. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bir beyanı var dedi ki, masadaki 6 genel başkan konuşacak bunu dedi. Ben İyi Parti açısından baktığımda bizde her bir konu hangi konu olursa olsun bizim etkili kurullarımızdan geçer. Onlarla meşverete, istişareye çok önem veriyorum ben. Çünkü akıl akıldan üstündür, yorgun oluyorsunuz, her şeyi göremeyebilirsiniz, her konuda ekspertiz sahibi olmayabilirsiniz, dolayısıyla bu her konuda yapılan bir iş. O nedenle masaya gelecek bir teklifin üzerinde konuşulacak elbette ama biz bir prensip kararı aldık, bu konuda konuşmama kararı aldık. Dolayısıyla kim neyi nasıl yapacak bu konuda şu anda sizlerle bir bilgi paylaşacak durumda değiliz.

 

Şunu söyleyebilirim ben aday değilim. Eylül ayında bunu açıklamıştım, sebebini söyledim, nereye talip olduğumu söyledim. Başbakanlığa talibim dedim. Ama bu başbakanlığa talibim derken bunu masadaki 5 genel başkanla bir pazarlık sonucunda açıklamış değilim. Partim birinci parti çıkar ben de başbakanlığa talibim dedim. Ben şu netlikte şunu söyleyebilirim ben aday değilim, bir tek bu konuda net konuşabilirim. Ben cumhurbaşkanlığına aday değilim diye bu kadar erken açıklamamın nedeni de Millet İttifakı’nın 24 Haziran seçimlerinde birden fazla Cumhurbaşkanı adayı vardı. Orada yaşadıklarımızı bir karine olarak yani bu konuda şöyle olması doğrudur demek için “Ben aday değilim” diye önceden ilan ettim, ben yokum dedim. Bir tek bu konuda net konuşabilirim.

 

Kemal Kılıçdaroğlu, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanlığı adaylığına yakın isimler olarak kamuoyunda anılıyor. Adaylık kararı ittifakta çatlak yaratır mı?

 

Gerçekten bilmiyorum çünkü biz Cumhurbaşkanlığı meselesini zamanı geldiğinde konuşmak üzere kararlaştırdık. Onun için de ne aramızda ne dışarıda ne içerde herhangi bir şey konuşmadık, konuşmuyoruz. Benim kişisel önerim şu, tek aday ile gidilmesini doğru bulduğumu ifade ettim. ‘Aday değilim’in anlamı bunu söyleyebilmek. Tek adayla gidilmesini daha efektif daha faydalı ve daha doğru olacağını söylüyorum.

 

(İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na olası siyaset yasağı) Mahkemeden Ekrem İmamoğlu’na siyaset yasağı kararı çıkacağını sanmıyorum. Böyle bir şey olmaz. Sağduyu bu derece ortadan kalkmaz diye düşünüyorum.

 

Üçlü İttifaka nasıl bakıyorsunuz?

 

Çıkan seçim kanununa göre bu ittifakın dışında olunmuyor zaten. Bu yeni çıkan kanunla sandığa gideceksek dolayısıyla artık oylar birbirine eklenmediği için efektif olabilecek, oy kaçmasına engel olabilecek, daha fazla milletvekili çıkarabilecek elbette ki her konu konuşulabilir.

 

Atatürk Havalimanı’yla ilgili tartışma sürüyor. Cumhurbaşkanı ‘Pistleri kullanabiliriz de’ diyerek tavır değiştirdi. Siz nasıl bakıyorsunuz?

 

Buna toplumsal itiraz sebep oldu. Bizim gençlik kollarımız dikkat çekmek için o gece oraya gidip bir basın açıklaması yaptı. Bir itiraz dile getirildi. Partimizin İstanbul ve Türkiye genelindeki teşkilatları buna karşı çıktı aynı şekilde. Manidar olan bir şekli de şu, Hep bir sembol değeri olan adımlar attı bu hükümet. Şimdi de 19 Mayıs öncesinde siz orayı yıkmaya kalkışıyorsunuz bir probleme beş problem daha ekliyorsunuz. Bunu milletimiz Cumhuriyet değerlerine karşı bir meydan okuma olarak gördü. Hep gördü de artık bardak taştı. Bizim İBB Belediye Meclis üyemiz Ali Kıdık’ın çok büyük bir mücadelesi oldu bu konuda farkındalık yaratabilmek için. Ben kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum. Onun iddiası şuydu, ki ben ona inanıyor ve katılıyorum, işin millet bahçesi faslına geçilince bir bölümü millet bahçesi haline getirilir. Ancak orası havalimanı olmaktan çıkarıldığı dakikadan itibaren çeşitli dostlara ev, villa, AVM yapma hakkı doğar. Buraya çok ciddi şekilde dikkat çekildi. Sonuçta hangi görüşten olursa olsun toplumun her bir kesimi yıkıma karşı çıktı.

 

Sizce ne olmalı?

 

Ben niye o havalimanın ortadan kaldırdığını hiç anlayamadım ki zaten. O zaman niçin Sayın Erdoğan kullanıyor niçin bakanlar oraya inip çıkıyor? Mesela öbür havalimanının seçildiği yerle ilgili çok sorun çıktı bugüne kadar. Çok uzak. Proje yapılmasına hiç kimse karşı değil bu ülkede. Bu projelerin saçma sapan olmasına karşı. Havalimanını İstanbul karşılayamıyordur bir havalimanı daha yaparsınız orada bir sorun yok fakat seçilen yerler, pistlerin doldurulduğu yer, dünya kadar sorun çıktı. Bir birime 10 birim para harcandı. Bunlar neden hesaplanmaz? Bilimden uzaklaşıp kayırmaya yönelirseniz işte böyle oluyor. Onun için ben temel bir prensibin oluşması gerektiğini düşünüyorum akıl, bilim, objektiflik, kar ziyan hesabının doğru yapılması… Netice itibariyle bunlar milletin parasıyla yapılıyor. Kriterlerin bu olmalı, liyakate dikkat edilmeli. Yeni havalimanı için belki başka bir yerin seçilmesi daha doğru olacaktı. Bu bir teknik mevzu ama göze parmak sokar gibi 19 Mayıs öncesinde vatandaşın miras gördüğü Atatürk Havalimanı için adım atılması meydan okuma gibi algılandı.


***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version